Sahife 6 Akşam Istanbulun panoraması: Garip bir pazar. “Haniya 50 kuruşa âlâ plâklar.. Radyo çıktı. Böyle oldu.. Elliye..,, “Gençlik aşısı!. Gençlik aşısıl!. 75 yaşında bir pirifaniyi 25 Yasini bir civan YAPIYOR Radyo çıktı Istanbulun pavoramasını yapan, Istanbulun köşe bucağını yazan bir gazeteci için Büyük postahane karşısındaki girip pazarı ihmal etmenin imkânı yoktur. Geçen sefer (OBüyükpostahanenin | içini yazmıştım, Postahaneden çıktıktan sonra merdivenlerde ilk gözüme ilişen şey çeşit çeşit kartpostallar satan adam oldu... Kartları büyük bir tahtanın üzerine iliştirmiş, âdeta kaldırım üstünde bir kol- leksiyon O yapmıştı. (Fakat yer yüzünde bundan daha garip, bundan daha acaip bir kollek- siyon olamaz. Namık Kemalin fesli resimi yanında Willy Frit- sch “kongre eğleniyor,, filminde, çar rolünde, onun yanında “mavi, siyah,, müellifi Halit Ziya beyin bir gençlik fotoğrafı. Bıyıklar itina ile yukarı kıvrılmış, sırtta fantazi bir yele! İstadın sağında Brigitte Helm, solunda Çinli artist Anna, May Vong... Mavi gözlü Brigitte o(Helm. simsiyah gözlü Anna May Vong... “Mavi ve siyah, ... Bütün bu fotoğraf- ların, resimlerin bir az ötesinde de renkli tablolar... “Yumakla oynı- yan boncuk gözlü birvan kedisi,,, “aptal aptal yan yana duran ar- mutlar, bir salkım üzüm, bir muz,,, “köpükler (o savurarak dalgalar arasında koşan Mesudiye zırhlısı... Daha bunun gibi bir çok tablolar. Pazar biraz ileride başlıyor.. Şüphe yok ki Istanbulun en ucuz yeri burası.. 15 kuruşa bir çift çorap.. 10 kuruşa koca koca, masa aynaları... Aynalar dedim de hatırıma geldi.. Bir aralık ayna- cının önüne biç değilse ellilik bir hanım yaklaştı.. Yüzünü elma şekeri gibi boyamış, yanaklarında böyle oldu... elli senenin bıraktığı çizgilerin içi podra ile dolmuştu. Ellilik hanım on beş yaşındaki bir genç kız tavrı ile aynalardan birini aldı: — Amaaan, dedi, bunlar mı on kuruş. Ayol bune biçim ayna böyle.. Bu yüz benim yüzüm mü? Hanım ayna alan başka bir kadına döndü: — Allah rızası için kardeş, dedi, Allah aşkına söyle.. Bu faraş ağızlı, patlıcan burunlu, filcan gözlü, kazma dişli, kepçe kulaklı kadın da kim? Tanıyama- dım doğrusu.. Ellilik hanım böyle söyleyerek aynayı fırlattı.. Malının böyle fırla- tılıp atılması satıcıyı fena halde kızdırdı ve : — Tanıyamadın mı?. Sen hanım sen.. Halis muhlis sen.. Kabahat aynada değil, senin suratında.. Hanım az kalsın düşüp bayıla- caktı: — Haydi oradan terbiyesiz.. Haydi oradan düdük.. Düdüüük! demekle iktifa etti.. Biraz ileride meşhur “ucuz plâk bonmarşası.,, Piyasada artık bulunmasına imkân olmayan bütün plâklar burada.. Burası âdeta plâk müzesi gibi bir yer.. “20, sene evvelki havalardan tutun da, en son şarkılara Moris Şövalyenin “Şen mülâzım,, havalarına kadar burada bulabilirsiniz. Plâk işpor- tasının tarafından bir ses geliyor: — Haniya 70000 çeşit plâklar.. “50,, kuruş.. Radyo çıktı böyle oldu.. Elliye bir tane.. Al evini şenlendir.. Ben plâkçının önündden geçer- ken gramofonda: Pazarda faaliyet Haniya 50 kuruş “Şebabet gitti de elden, “Gönülde kalmadı sevda,, şarkısı çalınıyordu. Iki geçkin, zayıf adam hem bu şarkıyı din- liyorlar, hem de maziden tatlı günler hatırlamışlar gibi keyifli keyifli başlarını iki tarafa sallı- yorlardı. Nihayet 50 kuruşu verip plâğı aldılar.. Biri: — Ah ah.. Birader, dedi, şebabetimin ilk günleri.. Ah şe- babetimin tatlı dakikaları... Bu şarkının bende ne amik hatıraları vardır... Allah verince de tamam vermiyor mirim.. Şimdi bunun yanına bir de elli dirhemcik bir şişe istemez mi idi?. öyle temizce bir sofra... Bir küçük