SEBA MELİKESİ , BELEIS | 2 Mart 1932 Yazan: ISKENDER FAHRETTİN Öldüğü zannedilen Cemal bey, uzun senelerden sonra İstanbul'a avdet etmişti. Medeniyetin girmediği, bizce meçhul bir diyardan gelen bu kahraman neler anlatiyordu.. Başlangıç Bir telefon muhaveresi.. — Yahu beni tanımadın mı? Eski arkadaşın Cemal... Akılları durduracak on senelik bir mace- radan sonra, dün Yemenden vatanıma döndüm. Benim bu serg dinlemek — ister m — İşte şimdi zırvaladın, azi- zim! Cemalin, bugün, toprak altında kemiklerinden bile eser kalmamıştır. O, Yemen çöllerinde şehit olan mezarı belirsiz bir kahramandır. !Haydi, işinize gidiniz, rica ederim.. Beni meş- gul etmeyiniz! Telefonu kapadım devam ettim.. ve işime Aynı günün gecesi, evimdeki yazı odamda çalışırken gündüz cereyan eden şu kısa muhavere münasebetile zavallı Cemalin ço- cukluk hatıralarını o düşündüm. Göztepede ( babasından Okalma viran köşkünün bir köşesine sığınan ve kocasının vefatı habe- rinden sonra kat'iyyen evlenmiye- rek iki yetim yavrusile münzevi- yane bir hayat yaşıyan genç refikasının, daha geçen sene gördüğüm perişan hallerini gözü- mün önüne getirdim. Cemal, Harbiyeden zabit olarak çıktıktan kısa bir zaman sonra Yemene gönderilmişti. Orada çok kalmadan Istanbula gelecekti, bunu bana son yazdığı mektupla bildir- mişti. Fakat, harbi umuminin ilânı üzerine birçok zabitlerle beraber, onları da (San'a) ya çek- mişlerdi. (Hüdeyde) de kalanlar bir vapurla şuraya buraya kaç- mışlar, kaçamıyanları da (Imam Yahya) , kendi ordularında istih- dam etmek üzere içeriye sevket- mişti. “ (Cemal) hakkında gerek ailesi- rin ve gerek benim bildiklerimiz Kundan ibaretti. Mütarekeyi müte- akip Yemenden gelen bazı zabitan, Cemalin (Menaha) civarında bilmem hangi müsademede şehit olduğunu söylemişlerdi. Hattâ ailesine Har- biye nezareti tarafından maaş bile bağlanmıştı. Bu zeki ve hassas gencin zıyamdan, onun bütün arkadaşlarından ziyade ben meyus olmuştum. Çünki Cemalin meziyetlerini benim kadar yakından bilen ve takdir eden bir başka arkadaşı yoktu. O bir muamma gibi, her- Tetrika No 28 imal LER Aşk, macera ve fen romanı Nakili: oO(Vâ- Na) Ahmet Ferit, merhum Halit beyin vefatından, onun mirasından bahsetti, Velit, bu zatı, gayet iyi tanıyordu. Zira, Halit beyin en bü- yük kısmı Şam şehrindeydi. Esa- sen merhumun vasiyetnamesi öyle bir vasiyetnameydi ki, bütün Su- riye'de masal nevindev, ağızdan ağıza dolaşıyordu. Herkes evinde kahkahalarla bahsediyordu. Maa- mafih, bizzat Velit te, servetin, büyük bir servet olduğundan, bundan uğraşmanın külfete deye- ceğinden bahsetti. — Kuzum Velit'ciğim. Müstak- bel teyzeme, bu servetin ele geçi- 12 Mart 1932 | kese açılmaz ve fazla alâyiş ve riyakârlıktan hazzetmezdi. Onunla küçükten beri beraber büyümüş, iptidai ve orta tahsillerini bir mektepte yapmıştık. Kimbilir hangi muzip arkadaşın bir telefonu, beni ertesi gün, Göztepeye gitmeğe mecbur et- mişti. Cemalin yetim çocuklarını arasıra yoklamak benim için en yüksek ve insani vazifelerden biri idi. Bu itibarla, telefone eden ve en telâşlı bir saatimde vahtimi çalmak istiyen o muzip arkadaşa - her kim ise- müteşekkir kalma- mış ta değildim... * Cemalin Göztepedeki | viran köşkü istasiyondan epice uzaktı. Kapıya yaklaşınca Nevzat - büyük oğlu - pencereden beni görmüş ve derhal bahçeden koşarak ya- nıma gelmişti. Nevzat, her zamanki gibi mah- zun ve mükedder bir çehre taşı- mıyordu. Nefes