© 16 Kânunuevvel 1931 Akşam Tetfrika No: 5 Sinyor Balbo beni Faşistlerin klübüne götürecekti. Italyan genci, beni isviçreli zannediyordu. Saat Sekizde birleşmek üzere ayrılmıştık... Otelde / oluruyordum. O gün çıkan bir gazetede şöyle bir ha- vadis gördüm: “.. Jtalyanlar harbi bitirmeğe çalışıyorlar. İtalya hariciye na- zırı, Milliyetperver İtalyan fır- kalarının yakında dağıtılacağı ihtimalinden bahsediyor. Ingiliz kabinesi dün gece fevkalâde bir içtima aktederek vaziyeti tetkik etmiştir. Kabinenin - neye karar verdiği malüm olmamakla bera- der, şurası muhakkak ki Ingiltere hükümeti İtalyanların itilâf dev- Jetleri arasındar ayrılmamasına çalışacaktır. Loit Corç: İtalya hükümetini Italya milliyetperver- lerinin. elinde görmeğe tahammül edemeyiz, diyor., Bu haber beni çok düşündürdü. Italyan faşistleri demek ki iktidar mevkiine geçmeğe teşebbüs et- mişler. Milli fırkaları dağıtmak ibtimali mevcut olduğuna'nazaran, İtalya mühim bir inkılâp arife- sinde demektir. Sinyor (Balbo) da istikbalden çok emin.. her sözün başında: “Yarın hükümeti biz idare ede- ceğiz!,, diyor. Bu heyecanlı gencin saf ve lecrübesiz tarafları bulun- masına rağmen, çok kiymetli ve makul azariyeleri var: (Saray ve kilise saltanatına nihayet verme- liyiz!) iddiaasını kuvvetli bir iman ve mefküre halinde müdafaa ediyor. Öyleya.. Asırlardanberi devam eden kilise ve saray istipdadı altında yaşayan bir millet neden tamamile hür ve müstakil yaşa- masın?! Bugün Musolini bile nümayiş- çiler arasında böyle bağırmadı mı? “... Bundan sonra kardinallar mahkemesinde hesap vermiyece- giz.. Papanın çömezlerini sırtı- mızda yürütmiyeceğiz,, Musolini ve arkadaşları buna muvaffak olursa, beşeriyet hakiki tekâmül yolunu bulmuş demektir. Fakat, faşistler, cahil zümrelere bu hakikatı anlatmağa muvaffak olabilecekler mi? Faşistler Italyada mevkii ikti- dara geçtikleri gün, her şeyden evvel kilise çanlarını susturabilir- lerse, papa ve onun kardınalları tarihine kalb olmuş demektir. Musoliri bu muazzam inkılâbı başardığı zaman, Romanın kapr- larından beşeriyetin kulağına çan sesleri yerine makine gürültüleri aksedec Tetrika numarası: 75 Denizlere dehşet -————— salan tahtelbahir Bir Alman bahriyelisinin hatıratı Muhâarriri: Max Valentiner tesir bırakmış bulunuyordu. Hiçbir mukabil taarruzun izini göreme- miştim. Ne bir karakol gemisi vardı görünüşte, ne de başka bir müsellah gemi... Halta ile Pantellena adası ara- sında Diesel motörlerim, birden- bire duruverdi. Bunları işletmeğe imkân ve ihtimal yok. İşi bitmişti. Denizin o üzerinde hareketsiz durmak zarureti aklıma gelince, dehşete kavıldım. Kanadına kur- şunu yemiş betbaht ördeğine benzemiştik. Makine dairesine bizzat indim. Adamlarım , bir yaban avarya olmuş bir İngiliz Casusu IŞİ LANRENS İSTANBULDA! 16 Kânunuevvel 1931 Makleden: İ. F. i Bu inkılâp tahakkuk ederse, bir kuvvet daha tarihe karışmış olacak. Din kuvveti.. Karacahil zümrelerin boynun- daki yularlar gevşeyecek.. Kopa- rılacak., ve insanlar kendi vic- danlarile baş başa kalacaklar. Ben, kendi hesabıma, insanlık namına, böyle bir neticeden hoşlanacağımı (o zannediyorum . Çünkü, Italyan milliyetperverleri bu neticeyi istihsale muvaffak olurlarsa, insanların (o vicdanına hulül etmek eskisinden çok daha kolay olacaktır. Meselâ şimdi, müteassıp