20 Şubat 1932 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

20 Şubat 1932 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sahife 6 20 Subat 1932 Mecidiye köyünde et borsası.. “Buz gibi etler.. Rahmetli efendinin ensesi gibi katmer katmer de yağ ayol.,, “Kuzum kıymalığı iki kere makineden geçir.. Külbastıyı iyicene döv.. Bundan bir hafta evel. Meci- diye köyü daha henüz İstanbul şehri hudutları dahiline sokulma- mış.. Bir gün tramvayla Şişliye gidiyordum. Baktım ön iskemle de dört yaşlı hanım.. İkisinin elinde iki zembil, birinde bir torba, dör- düncüsünde de delikli delikli, ağdan yapılmış file torba.. Hararetli. ha- raretli' bir et bahsına tutuşmuşlar biri diyor ki: — A kardeşet, et Mecidiye köyünün eti.. Vallahi geçen gün bir but aldım, rahmetli bizim efendinin. katmer katmer ensesi gibi yağlı yağlı. Aman gidip alayım.. Bir haftadır evimize et girdiği yok.. Et yüzü görmemek- ten barsaklarımız pas: tutacak alimallah.. — Aman bende biraz kuyruk alıptâ eriteyim.. Evdede bir parça trapzon yağı var, karıştır- dım mı kaymak gibi olur. — Ayol geçen gün kasap söy- ledi, belediye Mecidiye köyünün kasaplarına da karışacakmış... A dostlar o zaman etin okkasını 45 den alamıyacağız... — Bari toptanca alsak da pastırma, sucuk yapıp saklasak.. Kış günü babarlı baharlı iyi yenir.. Et bahsi uzadıkça uzadı Dört hanımın dördü de Mecidiye kö- yünde 45 kuruşa satılan buz gibi etin meziyetlerini anlata anlata bitiremiyorlardı... Etten o sonra bahis bir aralık siyasete intikal etti. Zembilli büyük hanım son Çin - Japon harbinin kısa bir tarihçesini yaptı : — Ayol Ingiliz de ayağa kalk- mış... Capon padişahı küplere biniyormuş.. Geçen gece Müftü beylerin gözlüklü damadı bizde idi de o gazetede okudu. Aman ne uslu akıllı delikanlı.. Kalemin- den kan damlıyor. Gazeteyi hem okuyur, hem de öyle iyi anlatıyor ki.. Ne içkisi var, ne sigarası var, efendi efendicik bir delikanlı. Öyle sokaklarda vakit geçirmez, evden kaleme, kalemden eve.. Karısının dizinin dibinden ayrıl maz. Melâike gibi kâmil bir ço- cuk.. Böyle damat dostlar başına. Mubabbet tatlı tatlı devam eder- ken tramvay Şişliye geldi dayandı. Herkes bindi. Meğer Mecidiye köyüne et almağa giden ne de çokmuş.. Tramvayın yarısı kafile halinde köy yolunu tuttular. Me- cidiye köyündeki et borsasını o kadar merak etmiştim ki ben de bu kafileye karıştım. Fakat Şişliden sonra Mecidiye köyüne kadar yürümek, hele bu karlı günlerde pek müşküldü. Dört ihtiyar hanım düşmemek için bir- birlerine dayana dayana ihtiyatla yürüyorlardı. Doğrusu hatuncağız- lar mestlerinin üstüne giydikleri lâstiklerle karda kaymamak için pek müşkilât çekiyorlardı. Bir aralık yanlarından boş bir oto- mobil geçti. Büyük hanımlardan biri şemsiyesini sallıyarak işaret etti ve bağırdı: — Şoförcü oğlum!. Şoförcü oğlum!.. Otomobil durdu. Büyük hanım yaklaştı”; — Haydi evlâtlanm.. Bizi şu Mecidiye köyüne atıver... Şoförcü otomobilin kapısını açtı, büyük hanımlar ıklaya pıklaya otomobile bindiler. Bin müşkilâtla üçü içeriye sığdı, birine yer kal- mamıştı. Şoför, muavin mevkiini, yani kendisinin yanındaki yeri gösterdi : — Valde sen de böyle gel... Fakat büyük hanım dehşetli bir treddüt içinde idi; Şehir hududu dahiline alınan Mecidiye köyü, Bol kimyon köy..,, kasapların bulunduğu cadde, ucuz ve iyi et satan küçücük bir dükkân.. — A Ayol, ben oraya pine- mem.,. Bizim efendinin arkadaşları görürde bir şey zanneder...