İKTIBASLAR |İ|ş Yeni bi görüşün — Çeviren: N. K. — Bugün dünya aydınları- na her zamandan daha çok insan oğlunun dü; ce itiyadını baştan aşağı altünt edecek geniş çapta bir teşebbüs düşüyor. E- ger bu hayırlı teşebbüse derhal geçilmiyecek olur- sa, «Devletler - üstür bir teşekkülün kuruluşu —me- selesi, şüphesiz ki yarına kalacaktır. Fakat bu tak- dirde, onu, büyük bir kıs- mı göçmüş bir dünyanın yıkık temelleri üstünde inşa etmek icabedecektir. —e ——— sırlar boyunca insanlığın elde “etmeğe —muvaffak olduğu ilmi tecrübeler — bütünü, aklın, içtimal hayata ait dâvala- rı çözmeğe kâfi gelmediğini açık- ça göstermiştir. Derin araştır- maların ve ilmi çalışmaların, in- sanlığı, çoğu zaman felâkete doğru sürüklediği bile olmuştur. 'Teknik'in, insan olğlunu nisbi bir huzura kavuşturmasına kar- şılık, onu, büyük bir endişeye düşürüp manen yıprattığı bir ha- kikat değil midir? Filhakika bugün, aklı başında bütün mütefekkirlerin — ruhunu burkan bir facia karşısında — bu- Junuyoruz. İasanlığın — şimdiye kadar yetiştirdiği Glimlerin ve teknoloğların hiç birisi, dünyayı ıztırap içinde kıvrandıran — sayı- sız siyasi anlaşmazlıklara ve ik- tisadi gerginliklere bir çare bu- lamamıştır. İnsan oğlu, dünya milletlerini sâkin bir beraberlik zihniyetine kavuşturabilecek o- lan siyasi ve iktisadi «düzen> şe- killerini, maalesef, kurmağa — bir türlü muvaffak olamamıştır. Kaderin, korkunç imha metod- larını daha mükemmel bir hale sokmağa mahküm ettiği biz âlim lere gelince, bu rabıtaların kö- tü maksatlarla kullanılmaması- ni temin etmek için elimizden ge- leni yapmayı en mukaddes bir vazife bilmeyiz. Bizim için bun- dan daha mühim bir gaye olabi- lir mi? Bu yüzden değil midir ki ilmi kongreler aktediyoruz. Bi zim biricik idealimiz; dünya mil- letleri arasında mânevi ve ilmi köprüler kurmak, gülünç bir ta- kım mânlalardan ibaret olan mil- N hudutları orta yerden kaldır- mak olmalıdır. Küçük, müşterek hayat kad- roları içinde yaşıyan insan oğlu, muayyen bir hadde kadar, cemi- yete aykırı düşen tahakküm şe- killerini kırmağa muvaffak — ol- muştur. Buna misal olarak site- leri ve hattâ devletleri gösterebi- liriz. An'ane ve terbiye, bu kad- roların dahilinde yaşıyan insan- lar arasında makul bir münase- bet kurmuştur. Fakat bizzat dev letler arasında ise halen feci bir anarşi hüküm sürüyor. Kendi he sabıma zannetmiyorum ki, — bin yıldanberi bu hususta — en ufak bir terakki kaydetmiş olalım! Milletlerarası münasebetlerde- ki bu anarşi hali, çağlar boyun- ca, insanlık için tarifsiz bir ıztı- rap kaynağı olmuştur. O, çoğu zaman insanları terakki yolun- dan alıkoymuş, onların ruhunu dağıtıp çürütmüştür. Buna rağ- men gariptir ki milletlerin sava- şa olan temayülü azalacak yerde çoğalmıştır. O kadar ki bugün devletler, ferdler arasındaki kar- gılıklı münasebetleri “sağlamak bahsinde bir hayli müşkülât çek- mektedir. Bundan başka — yine her devlet hariçten gelecek her- hangi bir taarruza karşı koymak için muazzama silâhlı — kuvvetler besliyerek kendi vatandaşları- na sıkı bir harb terbiyesi verme- ğe gayret etmektedir. Böyle bir r dünya e doğru.. Einstein'in son fotoğraflarından biri hinlerini ve ruhlarını - bozacağı muhakkaktır. Hakiki selâmet yolu Son yıllarda gelişen teknik i- cadlar, ortaya yepyeni bir savaş gekli atmış bulunuyorlar. Tekno- loğlar, kütle halinde birçok insan ları birkaç saniyede mahvetmeğe muktedir. korkunç silâhlar — vü- cuda