— MMA e MM 18 Teşrinisani 193) Roman (efrikamız: 97 18 Teşrinisani 1931 HİNT YILDIZI Yazan: İ. F. Nita,senin arkandan, anahtarın çalındığını anlarsa, ilk işi, beni boğmak olacak..! çünkü tılsımlı anah- tar meselesini bana bir sır olarak açmıştı... Derhal geriye çekildim. Çekmecerin — içindeki büyük anahtarı uzaktan görüyordum. Yılan odanm uzandıkca, ortasısa doğru çekmecenin dibindeki zarfları bile görmüştüm. Yanımda ne bir silâh, ne bir çakı vardı. Yılan bir tarafımı ısırmasın diye yavaş yavaş geriye çekili- yordum. Dikkat ettim; Yılan benim git- tliğim tarafa gitmiyordu. Bu müthiş ejderhanın gözleri mi kördü? Yoksa bana sarılmak için oda- nın ortasında çöreklenmeğe mi hazırlanıyordu? Karayılan, çekmecenin içinden çıktı.. Kuyruğunu yere düşürdü. Bir kaç halka halinde odanın ortasında kıvrılıp kaldı. Yılan beni görmüyordu. Gözüne doğru elimi salladım, aldırmadı. Ufacık çekmeceden geniş odaya çıkınca ferahlamıştı. Başını vücu- dunun kıvrımları üzerine dayadı. Artık ne ileri, ne geri.. Hiç bir yere gitmiyordu! Yılanın kenarından dolaşarak, yavaş yavaş tekrar çekmecenin başına gittim. İlk işim mağaranın anahtarını almak oldu. Lamayanın babasını kavuşturacak olan bu anahtarı koynuma soktum. Biraz sonra (Nita) odaya avdet edince her şey meydana çıkacaktı, Çekmece açılmış.. Yılan dişarıya uğramış.. Tılsımlı anahtar çalın- mıştı, Bu esnada Nitanın vaziyetini düşündüm. Şeytan kadın her ihti- mali nazarı dikkate almıştı. Çek- mecenin açılması ihtimalini çok kuvvetli gördüğü için orada bir yılan beslemğe mecbur oluyordu. Biraz sonra hatırladım, Bombay- dan gelirken, ormanda, bunun gibi gözleri kör, asirdide yılan- lara çok rastlamıştık. Onların kimseye mazarratı yoktu; hattâ ağızlarındaki zehir turbaları bile kurulmuştu.. Öldürücü madde ifraz edemedikleri için, bir çok evlerde çocukların eğlencesi olmuşlardı. Bu yılanın da, gözleri görmeyen bir acuze gibi dişleri dökülmüş ve çenesi sarkmıştı. Odanın ortasında horul horul uyuyordu. Çekmecenin yanından ayrılırken hürriyete tılsımlı tılsımlı aynada gördüğüm zarflar Tefrika numarası: 58 Denizlere dehşet salan tahtelbahi Bir Alman bahriyelisinin hatıratı M Max Valenti Bu dört gemi denizde o şekilde duruyorlardı ki, şayet araları hattı müstakimle birleştirilse, bir mürabba meydana gelirdi. Onlara yaklaşmadan evvel, bir sürü küçük geminin ortasına düş- tüm. Bunlar, yoluma mani oldular. Aralarından Ogeçerken, denize attıkları demirlere takılmaktan da korktum. Periskopumu daha fazla çıka- rarak ortalığı kolaçan etmek mec- buriyetinde kaldım. Bunu yaptığım esnada, vapurlardan birinin takri- | ben iki metro ortasından geçmek- | teydim. Güneşten simsiyah olmuş | | per ys Sv hatırıma geldi. Çekmecenin dibini karıştırdım ve benim namima gelen üç zarfı buldum. Bu mektuplar elden gelmişti. Vakit geçiktirmemek için oda- dan çıktım. Evin arka tarafından bizim bahçeye geçtim. Nita hâlâ kendi bahçesinde, başı taşta dayalı yatıyordu. Müstahkem