tabak, sıcak sıcak kuzu ciğer tavası, bir küçük tabak fasulye pilâkisi, bir parça zeytin, bir kaç turp, iki üç tane sardalye balığı, ince ince doğranmış bir az pastırma, bir yumurta sala- tası... Gramofonu kurarsın.. Hele şu eli yüzü düzgün, akça pakça bir de hizmetçin oldu mu? deo- kunma zevkına.. — Gel.. Eleni. Doldur şunu kızım bakayım... Ah kör olasıca para.. Paranın gözü kör olsun. Yoksa biz de hani eğlenmenin fennini, zevk sörmenin ilmini biliriz. Ehli dilden, erkabı zevk ve safadanızdır. Hepsinin de şalvarları mas mavi olan bir grup satıcılardan birinin yanına yaklaştı.. Kalın pirinç tabaka arıyorlar.. Fakat her nedense bir türlü tabakaları be- genemiyorlar. Kızarıyorlar, boza- rıyorlar, söylemek istedikleri bir şey var. Fakat bir türlü süyliye- miyorlar.. Nihayet içlerinden biri büyük bir kabahat yapıyormuş gibi satıcıya sordu: — Sizde garılı tabakalar varmış. Işportacı gülümsedi. Kapağının üstünde kadın resimleri olan bir tabaka çıkardı. Bunlar arasında pür dikkat bir tasnif yaptılar. Zaif, ince kadınları beğenme- diler. Nihayet müttefikan bir tanesinde karar kıldılar. Bu, me- meleri iki koca torba gibi aşağı sarkan, saç baş dağnık, devana- larını andıran iriyarı bir kadındı. Sedire uzanmıştı, Elinde bir nar- gile vardı. Kocaman göbeği sedir- den aşağı sarkmıştı. Artık bu heyulâ gibi hatna bayıldılar. Biri, parmakları arasındaki kü nu oğaladı, sabunlu parmaklarile bıyıklarını burdu ve: İk sabu- | l Askeri bahisler Aksayışarkta son vaziyet ve yeni harp ihtimalleri Son haftalarda Şanghay ve Mançuri mıntakalarındaki nisbi süküna rağmen harbin hıtama ereceğine dair hiç bir emmare yok- tur. Bilâkis Japonlar her iki harp sahnesine asker ogöndermekte devam ettikleri gibi Çinliler de bazırlanmaktan hali kalmıyorlar. Biz siyasi ihtimal ve düşünce- leri bertaraf ederek harbin başla- ması halinde harekâtı harbiyenin hangi saha ve istikametlerde in- kişaf edebileceğini tetkik ede- ceğiz. Çinlilerin (o Şanghay önünden ricatleri muntazam ve plâna tev- fikan yapılmıştır. Japonların, ha- talarını tashih ederek taarruzlarını Çin cenah ve gerisine tevcihinden sonra Çinliler zaten mukadder olan ric'ati yaptılar. Şayanı dik- kattir ki bu ihtiyatlı harekete rağmen Japonlar bir menfaat temin edememişlerdir. Yeni mevzi Çinliler için çok daha müsa- ittir. Harpte bu gibi ufak ricat- lerin harbin neticesi oüzerine büyük bir tesiri olamayacağına göre bunu Çinliler hesabına büyük bir ziyan olarak kaydetmek doğru değildir. Cinliler daha gayri müsait mevzi ve şerait altında gösterdikleri müdafaayı yeni mev- zide de gösterirlerse Japon ileri harekâtını bir gün akamete uğra- tabilirler. Japonların kaçamaklı hareketle- rine rağmen bu sahneye hâlâ asker göndermekte devam etme- leri harekâtı daha ilerilere götür- mek niyetinde olduklarını göste- riyor. Çinlilerin de encan alacak nokta olarak burayı kabul etme- lerinden aglebi ihtimal yakında bu sahnede gene çetin muhare- belere şahit olacağız. Mançurideki vaziyet buradan daha şayanı dikkattir. Bir Japon Rus çarpışması o kadar yakın görülmemekle (Oberaber (birbiri karşısında tahaşşüt edip duran bu iki ordunun bir gün ve her- kangi bir sebep altında harbe girmeyeceğini de kimse temin edemez. AA — Emme de gobek ha.. Ayva- mısın be mubarek. Hele şu gö- ğüslere bak.. Iki garpuz zankim. Tabaka beğendikten sonra plâk- çıya gittiler. Kâgitları kıp kırmızı olan üç plâk beğendiler. Plâklar şeklinden, büyüklüğünden ve kâ- ğıtlarının renğinin kırmızı olup olmamasından seçiyorlardı. Aksi gibi beğendikleri üç plâk ta kılâ- sik havalardı. Ikisi