“Hafi- ze hanım omuz omuza erkeklerle otomofillerde fink atıyor,, derler..! Huuuu Sabbek hanım sen dulsun a kardeş.. Karışanın görüşenin yoktur.. Sen gel otur.. Nihayet güç hal ile Sabbek hanım şoforün yanına yerleşdirildi. Otomobil hareket etti. Ben de ilerledim. Yol düz olduğu için otomobili gürüyordum. Üzakta, Mecidiye köyünün önünde durdu. Fakat her nedense otomobil san- ki olduğu yere kakılmış “kalmış gibi bir türlü hareket etmek bil- miyordu. Ben köye yaklaştım. Otomobil hâlâ orada oŞoförle büyük hanımlardan biri hararetli bir münakaşaya tutuşmuşlar... Şoför: — Büyük hanım allâsen beni sabah sabah günaha sokma.. ver paramı da gideyim.. üstüme iyilik sağlık.. Oğlum ne parası?. Ben sana “Allah rızası için götür, dedim ayol.. — Iyi çattık be.. Yahu valde. Sen şurada Allah rızası için bir but koyu iste bakalım verirler mi? Şoför ihtiyar kadınlardan para koparmanın imkân harici oldu- ğunu anlayınca en işitilmemiş küfürlerini savurararak arabasını çekti . Baktımki, köyün önüne büyük bir et borsası teşekkül etmişti. Küçük küçük dükkânların önü dehşetli kalabalıktı. Çenkellerde asılı du- ran etler sahi de buz gibi idi ve eniyi etin okkasıda 45 kuruş. Memurlar, erkekler, kadınlar... Ihtiyar, O hanımlar dükkânlardan birine yaklastılar. Fakat et almak için âdeta sıra beklemek lâzımdı. Dükkânda her kafadan bir ses çıkıyor: — Ayol külbastıyı iyi döv... — Kıymayı iki kere makineden geçir... — Aman çabuk ol, ayaklarıma kara su indi. Et almak için ta Aksaraylardan geliyorum. — Hay allah razı olsun hanım, seni bana Allah gönderdi.. Ben de Topkapıdan geliyorum. Bera- ber gideriz, yol arkadaşlığı ederiz. — Kuzum evlâdım külbastılığa bol kimyon koy.. — Ayol 45 kuruşa pekde pahalı... Iki mecidiye olmaz mı?. Dört hanımdan biri çengellerde asılı duran bir kuzuyu beğenmedi: — Ayol“bu pekde cılız şey.. başkası yok mu?. Dedi.. Öteki hanım buna itiraz etti; — İlâbi Sabbek hanım sen bu kuzuyu hor görme. Vallahi bizim gelinden daha etli butlu.. Hani kardeş gelin olacak hasba sıska- lığını bilsede dilini tutsa... Ne ge- zeecer, ne gezer.. Dil, Hasan paşa fırınının küreği... Hergün ben tahta o burğu.. ver ver de ver ver. — Ahanımcığım.. Şimdi gün sıskaların, dünya sıskaların.. Sıs- kalık modası varmış şımdi... Ne- rede bizim zamanımızdaki o gü- zeller.. Pöskürme benler. Kat kat paluze gerdanlar. badem göz. Hokka ağır... Iki parmak kalın- lığında yay gibi kaşlar. Yerleri söpüren saçlar... Ayol biz bitlen- mesin diye evlâtlıkların saçlarını keserdik. Şimdi moda imiş a kar- deş.. Hikmet Feridun Askeri bahisler Zırhlı tren mi, yoksa zırhlı otomobil mi? Çin- Japon harekâtında Çinli- lerin zırhlı O trenlerden istifade ettiklerine dair olan haberlere sık sık tesadüf etmekteyiz. Buna mukabil japonlar da çin darül- harekatında mühim mıktarda zırhlı otomobil | kullanıyorlar. Bu * iki çeşit silâhın istimalinden ve bir- birlerile (o çarpışmasından o çıkan nelicelere tamamen vâkıf değil isek de, harekâtı harbiye tebligleri ve umumiyet üzere bu silâbların haiz olduğu evsaf dolayısile gör- dükleri işler hakkıdda aşağı yu- karı tahminatta bulunmak müm- kün olduğundan bir kere gözden geçirilmeleri faydalı olacaktır. Çinliler bir kaç sene evel mu- bayaa ettikleri mühim