Akşam 18 Teşrinisani 1931 Tatlı ve sisli bir akşamında, Ahmet Feyzi, Sirkeci garından çıktı. Bavulu yanındaydı. Bir taksiye mütevazi otellerinden birine gitti. Bu otelde, evelcede kalmıştı, Ah, o zamandanberi, hayatta ne müthiş değişiklikler vardır. Evvelki seyahatinde, karısı ve kızı da yanındaydı. Bu sefer, Istanbula yalnız geliyordu. Karısı ölmüştü, Kızı ise, bir senednberi evliydi. Ahmet Feyzi, şimdi, dünyada sipsivri bir şahsiyeti. Bu garip hürriyet, ona, doğrusu ya, azıcıkda hoş görünüyordu. Iyi bir gece geçirecekti. Ahmet Feyzi, Beyoğlu cadde- sinin kalabalığı içinde yürümeğe başladı. Aradığı lâtif macerayı, günahımsı macerayı nerede ve nasıl bulacaktı? Bunu bilmiyordu. Amma, arıyordu. Taksim âbidesinin önüne yak- laştığı vakit, önü sıra, zarif ve yalnız bir kadının yürümekte olduğunu gördü. Iri olmakla beraber, mevzun ve şık bir kadındı bu. Siyah kürklü bir manto giyiyordu. Ahmet Feyzi kadının yüzünü görmüyordu. Lâkin şapkasının kenarında köpüren saçlarına ampüllerin ziya hüzme- leri çarpıyordıda, pek hoş görü- nüyorlardı. Ahmet Feyzi, adımlarını sıklaş- dırdı. Mechul kadın çabuk yürü- yordu. Kadına yaklaştığı vakit azıcık nefes nefeseydi. Bir müddet, ka- dının arkasından yürüdü, ona söz söylemek cesaretini önünde bu cesareti gösterebildi. Bu işi başarabildiğinden dolayı, kalbi çarpıyordu. Meçhul kadın ayni suretle yürüyordu. Erkek, ona, basmakalıp komplimanlar yapmağa başladı. İlk önce, sözlerinin (faydası görünmedi. Sonra, kadın, birden- bire döndü. — Nereye gidersem “gideyim. Bunu bana niçin soruyorsunuz? Ne üstünüze vazife? - dedi. Ahmet Feyzi, bu dürüşt mua- meleden, son derece şaşaladı. Hele, kadının suratının çatkın olması, onu, büsbütün afallattı. Eskisinden daha müthiş bir heye- cana kapıldı. — Aman yarabbi? Ne oldu- nuz?- diye kekeledi. Kadını, hiddet halinde bile, cidden güzel bulmuştu. — Ne mi oldum... Hayattan ümitsizliğe düştüm. Kendimi öl düreceğim. Beni rahat bırakın... Bu esnada, Gazhane yokuşun- dan iniyorlardı. Kadın, acaba doğru'mu söy- liyordu? Ahmet Feyzi, sözünün hakikat olduğuna inandı. — Teşebbüsünüzü yerine getir- mek için sizi rahat bırakmıyaca- ğım! - Dedi. - Tali sizin önünüze beni çıkardı. Size mani olacağım Çocuğum! Bu güzelliğinizle , bu gençliğinizle... — Sanki gençliğim, güzelliğim bir işime yarıyormuş gibi!.. Ikisi de yerin dibine batsın!,. Ah, alçak! Alçak 1.. .Bana böyle mua- mele ediyor... Halbuki ben onu o kadar seviyordum... Ona o kadar bağlıydım. Delicesine, delicesine.. Acaba bahsolunan alçak herif de kim olsa gerekti? 