Şopen. Biri Vagner... — Çal şunları!. dediler. Dükkâncı çaldı. Fakat Şöpeni dinlediler, dinlediler, sonra: — Aah.. dediler, yanık değil... Hava dediğin acıklı olmalı.. Bu Şopen),,... en hatip satıcıları burada... Bunlar arasında porselen tabakları yapıştırmak için macun satan bir adam var. Görülecek ve dinlenilecek bir zat.. Görseniz, kendisini Cemiyeti akvama tahti- di teslihat konferansı için gelmiş fevkalâde ciddi bir murahhas zan nedersiniz. Ciddi ciddi bir söz söy- leyişi var. Elleri ile kolları ile ehemmiyetli ehemmiyetli işaretler. Bir aralık bir ses işittim; Vuronof aşısı.. Gençlik aşısı. Haydi gençlik aşısı.. Dört günde 75 yaşında bir pirifaniyi 25 ya- şında bir civan yapıyor. Gelinde merak etmeyin.. Ben de merakla durdum.. Birde baktım. Satıcı yüz paraya krem satıyor |. Biçare “ Istanbulun Japonlar acaba söylendiği gibi gözlerini Amur nehrinin şimaline ve Mogolistana da dikmişler midir? Bu takdirde yeni tahaşşüt çok manidardır. Bir demiryol dügüm noktası olan Harbin şebrinin şimal istikametinden yapılan bu tahaşşüt (oşimale tevecüh ede rek nehri geçer ve Vladivostoka giden yegâne Rus muvasalasını keserse bir kör bağırsağı andıran Vladivostok o mıntakası tamamen Japonların eline geçmiş olur. Bu tarzı hareket sevkülceyş kavaidine tamamen muvafık, ve gerek Japon adalarından gerekse Sahalinden yapılacak deniz bhücumlarından daha müessirdir. Ruslar da vazi- ziyetteki oObu vehameti oanla- yarak sıklet merkezini Vladi- vostoktan Japon tahaşşüt mınta- kasının karşısına nakletmişlerdir. Maamafih bu tedbirlerin Japon- lar tarafından sırf Mançuride ta- mamen yerleşmek ve Çin çetele- rini tenkil etmek, Ruslar tarafın- dan ise şüpheli (o hareketler gösteren bir komşuya karşı ib- tiyatlı o bulunmak © lüzumundan ibaret olması çok mümkündür. Japonların bu mıntakaya topladığı takriben yüz bin kişilik kuvvet Vladivostokun ana vatanla muva- salasını kesmeğe kâfi olmadığı için bazılarının iddia ettiği harbin ilkbaharla (o beraber ( başlaması fikri biraz mevsimsizdir. Burada Çin milis kuvvetlerile Japonlar arasında müsademeler beklenebilir, Çin muntazam ordu- sunun Şanghaydan bu cepheye nakli ne mümkün ne de doğrudur. Gayri muntazam Çin ordusu uzun darülharekât üzerinde taarruz muharebelerini başarmağa muktedir değildir. Bu sebeple Japonlar Şanghayı tahliye etseler de Şang- Kay - Şek'in Mançuri seferinden mühim (neticeler (o beklenemez. Binaenaleyh Şanghay mıntakasında yakın. muharebeler beklenirken Mançuride buna daha az ihtimal görünmektedir. M. $. eee Gördünüz mü buluşul, Satıcı olmalı.. Bazılarıda beceremiyor. Meselâ rendeci ibtiyar bir hanıma: — Valde.. Gel bir rende al. Yemişleri öyle yiyemezsin.. ren- dele rendele ye.. dedi. Ihtiyar hanım birden küplere bindi : — Haydi oradan edepsiz. Niçin senin valden oluyormuşum... Benim 32 dişim yerinde.. Şunun söylediklerine bak hele.. Vallahi seni şimdi zabtiyelere teslim ede- rim, 32 dişi sağlam olan hanımın böyle zabtiyelerden o bahsederek gençliğile ögünmesi bütün satıcıları güldürdü. Pazardan dönüyordum.. Demin rende meselesi yüzünden satıcı ile dalaşan harım kartbostalcının önünde durdu: — Anana ayol bizim efendi. Bizim rahmetli a dostlar.. diye Namık Kemalin sakallı fesli res- mini işaret etti.. Sonra: — Insanlar çift (o yaratılırmış vallahi.. Tıpkı a yol.. Nerede şim- di böyle gerdan süpürgeleri gibi hacı yağı kokulu sakallar.. Nere- de şimdi ki gençlerde.. Şu bıyıksız çocuğa da bakın hele.. Kuyruksuz kediye benziyor.. Ibtiyar hanımın benzettiği bir çok küçük hanımların pek begen- dikleri Willy Fritseh idil,. Hikmet Feridun