ARAŞTIRMA karşı köyün takındığı kindar ve kabaca şakacı tavrı anlatmak, doğ- rusu, boşuma gitmiyor. Trampadan daima kârlı çıkan bazı köylüler, İhtilâlde herşeylerini yitiren soylularla yaptıkları alışve- rişe isteksiz ve utandırıcı bir sada- ka şekli vermeğe çalışır ve bunda başarı da kazanırlardı. İşçilere karşı da bundan farklı davrandık- ları söylenemez. Ne var ki, soylu- lara göre daha insanca olmasa bile» onlara gene de, kollayıp gözetir şe- kilde muamele ediyorlardı. Bu iti- nayı, birgün bir köylünün bir baş- ka köylüye verdiğini duyduğum ö- gütle anlatabileceğimi sanıyorum. Şöyle diyordu köylü: "— Bu işçiyle daha dikkatli ko- nuş. Onun arkası varmış, diyorlar. Bir yerde bir sovdep -sovyet millet- Ke rusca kısaltılmışı- bulmuş kendin ln yapılan muameleye ge- lince, bunu, "manevi işkence" sö- züyle anlatmak mümkündür. Örne- ğin, usun bir tartışmadan sonra trampanın bütün şartlan tespit e- dilmiş de olsa köylü, kadın veya erkek, hangi cinsten olursa olsun, karşısındaki, iskorpit hastalığına uğramış çocukları evde aç bekleyen kimseye, ilgisiz bir tavırla şu sözle- ri söyleyebiliyordu: "— Haydi, Allah yardımcın ol- sun! Biz fikir değiştirdik, patates tatmıyoruz. Eğer o kimse, çok bekletildiğin- den şikâyet edecek olursa, o zaman da aldığı cevap şu oluyordu: — Bizim, siz haşmetmeapları daha çok utun zaman beklediğimiz oldu!" Hayır, rus köylüsünün başlıca niteliğinin cömertlik olduğunu söy- lemek gerçekten mümkün değildir. Gerçi o kindar değildir ama, kendi yaptığı kötülüğü hatırlamadığına göre, kendisine yapılanı da aynı şe- kilde unutması gerekmez mi? Gübre yapımında çalışan bir mü- hendis, bir sonbahar yağmuru altın- da köye kadar yürüdükten sonra, kurumak ve dinlenmek için bir yer bulamıyan bir şehirli grupuna kar- şı köylülerin takındıkları düşmanca tavrı görünce fena halde bozulmuş ve köylülere, aydınların Milli Kur- tuluşta oynadıkları rolü anlatmak istemişti. Sarı sakallı, mavi gözlü bir islâv, ona aynen şu cevabi verdi: — Gerçekten de, 'sizinkiler'in politikadan az çekmediklerini çok okuduk. Fakat bunları yazan da siz 12 değil misiniz? Sonra siz, bu ihtilâli, biz istediğimiz için değil, kendi iste- ğinize uyarak yapmadınız mı? Şu halde, bu yüzden başınıza gelen fe- lâketlerin sorumlusu biz değiliz. Bu* na Allah karışır!" Eğer tipik bulmasaydım, bu söz- leri buraya aktarmazdım. Şunu söy- lemek isterim ki ben, şahsen, buna benzer sözleri, değişik şekiller al- tında, çok defa duymuşumdur. Ayrıca, şu noktayı da belirtmek- te fayda vardır: muktedir şehirlinin köylü önünde küçük düşmesi, bu sonuç üzerinde çok etkili bir rol oynamıştır. "Köy", nihayet, "şehir"- in kendisine muhtaç olduğunu an- lamıştır. Oysa ki eskiden köy, ken- disini daima şehre muhtaç sanırdı. Yarının gerçek köylüsü Rusyada, onbinlerce insanın ölü- müne sebep olan ve daha da mil- yonları öldürecek çapta korkunç ve işitilmemiş bir açlık ohüküm sür- mektedir. Bu facia, bir amerikalı- nın deyimiyle, "daima koleranın ve- ya ihtilâlin hüküm sürdüğü" bir memleket olarak tanımlanan Rus- yanın düşmanlarında bile acıma hissi uyandırmaktadır. Peki