'Ahmet Feyzi bey, bu alçak herifi zerrece bil miyordu. Bir an düşündü ki: Kim olursa olsun. O cihet, üstüne vazife değil, Lâkin işin içine bu girdikten karşı kadar drama sonra, bu sonbahar atladı. Beyoğlunun göstermedi. | Ancah Almanya sefarethanesinin | | ladı. Kadın, lâkayıt kalmanın imkânı mi var?.. Bu derece gü- zel harikulâde bir kadını yol | ortasında, yüz üstü nasıl biraksın? — Çocuğum ! Sükünet bulun | Derdinizi bilmiyorum amma, size bu yaşta, güzellikte dert yaraş- mıyor. Haydi, bir az sakin sakin yan yana yürüyelim. Düşünün ki, önünüzdeki hayat, güzel anlarla doludur. . Fırtınalardan O sonra, daima lâtif güneşler doğar... Tekrarlıyorum : Aldırmayın... Piş- kinliğe vurun. Kadın, erkeği susturdu. Birden- bire sesinin perdesini değiştirdi : — Hakkınız var.. O, alçak bir adamdır. Ciğeriabeş para etmez. Beni, istediğiniz bir yere götürün.. Gürültülü, musikili,danslı, bir yer olsun. Yallah?O bana böyle hareket eder, öyle mi?..Alsın öyleyse.. Ben, filhakika sizi tanımıyorum. Amma, | | başkalarile... Benj çok aptalmı- umurumda değil.. Haydi, bera- berce “Kertenkele, barına gide- lim. Oraya, onunla beraber, birkaç kerre gitmiştik. Şimdi de sizinle gideyim. Pek âlâ işte.. Yokuştan yukarı bir otomobil çıkıyordu. Oo Ahmet Feyzi bunu durdurttu. Şoföre, “Kertenkele ,, barının ismini söyledi. Şoför tanıdı. Hal- buki, Ahmet Feyzi, böyle bir yerin mevcudiyetini bilmiyordu. Otomobilde gittikleri esnada, teselli vermekte devam etti. Genç kadının ellerini elleri içinde tutu- yordu. Kadın, hiç mumanaat etmi- yordu. Asabi asabi gölüyordu. Ahmet Feyzi, şaşırmıştı. Bu garip macera, onu, bir az şaşırtmıştı. “ Kertenkele ,, barnda, ziya, musiki, hareket, Ahmet Feyzi'yi azacık oyaladı. Şampanya ısmar- şimdi, son derece neşeliydi. Birdenbire yerinden sıçradı: — İşte o... O, buraya geldi. Bir delikanlı, masalarına doğru yaklaşıyordu. Uzun boylu, sarışın ve gayet zarifti. Yüzünde, zor zaptedilmiş bir hiddet ifadesi okunuyordu. Kadına haykırdı: — Orada ne işin var? ne ya- pıyorsun? sesi titriyordu. Genç kadın da titriyordu. Ahmet Feyzi, korkak bir adam değildir. Söze karıştı. — Bey efendi... Hanım efendi benimle beraberdir. Delikanlı : — Ben size henüz hitap etme- dim! - dedi. - şimdi birazdan bitap edeceğim. Şu anda hanımla konuşnyorum. Anlıyormusun? O manasız hadiseden sonra evden çıkman üzerine, seni takip ettim. Bu zatle Taksimde, sonra, Alman sefaret binası önünde bu- luşup konuşmanı gördüm. Arka- nızdan ikinci bir otomobile de ben bindim. Ahmer Feyzi: — Hanım efendinin bu işte hiç kabahati yoktur! - dedi. - Ben ona yaklaşarak.. — Demek şimdi kendine yol ortasında âşıklar bulmağa başla- dın? - diye, delikanlı, kadını tahkire girişti. - demek ki, Kema- leddinle beni aldatman kâfi gel- medi. Kadın: — Yalan söyliyorsun! - diye bağırdı. - Bir âşıkım yok! Ne Kemaleddin, ne başkası.. Asıl aşka hiyanet eden sensin.. O şıllık Habibe ile.. — Sus! Ağzını kapa.. Kavga, canlanıyordu. Komşu masalardakiler kulak kapartmış- lardı. Bu tarafa diğiz geçiyorlar- dı. Ahmet Feyzi, soğuk ter dö- Ğİ AA EN SALAM, İN. İNAN ÇAM küyordu. Bir rezalet kopacaktı. Kendi de bu işin içine sürüklene- cekti. Belki gazetelere geçecek- lerdi. Sonra, kızi, damadı, Edirne deki ahbapları, şeref ve haysiyeti. | Fakat, oradan (o hemencecik kaçamazdı ya... Kaçmak istese, delikanlı buna mani olacaktı. Içilen O şampanyanın bedelini ödemek için, masanın üzerine bir deste para attı. — Haydi, buradan çıkalım?