getirmişlerdir. Modern ilim, bu tahrip edici vasıtalara karşı koyacak tedafüt imkânlara, ye- ter derecede sahip olmadığı için, devletler, kendi ferdlerinin -can emniyetini sağlıyamıyacak — du- ruma düşmüşlerdir. Şu halde dünyayı, selâmete ka- vuşturmak için ne yapmak lâ- zımdır? Bu hususta alınması gereken yegâne tedbir; <Milletler - üstü» bir teşekkülün vücuduna imkân vermekten ibarettir. Fakat şüphe yok ki milletler, bugünkü şart lar içinde, hukuki ve askeri bir iktidara sahip olmıyan böyle bir teşekkülü hoş karşılamıyacaklar- dır. Esefle söylemek lâzımdır ki hükümetler, insanlığın içinde yu- varlandığı acıklı durum karşı- sında, cezri tedbirlere başvurma- nın artık kat'i bir zaruret ifa- de ettiğini hâlâ anlamamış gö- rünüyorlar. Eski devirlere ait metodlarla insan oğlunu, saplan- dığı karanlık çıkmazdan kurtar- mamıza imkân yoktur. Şimdi ar- tık tefekkür ve hareket tarzları- mızdan başka dünya milletleri rasındaki münasebetlerin seyrini de değiştirmek — mecburiyetinde- yiz. Dünün yosun tutmuş klişele- n ihtiyaçlarma tatbik Bu sebepten dolayı aydınların vazifesi; dünyada mevcut bütün insanlara bu gerçeği kabul ettir- mek olmalıdır. Acaba onlar, letleri, bağlı bulundukları milli gelenekten uzaklaştırabilecek ka- dar, nahvetten sıyrılmayı emre- den yeni bir dünya görüşünde doğru yönelebilecekler mi? zamandan daha çok insan oğlu- nun düşünce itiyadını baştan a- şağı altüst edecek geniş çapta bir teşebbüs düşüyor. Eğer bu hayırlı teşebbüse derhal geçilmi- yecek olursa, <«Milletler - üstü> bir teşekkülün kuruluşu mesele- si, şüphesiz ki yarına kalacaktır. Fakat bu takdirdı büyük bir kısmı göçmüş bir dünyanın yıkık temelleri üstünde inşa et- mek İcabedecektir. Ümit edelim ki aklın ışığı al- tında yürümekten bugün âdeta ürken insan oğlu, milletler arasın da hüküm süren anarşiyi silâhla bertaraf etmeğe kalkarken, misli görülmemiş kanlı bir facianın kurbanı olmasın! Albert Einstein Bugün dünya aydınlarına, her| | HABERLERı Elektrik derdi hallediliyor Bu' iş için şimdiy kadar 7 milyon lira sarfedildi in artmakta leketimize getirilmi tağına başlanmış olup bu ayın niha- yetine doğru çalışılmasına başlana caktır. Silâhtarağa fabrikasının — takviye ve aslahı için şimdiyo kadar 7 mil- yon lira harcanmış bulunmaktadır İngiltereye üzüm satışmda mütabakat hâsıl oldu İzmir üzüm piyasası Tanmıştır. İngilizlerle yapılar koösa- bi Almanlardan üzüm ihracat 'na gelmekte olan tolgraflarda bu a. ası iatenmektedir. sveçten gelen taleplor ise günden güno artmaktadır. İngili İaşo Nezareti hesabına İz- mir piyasasından mübayaa edilecek olan takriben 15 bin ton çekirdek- siz kuru üzümün 66,5 kuruştan ka- bul edecekleri sabına tesellüm edecek olan Whit- tall firması tarafından resmen bil- dirilmiştir. Âkıl Muhtarın ölümü ve Tıb Bayramı Yıllardan beri gelenek olarak M mart günü icra edilmekte bulunan milli tıp bayramının, Prof. Dr. Akil Muhtar Özdenin ölümü münasebeti- lo daha ziyade bir ihtifal şeklinde ve kıymetli ilim adamımızın rahunu ta- zin için bir anma töreni halindo ya: pılacağı öğrenilmiştir. Bayramın eğ- lence kısmı 22 mart salı günü yine caki yerinde ve mutad saatlerde ya- pılacaktır. KISA HABERLER * Sabıkalı olduğu yaşlarında Arif Gökçe, Bakırköyde İstasyon caddesinde kasap — Azizin 7000 dirasını çarpmış, kaçarken ya- kalanmıştır. 4 GÖL5 mumaralı hususi otomobil Beşiktaşta Ramazan ve Kadri adla- Yında iki kişiyo çarparak yaralanına larına sebep olmuştur. 