miktardaki zırhlı tren omalzemesini, geniş ölkelerindeki muhtelif darülhare- ketlerin hepsinde istimal : etmek emelile almışlardı. Bu hesap pek yanlış görülme- yebilir.: Netekim gerek bundan evelki Rus - Çin musademele- rinde ve gerekse şimdiki Çin- Japon harekâtında çinlilerin Man- çur müntehasında zırhlı trenler- den istifade ettikleri gibi bu darülharekâttan ( binlerce kilo- metre uzakta ve Şanghay - Nankin musademelerinde de çin zırhlı trenlerinin faaliyette bulunduğunu görüyoruz. Demek ki geniş araziye ve uzun demiryollarına sahip mem- leketler için zırhlı trenler kâh burada ve kâh yüzlerce kilometre ötedeki harekâta iştirak itibarile ideal bir harp vasıtası olabiliyor. Saniyen üzerindeki silâhların ağır- lığı itibarile, ray üzerinde hare- ket etmesinden çok müteharrik bulunması deolayısile zırhlı otomo- bile çok faik olduğu da kabul edilebilir. Tek bir zırhlı trende müteaddit ve orta hattâ en ağır çaplı topları taşımak ve düşman karşısına götürmek mümkün iken zırhlı otomobillerde ancak küçük çaplı ve tek bir top taşımak kabildir. O halde bir zırkli trenin haiz olduğu kudreti harbiyeyi ancak yüz zırhlı otomobille elde ede- biliriz, Bu mütalealar tayyarelerin harp sahnesine girmediği zamanlar için çok musip olabilirdi. Bilhassa müstahkem mevkilerin münferit tabyaları arasındaki demiryollar üzerinde sık hareketlerle her yerde kendi kudretini hissettirebilirdi. Fakat tayyarelerin işe karışması her şeyde olduğu gibi bu hususta da harp esaslarını külliyen değiş- tirdi. Muayyen yerle ve mevzilere bağlı olan silâh gibi demiryol- larına bağlı olan zırhlı trenlerin de kıymetten düştüğünü bilfül görüyoruz. Meselâ daha ilk günlerden itibaren Şanghayla Nankin arasın- da demiryolunun Japon tayyareleri tarafından tahrip edildiğini harp tebligleri bildirdi. Daha bu daki- kadan itibaren zırhlı trenlerin harekât sahası tahdit olunmuştur. Saniyen bütün gayretlere rağ- men zırhlı tereni otayyareden sakla mak kabil değildir. Demir- yol güzergâhı malüm oldukça bunun üstünde hayli büyük bir hedef teşkil eden zırhlı treni bul- mak güç olmıyacaktır. Bundan sonra ise bizzat tren tahrip edil- mese de hareket icrası çok müş- külleşmiş olur. Buna mukabil zırhlı otomobilin hareket sahası mahdut değildir. Ufak çaplı bir topa hattâ tek bir makineli tüfeğe malik olmakla beraber bunun tesirini biç ümit edilmedik yerlerde ve baskın tarzında göstereceği için çok müessirdir. Hele bu yüzden sebep olacağı panikler ve kuvvei mane- viye üzerindeki tesirleri itiba- rile bulunmaz bir harp vasıtasıdır. Hulâsa son harbin koyduğu düstur burada da caridir. “Yeri belli olan her tesis ve silâh harpten hariç kılınmağa mahkümdur., O halde ufak, fakat her yerde görünen, bir yere bağlı olmıyan zırklı oto- mobil, : büyük, kudretli, fakat harekâtı tahdide mahküm >ırhlı trene her vakit müretcahtır. M. Ş. ... Her şey yeni üslüpta.. Son zamanlarda Almanyada modern üslübu denilen yeni tarzda bina inşaatı çok ilerlemiştir. Hastahaneler, apartmanlar, evler, hattâ fabrikalar bu tazda yapılmaktadır. Modern bol üslübunda “esas hava, bol ziyadır. Bunun için binalarda kabil olduğu kadar çok büyük pencereler bulunuyor. Bilhassa hastahanelerde bu cihete pek ziyade itina ediliyor. Resmimizde modern üslübunda bir hastahane ile bir benzin deposu grülüyor.

Bu sayıdan diğer sayfalar: