13 Mart 1949 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2

13 Mart 1949 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 2
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

#SAYFA : $ YENİ SABAH 138 MART 1949 ( İKTIBASLAR | Türkiye daima endişe içinde imiş Türkleri tavsifiç için bir kelime sâfidir.O kelime “azimkâr, dı Çeviren; Hikmet NİSAN Türkler, Boğaziçinin iki tara- fında, Karadeniz kıyısında ve Anadolunun hücra geçitlerinde, sarsılmaz bir azim ve şaşmaz bir katiyetle topraklarına sarıl- mış bulunuyorlar. Müvazenei akliyesi yerinde o- lan hiç bir Türk, Rusya ile har- bi istememektedir. Fakat mil- let, tek bir adam gibi, tehlike nereden gelirse gelsin, karşı koymiya karar vermiştir. <Türkler harb ederler mi?> bu suali gerek İstanbulda, ge- rekse başka yerde bin defa sor dum, Cevap daima kat'i bir <E- vet!> oldu. Anadolu ile Boğazların kont- rolü, Mısır, Suriye ve umumiyet le Yakınşark ve Afrikanın bü- yük bir kısmını korumak için elzemdir. Bu hususta şöyle bile denildiğini duydum: — <Türkler zaaf gösterecek olurlarsa, yol, Dakara kadar Ruslara açılmış, olacaktır.» Bu memleketin birinci derece- de ehemmiyetli stratejik bir mevkie sahip olmasını temin e- den âmillerden biri de, Türkle- rin sade kuvvetli olmaları de- Zil, ayni zamanda bu mıntaka- da tek başına ve en kuvvetli millet olarak bulunmalarıdır. Bir tarafta iç harblerle yaralı ve zayıf, müthiş buhran! çiren bir Yunanistan, Giğer ta- rafta, mütezelzil - Guiflingler'le dölu ve bir hafta Zarfında isti- lâ için üç Rug fırkasının kâfi gîğe;ğ,aiımm bir İran. rtaşarkın diğer kısımlarına gelince: Filistin harbi ve yeni İsrail devletinin muvaffakiyet- le karşı koyduğu yedi Arap hü- kümeti ki, bunların, askeri ba- kımından ne kadar ehemmiyet- 'ten ârl bulunduklarını tamami- le sabit olmuştur. Binaenaleyb, Süveyş kanalın- dan Hazer denizine kadar uza- nan bütün hayat bölgesinde Türkler vardır ve başka kimse yoktur. İstanbul hava meydanına ge- lir gelmez, şunun farkına varı- lhır ki, Türkler başka milletler gibi değildirler, Filhakika, di- ğer yabancılara nisbetle, Ame- rikalılara karşı daha mültefit- tirler. Fakat öyle bir millet ki, hiç bir yabancıya, hattâ Ame- Tikalılara bile boyun eğmiyor! Türklerin, — memleketlerinde derin kökleri vardır ve onuz son ferdine kadar müdafaa ede ceklerdir. Onların şiarı şudur ve öyle kalacaktır: <Türkiye Türklerindir.» Beş yıllk bir gaybubetten sonra - İstanbulu, en canlı, en hararetli ve en güzel şehirler- den biri olarak buldum. Galata Köprüsünden, Türk tarihinin panaromasını hayranlıkla sey- retmek kabil. Fakat Türkiye, çakmak kul- lanmak için el'an müsaade alın mast lâzım gelen ve geceleri taksilerin içi aydınlık olması gereken bir memlekettir. Çünkü belki Türkiye, ahlâk mefhumu ile şaka kabul etmiyen bir yer dir. Sokaklarda, Romada gör- düğümden on misli fazla yeni Amerikan arabaları dolaşmak- tadır. Yanılınmasın! İstanbul zen- gin görünüyorsa da, memleke- tin ruhu olan Anadolu, büyük bir muzayaka içindedir. Bir A- merikalı dostum, bu hususta bana göyle dedi: Türkiye, bir nevi «gösteriş> hastalığına tu- —K ıi tulmuştur. Zahiren iyi olabilir. Fakat arkası koftur! Bu haya- tiyet ve gidişin yanında bir nevi neşesizlik de farkedilmektedir. “Yedi yıl İstanbulda