- dedi. Çıktılar. Çıktıkları odar ve karanlık sokakta, kavga kızıştı. Sarışın delikanlı; — Sen, namussuz bir kadınsın!, diye tahkirleri çoğaltıyordu. - Bü- tün dostlarımı kendine dost tut- tun. Sana karşı itimadım vardı. Ne abdanmışım, Aptallığımı, şimdi, kendim de anlayorum. Senin bütün âşıkların... — Yalan söyliyorsun... o Asıl sen o Habibe şıllığile ve daha şım... Fakat artık haberin olsun... Ben de kendime âşıklar bulaca- ğım... Evet... Önüme rast gelenle düşüp kalkacağım! — Yaaa... Öyle mi? Delikanlı, bir tabanca çıkardı. Fakat, kimin üzerine sıkmak için? Genç kadına mı? Kendine mi? Abmet Feyzi, bütün kuvve- tile, delikanlının bileğine yapıştı. Tabanca havaya doğru patladı. Bu iş, bir aksülâmel husule ge- tirdi. Bir an, süküt içinde, üçü de titrediler. Ahmet Feyzi bey, gazetelerin buram buram bu aşk macerasını yazdığını daha şimdiden görüyor gibiydi. Delikanlıya: — Deli misiniz siz, kuzum? - diye haykırdı. Haydi, buradan uzaklaşalım. Amına, o kadar çabuk değil... Koşa koşa değil.. Sanki bir şeyin farkında değilmişiz gibi davranalım... Işte, polisler... Hakikaten de, iki polis, soka- ğın köşesini dönmüştü. Yakla- şıyorlardı. İçlerinden biri: — Tabanca atıldığını duydu- nuz mu? - diye sordu. Ahmet Feyzi: — Tabanca değildi zannederim! - cevabırı verdi. - Bir otomobil lâstiği mi idi ne? Hali tavrı itimat telkin eden bir adamdı. Polislerin yüreğine su serpildi. Geçtiler. Emniyet ettiler. Ahmet Feyzi, delikanlıya: —Deli misiniz?-diye tekrarladı.- Az daha bir cinayet işleyecek- tiniz... Delikanlı, gözlerinden yaşlar akarak: — Hayır, -dedi. - Cinayet işle- yecek değildim. Kendimi vura- caktım. Bu kadın, beni mahvedi- yor. Beni aldatıyor. Ahmet Feyzi, — Katiyen doğru değil! - diye protosto etti. - Bu kadın sizi sevi- yor. Demin bana bunu söyledi. O da sizin için kendini öldürmek niyetindeydi.. Haksızlık etmeyin. Kadın da hıçkırıyordu: — Haksızlık etme.. etme.. Hem kıskanç, beni aldatıyor. Ahmet Feyzi: kem de — ikinizde kaçıksınız! -diye arayı buldu.- Manssız şeyler yüzünden saadetinizi bozuyorsu- nuz. Hakikati halde ikiniz de biri- birinizi seviyorsunuz. Iki genç, bir taksiye bindiler, Yekdiğerlerine sokuldular. Taksi hareket etti. Ahmet Feyzi, artık onlara bir daha rastlamadı. Ihtimal ki, gelecek seyahatinde hoş bir eğlence gecesi geçir- meğe çalışırdı. Bu seferlik, bu, kâfiydi ! Otele dönüp yattı. Nekili: (Vâ- Nü ) Haksızlık | Berlin mektupları Berlinde gece hayatı gittikçe sönüyor Sokakta fraklı , smokinlilerin yerine hazır elbiseliler kaim oldu Berlinin eğlence yeri olan Kortürstendamın geceki hali Berlin, 10 ( Hususi ) — Berlini bundan iki üç sene evvel tanıyan- lar, bugün gene birdenbire bu- raya gelseler, yadırgayacaklardır. Bilhassa geceleyin Berlin bir za- manlar Parise rekabet etmek ümitlerini uyandıran bir