bir kale fethetmiş | gibi o seviniyordum. cebime indirdim. Bunların oOmereden (geldiğini kolayca tahmin edebiliyordum. omuzlarımı silkerek: — Ya Tomsundan.. Yahut ta Lalrensten... Diye (söylenerek pencerenin önüne geldim. Yogoda, ayakta,heyecan içinde Mektupları beni o bekliyordu. Sevincimden ağzım kolaklarıma varıyordu. — Yogodal anahtarı aldım... gidiyorum. Dedim. Yogoda kollarını uzatarak hay- kırdı: — Beni burada yalnız bırakıp gitme, Seyit! — Ben şimdi gelirim, canıml sen beni bekle. — Kabil değil. Beni burada yalnız bırakırsan, geldiğin zaman ölümü bulursun! — Niçin..? — Nita senin arkandan anah- tarın çalındığını anlayınca ilk işi derhal gelip beni boğmak ola- cak,.! o Çünkü tılsımlı oanabtar mes'elesini bana bir sır olarak açmıştı.. — Ne yapalım? — Beni reisin evine Sen gelinceye kadar oyalarım. Bu, çok makul bir teklifti. Yogodanın koluna girdim, reisin evine götürdüm. Hint yıldızı, ayrılırken, yavaşça kulağıma fısıldadı: — Lamayanın babasını buraya getirsek, reisin parmağı ağzında kalacak.. Moyalılar bu hadiseyi senden doğmuş bir mucize gibi kabul edecekler.. Hiç korkma, istikbalimiz parlaktır! (Arkası var) imamla müezzin arasında Geçenlerde Kasımpapaşada bir vaka olduğu, Ahmet efendi ismin- de bir müezzinin imam Yakup efendiyi anahtarla başından yara- ladığı yazılmıştı. Müezzin Ahmet efendi bunun doğru olmadığını, imam efendinin kendisini günü bildirmektedir. götür. ben reisi 18 Teşrinisani (1931 Mütercimi : (Vâ - NÜ) bir Portekizli'yle yüzyüze geldim. Portekizli Periskopu gördü. Kor- kusundan ağzını bir karış açtı. Yü- zünde öyle müthiş korku alâimi peydahlandı ki, bunu asla unutma- yacğım. Sonra, bağırmağa başladı. Arkadaşlarını (Oyanına (çağırdı. Bunlar, derhal denize atladılar. Yüze yüze sahile doğru ilerleme- ğe başladılar. Harekete geçmek zemanının geldiğini anlamıştım. Süratimi o çoğalttım. Amerikan yelkenli gemisinin arkasına doğru yürüdüm. Bu gemi, Surprise'yi benden o gizlemekteydi. £ Bütün torpilleri yerlerine koydurdum. İ metro uzaktaydı. Das Akşam Sahife 9 — m Amerikada deve kuşu çiflikleri Bu çifliklerde muntazam ve fenni usul dairesinde Sanayide ve bilhassa kadın tez- yinatında büyük ehemmiyeti olan Devekuşu tüyü vaktile Afrika ve Asya çöllerinde avcıların himmeti ile tedarik olunuyordu. Şimdi bunlar çiftliklerde istihsal edil- mektedir. Amerikanın birçok yerlerinde ve hatta Müttehidei Amerikada bile gayet mükemmel devekuşu çiftlikleri tesis olunmuştur. En meşhur çiftlikler Kahire civarında, Fasta, Meknosta, cenubi Ameri- kada Ümit burnunda, Kaliforniya- da, Avusturalyada, o Arjantinde bulunur. Devekuşu yumurtalarından hu- susi kuluçka makineleri ile civ civ çıkarılıyor. Amerikalılar Deve kuşlarından nakliyatta da istifade ediyorlar. Gayet hafif arabalara devekuşlarını koşuyuorlar ve bun- Amerikalının arkasına ğim vakit, Surprise'yi gayet iyi şerait dahilinde görmeğe başla- dım. Benden, takriben beşyüz Etrafında mav- almakla geldi- nalar