kaldıktan sonra memleketine dönen bir diplomat, Türkiyeyi terketmek- ten memnun olduğunu, çünkü gülmesini bile memleketine ka: vuşacağını belirtmişti... Amerikan sefaretinin moto- rile Boğazda, dünyanın en gü- zel gezintilerinden birini yap - tım; şa'şaalı suların bir tarafın da Avrupa, diğer tarafında As- ya. Bir ucunda Türkiye, diğer ucunda Rusya. Boğazdan Kara denize çıkılacak mıntakada mo- törümüz geri döndü. Yol, deni- zin altında sahil arasına gi- rilen zincirlerle kapalı. Bu hal, Türk ve Rus münasebetleri hak kında bir fikir vermekte ve dün yanın bu kısmında hüküm sü- ren gerginliğin bir timsali ola- rak belirmektedir. Türkiyenin bugünkü durumu na başlıca dört sebep âmil ol- maktadır: Rus korkusu, Ameri kan yardımı, Atatürkün hâtırge sı, devletçilik prensibi, B se- bepler, ayrılmaz, bir şekilde bir bl-nne Biriftlr ve bugünkü ka- lyasi vaziyeti ihdas etmiş ” Bunları kısaca tetkik ede- lim. Her şeyden evvel Rus endişe- si. Türkler Rusları iyi tanımak ta ve Sovyet birliğinin azamet ve kudretine karşı hürmet his- leri beslemektedirler. Sovyet devletinin kuruluşundan çok za ngmı - HABERLERİ - Kasapların oyunlarına son veriliyor Olis, bugünlerde külliyetl koyun getiriyor miktarda Ticaret Ofisinin tedbiri, şehri- miz kasaplarını telâşa düşürmüş, et fiatlarının yükselmesini önle- miştir. Ticaret Ofisi, Erzurumdan ve diğer - istihsal mıntakalarından 20 vagon dolusu canlı kasaplık hayvanı İstanbula sevkettirmiş- tir. Bunlar pazartesi - veya salı günü Haydarpaşaya getirilmiş o- lacaktır. Ofis, bu takdirde gerek bayi sayısını, gerek piyasaya arzettiği et miktarını derhal arttıracak ve kasap oyunlarına son verecektir. Ofis, aldığı son bir kararla, et tanzim satışlarına her mevsimde devam edecektir. 1950 yılında et sanayii ve doğu et kombinesi fa- aliyete geçince de, İstanbul halkı için artık et sıkıntısı diye bir ge- yin ortada bulunmıyacağını, ilgir liler söylemektedirler. Sahte tapu muamelesi yapanlar tevkif edildi 100 bin lira değerinde sahte bir tapo muamelesi yaptıkları id- diasiyle Hayriyo Turfanda, Sofi ve Kopernik adlarında Üç kişi ad- liyeye verilmişler ve sorgularını müteakip tevkif olunmuşlardır. Adalet Bakani şehrimizde Adalet Bakanı Fuat Sirmen dün sabahki ekspresle Ankara- dan şehrimize gelmiştir. Bakan man evvel, çarların Rusyası ile üç asırda on üç defa harb etmiş lerdir. Birinci Cihan Harbinden son- raki ihtilâl devresinde, Türkiye ve Rusya birer parya telâkki edildikleri sırada bu iki memle- ket birbirlerine oldukça bağlı bulunmuşlardı. Sovyetleri - ilk önce resmen tanıyan ve herkes 'ten evvel onlarla dostluk pakt imzalıyan memleketin Türkiye olduğu bugün unutulmak üze- redir. Rusyaya gelince, o da bil- mukabele, Atatürk rejimini ta- nıyan ilk devlet olmuştur. Bugün, Rusya ile olan müna sebetler, diplomatların — tâbiri ile etamamile dürüst> tür, dene bilir. Rusyanın Ankara büyük eliçisine mevküle mütenasip bir gekilde muamele edilmektedir. Filvâki, şu da bedihidir ki, 1939 danberi gerginlik gittikçe art- mıştır. Ruslarla Türkler arasın- daki geçimsizlik derin ve şiddet lidir. Türkler, Rusların harb is tediklerini söylemedikleri gibi, kendilerine saldırmak niyetinde olduklarını da söylememektedir ler. Bazı müşahitlerin dediğine bakılırsa, Türkler, menfaatleri