sefahat şehri haline gelmekteydi. Berlinin gece hayatı başlı başına bir âlem olmuştu. Dünyanın dört bir tara- fından buraya, sefahat için gelen beynelmilel mütereddiler vardı. Son zamanlarda Almanyanın üzerine çöken iktisadi buhran Berlinin hayatı üzerinde de tesirini göstermeye o başlamıştır. Çünkü bütün bu “Berlin geceleri, yalnız yabancı milletlerin ziyareti ile değil, Berline her vilâyetten koşan bizzat Alman halkının da para- sile canlanıyordu. İşsizlik illetini, “hırsa çalıma müddeti, , “ücret- lerde yüzde 40a kadar tenkisat, ve yani ağır vergiler tâkip edince halkın (oeğlenceye (o koşabilmek kuvveti gittikçe azalmıştır. Gerçe Almanyada işsizlik illeti son zamanda devrini atlatmıştır. Son zamanlarda işsizlerin mıktarı yükselmiyor. Hatta geçen hafa evelki haftaya nazaran birdenbire 200,000 işsiz azalmıştır. Mecmu işsizlerin 5 milyon olduğuna göre bu miktar ehemmiyetsiz değildir, ve bilhassa yeni çalışma imkânına meydan açıldığını göstermesi itibarile mü- himdir. | Lâkin bu kadar adamın işe yeniden girmesi normal hâle dön- müş demek değildir. Bu netice çalışma saatinin azaltılarak ücret- lerin ucuzlaştırılması ile temin ediliyor. Yani ker işçi şimdi eski- sinden daha az çalışıyor ve daha az kazanıyor. Binaenaleyh, işsizlerin bu tarz- da azalması, Berlin'in sönmeğe başlıyan gece hayatını yeniden canlandıracak halde (değildir, çünkü kazanç gene azdır, satış gene azdır. Bir vakitler bu şehrin ışıkları geçeleri fraklı, simokinli, erkek- leri, süslü tuvaletli kadınları ay- dınlatırdı. Şimdi bu şehrin ışık- ları daha az lüks giyinmiş, daha ucuz, daha basit eğlenmekle iktifa etmeye razı olan insanları aydın- latıyor. Fraklar kaybolmuş, smo- kinler pek azalmış, bunların yerine ucuz hazır pardesüler kaim ol- muştur. Berlinin ziyaretçilerine akşamı nerede daha hoş geçirebilecekle- rini göstermek için takilan aydın- lik 'reklâmların aşıkları şimdi so- kakların asfaltının ıslâh yüzünde kendi kendine yanup sünüyor. M. Snowden vikont oldu Londra 16 (A.A.) — M. Snow- den'e vcont unvanı verilmiştir. M. Snowden bu suretle Lordlar kamarasında faaliyetine (devam edebilecektir. Kadınlar o her işe giriyorlar. Im- gilterede hapis- hane müdürlüğü bile yapmağa baş- lamışlardır. Ay- lesburg şehri hapishanesinin müdürü bir ka- dın, daha doğru- su bir genç kız- dır. Mis Lilian Barker ismindeki bu kız hapisha- neyi pek iyi idare etmekte, en azılı katilierin bile .sü- küneti bozmasına meydan verme- mektedir. Mis Barker çok güçlü kuvvet- lidir. Her sabah uzun müddet spor yapar, babçedeki ağır silin- diri çekerek yolları tanzim eder. Kadın hapishane müdürü uzak- tan erkeğe benzer. Saçları ala- garson kesilmiştir. Gözlerinde iri AZA DATA, Kadın hapishane müdürü En azılı katilleri bile korkuttu gözlükler vardır. Kıyafeti de erkek kıyafetiri andırır, yalnız pantalon yerine etek giyer. Resmimizde kadın hapisane müdürü sabah ağır silindiri çeke- rek idman yaparken görülüyor.