4 Sabıkalı zarfcılardan oldukla- rı anlaşılan Gani ile Mehmet bir taş- ralının 14 bin | saç üstü yaka anlaşılan 16 sını dolandırirken amaşlardır. Hıı[âı lan elektrik - nezjisi ihtiyacını karşılamak üzere, 1946 da bir İsviçre fabrikasına 18- tışlarda mutabakat hasıl olduğu gi- çıları- 8 ino kadar kat'i teklifte bulu- , mezkür nezaret he Tn B Ğ çç yazmda / Selçük « serlerinden bahsederken kervan yolları üzerinde en emin va rahat konaklar olan kervan- saraylara” dokunmuştum. — Bu sefer eski Türk cemiyetinin en mühim kurumlarından biri ve Türk Mimatlığının ep sağlam Jyapısı olan kervansaray üzerin- 'de duracağım. Ortaçağda gşehirler arasında gidip gelme şimdiki gibi kolay değildi. Yer yer ferman okuyan Böçebeler, başkente baş kaldı- 30 bin kilovatlk — ve| Tan Beyler ekaik olmazdı. Do- 50.000 lira kaymetinde bir Tür- | ğunun Derebeyleri « Batınınki- ternatör gi lerden çok farklı olmakla bera- ber, yine de zaman zaman mer- kezin emirlerine karşı koyar- lardı. Böyle bir durumda, yine de memleketi baştan başa geçen ki anlar eksik olmazdı. Alı; veriş, veya elçilik için gi dip gelen kervanları yolları üs tünde konaklamak, korumak iş- lerinl üzerine alan kervansa- raylar yalnız otel, han, auberge değil, aynı zamanda birer kale idi. İçlerinde uzun müddet ba> rınılabilir, ansızın gelen bas- kınlara karşı korunulabilir, şa- yet haydutlar kuşatmayı — uza- tırlarsa istif edilmiş erzakla besler bilirdi. Memleketin dört bucağını birbirine bağlayan bu kervansaraylar Batıda olduğu g& bi Derebeylerinin kafa tutması için olmayıp halkın korunması için yapılmış âdetâ birer şato idi. Timarların, eşkincilerin, kadı hükümlerinin sed çektiği Derebeyi zorbalığını kervansa- raylar büsbütün imkânsız bir hale getirirdi. Bu yapıların en güzelleri Sel- | çuk devrinde yapılanları " Bunlar Anadolunun her y da, ve İran - Suriye yolu üze- rinde taştan, çok sağlam bina- lardı. Barınmak, korunmak i- çin yapıldıkları halde çok güzel ve süslü olmaları da — unutul- mazdı. Cümle kapıları, camilere taş çıkartacak kadar heybetli o- lurdu. İç duvarlarını zengin de- korlarla süslerlerdi. Avlularının ortasına yaptıkları mescitleri bazan hiç bir yerde rastlana- mıyacak kadar zariftl. Bununla beraber dış duvarlarında, maz- galları ve murçlariyle dümdüz ri taş yüzleriyle tam bir kale manzarası vardı. Bu bakımdaü da Batı'nın Donjon ve şatoları- ni çok hatırlatmaktadırlar. Beylikler devrinde — (Selçuk devleti parçalandıktan sonra) yine güzel kervansaraylar ya- pıldı. Fakat son yüzyıllara doğ- ru bunlar küçülmeğe, san'at değerini kaybetmeğe başladı. O heybetli taş yapıların yeri: kireç sıvalı kerpiç hanlar geçti. Cümle kapılarının güzelliği kay boldu. Yollar eminleştikçe hirler büyüdükçe onlara lüzu kalmadı. ve kervansaray denen âbideler tarihe maloldu. Bu- nunla beraber yakın zamanlara kadar bu eski binalardan fay- c | Prof. Hilmi Ziya ÜLKEN dalananlat oluyordu. Çoğunun harap olmaması devir devir ar çok tamir görmesindendir. Ba- Ziları son zamanlarda — sürüle- re ağıl vazifesini gördüğü için yatıp Kalkacak yerlefinden e- ser kalmamış ve içleri mezbel: haline gelmiştir. Geçen yaz An- talya yakınında bunlardan Kırk- göz ve Susuz hanlarını gördük. şimdi gübreyle dolu olan bu bi- naları temizlemek, yolcu yatak- larının bulunduğu revaklarının altına ahşap kerevetler — kur- mak, köyleri birbirine hnuh an bu binaları pazar ve panayır yerleri haline getirmek kabil- dir. Hem bu güzel eserler can- lanmış, hem de onlar işe yarı- yacak bir hale konmüş olur. Kervansaraylar türlü biçim- lerde yapılırdı. En çok kare ve dikdörtken (müstatil) plânlı o- lurdu. Bazan da -İran Türk devletlerinde görüldüğü gibi. sekiz veya on iki köşeli bir plâ üzerine kurulanları da vardı. Çoğu bir kattan ibaretti; nadir olarak İkinci katları da vardı. Büyük bir cümle kapısından avluya girilir, öteki üç kenarın- dan her birinin ortasında birer salon, yahut yolculardan ileri gelenlerin oturmasi İçin birer büyük oda vardı. Bu salonların her iki yanında bir çok küçük odalar sıralanırdı. Her oda tek bir yolcuya mahsustu. Bu oda- cıklar avlu hizasından iki ve! üç ayak yüksekteydiler, ve a- hırları arka taraflarında, - ba zan da odaların içindeydi. Ol- dukça sıcak olduğu için birçok- ları kışın büyük bir zamanını bu odalarda geçirirlerdi. Oda- lar, ahırlar ve salonların ” üstü tonozluydu. Salonlarda bu to- nozlar süslü kubbeler halini a- lırdı. Ahırlarda her atın önünde bir duvar oyuğu (niş) ile içinde küçük bir pencere vardı ki, Kıır:dnn kiracının kepdi - oda- indan ahıra bakması ve atla- rına bakıldığını görmesi müm- kündü. Bu oyuklarda kiracıla- Tın seyisleri ve hizmetçileri o- turabilir. ve burasını, mutfak gibi kullanabilirlerdi. Kervansaraylar — idare bakı- mından iki tipe ayrılıyordu. Bir kısmı vakıflı idi ki bunlara yol- «Bulletin of Atomic Scien- terbiyenin ise, genç nesillerin zi- — A tistar den.. T Yazan: Esat Mahmut KARAKURT Dönüp kompartımanın kapı- ına doğru yürüyor. Orada, san ki odasında imiş gibi, serdiği halının üzerine bağdaş kurup oturmuş bir ihtiyara rastlıyor. — Baba diyor, Uşak dedikle- Ti yer burası mı? İhtiyar, hayretle gözlerini kaldırarak, kendisino böyle bir Sual soran bu garip yolcunun yüzüne bakıyor. — Tabif oğlum diyor; müyon mu kalabalığı!... Ne tuhaf şey... Demek şehir- ler burada ancak — kalabalıkla anlaşılıyor. O zaman Ekrem, valizini alı- yor ve su birikintileri ile dolu, kaldırımları bozuk bir sokak- tan geçiyormuş gibi, trenin ko- Tidorlarında, — basamaklarında, battâ tuvalet yerlerinin önünde gör uzanmış mışıl mışil uyu, çüncü sınıf yolcuların den atlıyarak, yere iniyor. İstadyonun yan kapısında girilen dar bir geçit, arkadaki caddeye çıkıyor galiba! Çünkü trenden inenler o tarafa gidi- yorlar, Ekrem de karışıyor ara larına. Beş on adım atar atmaz, meydana benziyen bir küçlk yu varlağa geliyor. Sağ tarafta, belki dünyada artık eşi olmıyan bir kupa arabasile, tekerlekle- rinin demiri fırlamış iki payton duruyor. Ekrem, şöyle bir an düşünü- yor, Ne yapacak gimdi? Ner: ye gidecek?... Kendisini gelip istasyondan alacakları söylenen adamlardan eser yok... Sonra, Uşakla Gediz arası kaç kilomet fedir, onu da bilmiyor!... Ken- | V. 16 Karadenize gitti sini Boğazda seyrederken görüyorsunuz. Tefrika No. 23 di kendine, «Hele bir şehre ka- dar uzanayım, orada sorar s0- Tuştururum» diyor. Mevzuu ortaçağda geçecek bir film içih hazırlandığı hissi- ni veren arabalardan birinin bu lunduğu tarafa doğru yürüyor. Fakat tam bu sırada, tozu du- mana katarak süratle gelen bir cip otomobili, tam bineceği ara banın önünde duruyor ve dur- ması ile beraber, kasketli bir gencin — otomobilden atlaması bir oluyor. Şöyle etrafa bir göz attıktan sonra, derhal Ekremin yanına yaklaşıyor genç! Gedize gidecek olan mü- hendis, siz misiniz efendim” di- yor, Evet oğlum benim! © halde buyurun efe *!'m, ben Bizi götürmek için geldim? Derhal