nefese.. düşe kalka koşarak ellerime sarıldı.. Sanki boğazında dügümlenip ka- lan bir şey vardı, yutkunuyor, kıvranıyor, mühim birşey söyle- mek istediği halde telâş ve se- vincinden dili tutulmuş insanlar gibi ağzını açamıyordu. Yavrum, ne oluyorsun? dedim. Köşkün kapısına yaklaşmıştık. Cemalin refikası taşlıktan görün- dü ve: — Cemal geldi... dedi. Şaşkın bir adam tavrile birkaç adım daha ilerledim. Çocuklar bağırıyorlardı: — Amca, babamız geldi, ba- bamız... Büyük bir hayretle kapıdan içeri girdim. Düne kadar soluk çehresinde o beliren oümitsizliğin derin çizgileri şimdi ve neşe ifade eden bu genç ka- dın, âni bir hâdise karşısında bütün felâketlerini unutmuş gibi görünen şakrak bir sesle: — Emin olunuz ki Cemal geldi.. Dedi ve o dakikada bir bakır lâvha içinde ışıldayan iki göz gibi, merdiven başında duran Cemalin keskin nazarlarile beni tetkik ettiğini gördüm. Emsali nadir görülen bir ( Basü badel- mevt) den on iki sene sonra karşımda (dikilen (arkadaşımın sevincini görünce boynuna sarıldım. Cemal, filhakıka yeninden dirilip gelmiş bir insandan başka bir kimsz değildi. Harbi umuminin sürur ilânını müte- rilmesi için ne yapması lâzım geleceğine dair nasihat verir misin? Ah, bu iyiliği yaparsan, beni öyle memnuu edersin ki... Velit, feylesofane. — Pek alâ... Bu meseleyi dü- şünürüz! - dedi. Nazarında, koca karı halinde canlanmıştı. Hattâ Ahmet Ferit bile, Vesi- meye karşı beslediği delice mu- habbet yüzünden, teyzenin, gözlü- günün, nede cazibesinin farkına İ varamamıştı. | Velit Nasuhi, bir kaç günsonra | farkına vardı ki, misafiri Beruta dönmek arzusile çayır çayır yanı- yor. Sadece, ev sahibini kırma- mak nezaketi onu bu hareketin- den omenediyor. Berutla arasında telefon mevcut olduğu için, Velit, (kadınların avukatı bir iki kere i üstat Huraraviye teyze, gözlüklü bir | Şam | Akşam: Ağabekof gibi! Viyanada esrarengiz bir vakanın muhakemesi Deyli Telgraf gazetesinin Viyana muhabiri 4 mart tarihile gönder- diği bir telgrafnamede Ağabeko- fun kaçırılması teşebbüsü gibi meraklı bir maceranın muhakemesi hakkında şu malümatı veriyor: G.P.U. nun yani Sovyet gizli zabıtası Viyanadaki ajanı bulunan Pikloviçin muhakemesi başladı. Bu adam sabık sovyet hafiyesi ve üçüncü (komünist) enternasiyo- nalinin teşkilâtçısı Semmelmannı öldürmekle maznundur. Semmel- man Avrupadaki umumi komünist teşkilâtının esrarını Romanya hü- kümetine satmak istediğinden öldürülmüştür. Pikloviç mahkemede katil filini itiraf etmiş ve gizli bir ibtilâl heyetinin kararı üzerine Semmel- mannı öldürdüğünü söylemiştir. Semmelmann 25 Temmuzda sabah karanlığında öldürülmüştür. Pikloviç yakalandığı vakit üze- rinde iki revolver ve çok mıktar- da para ve mükemmel surette taklit edilmiş bir İsviçre pasa- portu bulunmuştur. Piklovic kendisini müdafaa için demiştir ki: OEğer Semmelmann elindeki esrarı satsa idi Roman- yadaki yüzlerce gizli komünist teşkilâtı meydana çıkacak ve bir çok komünist zindanlarda işkence görecekti. Yaptığım işten nedamet hissetmiyorum. Elimden gelse bu gibi işleri tekrar ederim. Pikloviç en faal komünist ajan- larındandır. oOVaktile Bavyera ve Fransada ihtilâlkârane tahrikâtta bulunmuş, Berlinden de kovul- muştu. Semmelmann G. P. U. hiz- metine girmezden evvel faşist i akıp Hüdeydeden Sanaya sevkedi- lerek bir müddet orada kaldıktan sonra, İmam Yahya tarafından, fennin ve medeniyetin girmediği esrarengiz bir