icabı, tehlikenin vehametini i- zâm etmektedirler. Bununla be- raber Rus baskısının çok kuv- vetli ve tehditlerle dolu olduğu da inkâr edilemez. Diğer taraftan, Türkiye bü- yük bir imtiyaza maliktir ki, o da, Rus beşinci kolu bulunma- jyan dünyanın biricik memleke- ti olmasıdır. Hakikaten dikkat nazarını çeken bu durumun se- bebini Atatürkte aramak icabe- der. Bugün bile, ufak bir komü- nist hareketi sezilince, Türkler kuvvetle ve sür'atle onu izale etmektedirler. Türkiyede beşinci kol bulun- mamasına binaen, Ruslar Türk lere saldırmak istedikleri tak- (Devamı 4 üncilde) Yazan: Esat Mahmut KARAKURT Şöyle bir kolunu kaldırarak, Biyah deri eldivenlerini, başının üzerindeki kompartımanın pa- ket yerine koymak istedi. O va- ziyette omuzları arkaya doğru gerilip, kollarının altında, çiçek Açan erik tomurcukları gibi, ba zen penbe, bazen siyah ve müteharrik noktalar belirdi ve Aistündeki — gömleğin ipeği ile, güneşin karışmasından hasıl o0- lan garip bir aydınlık, fevkalü- /de güzel bir kadın göğsünde )kaynaşan bu gençlik kabartıla- JFını, eşsiz bir tablo haline geti« ,Ferek, onu geffaf bir sis taba- kası ile örttü. Siyah bir kayış ile sıkıştırıl. ,Muş ipincecik bir beli, uzun bir iboyu var!... Tahminen yirmi ,dört, yirmi beş yaşlarında ka« dar görünüyor, Kuraraldan da« ha çok esmer!... Fakat bu es- merlik biraz da, Akdeniz rüz- gârlarına karışıp koyulaşan yay la güneşinin kararttığı, sun'i bir esmerliğe benziyor! Ekrem, sabahın bu erken s: atinde, sanki birisi tarafından ağacından koparılmış, üstü çi- gek dolu bir geftali dalı gibi getirilip, kompartımanına bıra- kıldığı hissini veren bu genç ve güzel kadına, hiç bir şehvet his si duymak kudretine sahip ol« maksızın, hayranlıkla bakıyor, Fakat o, her kadının kolaylıkla mukavemet edemiyeceği bir er- keğin simsiyah gözleri ile bakıl dığının farkında bile değil!... Yahut, lâtif vücudünün bir er« kek gözlerine mevzu olmasın- da, nazarı dikkati celbedecek bir cihet görmemiş olacak ki, İstanbulda birkaç gün kalacak- tır. * Bayındırlık Bakanı şehrimizde Bayındırlık Bakanı Şevket A- dalan dün sabahki ekspresle An- karadan şehrimize gelmiştir. Bakan, İstanbulda birkaç gün kalacak, tetkiklerde bulunacak- tır. Ticaret ve Ekonomi Bakanı İzmire gitti Ticaret ve Ekonomi Bakanı Cemil Sait Barlas dün saat 11 de vapurla İzmire hareket etmiş tir. Bakan İzmirde birkaç saat kalarak oradan Somaya geçecek ve çarşamba günü Ankaraya dön müş olacaktır. Galatasaraylılar dün toplanamadı Galatasaray Lisesinden Yeti genler Derneğinin 1949 yılı kon- gresi, ekseriyet temin Olunama- dığından, dün yapılamamış ve 26 Mart 1949 gününe tehir olun- muştur. Konferans Milli Kütüphane Hazırlık Bü- rosu şefi Adnan Ötüken 13/3/949 pazar günü saat 16 da Eminönü Halkevi salonunda «Modern kü- tüphanecilik ve Türk Milli Kü- tüphanesi> konulu bir konferans verecektir. Prof. Wright, geliyor Şikago Üniversitesi Ord, Pro- fesörlerinden Wright, 2 konfe- rans vermek üzere Devletler Hu- kuku Enstitüsünün davetlisi ola- rak yakında gehrimize gelecek- FEL Ö OMA İmparatorlarının garip - salâhiyeti vardı ki ilk imparator Avgustus onu evvelâ pek fay- dalı bir kalide olarak Senatus meclisine teklif etmiş ve onu o meclise kabul ettirdikten sonfa © meclisin güya kararile kendi- sine