Ekremin elindeki va- lizi otomobile koyuyor. Gediz ne kadar sürer bu- radan oğlum? — Üç saatte gideriz efendim. — Üç saatte mi? — Evet! Ekrem, gözlerini gayrı ihti yari bişisini arıyormuş gibi et- rafına çevirip baktıktan, fakat kimseyi göremedikten sonra, otomobile giriyor. Garip bir U- züntü var yüzünde! - Sizi doğruca köye götüre- ceğim efendim şimdi! Rahat e- debileceğiniz bir oda hazırladık size!... Hemen uyursunuz inşa- allah! Köye mi götüreceğim de- diniz? Evet efendim! — Niçin köye gidiyoruz, Ge- dizde otel yok mu? Var amma efendim, orada rahat edemezsiniz, hem made- nin bulunduğu yer, Gedizden e- peyce uzaktır. Beyefendi, eğer arzu ederseniz bizlm evde kal- manızın daha münasip olacağı- m ve bunun için bir oda hazır- lamamızı emretmisti. Biz de o- İtalya barış anlaşması geremm:e Sovyet Rusyaya harb tazminatı olarak verilen V-16 muhribi, Karadenize geçmek üzere bu ayın I1 inde limanımıza gelmişti. mata göre, hava muhalefeti dolayısile geminin Karadenize çıkması gecikmiş ve limanda iki günlük müsaferetten sonra V-16 dün saat 16 da hareket etmiştir. Resimde, harb gemi Verilen malü- (FOTO : Yeni Sabah) limizden geldiği kadar istiraha- tinizi temin edecek bir oda ha- zırladık. Genç, dudaklarının üzerinde, bembeyaz dişlerinin gölgelerini parlatarak gülüyor, cümleleri intizamla söyliyebilmek için, a- zaml gayret sarfettiği belli — Amma efene , EvİMİZ ni- yet bir köy evidir diyor! An- Maamafih ben, an- nem ve kardeşim, elimizden gel diği kadar size hizmet etmiy çalışırız efendim. Bu saf köylü çocuğu, ilk an- Ekremin Üüzerinde gayet iyi bir tesir bırakıyor. — Onun için aöylemedim oğ- lum diyor; rahatsız ederim bel ki sizi diye düşündüm de, varsa hazır!. — Estağfurullah efendim, si zin evimizde kalmanız bizim için gereftir, Tahatsız olur mi hiç? Amma istemezseniz eğer, yine otele nakledersiniz, o za- man, ben sizi her gün gelir, o- telden alırım, beyefendiye de söyleriz, — Bu beyefendi dediğiniz de otel yuz SOSYOLOG GUZILE KA SA — Kervan ve Kervansaray cular parasız olarak alınıyordu. Şifahane, maristan, bimarlatan, misafirhane tipinde olan bu bi- nalar Batı'da hiç bir zaman rastlanmıyan yardım ve gefkat müesseseleriydi. Bir kısmının takfı yoktu. Onlarda — yatıp kalkmak igjn mutlaka bir Ücret Veftirdi. Birineller Budin'den İstanbula kadar yol üzerinde pek çok olduğu gibi, üzerinde de vardı. İran yolu şahın anası, kız zirler ve bazan «ulema> tara- fından yaptırılır;.bu nevi ker- vansaraylarda yolculara eşyalı odalar ve bedava yemek verilir ve işlerine bakılırdı. İstanbul- dan İrana kadar kervansaray ların bir kısmı yüne böyle va- kıflı ise de çoğu değildi. Bura- da yolculara yalnız boş odalar rilirdi. Yatacak eşyasını, mut fak takımlarını getirmek yolcu- ya aitti, Yolcu ucuzca fiyatla kapıcıdan veya civar köylerden gelen köylülerden kendisi için yiyecek, atları için yulaf ve ar- pa, iki konak arasındaki yol İ- çin de ayrıca ihtiyat yiyecek a- lırdı. Köylerde kervansaray 0- daları için kira verilmez, yalnız sehirlerde verilirdi. Fakat bu verilen para da çok az bir şeydi, Kervanlar, — tehlike olmıyan zamanlarda — içeri girmezlerdi. Avlu ve odalar bu kadar insanı, arabayı ve eşyayı alamazdı. 