bir adama yeni ve aykırı bir fikir aşılamak, müstahkem bir kale feth etmek gibi, ne kadar güç ise, o vakit te bilâkis boş kalpler yeni bir iman buluncaya kadar kabili teshir bir şekle girecektir. Ben vâzifemde muvaffak ola- bilmek icin, beşeriyetin imansız yaşamasını arzu ederim. * “ Gazinoda italyan gencile neler görüştüm? Aynı günün akşamı saat yedide gündüz buluştuğumuz gazinoda sinyor (Balbo)nun beni bekle- mekte olduğunu gördüm. Üç da- kika kadar geciktiğimden dolayı kendisine beyanı itizar ettim. Sinyor (Balbo) ingilizleri sevmediğini açıkça söyledi : — Hayatta muntazam bir adam olmayı çok arzu ederim, azizim! dedi, fakat, dakikaların hesabını verecek veya soracak kadar da soğuk kanlı olmak istemem. Üç dakika için aramızda geçen mu- havere on üç dakikadan fazla imtidat etti, görüyorsunuz ya! Gazinoda fazla oturamadık. Lozan palas civarındaki Jtalyan klübünde saat sekizde toplanacak faşistlerin o içtimamda bulunmak üzere sinyor Balbo ile birlikte sokağa çıktık. Sinyor Balbo ile birlikte sokağa çıktık. Sinyor Balboya sordum : — Arkadaşlarınızın beni klüpte istihfaf etmeleri muhtemeldir? Italyan genci hayretle yüzüme baktı: — Istihfaf mı? — Evet.. Hayret etmeyiniz! Ben klübünüzün yabancısıyım! Italyan gençleri sizlerden daima muzaheret beklerler. Benim klüpte takdim edeceğim zat, arkadaşla- hiç rım içinde çok şayanı hürmet bir dosttur. Sinyor Balbo benim bir Ingiliz Bir dansöz öldü At yarışlarında yüz binlerce lira kaybetince... Londra, 14 — Bundan yirmi sene kadar evel Eleanor Louuray isminde bir kadın İngilterenin çalgılı kahvelerinde hüsnü anı, sesinin güzelliği ve mahiran& danslarile büyük şöhrert kazanmış ve İngiliz zadegânından Lord Torrington ile evlenmiştir. Bu izdivaç uzun sürmemiş ve lord bu güzel dansözü boşamıştı. Bu şöhretli kadın Viktoria sokağındaki ufak dairesinde ölü olarak bulunmuştur. Kadın siyah ipekten bir pijama giydiği halde kanape üzerinde yatıyordu. Odanın hava gazıyla dolmuş olması bir intihar vakası karşı- | sında bulunulduğuna süphe bırak- mamaktadır. Eleanorun oturduğu daire iki ufak odadan ibaretti. İntiharın sebebi yoksulluk olsa gerektir. Eleanor gibi ayda iki bin lira sarfetmeğe alışan sefih bir kadı- nın son zamanlarda kazandığı 30-40 lira ile geçinmesine imkân yoktur. Bu maddi sefalete yaşlı olmanın verdiği oOmanevi ( ıztırapları da katmak lâzım gelir. Hafifmeşrepliğinden dolayı ko- cası tarafından birakıldıktan sonra Eleanor pek çok sergüzeştler geçirmiş ve adeta dillere destan olmuştu. Bir aralık kadın at koşularına merak ederek bir ahır tesis etmiş ve hayvanlarından bir çoğu mu- vaffakıyetler kazanmıştı. Fakat at merakı kendisine yaramamış ve kocasının kendisine boşarken âliceraplık (göstererek (o hediye ettiği kirk bin İngiliz Jirasını da at spekülâsyonunda kaybetmiştir. Yeni neşriyat: mama rl Kooperatifçilik Kooperaâtifcilik cemiyeti koope- raticilik isminde bir mecmua çı- karmıştır. Bu nüshada koopera- tifçilik (cemiyetinin o faaliyetine dair yazılar ve makaleler vardır. Havacılık ve spor Bu mecmuanın altmışıncı nus- hası pek cazip mündericatla çık- mıştır, olduğumu ve bilhassa kendilerini takibe geldiğimi anlasa, hiç şüphe yok ki, bir hamlede boğazıma sarılırdı. Klübün kapısı önünde durduk. Sinyor Balbo yavaşça kulağıma eğildi : — İngiliz