21 Kânunusani 1932 i zi Balıkçılık Balık kıtlığı devam ediyor Bomba ile balık avlamanın önüne geçiliyor Balıkçılar cemiyeti bomba ile balık avlanmaması için iktisat vekâleti nezdinde ( teşebbüsatta bulunmuştur. Maliye vekâleti bu hususta balıkhane müdüriyetine emirler vermiştir. Emir mucibince bombayla avlanan balıklar musa- dere edilecektir. Diğer taraftan verilen bir ha- bere göre hükümet bombayla balık avcılığının önüne geçmek için daha şiddetli tedbirler ittihaz edecektir. Bombayla balık tutanların balık- ları müsadere edileceği gibi bu balıkçılardan ceza da alınacaktır. Bu hususta iktisat vekâleti bir talimatname (hazırlamaktadır, Bir kaç gündenberi Balıkhane bombayla balık tutanların balık- larını musadere etmektetir. Azılı haydutlar Şarkta şakiler birer birer yakalanıyor Diyarbekir, 19 — Nani yolunda Jandarma Babriyi, Darahini yo- lunda Jandarma Sadıkı, Kârincak kariyesinde' üç arkadaşile Hasan çavuş, Darahini yolunda Kibrit Müfettişi Idris Nuri beyi şehit; Licok karyesi civarında beş, Kul- pun Huruç köyünde üç kişiyi kati- eden, Haninin önünde iki kam- yonu soyan, Palonun Zimat köyünü basan Ahmoyi Hüseyin çetesi ge- çenlerde Palo kazasının Mahmudan köyü civarında Lice kuvvetleri tarafından abluka edilerek, dört beş saat süren bir müsademeden sonra, çete reisi Ahmuyi Hüseyin ölü, beş kişi de diri olarak ya- kalanmışlardır. Haninin şimalinde yüzbaşı Sezai beyle bir neferi şehit, Hani nahi- yesinden on kişiyi, Liçuk karye- sinde beş kişiyi katil ve Talatin ve Palunun Zimak köylerini basarken Oo Bahri ve Kâzın namında iki jandarmayı şehit eden ve daha birçok katil vak'a- larında alâkadar bulunan Mestanlı Kerim, Hamo ve Sabri çetesi, ,Gencin Mestan köyünde, Lice jandarma ve Milisleri tarafından uzun bir müsademeden sonra kepsi diri olarak yakalanmışlardır. Fındık satışı Bu senenin malı tükenmek üzeredir Gireson 20 (Hususi) — Fındık ve fındık içi fiatleri düşmektedir, Elde mevcut olan stok mallar bankalardan peyderpey çekilerek bu düşkün fiatlerle peyderpey satılmaktadır. Tombul ve sivri içinin okkası 70 kuruşa kadar satılmıştır. Köy- lünün elindeki mallar ramazan münasebetil şehire çokça indi- rilmiştir. Köylünün elinde bir mıktar mal daha kalmış ise onu da bayram üzeri getirecek, esasen az olan bu senenin rekoltesi bu suretle tükenmiş olacaktır. lik aylardaki ibtiyatsızlıklarımız yüzünden bir takım fındık tacir- lerimiz pek ziyan gördüler. Işte bugün' (90) kuruşluk mallarını (70) kuruşa satmak ve tahammül edilmez — ziyanlarla karşılaşmak fecaatinde kaldılar. Bu hususta bankaların da gü- nahı vardır. Büyük bir köprü Alaşehir - Afyon hattında yeni inşaat Ankara 20 ( Hususi) — Nafıa zekâleti ile Izmir - Kasaba demir yollar idaresi arasındaki mukavele mucibince yakında Alaşehir ile Afyon arasında büyük bir köprü inşa edilecektir. Köprünün inşasını şirket deruhte edecektir. Köprü 160 metro uzunluğundadır. Bunun yüz metrosu yekpare olacaktır. Köprünün