'Tam tertibatlı olanlar ancak yüz atlı alabilirdi Kervan ge- Tince, zengin veya fakir, herkes kendi odasını seçerdi. Çünkü bu binalarda insanların merte- be ve kalite farkı asla gözönü- ne alınmazdı Bazan nezaketen veya menfaat düşüncesile küçük bir satıcı büyük bir yerini bırakırdı. Fakat lursa olsun, bir defa yerleşti mi odasından kimse onu — çıkara- mazdı. Geceleyin kervansaray kapıcısı cümle kapısını kapa- tırdı. Her geyden mes'ul oydu. Kervansarayın etrafında daima bekçiler bulunurdu. Bu malü- Matı veren Fransız elçisi Tavet- nier, büyük seyahatnamesinde, Anadolu ve İran kervansaray- larını anlatırken ikincilerin da- k ve zengin olduklarını söylüyor, ve şu satırları ilâve ediyor: «Bu binalar zenginler için Avrupadaki otellerimiz ka- dar elverişli değillerse de, fa- kirler için -bilâkis- bizimkiler- den çok elverişlidirler. Çünkü bu binalara fakirler daima ka- bul edilir, onlardan para alın- maz. Herkes gücü yettiği dere- cede yiyecek masrafı yapar.» Tavernier, seyahatnamesinde 'bu kervansaraylar arasında yol culuk yapanların nasıl seyahat ettiklerini uzun uzadıya anlatı- yor. Bunlar ya kervanla, ya on on iki kişilik kafilelerle, yahut yalnız tek bir rehperle yola çı- bir karlar. Bunlardan en emi kervana katılmaktır. Fakat ker- vanla seyahat daha uzun sürer, çünkü katırlar, hele deve çok ağı- gider, Küçük kafilelerde ise at, bir kervanın iki günde alacağı yolu bir günde alır. K Acı bir ölüm Merhum şair İsmail Safa ve İs- tanbul — milletvekili merhum —Ali Kâmi Akyüz'ün ablaları Vehibe Akyüz evvelki gün vefat etmiş ve dün Feriköy mezarlığına defnedil- miştir. Bir şalrin kızı ve üç şairin de ablası olan merhume 85 yaşına rTağmen büyük bir hafıza —sahibi 1di ve salihatı nisvandandı, Kendisine Allahtan rahmet diler kederli allesine taziyetlerimizi su- narız. kim oluyor Allah aşkınıza? — Beyefendi, işte o madenini çıkaracak olduğunuz arazinin sahibidir. Kendisile görüşmedi- niz mi daha? Hayır görüşmedim. İstan- bulda bir vekili vardı. Onunla konuştum. Otomobile yerleşiyorlar. — Demek, bu beyefendi dedi. ğiniz adam, çok zengin öyle mi? — Çok zengin efendim! Pede ri iki sene evvel öldü. Bütün malı mülkü, başka çocuğu ol madığı için kendisine kaldı. Şim di göreceğiniz bütün o havali hep beyefendinindir! — Kaç yaşında var bu zat? — Otuz beş yaşında! - Pekalâ oğlum, imdi siz her gşeyden evvel, beni mümkün olduğu kadar süratle götürün de, biraz uyuyayım ben! Harap bir haldeyim, j ; vanlar, geçilmesi Jâzım geleri boş arazide çetelere kargı ko- runmak İçin muayyen yerlerde toplanan bir çok tüccardan mü- rekkep büyük Bilâhlı kafileler. dir. Bu geçilen yerlerden bir kıs mı tamamen boğtur. Tüccarlar a ralarından birinü «Kervanbaşı» seçerler. Yolculuğu düzenleyen, konakları ve merhaleleri tayin eden odur. Kervanın ileri gelen- leriyle beraber, yolda çıkacak her hangi bir çekişmede hakem olur. Kervanlar iki türlüdür. Bir kısmında esası develer — teşkil eder, Arabalar oldukça masraf- h olduğu için en ucuz taşıt de- velerdir. Bunlardan bazıları üç, bazıları beş beygir yükü taşı- yabilir. Fakat bu deve kervan- İarında tüccarın kendileri - için satın aldıkları atlar ve katırlar da vardır. Eğer tüccarlar yol için binek hayvanı satın alma- mışsa, bu kervanlarda onların binmesine mahsus kira beygir- leri de vardır. Uşaklar en nz yüklü olan yük atlarına biner- ler. Deveciler -çoğu kere- küs- tah adamlardır. Kendilerini ce- zalandırmak imkânı yoksa son derecede aksilik ederler. Fakat gehirlere gelince kadıya şikâyet edince haklarında takibat ya- pılmaktadır. İki kervansaray arasında yol uzunsa kervanlar açık havada konaklarlar. Bunlar çoğu kere Bu kenarlar) veya kaynak yer- leridir. Kervan