diyare, (Belkıs)ın eski memleketine göndermişti. Cemal macerasını anlatırken, insan, onun karşısında sabır ve tahammülünün taştığını hissediyor. Onu dinledikten sonra kanaat getirdim ki, yirminci asırda bu ka- dar mühim sergüzeşt sahibi bir insanın emsaline tesadüf edile- mez. Ve gene kaniim ki, tari- hin tam ve hakiki bir vukuf ile (Okaydetmediği bu diyarın esrar dolu hayatını tetkike imkân bulmuş ve muvaffak olmuş kim- selerde pek azdır. Camali dinldiğim zaman, biran geldi ki, hafızam ve muhakemem durdu. Onun aolattığı şeylere inanamıyordüm. Halbuki onun söz- lerinde hiç mübalâga olamazdı. Camali tanıyanlar bilirler ki, o, küçüklüğünden beri çok ciddi bir gençtir ve insanların en az yalan söyleyenlerindendir. (Arkası var) telefon edip meselenin ne netice verdiğini sordu. Nihayet, bir akşam dedi ki: — Zannedersem, yarına, misa- firlerimiz gelecek. — Hangi (misafirler? - diye, Ahmet Ferit, lâkaydane sordu. — Kadın misafirler! — Allah belâleriri versin kadın misafirlerin! Velit: —Kadınlara karşı bu ne nezaket- sizlik ! - dedi.. Nezaketsizliğin ce- zasını görürsün, karışmam! Şayet Ahmet Ferit, arkadaşı Velidi gayet iyi tanımasaydı, onun ebeveyni ile, kendisini nışanlamak hususunda ittifak ettiğinden şüp- helene bilirdi. Lâkin, arkadaşından emin olduğu için, böyle birşey aklından (geçmedi. Kadın misa- firlerin geleceğini bile unuttu. m Avukat Huraravi, Pakize hanıma, Her akşam bir hikâye ( Dünkü nüshadan mabaat ) Bir akşam, yemekten sonra, Meliha hanımla baş başa kaldığı vakit, meseleyi anladı. Menhus Kemal Ferit, bir iş ran- devusunu ileri sürerek evden çık- mıştı. Bu nevi iyi izah edilmemiş pek çokliş randevuları vardı. Gitmesi, Ahmet Ramiz için pek ziyade yürek ferahlatıcı oldu. Zira, Kemal Ferit, nadiren bu geceki kadar tahammülfersa ol- muştu. Meliha ile misafiri salonda yak nız kaldıkları vakit, aralarında bir sükünet bükümferma oldu. Genç kadın, sakin ve tatli bir sesle, ansızın ; — Ne takammülfersa mahlük, değil mi? - dedi. Ahmet Ramiz, yerinden sıçradı. Kadın devam etti: — Siz, onu 25 senedenberi ta- beri tanımaktasınız. Amma, beni iyi tanıdığınızı zannediyorum. O halde, kendisini hakiki kıymetile, daha doğrusu kıymetsizliğile tak- dir etmememi niçin istiyorsunuz? Evlendiğimiz zaman, bu adamı, hiç sevmiyordum. Fakat ondan nef- ret ettiğimi de zannetmiyordum. Şimdi, kendisinden niçin ayrılmadı- ğımı bana soracaksınız. Zira, fırsat beklemekteyim. Usulsüz ve reza- letli işlerden hoşlanmam. Beni, bana lâyık bir adamın rastlama- sını ve sevmesini bekleyordum. Öyle bir adamki, bende onu sevebileyim... Bunu belki bir al çaklık telâkki edersiniz. Fakat, hayır!.. Bu, bana karşı şımdiye kadar yapılan muamelelerin bir mukabelesi, bir intikamı mesabe- sinde olacaktır. Fakat, artık, ben bu evi terkedip gideceğim. Zira, beni seven ve beni mesut edecek olan adama rastladım. Genç 'adam, tepeden tırnağa kadar titredi. Bayılacak gibi bir şey oldu. — Demek ki gidiyorsunuz... Demek ki gideceksiniz... Halbuki ben, ben sizi o kadar sevmiştim.. Ben... Kiminle gideceksiniz? Genç kadın, gülümsiyerek: — Bittabi sizinle... - dedi. - Bunu anlayamadınız mı? Sevinçten kendini kaybetmiş bir halde, genç erkek, kendini, ka- dının ayaklarına attı. Demek ki, oda aşkını anlamıştı. Demekki, oda onu seviyordu. Ansızın, Ahmet Ramiz sordu: — Peki, “0, ?.. Bu vaziyet karşısında “o, , .ne yapacak?... O, vahşi herifin biridir. Intikam