gazetecileri, beni, bir polis hafiyesi gibi takip edi- yorlar. Klübe geldiğimi görürlerse yarın gazetelerine sütun sütun uydurma yazılar yazarlar. Rica ederim, etrafa dikkat ediniz; bu muzır mahlüklardan birine görün- meden, derhal içeriye girelim ! ( Arkası var) 16 Kânunuevvel 1931 Mütercimi : (Vâ - Nü) parçayı tamir için, kan ter içinde çalışıyor ha çalışıyorlardı. Ansızın, ufukta bir gemi görül- düğü bildirildi. Tamam işte... Bir bu eksikti. — Lâakal makinelerden bir tanesini işletemezmisiniz? - diye sordum. | — Tecrübe edelim. Gemi yaklaşıyor. Bir gemi değil... r Bir gemi katarı. Bir büyük gemi ve yanında muhtelif torpitolar, motörü kara- kol gemileri... Bu, tabii bir iş olurdu. zamanda, ne güzel — Makine ne vaziyette! - diye sordum. — Belki yoluna girecek. Taarruz etmeği aklımdan geçir- miyordum. Bu ,badreden derimizi sağlıcakla kurtarsak ne nimetti. Öpüp de başıma koyacaktım. Lâkin, bir makine işlemeğe başlayınca iştiham kabardı. Gemi kafilesi geliyordu işte... Cesaretimi topladım. Daldım. Taarruza geçtim. Kafilenin içindeki en büyük gemiyi seçtim, torpili attım. Tor- pil hedefe isabet etti. Çok derinlere daldım. Üzeri- mizde kumbaralar atılmağa baş- landı. Bunların patlayışları, üze- rimde bir fırtına kopmasını ve — Imtihanlarım vardı da. Liseyi bitirdim. — Tebrik ederim. — Teşekkür ederim.. Hesabı | kapatmaya geldim. Memur gülümsedi. (Kapanan bir hikâye Iş bankasının merdivenlerini koşarak çıktı, Heyecanlıydı. Ban- kanın içi kalabalıktı. Fakat gişe- lerin önünde toplanan, sağa sola gidip gelen, çalışan, hesap gören, para alıp para veren insanlar, sanki camdan bir duvarın arka- sındaymış gibiydiler. Hareketlerin şekli; sesi ve gürültüsü yoktu. Gişeye yanaştı. Memur, onu, eski bir bildik gibi karşıladı: — Bir aydır gözükmediniz. hesabın muamelesi on dakikada bitti. Ve genç adam, büyük bir bankonot tomarının toplu, yumu- şak bastırışını kalbinin üstünde duyarak, Iş bankasının merdiven- lerinden koşarak indi.. Şevket Nuri heyecanlıydı. s Dördü de, bir çay masasının etrafındaydılar. Dördü de liseyi bitirmişti. Dördü de Darülfununa girmeden, hayata girmeğe mec- burdular, Ve dördü de bugün toplandıkları (oObu çay masa- sından, hayatın dört tarafına dağılacaklardı. Şevket Nuri: — Eee? -dedi- Sırayla söyleyin bakalım? projeler, plânlar, filân? Ne yapacağız?.. Macit, yeni yaptırdığı ceketinin yakasını iki eliyle çekiştirerek, dehşetli bir iş adamının esrarlı ve ölçülü sesiyle söze başladı: — Benim, çocuklar, harıkulâde bir tasavvurum var! - dedi - çok para getirecek bir iş! Hem de harsımıza hizmet.. Bizde kitapçı- lığı tetkik ettiniz mi hiç? Yani kitap tabiliği ve bayiliğil. Azizim bu iş Istanbulda ve taşrada, hâlâ bir nevi kavafların elindedir. Kitap tabilerinin büyük bir ekse- riyeti, entellektüel âlemle hiç bir rabıtası olmıyan insanlardır. Sonra bu adamlar, modern teşkilatçılı- gın “T,sini bilmezler. “Düşünün bir kere; bu işin başına, hattâ ilkönceleri ufaktan bir geçersem., Alman sistemi tabilik.. Kitap satışları dört ay içinde dört misline çıkar alimal- lah.. Bu işin bende mükemmel bir etüdü var. Herşey tamam. Yalnız.. Sustu.. Devam etti: — Yalnız, sermayem yok.. Pa- ram yok.. Şevket Nuri sordu: — Eece? Öyleyse? — Öyleysesi.. Şimdilik bu mü- kemmel projeye elveda!.. Amcam- dan bir tavsiye