vardı. (Kömür meşguldür. Geminin tam ortasına nişan alarak ateş ettim. Torpil hareket etti. Tahtelbahrimiz kımıldadı. Bunun üzerine Datia'ya dön- düm. Ona, münhani bir surette, burun tarafından bir torbil sallamak istiyordum. Lâkin, zaviye çok sivriydi ve vaziyet, nişan alabil- mek için biç müsait bulunmı- yordu. Manevra yaptım. Tam kıç tarafımı Datia'ya çevirdim. Ben bu manevrayı yaptığım sırada müthiş bir infilâk husule geldi ki, kulağıma, en mükemmel mu- siki parçalarından daha mükem- mel geldi. Surprise, torpili, tam orta yerin- EA A em deve kuşu yetiştiri e vakit vakit yarışlar tertip ediyorlar. | Devekuşu yumurtası 3 libre | sıkletindedir. Katı pişmesi için 40 dakika ister. Son zamanlarda kadın şapka- larında devekuşu tüyü yeniden moda olduğu için bu tüyler çok | larile hem eşya taşıyorlar hem de ymm liyor aranıyor. Deve kuşu tüyleri çok bahalıdır. Bu sebeple bu hayvanı yetiştirmek kârlı bir iştir. Resimlerimiz bir deve kuşu çifliğinde (devekuşu sü ü, yumurtalardan civciv çıkarılmasını, 7 ve devekuşu koşulan bir arabayı gösteriyor. nn İstanbul Deniz Levazımı satınalmakomisyonundan 23000 metre efrat elbiseliği keten kirpas: Kapalı zarfla münakasası 26/11/931 Perşembe günü saat 10,5 da Yukarda miktarı yazılı kumaşın hizasındaki gün ve saatte kapalı | zarf usulü ile münakasası icra olunacağından şartnamesini görmek istiyenlerin her gün ve vermek istiyenlerin münakasa gün ve saatinde | den yemişti. Galiba, isabet, ce haneliğine vaki olmuştu. Çünkü tozla buz olup havaya uçtu. Manzara o derece müthişti ki, heyecandan Datia'yı unuttum. Kontakt'a tekrar temas ettim. Yeniden bir titreyiş.. Bu sefer de Kangeruh'un duruşuna göre ma- nevra yapmam lâzım geliyordu. Bu manevrayı da yaptım. Yüz yirmi derecelik bir zaviye tuttum. Bu esnada, torpil, Datia'yı bulmuştu. Bu gemi battığı esnada, içindekiler, arka tarafta bulunan topun başına geçliler ve benim periskopuma ateş etmeğe başla- dılar. Lâkin, yararlıkları fayda ver- medi. Burnumu Kangeruh'a çevir- miştim. Ona da üçüncü torpilimi | yapıştırdım. Kangeruh'un müret- tebatı, torpilin üzerlerine geldi- ğini görmüşlerdi. Kaçmağa baş- | Kasımpaşa'da Deniz Levazımı satınalma komisyonuna müracaatları. ladılar. Ekserisi, kayıklara binmi bile bulunuyordu. Torpil geminin tam ortasına isabet ettiği vakit, he- man hepisi tahlisiyelerinde yer- lerini almışlardı. Kangeruh de. diğer iki gemi gibi, pek çabuk battı. Bu üçüncü torpilden sonra, bizim Wendlandt yanıma geldi. Başka taraflarada torpil atıp at- mayacağımızı sordu. Filhakika, bir tabtelbahir içinde, bu vaziyet- te iken, dışarısını, ancak gözü pe- riskopta bulunan kaptan görür. Diğerleri, ne olduğunun, neler yapıldığının — külliyen farkında değillerdir . Sadece, o verilen emirleri (o harfi harfine (yerine getirirler. | Böyle | bir hücum esnasında, kaptan, mürettebatın meraklarını tatmin için gördük- lerini yüksek sesle etrafa bildir- mek külfetine katlanmaz elbette.. (Arkası var)