alabilir... Sizden... birçok fenalıklar yababili; size, dayisının garip vasiyetnamesini tafsilâtile anlattıktan sonra, bu vasiyetnamenin gele gele Şam'a gelip dayandığını, asıl meselenin orada nihayetleneceğini söyledi. Halit beyin terekesi orada satı- lacaktı, Avukat dedi ki: — Meseleyi tavazzuh ettirme- den sizi Şam'a kadar yollamak istemedim. Fakat bugün artık mücadeleye başlamak zamanımız geldi zannederim. Şam'ın büyük firmaları arasında size muzaharet İ edecekler mevcut. Sizi onlarla tanıştırmakla bahtiyar olacağım. Hemen o gün, yekten sonra, Şam'a hareket etmeğe karar verdiler. Vesime, heyecansız değildi. Altı günden beri Ahmet Ferit'ten hiç bir haber alamıyordu. Şam'a Son nıyorsunuz. Halbuki beni üç aydan- | hayli uzak iki dağ gidip orada kaldığı halde Ahmet galebe — Hayır, ben, bana değil, size fenalıklar o yapabileceğinden kor- kuyorum. Kadın biran düşündü. — Hakikaten, bu adam vahşi tabiatlidir... Onun vahşetine karşı, biz de hileye müracaat edelim. Dinleyin. Siz cumartesi gecesi, bize yemeğe dav tlisiniz. Kocamı, yazıhanesinden o alınız. Buraya, onunla beraber geliniz. Ben, o gün, kendisine bir mektup bira- karak, evden kaçarım. Sultan Ah- mette akrabamdan birinin evine gizlenirdim. Siz, eve onunla bera- ber gelecekiniz için, o sizden şüphelenmez. Ayni zamanda, ken- disinin hiddetini, şiddetini de gö- rürsünüz. Bana neticeyi anlatırsı- nız. Ona göre davranırız! Cumartesi günü pilânı tatbık ettiler, Eve dönüp te, masanın üstünde mektubu lulduğu vakıt Kemal Ferit, hayretlere düştü: — A... Karımın vazısı.. Bu da ne? Mektubu açtı. Ahmet Ramiz'e pek müthiş gelen bir süküt fas lası içinde, mektubu okudu. Fakat ansızın, müthiş bir kahkaha ko- pardı. — Hele bak, hele kak, şu ka- riya... Kaçmış.. Bunu bildirmek için dört sahifelik edebiyat yazı- yor.. Oh, çok memnrn oldum. Sırtımdan bir yük eksildi. Zaten ben de şerikimin karısile evlene- rek onun da parasına konmak için Meliha'dan boşanayım diye bin bir dalavere düşünüyordum.. Düşün: Karımın kaçışı benim ne işime yaradı, ne işime.. Hay Allah razı olsun, enayi karıdan! Dört başım mamur oldu! Ahmet Ramiz: — Sen bu akşam asabisin.. Bana müsaade! Gideyim! - dedi. — Pekâlâ.. Gideyim, şu bizim dul karı ile konuşalım.. Bir saat sonra, evvelce almış olduğu adres delâletile, Ahmet Ramiz, Meliha'sile karşı karşıya idi. Neşe içinde: — Korkacak bir şeyimiz yok! - dedi. - Vakayı olduğu yibi, başından sonuna kadar hikâye etti. Hayretle gördü ki, genç kadı- nın yüzü, sevinç ifade edecek yerde hüzün ve hiddet ifade etti. — Alçak! - diye haykırdı. - Artık küstahlığı bu dereceye kadar vardırdı demek.. : Beni kıskanmıyor bile.. Bu, yaptığı son oyunl.. . Fakat, gene galebe onda kaldı! Ferit'le görüşmemek pek fenasına gidecekti; Delikanlı ile behemehal görüşmek istiyordu. Haritada iki şehrin birbirinden silsilesile ay- rılmış görülmesine rağmen, me- deniyet, iki şehri, yekdikerine pek yaklaştırmıştır. Eskiden, gervanlar, Berut'tan Şam'a üç dört günde giderlermiş. Trenler, bu mesafeyi takriben sekiz saatte katediyor. Halbuki, otomobille, sürate göre, iki ilâ beş saatte Berut'tan Sam'a varmak mümkündür. Üç yolcu, Berut'tan hareketle- rınden üç buçuk saat sonra, Şa- mı'n büyük oteline (yerleşmiş bulunuyorlardı. Bu otel, ka''ınların fevkalâde garibine gitti, Dünyanın hiçbir yerindeki otellere benze- miyordu. Harikzedegân apartı manlarının içi gibi bir mimeri. (Arkası var)