her zaman ge- celeyin daha çok yol alır, gün doğarken konağa ulaşılır Çün- kü karanlıkta çadırları kur- mak, atlara bakmak, yemek pi- girmek çok güçtür. Yürüyüş sırasında deve katarlarının iki tarafından silâhlı atlılar gider- ler. Bu suretle kervan, gerek yolda gerek karargâh kurduğu Zzaman âdetâ bir ordu manzara- sını alır ve çok büyük bir saha kaplar. Türkiyeden İrana giden kervanlarda develer yedişer ye- dişer kafile halinde giderler. Onlar küçük parmak — kalınlı- ğında bir iple birbirlerine bağ- lanmışlardır. Bu ipin bir ucu önden giden devenin sağrısına bağlıdır. Öteki ucu ardından gelen devenin burun deliklerin- den Beçirilir. Bu ipin düğümle- rini çözmek çok kolaydır, çünkü önden giden deve ürker veya kapaklanırsa arkadaki devenin rahatşız olmaması için bu dü- ğüm hemen çözülebilir. Düğüm sıkı olsaydı, böyle bir hâdise arkadaki develeri de sürükler ve düşürebilirdi. Yedi develik katarınm başında yürüyen deveci birinci deveyi ipinden tutmak ve ipi omuzundan geçirmek su- retile kendi katarını idare eder ve ötekilerin ardından — geldik. lerini öğrenebilir. Bunun için de sonuncu devenin boynunda bir çıngırak asılıdır. Deveci çıngı- rak sesini işitmeyecek olursa 1- pin, boğumunun çözüldüğüne hükmederek katarını kontrol e- der Yedinci deve zahireyi taşır. Eğer bir tüccarın kervanda al- tı develik yükü varsa ona mut- laka yol eşyası, mutfak takım- ları için bir deve verilir. Yül üç develik ise yarım deve yükü eşyası alınır. On on iki deve yü- kü eşyası varsa, fazla yükü için kira alınmadan bir kısmı diğer develere konur. Tüccarlar uşak- lariyle beraber, hele karanlık lerde develerinin yanı sıra yürürler veya atlariyle giderler. Çünkü bazan öyle kurnaz hır- sızlar olur ki, hareket halinde- ki bir katarın âplerini keserek develerden birini aşırırlar. Ge- er, gerek tücar, ge- rek devecil rek uşakları -bundan dolayı ge ce geferde uyumamalıdır. Bunun için de şarkı söyliyerek, tütün içerek ve işlerinden bahsederek uykularını kaçırırlar, — Hırsız- lardan korkulmiyan yerterde kervan sahipleri küçük bir ka- file halinde önden giderler - ve gıra ile hepsi birer birer uyur, Kervan, en temiz ve düzlük yerlerde, su kenarlarında — ko- naklar. Güneş doğuncaya kadar bekçiler eşyayı gözetler. Hare- ket zamanı yaklaşınca kervan başına haber verirler O da her- kesin atlarını eğerlemesi — için bağırmalarını emreder. — Ya- Tım saat sonra kervan yola ko- yulur. Her kes daha ak- şamdan hazırlanır, çünkü geri- de kalmak -hele emniyetsiz yer lerde- çok tehlikelidir. Yolcular omuzlarına üki çanta biçimin- deki heybelerini alır. Ata bin: dikleri zaman bunları atın risından iki tarafa doğru landırırlar. - Kahvealtı bir konağa gelince, yere büyük bir halı sererler Ortaya herkes kendi yiyeceğini koyar, bu su- retle yemek birlikte neş'e ile yenir, Yolcular kervanın hare- ketinden önce bir takım yol le- sal- edecek Genç motörü işletiyor. — İyi otomobil kullanmasını bilir misiniz? — Askerliğimi motörlü kıta- atta yaptım efendim, (Devamı varj, vazımını hazırlamak — zorunda- dırlar: Su veya içkl — kapları, matralar bunlardandır. Herkes matrasını eğerinin yanına asar, YO O MART 1918 c PDUN ve —— BUGUN Bulgar ve Rus zulümleri... ulgarlar vakit vakit Türk« lerle iyi komşuluk müna- sebetleri kurmak - İstediklerini söyledikleri halde her fırsatta kötülük etmekten, fena niyetles rini açığa vurmaktan çekinmi- yorlar, 1877 «Türk » Rus» savaşında bir kısım