aldım.. (***) şir- ketine memur olarak gireceğim.. Memur olacağız.. Ayda 50 lira maaş... Tekrar ceketinin yakasını çe- Kıvırcık saçlı başı, vuru! yıldırımların düşmesi: hatırlatı- yordu. Sonra, bu, azıcık dindi. Birkaç humbara daha gemi- mizi sarstı. Derken sükün. Artık hiçbirşey (o kımıldamıyor. Yukarı çıkmak için işte, müsait zaman. Bunu tecrübe etmeliyim. Su sathına çıkıyorum. Tam o esnada, Malta istika- metinden gelen bir sürü motörler, bizi görüyorlar. Bütün sür'atlerile köpük saçarak, üzerimize geli- yorlar. Öyleyse, yapacak iş... Vay! Bir Humbara... Kaptan köşkünü sıyırıyor. Ben, duvara atılıyorum. Başımı fena halde çarpıyorum. — Derine batın. muş bir kuş gibi göğsüne düştü, ve sustu, Lisenin bütün sınıflarında birin- cilik rekorunu tutan, Camgöz | Niyazi, Macid'e takıldı: — Aldırma be Macit! Belki tayyare piyangosu çarpar! O za- man Alman sistemi kitapçılığını yaparsın! Bak bana! Benim öyle büyük projelerde gözüm yok. Şöyle küçük bir tuhafiye mağa- zası açabilirsem, yeter. Fakat, cepte, lise şahadetnamesinden | başka sermaye (olmayınca işi tüccar kâtipliğine vurmak lâzım geldi. Dündenberi (,,,) zadelerin yanında ayda 45 liraya kâtiplik yapıyoruz. — Demek sen de tayyare piyan- gosunu bekliyenlerdensin ? — Şimdilik öyle be Hayri.. Hayrı, lisenin en neşeli tale- besiydi. Yalnız bugün durgundu işte. — Ben, -dedi. - ne kıtapçılık, ne de tuhafiyecilik ya Eğer ufacık Bl eril Tai bilirdim yapacığımı | Anadolunun kalabalık kasabalarından birinde bir sinema açtım mı, senesinde zengin (olurdum, o senesinde! Amma, bak şimdi zenginlil ” vazgeçtim, hangi kapıya olup ekmek çıkaracağım diye arpacı kumrusu gibi düşünüyorum. Arpacı kumrusu gibi düşünen yalnız Hayri değildi. Maci te, Camgöz Hiyazi de.. Yalnız Şevket Nuri arpacı kumrusuna benzemi- yordu hiç. Ona sordular: 4 — Sen, ne yapacaksın Şevket? — Ben mi? Hiç.. Ne istersem onu yapacağım. Kitakçılık, tuha- fiyecilik, sinemacılık.. Ne istersem.. — Peki amma, sermaye? — Var! i — Miras mı? a — Hayır! i — Piyango mu çarptı? : — Hayır! gi — Zengin bir kızla mı evleni- yorsun ? — Yooook canım.. ğ — Ya, nasıl? a Şevket Nuri güldü. Bu gülüşte acayip bir gurur, tuhaf bir istirap vardı. Imkânsızlık içindeki arka- daşları karşısında, onların hayal- lerini kendi hesabına hakikatlaş- tırabilecek bir mevkide bulunmak Şevketi ohem mağrur hemde muztarip ediyordu. Sesini yumu- şatarak: — Nasıl mı, dedi. Hiç canım. 7 Kumbarayla. Kumbaram vardı da. Ve Şevket Nuri'nin gözünden kumbaralar, pırıl pırıl kumbara- lar, tatlı bir ağırlıkla evden ban- kaya kadar taşınan, sonra boş cansız, eve getirilen, tekrar dol- durulan, tekrar canlanan ve ağır- laşan kumbaralar, heyecanlı bir macera gibi geçti.. (Hatice Süreyya) Su yolu var mı? Bekliyorum. Hiçbirşey yok.... Ben aklımı başıma toplıyıp da yeni bir emir verinciye kadar, korku içinde mütemadiyen dal MAŞIZ... Yetmiş metreye kadar inmişiz.. Halbuki, bu, tehlikeli bir işti. Bu su tazziki faltında, tahtelba- hirin eskiyen teknesi çatırdamağa takırdamağa başlardı. Derken düşünmeğe başladım: Yarabi, bu bhumbara nereden, nereden gelmiş olabilirdi? Vapur- lar henüz uzakdaydılar. Bu hum- barayı onların atmış olmasına imkân yoktu. Yakınımızda hiçbir sefine mevcut değildi. Hem de, üstelik, humbaraydı bu... büyük bir (Arkası var) ) ,