tefviz olunmuş bir salâhi: yet imiş gibi telâkki etmiş. Yâ: ni Türkçesi:- (Bana böyle bir salâhiyet veriniz!...) diye Sena bir to meclisi âzasına emir vermiş, o meclisi âli —ittifakı ârâ ile— imparatora istediği salâhiyeti vermiş. Böyle tuhaf şey olur mu?, diyeceksiniz!.. Her yerde ol- maz. Fakat geçen ve daha ev» velki pazar günü yazmış oldu- Zei Mmakalelerde bu ehemmi- yetli meselelere işaret etmiştim. Augustus evvelâ kendisini 1slg- hata memur tâyin ettirdikten sonra damadı ve en sadık mu- avini Agrippa ile beraber, ısla- hata en evvel Senatus meclisin den başlıyarak Romalılar gibi koca bir milletin o büyük mec- lisini nasıl cumhuriyet taraftar larından temizleyip bir takım asılsız aileleri kibarlar sınıfına ithal ettikten sonra âzalık ma- aşını üç kere arttırmış ve o meclisi bu yeni mahlükat ile doldurmuş olduğunu kısaca ar- zetmiştim. Kurnazlıkta, riyakâr lıkta ve sureti haktan görünüp de hotkâm niyyetini gizlemekte Gibbon'u bile hayrette bırakan bu emsalsiz dâhi, kendi uşakla- rından mürekkep bir âyân mec- lisi kurduktan sonra teklifini Bir şoför mahkemede dâvacısını döğdü Divanyolunda giderken — idare ettiği otomobil ile Mazhar Gün- düz adında bir avukata çarparak yaralanmasına ve bu yaralardan bir ay hasta yatmasına sebep ol- maktan Bafık Adnan adında *bir şoför 6 ncı asliye cezada yargı- lanırken dâvacının: «— Tecziyesini isterim!> — de- mesi üzerine birdenbire sinirlen- miş ve kuvvetli bir yumruk ata- rak ağzını, yüzünü kan içinde bı- rakmıştır. Mahkeme derhal tevki Tar vermiş ve cezaevine miştir. 2 Avukat Mazhar da Cerrahpaşa hastahanesine kaldırılmıştır. Kaçarken yakalanan gönder- Yahudiler serbest bırakıldılar Pasaportsuz Filistine kaçmak isterken yakalanan Yahudiler, adliyeye — sevkedilmişlerdi. Tahkikata el koyan savcı yardım cılarından Fehmi Çağıl, dosyayı tetkik etmiştir. Bunlar hakkında pasaportsuz hududu geçmek te- gebbüsünden dolayı kanuni taki- bat yapılmasına ve tevkiflerine lüzum olmadığından ikametgâha raptedilerek serbest bırakılmala- rına karar verilmiştir. Vilâyet şikâyet bürosu yarın faaliyete geçiyor Vilâyet şikâyet bürosu hazırlık- ları ikmâl edilmiş bulutmakta - dir. Büro yarın sabahtan itibaren vi- lâyet binasında faaliyete geçecek- tir. Tefrika No. 22 tam bir alâkasızlıkla, elini pan talonunun arka cebine soka « rak, gayet şık güçük bir altın tabaka çıkarıyor. Sigara alıyor. Yakıyor; ve derin derin içine gekerek dumanlarını, burnunda tutuyor. Düz ve ince bir burnu var, Biraz uçları kıvrık ve çok oynak bu mini mini burun ka» pakları, güneşle karışan duman ların geffaf gölgesi altında şim di, rüzgâra tutulmuş bahar ç. çekleri gibi yer yer titreşiyor- lar... Bir an göyle mavi gözlerini, sanki kargıdaki bavulun kayışına bakıyormuşcasına alâkasız kal- dırarak, hâlâ gözlerini kendisin den ayıramıyan bu meçhul yol- cuya bir nazar fırlatıyor, Fakat, rengini gökten ve gü- neşten alan bu uykuya doyma- tir. miş mavi gözlerin, öyle — tatlı, öyle parlak ve sihirli bir bakışı var ki, Ekrem gayri ihtiyari, bütün vücudunu bir anda istilâ eden bir ra'şe içinde kaldığını hissediyor. Tuhaf bir titreyiş L Genç ve mağrur adam, haya- tında daha ilk defa, bir kadın bakışı karşısında, başının döndü- ğünü, vücudunun tatlı bir üre perme ile sarsıldığını