ARAŞTIRMA Rus köylüsü "Ya Kolçak haklı ise?" Köylünün cehaleti hakkındaki şi- kâyetler gün geçtikçe daha da artıyordu. Kolçak karşısındaki bir mukavemet birliğinin organizatörü olan enerjik bir Sibiryalı, birgün, düşünceli bir eda ile bana şu söz- leri söylemişti: "— Halkımız, olaylar karşısında yeteri kadar olgun değil. Çektiğin yana kolaylıkla yönelir. Kör bir muhakemeye sahiptir. Biz, Kolça- ğın bir birliğini yenmiş, 3 makine- litüfek, 1 küçük top almış, 50 kadar adamını öldürmüş ve biz de 71 ölü vermiştik. Muharebeden sonra, bit- kin bir durumda, oturmuş dinleni- yorduk. Bu sırada, bizimkiler bana şöyle bir soru yönelttiler: İyi ama, ya Kolçak haklı ise? Biz, kendimize karşı hareket eden insanlar olmıyalım?' 'Doğrusunu isterseniz, ben de ba- zen kuzu gibi yaşıyorum. Herşey kafamda karışıyor. Gerçeği arıyo- rum. Çünkü herşey bulanık ve ka- rel e omsklu mert bir dok bana sizden bahsederken, 1905'denberi Japonların hizmetinde olduğunuzu ve onlardan para aldı- ğınızı söylemişti. Kolçağın askerle- rinden, eski bir denizci ise bizi, e- ninin alınanlarla işbirliği yaptığına inandırmak istiyordu. Elinde bel- geler varmış ve bunlarla, Leninin alman generalleri ile pazarlığa gi- riştiğini ispat edebilirmiş. Milletin miğdesini bulandırmaması için bu adamı kurşuna dizdirdim ama, şu- nu itiraf etmek isterim ki, ben bile uzun bir süre bunu düşündüm ve bu sözlerin etkisi altında kaldım, İnsan, hiçbir şeyi tam olarak bile- miyor, kime inanacağını da şaşırı- yor. Herkes herkese karşı görünü- yor. Belki en iyisi, kendi bildiğine inanmaktır, ama bir de korku var!" Zaman zaman köylülerle, deği- şik konular üzerinde osohbetlerim olmuştur. Bunların hemen hepsin- den bende kalan, sadece ve sadece 16 Eylül 1967 acı ve üzüntüdür: 'insanlarımız her- şeyi, hayret edilecek kadar açık- seçik görüyorlar, fakat bunların ne- in umut kinci şekilde, az an- lıyabiliyorlar. Özellikle tapınaklar- daki ermişler konusuyla ilgili soh- betler, bana, kilisenin oyunusun meydana çıkarılmasının, köyün şe- hire karşı duyduğu şüpheyi artırdı- ğını gösterdi. Din adamlarına ve bunların iktidarına Karşı uyandırıl- mak istenen şüphenin doğrudan- doğruya "şehir"e yönelip gelişmesi gerçekten çok ilginçtir. Köylünün gözünde şehir, köylünün emeği ve ekmeğiyle geçinip birtakım lüzum- suz endüstri eşyası imal eden ve köyü her yoldan aldatma amacım güdüp, bunda başarı kazanan bir "hilekâr insanlar topluluğu"dur. Anıt ve at nalı Cehaletle Savaş Komitesinin bir üyesi olarak, birgün, Peterebur- gun bir köylü grupu ile, bilim ve teknik alanındaki gelişmeleri konu- şuyorduk. Dinleyiciler arasında bu- lunan sakallı, güzel yüzlü bir adam, bana şu sözleri söyledi: ". , biz, kuş gibi uçmayı, balık bi Üci öğrendik ama, şu toprağın üzerinde yaşamasını bilmiyoruz. İlk önce toprağın üze- rinde, sağlam O şekilde oturmasını öğrenmek, sonra havaya yükselmek, sonra da bütün bu zırvalıklar için para harcamamasını öğrenmek ge- rekir!" Bir başkası ise daha akıllıca ko- nuştu — - İsa dedilen, bütün bu zıngır- tılar, köyde bizim hiç işimize ya- ramıyor, fakat, sanki şartmış gibi de çok paraya ve çok insana mal oluyor. Oysa ki benim bugün, at na- lına, ihtiyacım var. Benim çivim bile yok. Ama siz, sokaklarda anıt- lar yükseltiyorsunuz. Bu, çocukça birşey değildir de nedir, kuzum?" Daha bir başkası ise aynen şöyle dedi: — Biz burada, çocuklarımızın çıplaklığını örtecek paçavra bulamı- yoruz, siz orada bayraklara boğul- muşsunuz!" e en sonunda, şehirdeki bütün bu "eğlencelik" leri ciddi ve uzun bir konuşma ile yeren sakallı mujik, içini çekerek, sözlerini şöyle bitir- di: — Eğer bütün bu ihtilâli biz yapmış olsaydık, herşey çoktan sü- künete kavuşmuş, düzen kurulmuş olurdu. Köylülerin şehirliler hakkındaki kamları bazen şu çok sade, fakat kesin yargıda tam anlamını bu- lur: "Dünyayı bütün okumuşlardan temizlemek lâzım." Ancakozaman, bizler, yani hiçbir şey bilmiyenler için hayat kolaylaşır. o Yoksa, işte böyle, canınızı burnunuzdan geti- rirler!" Köyün bu sevimli sakini, 1919'lar- da, köye gerekli olan ve olmıyan herşeyi elde etmek için patates ve buğday karşılığında şehirliyi soyup soğana çevirmiş ve âdeta pabuçsuz bırakmıştır. Şehrin aç insanlarına Maksim Gorki anlatıyor! Rus balkım ve özellikle rus köylüsünü en iyi tanıyanlarda biri de, hiç şüphesiz, hayatı köylüler arasında geçmiş olan, bugün dünya çapında üne sahip, rus yazarı Maksim Gorkidir. Büyük ihtilâlden hemen sonra kendisine yöneltilen "Rus köylüsünü anlatır mısın?" sorusuna Gorki, çoklarının yadırgıyacağı bir ce- saret ve gerçekçilikle cevap vermiştir. ' melek”"leştirilen rus köylüsü -yani mujik- yazarlarına âdeta " XIX. yüzyılın popülist gerçek yüzüne ve kimliğine ancak Bunin, Çekhov gibi yazarlarla kavuşmuş, Gorki ise onu, bağımsız bir yazara yakışacak şekilde tanımlamıştır. , aydın ve İzcinin elbirliğiyle gerçekleştirilen ihtilâlin, bereketli topraklar üzerinde uyuşuk, demektedir. süren mujiği dirilttiğini kapalı, mistik bir hayat İhtilâlin yarattığı rus köylüsü, çarlık döneminin gaddar, uyuşuk, içkiye düşkün, tem- bel mujiği değildir. Gorkinin, rus köylüsü hakkındaki mektedir. görüşleri bu sayıda bit-