projeleri şirket tara- fından vekâlete gönderilmiş, vekâ- lette bu projeleri tasvip etmiştir. Soğuk ve yangın Almanyada müze gibi kullanıl makta olan Stuttgart şatosu geçende bir yangın neticesinde içindeki çok kıymetli eserlerle birlikte yanmıştı. Yapılan tahkikat bu sene o havalide çok şiddetle büküm süren soğukların yangının çabuk söndürülmesine mani oldu- ğunu meydana çıkarmıştır. Suğu- ğun şiddetinden hortumdan » «an su hemen donduğu için şutoya kâfi derecede su yetiştirileme- miştir. Yukarıdaki resim yangın yerinde buz tutmuş suları göst- riyor. Die Çinde harp Çinlilerle Japonlar Şanghayda birbirlerini öldürüyorlar Şanghay 20 (A. A.) — Dün Çinlilerden mürekkep bir halk kütlesi hiçbir sebep olmaksızın Şanghayın şimalinde 5 Japon rahibine taarruz etmişlerdir. Ra- hiplerin Ohastaneye © yatırılması mecburiyeti hasıl olmuştur. İçle- rinden ikisinin vaziyeti tehliklidir. Japon gençleri bu sabah muka- bele bilmisil yapmak istediklerin- den havlu imal eden bir Çin fabrikasını yakmak teşebbüsünde bulunmuşlar ve alevli paçavraları imalâthanenin içine attıktan sonra beynelmilel imtiyaz mıntakasına çekilmekte istiçal | eylemişlerdir. Japon gençleri burada, mınta- kaya memur bulunan Çinli polis- lere hücum etmişlerdir. Polislerden biri aldığı bir bıçak yarasından ölmüş ve arkadaşla- rından ikisi de tehlikeli surette yaralanmışlardır. Mutaarrız japonlardan üç genç tabanca ile yaralanmışlar ve ara- larından birisi biraz sonra Ööl- müştür, Japonlar bugün gerek bahren, gerek askeri bir şekilde daha iyi himayeye mazhar olmaları tale- binde bulunmak için bir içtima akdetmişlerdir. ABöRLERİ Tazyıkın tesiri Ispanyada din aleyhtarlığı Halk klise ve manastırları yakıyor Paris 20 — Uzun müddet engi- zisyon tazyiki altında kalmış olan Ispanyada şimdi dini işlere karşı bir aksülâmel başlamıştır. Halkın büyük bir kısmı Ispanyanın geri kalmasına papasların sebep oldu- ğunu ileri sürererek papas mües- seselerine tecavüz etmekte, kilise ve manastırları yakmaktadır. Evelki geçede Bilbao şehrinde bir manastır yakılmak üzere iken polis güç hal ile bununn önünü almıştır. Bazı şehirlerde belediye kilise çanlarının çalınabileceği | saatları kararlaştırmıştır. Belediyeler çan- lardan vergi alacak, bu vergiyi kiliseye devam eden halk vere- i cektir. 50 vapur Rusya'nın istediği gemileri kim yapacak ? Madrit, 20 (A.A.) — Nazırlar meclisi, içtima etmiştir. İspanyanın Rusya hesabına gemiler inşa ede- ceğine dair olan şayia hakkında sorulan bir suale cevaben bahriye nazırı, bu şayianın külliyen aslı- esastan âri olduğunu söylemiştir. Rusya, 50 adet ticaret gemisine ibtiyacı olduğunu başlıca Avrupa memlektlerine bildirmiştir. Avrupa milletleri, Rusya hesabına hiç bir gemi inşa etmemeğe karar ver- mişlerdir. Filhakika, Rusyanın Ispanyaya böyle bir siparişte bulunması, istiskar edilecek bir iş değildir, zira İspanya atelyeleri hâd bir işsizlikten muztarip bulunmakta- dır. Esasen