duyuyor. bugün!... Kimdir Yarabbi, bütün ömrü- nün imtidadınca boynu bükül- miyen, sevmiyen bir erkeği, bir bakışile zelzeleyo uğratırcasına harap ve perişan eden bu ka- din?... Ne do mağrur bir edası var!.. Hele uçları büküle büküle omuz larına düşen siyah saçlarını, et- siz kemikli, ince parmaklarının hafif bir temasile arkaya atıp, öyle azamet telkin eden İhti- gamla bir başını kaldırışı var ki, ifade ettiği güzelliği insan, izah edecek kelime bulamıyor'. Güzel kadın, güzelliği ile er- keğe dehget veren kadındır! Ekrem şimdi, gözlerini, onun SEFE N Fll()LOl RIZA TEVFIK I pek kolay kabul ve tasdik etti- receğinden endişeye düşer mi hiç?. O teklif ne idi?... Hiç endişe edilecek bir şey değildi!... Kendi vefatından ev- vel bir imparatorun —kabiliyet- Ji ve iş ile pişmiş ve bizzat tec« rübe ile yetişmiş—— gençlerden birini kendine âhiret evlâdı 0- larak veliaht tâyin edebilmek salâhiyetini istemişti. Bu tekay yüdün büyük faydası vardı parator vefat edince bir yenisi seçilinceye kadar geçecek olan zaman, bir çok haris adamlar ortaya atılıp rekabet yüzünden dahili nifaka ve muharebelere meydan verir. Bu kavgalar, memleket idaresi için öyle teh- likeli bir kargaşalık devrine ka pı açar ki ne fena neticeler ve- rebileceği evvelden hesap olu- namaz; halbuki imparator olan zat henüz sağ iken kendine ha- lef olabilecek genç bir adam in- tihap edince onu hükümet İşle- rinde kendine muavin - olarak kullanır ve yetiştirir ve impa- rator fücceten ölse bile kalmıyacağından dolayı kil kapmak için haris adamlar ne bir meşru' vesile bulurlar ne de fitneye meydan verilmiş olur. İşte bu tedbir kaide ittihaz olunur da âyân meclisinin yâni Senatus kararile de (müeyyet —sanetionne) olursa memlel Ticaret Bakanı dün İzmire hareket etti 'Ticaret ve Ekonom! Bakanı Ce-| mll Sald Barlas, beraberinde Eti -| bank umum müdümü olduğu haldel bugün saat 11 de kalkan — Etrüsk, vöpüriyle İzmire gitmiştir. (Ticgret ve Ekonomi Bakanı, İz-| mirden Somaya geçerek linyit ma- deninde incelemelerde bulunacak - tır. Selimiye ocağı Başka- nır « Bayara çektiği telgraf Demokrat Parti başkanı Ce - Jâl Bayar'ın Antalya ve havalisin de yaptığı gezi esnasında geçir diği kazalardan — dolayı Üsküdar! D.P, Selimiye ocak başkanı Os - man Aydın Celâl Bayar'a bir tel- graf çekmiştir. Belediye, Sinemacıların dileklerini yerine getiremiyor Sinemacılar, evvelki günkü top- lantılarında tesbit ettikleri dilek - leri dün belediyeye bildirmiğler - dir. Belediye Sinemacıların bu di - leklerini yerine getiremiyeceğini, dün resmen bildirmiştir. Vefanın kuruluş yıldönümü kutlandı Vefa Lisesi dün saat 15 de ye- ni açılan spor salonunda - birçok davetlilerin, hocaların, mektebin eski mezunları ve okul — talebele - rinin iştirâkile kuruluş yıldönümü- Nü samimi bir hava içersinde kut- lamıştır. gözlerine dahi kaldırmıya cesa ret edemiyerek, daima aşağıda tutuyor. Tren, rayların üzerinde hışır- dıyarak, sarsılarak yürüyü devam etmektedir. Onlar bir kompartımanda iki kişi oldukları halde, ne birbir- lerine bir tek kelime söyliyebili yor, ve hattâ, ne de gözlerini kaldırıp birbirlerine bakabiliyor lar!..