ama, bugüne kadar ancak açlığını bastı- racak kadar yemek yiyebilen rus köylüsünün bu facia (karşısındaki tutum ve davranışı nedir? "— Pskovda ürün kötü olduğu zaman Riazanda ağlanmaz!" O, bu soruya, işte bu eski atasözü ile cevap vermiştir! Novgorodlu bir ihtiyar, bana, — Ölenler, yolumuzun taşlarını temizleyip düzeltiyorlar" demişti. Yakışıklı bir askeri okul öğren- cisi olan oğlu İse onun bu sözlerini şu şekilde geliştirdi: "—Bu, bir büyük felâkettir ve çok insan ölecektir. Bunu biliyoruz. Ama kimler ölecektir? Bir de bunu düşünelim! Zayıflar, hayatın yıpran- dırdığı kimseler öleceklerdir) Daya- nıp yaşıyabilenler için ise hayat, O zaman, beş defa daha kolay olacak- tır." İşte bu, yarının sahibi gerçek köylünün sesidir... Bu adam, büyük bir sükünet ve çok şüpheci bir mu- hakeme mekanizman içindedir. O, kendi gücünü ve önemini çok iyi bilmekte ve, — Kimse artık, mujiği altede- mez! Çünkü, mujik, bugün, iktida- rın, o büyük gücün, buğdayı biçen AKİS elde, yani kendi elinde olduğunu bilmektedir" demektedir. Bu, millileştirme politikasını, "ekimi, şehir halkını ekmeksiz bı- rakacak ve devlete, ihracat için bir tek buğday'tanesi bırakmıyacak kadar azaltmak" -bu sözler, Karne- nevin, Aralık 1921 Sovyet Kongresin- deki konuşmasından özetlenmiştir- şeklinde kabul eden köylünün dü- şünce tarzıdır. Eylül ayında Voronejden Mos- kovaya, köy ekonomist İle ilgili ki- taplar almağa gelen bir köylü, ba- na şöyle demişti: "— Mujik orman gibidir. Onu kesersin, yakarım; fakat o, kendi- liğinden yine biter. Evet, o, her za- man yeni. baştan başverir. Bizde, harbin insanları azalttığı farkedil- miyor bile... Şimdi de milyonlarca insanın yeniden öleceği söyleniyor. Eğer her ölü için yalnızca 200 met- rekare hesaplaşan, serbest kalan toprağı düşün! Evet, ancak ozaman ölenlerin farkına varılabilir ve işte o zaman biz öylesine çalışacağız ki, dünya küçük dilini yutacaktır. Mu- jik, çalışmasını bilir. Yeter ki ona toprak verilsin. O, grev yapmaz. Çünkü toprak, ona bu zamanı bırak- maz." Ancak açlıklarını bastıracak ka- dar yemek yiyebilen veya aşağı yu- karı bu durumda olan köylüler "aç- lık" faciasını sükünetle karşılayabi- lirler. Bunlar, açlığı, ötedenberi ka- bul etmeğe alıştıkları tabii afetler- den biri gibi görürler. İstikbale ge- lince; köylü buna gittikçe büyüyen, bir güven hissi içinde bakmağa baş- lamıştır. İstikbalden söz etme şek- li bile, onun, rus toprağının tek ve gerçek sahibinin kendisi olduğuna i- nandığını açıkça göstermektedir. Köyde plân fikri Riazanlı bir köylü, birgün, benim önümde, çok ilginç bir bölgesel ekonomi plânı yapıvermişti: " Böylece, bizim, büyük fabri- kalara ihtiyacımız yoktur" diyordu. "Bunlardan ancak, isyan ve her çe- şit sapıklık çıkar. Bakın, nasıl ör- gütleneceğiz: 100 işçisi bulunan bir dokuma atölyesi açacağız. Gene, fazla işçisi olmıyan bir tabakhane kuracağız. Böylece, birbirlerinden mümkün olduğu kadar uzak, küçük küçük fabrikalar kuracağız ve işçi- lerin aynı yerde birleşmelerini önli- yeceğiz. Küçük fabrikalar bölgeyi baştanbaşa kaplıyacak. Bir bölgenin 16 Eylül 1967