İspanyanın petrol mubayaatından dolayı Rusyaya mühim mikdarda" borcu vardır. Londra'da bir tevkif Lonra, 20 (A.A.) — Londra'da çıkan komünist Daily Worker gazetesinin müdürü M. Priestley, tevkif edilmiştir. Mumaileyh, ge- çen eylül ayında neşredilmiş olan fesatcuyane makalelerden dolayı mes'ul addedilmektedir. Mutarın, dün yenidne mahkeme huzuruna çıkmış ve 3 sene hapse mahküm olmuştur. İngiliz hazinesi İngilterede mali vaziyet iyileşiyor Londra 20 (A. AYE — 16 kânu- nusanide hitam bulan hafta zar- fındaki mali varidat 48,152,121 ve masarıf ta 14,535,560 Ingiliz lirasına baliğ olmuştur. Bu suretle mevcut açık bir hafta zarfında 199,621,310 liradan 157,d04,749 liraya tenzil edilmiştir. 1931 senesinin aynı müddetine tesadüf eden o açık (o mecmuw, 160,831,852 liraya baliğ bulu- nuyor. 16 Kânunusanide biten haftanın en bariz hususiyetini irat vergisi olarak tahsil edilen 18 milyon Ingiliz lirası teşkil etmektedir. 1 Kânunusaniden 16 Kânunu- saniye kadar tahsil edilen irat vergisinin yekünu 1 Kânunusani ile 31 Mart arasında tahsili icap eden miktarın “/, 20 sini teşkil eden 50 milyon İngiliz lirasına yakın bulunmaktadır. TT AKŞAM'ın tefrikası: No: ZINDAN HATIRALARI Abdülhamit devrine ait hakiki maceralar Muharriri :, * dâir Gİ alip — ona MEY. yeli diyez AŞİLİ İİİ Giy, Uy İş “İN li MA Sav Yö iz a2), Up) Sakir A'e, Veçh yh cifiksse bei Yı ei elim Su Badara dis sYİ 19 Kiycav SY. la O gizi “ Tefrikamıza alt vesikalardan Ortalık kap karanlık, gece ya- rısını ne kadar geçiyor farkında değilim... Aylarca dört duvar ara- sında kalınış bunalmış, küflenmiş, uyuşmuş kafam serin gece hava- sile biraz ferahladı. Ayaklarımız- daki zincirleri çıkardılar, yalnız bileklerimizdeki kelepçeler duru- yordu. Onde fazla süngülü, dört beş zabit, on bir miralay ve önde ölü bir aydınlık veren feneri taşıyan bir asker... Miralay sert bir sesle bağırdı: — Haydi, yürüyün bakalım | Altı kişi idik, birbirimizi ilk defa bu karanlıkta bulmuştuk, birbirimizi ogöremiyorduk, sekiz aydır yattığım mahbesler, zından- larda havasızlıktan, her gün önüme atılan bir parça peksimet veya kuru ekmekle zeytinden ibaret gıdadan, içtiğim pis sudan ve nihayet ümitsizlikten, mecalsiz, takatsiz harap, perişan olmuştum. Hissediyordum ki beş mechul arkadaşım da benim gibidir, belki benden beterdirler. Onlarde öyle sürüklenir gibi yürüyorlar. — Nereye gidiyoruz?.. Bunu kendi kendime soruyorum ve hiç bir cevap veremiyorum. Şimdi bir yokuş iniyoruz. Mektebi tıbbiyenin önünden denize doğru teveccüh (ettik, Fakat nereye - varacağız? Sekiz aydır ilk def'a böyle bir sefere çıkıyo- rum. Birbirimizle hiç lâkırdı etme- yoruz, muhafızlarımız da hiç ko- nuşmayorlar. Belki hep düşünü- yoruz. Önde giden fenerin kısık ışığı ve ayak seslerimiz... Başka canlı hiç bir şey yok. Ve şimdi hakim olan yegâne düşünce: — Nereye?.. Yolda kimseye de rast gelmi- yoruz. Gecenin bu geç ve karan- lık saatinde herkes