Rus subayları Tunayı geçer geçmez Bulgarları silâhi: dırıyorlar; sarhoş edilerek akıl- farı başlarından alınan ve haki- Ki hüviyetleri şahlandırılan Bul- gar çetelerini, papasların komu- tasında, ortaçağın haçlı orduları kadar azgın bir vahşetle Türkler Üüzerine saldırtıyorlardı. Türk ev- leri önce yağma ediliyor, sonra yakılıyor, sağ olarak ele geçen- ler boğazlanıyordu. - Fiştoy rında Batak kasabasında der kendilerinin on misli Bulgarları bir sokak savaşı ya- parak dışarı atmışlardı. Biraz sonra bir büyük Kazak süvarisi geldi, birkaç Türk'ü —mızrakla yere serdi. — Türkler kaçtılar. Yüz elli kadarı, kaçamadı sılsa kurtulabilen bir — ihi anlattıkları pek — korkunçt «Bulgar kadınları da canavar kesildiler. Rus subayları gözleri- nin önünde yapılan bu zulümleri menetmek İstedikleri zaman — bu kadınlar intikam almalarına mü- saade edilmesini rica ettiler; el- lerinde bıçaklar ve kamalar ol- duğu halde evlere girdiler; ka- dınları öldürdüler, genç kızları, gizlenmiş oldukları yerlerden çı- kararak saçlarından sürükledi- ler; elleri onların babalarını kanlariyle bulaşık olan sarhoş ve azgın Bulgar erkeklerinin ön- lerine attılar; namuslarına — te- cavüz ettirdikten sonra — zavall ların kollarını ve bacaklarını v cutlarından ayırarak, parmakla- rını kırarak, - dişlerini sökerek, lerini - oyarak, — dudaklarını, kulaklarını ve memelerini - kesex rek öldürdüler; onların acıklı haşkırışların bu canavarların çılgınca sevinç nâraları bastırı- yordu.» Diskot'da 50-60 Müslüman bo- gazlandı; Bulgar kadınları Türk kadınlarının ölülerini nahiye mi dürünün evinin önündeki mey na sürükliyerek üzerlerinde hora teptiler; seyirciler alkışladılar. Tırnova'da bir Bulgar generali bulunmasına rağmen Kazaklarla Bulgarlar, Türklerin imhasında arıştılar; Kazaklar kesfikleri Türk başlarını mızraklarının üç- larına takıp sokak sokak gezdir- diler, Kadın ve kızları evvelâ kir« lettiler, sonra öldürdüler; — yedi, sekiz yaşındaki çocuklar lzerinde sehvetlerini yatıştırmaktan çe« kinmediler. Rus ordularının ve Bulgar çe- telerinin nereden geçtiklerini an- lamak İçin yanmış Türk köyleri- ni, kanlı Türk ölülerini görmek yetiyordu. — Kadircan Kaflı Haydarpaşa Lisesinden Yetişenler C>miyetinin kongeesi Haydarpaşa lisesinden — yetişenler derneği 949 yılı kongresini dün aaat 10.30 da Şehzadebaşındaki Letafet apartmanında yapmı Eski idare heyetinin bir yıllık faas iyet ve hesap raporları okunduktan sonra dilekler bahsino geçilmiştir, Söz alan delegeler, derneğin istikbas hi için verimli çalışmaların lüzumunu belirtmişlerdir. — Dilekleri p yeni idare heyeti seçimi yapılmış ve kongreye son verilmiştir. , Şuhut - Afyon yolu kardan kapandı Şuhut : 13 (a.a.) — M gün süreki li çalışma ile açılan Şuhut - Afyom yolu, yağan kar yüzünden tekrat kapanmıştır. Taşıt ve posta müam ' kalâtı durmuştar. TAKV[M Hicrt — MART (MART 1949| RUMİ 1368 165 | 1L ( zw ı Pazartesi 14 Kasım: 127 - Ay: $ - Gün: 78 Vasati — Ezani || Güneş (u u ©& Öğle Mn v İkindi 15 43 — 9 80 Akşam 18 168 12 Yatsı 19 46 1 si İmsak 4 3ST 10 28 Kervan duracağı yere yaklaşın- | ca, herkes yerini almak için ko- ÇOwvamır Ba, 3 - BÜ, & de) (C Nöbetçi eczaneler & 14-3 - 949 Üsküdar İttihad Yeldeğirmeni Y : Çarşıkapı Eminönü —: Mehmet Kâzım Küçükpazar : Küçükpazar Jemdar — : Çemberlitaş EFeşiktaş —: — Vidin Eyüp Eyüpsultan Bakırköy Bakırköy e Beyoğlu - Beyoğlu İstikiâl Taksim — : Taksim Ec Gatata — : Merkez Sişk * Halk Ec.