uykuda.. Kö- peklerin bile sesleri çıkmıyor. Böylece belki yirmi dakika yü- rüdükten sonra sahile vardık. Fakat sahilin hangi noktası, Şemsi paşa mı, daha ötesi mi, Üsküdar mı, hiç farkında değilim. — Dur, dediler. Öndeki fener bir kenara çe- kildi ve hep durduk. Karanlığa biraz alışan gözlerim, oracıkta, denizde bir kayık ve biraz ötede kapkara dumanlar saçan bir çatana veya istimbot farketti, Süngülüler etrafımızda çember çevirdiler. Zabitler biraz ileride başbaşa vermişler, konuşuyorlar. Mecalsizlikten, O yorgunluktan yere çöküverdim. Arkadaşlar da beni taklit etmek isterlerken, âmirane bir ses çınladı: — Ayağa kalkın, ayağal... Kalktık. Zabitlerden biri kayıkçıya ses- lendi, kürekler uyuyan, ölü tabiatı okşar gibi denizde harekete geldi. Şimdi kayıkçıya emirler veri- yorlar, fakat ne söyliyorlar hiç duyulmayor. o Yalnız o kayıkçının sağ eli altında ve kendi selâm vaziyetinde olduğunu farkediyo- rum, Miralaydan emir alıyor, belli. Birden karanlıklar içinde bir ses geldi. Uğultu gibi; koşan, yaklaşan bir ses.. yavaş yavaş kulaklarım dört nala gelen bir atın sesini anladı. Ses yaklaştı, zabitler telâşla koşuştular. Hep o tarafa bakr- yorduk. Süvari bir şeyler bağırıyordu. Zabitlerde bağırdılar; — Kimsin sen, dur! Süvari durdu. Zabitlerle orada ne konuştu, ne yaptı, ne verdi ne aldı göremi- yoruz. Bir zabit bize doğru seslendi: — Feneri buraya getir! 2 Yanımızda kalan iki zabit bize daha ziyade yaklaştı. Süngülüler ta yanlarımıza, temas edecek ka- dar geldiler. Böyle, mütevekkil, sersem, boynu bükük, sessiz bekliyoruz. Fener yukarı kalktı. Miralay ve zabitlerin yüzleri fenerin ölü ışığında 'okumağa çalıştıkları bir kâğıda iğildi. Bir müddet okudular. Gene fener yere indi. Bu sefer baş başa konuşuyorlar. Nihayet bize doğru yürüdüler. En önde gelen miralay feneri neferin elin- den aldı, her birimizin yüzüne ayrı ayrı tuttu. O vakit biz de birbirimizi gö- rebildik , Ben, beş arkadaşı hiç tanım yordum. Fakat yüzleri gösteriyor- du ki bunlarda okumuş, düşünen münevver insanlardı. İçlerinde biri yirmi yaşlarında kadar vardı, öteki dördü karma karışık saç ve sakallarına rağmen yirmi beş otuz yaşlarında idiler. Hepsi yorgun, perişan, mağ- mumdu. Hele o zavallı gencin öyle bir bakışı vardı ki... Fener benim yüzümde fazla durdu. Ve bütün gözler dik dik gözlerime dikildi. — Sen buraya gel! Şaşkın şaşkın ilerledim. Kümeden üç süğülü ve bir zabit ayrıldı, etrafımı sardı: — Haydi yürü! Yürüdük. Biraz geride sabahtan beri bin defa tekrar edilen sahne gene başladı: İsmimi, küviyetimi tespit ettiler, Gözlerimin | içine yiyecekmiş gibi bir daha, bir daha baktılar ve gene yola revan ol- duk. Karanlıkta bir heyyülâ gibi yükselen arkadaki beş meçhul arkadaşın şekillerine bir daha baktım. Belki benim onlara son bakışımdı. Duramadım, dudaklarım kıpırdadı: Allaha ısmarladık arka- daşlar | Bilmem bu sesi, bu titrek, bu inliyen sesi işittiler mi? Yürüyoruz. (Arkası var)