« Köprüler, ağaçlıklı tar- lalar, üzerinde sineklerin uçuş- tuğu Küçük su birikintileri, hep böyle geçilip gidiliyor. Aradan ne kadar zaman yü- dü malüm değil!... Fakat güne- gin, göğün üzerinde rahat rahat yükseldiğine bakılırsa, vakit e- peyco ilerledi galiba!... İşte tren birdenbire durdu yi- ne! Koridorlarda bir yar. — Uşak., yorlar! Tam bu sırada, kızın oturdü- ğu yerden süratle kalktığını gö rüyoruz, Eldivenlerini - alıyor. Boynunu, üstü beyaz benekli bir eşarpla sarıyor ve sonra saç kaynaşma Uşak diye bağrışı- idaresi için çok faydalı bir ted- bir olur. İnsan bu tedbir hakkında böy düşünürse bu düşüncesini de beğenir, doğrusu!... Çünkü mo- narchie dediğimiz hükümet gek- linin başlıca mahzüru bu sis- temde yoktur. Padişahlık usu- lü idaresinde daima ayni sülâle- nin büyük oğlu babasının yeri- ne geçer. Zira tac ve taht (ve bir milleti idare etmek salâhi- yeti) babasının malı imiş gibi oğluna intikal ediyor. Oğlunun bu mühim işleri becermiye ka- biliyeti olup olmadığını kimse soramıyor ve güphesiz bir çok misallerle sabit oluyor ki bu gi- bi müstesna şartlarla fevkalâde hukuka ve imtiyazlara malik o- lan aileler çok zaman — geçme- den (mütereddi — d&gönör6) o- luyor. Hattâ gekli hükümet ne olursa olsun aristokrasiyo ha- riçten taze kan aşılanmazsa 0- nun tabli hastalığı tereddi — dögön&rescence) dir, ölümü de o yüzdendir. Halbuki bu - tev- kil usulünde imparatoru kendi beğendiği ve itimat etti- ği kabiliyetli adamı halef tâyin ettikten maada onu hükümet iş lerinde de şerik ve müsteşar 0- larak” kullandığı için ayni za- manda terbiyesine de takayyüd etmiş oluyor. Muktedir idare a- damı yetiştirebilmek için bun- dan âlâ bir usulü terbiye düşü- nülebilir mi?. her Vakıâ düşünülemez; fakat böyle bir idarede Senatus mec- lisinin vazifesi ve salâhiyeti ne olabilecek? suali düşünülme « mek şartile! Senato böyle bir teklifi ay- nen kabul etmiş olursa onun başlıca salâhiyeti ve vazifesi o- lan hak, (yâni mivil ve askeri hükümet relslerini intihap ve tâyin etmek Hakkı) nerede ka- hır?... Bir imparatorun beyenip kendisine veliaht tâyin ettiği adamın memuriyetini tasdik et- mek hizmetinden ibaret kalmaz mı?... Öyle olunca da o koca Millet Meclisi pek bahalı bir o- yuncak olmaz mı?. Roma imparatorluğunun in- hitat devri tarihi Augustus'un hırsi tahakkümü ve hükümet salâhiyetinin (demokrasi âkide- sine göre yegâne moşru' kayna- ğı olan) Senatus meclisinden endişesi sebebile icadetmiş ol- duğu bu kaidenin iyi ve fena cihetlerini de pek açık bir su- rette gösteriyor. Binaenaleyh meseleyi lâyıkile halletmiş ol- muyor. Bu kaide idare için iyi mi?... Fena mı? İyi ise Senato- nun lüzümu var?... Fakat o meclisi büsbütün - kaldırırsak, müthiş bir istibdad idaresine zemin — hazırlamış olmaz mi yız?... Sonra yine o müvesvis ve egoist Augustusun icadı 0- lan hassa muhafız taburları teş kilâtı Roma devletinin başına belâ olarak kaldıkça ve gitgide Romada kök saldıkça bu gil mühim idare meseleleri hakkın- da yalnız akademik mübahase- lerle, yâni beyhude lâflarla hin ve çene yormak ne işe ya- rar?... Gibi bir çok mülâhazalar in- sanı tâciz ediyor. Çünkü yuka- rıda işaret ettiğim gibi böyle larını şöyle bir arkaya atıp, a- vucunun içi ile düzelttikten son ra, topuklarındaki mahmuzları şakırdatarak, ve bir defa başı- nı çevirip ayni kompartımanda beraber seyahat ettiği adama, bir <Allahaısmarladık» demiye dahi lüzum görmeksizin, geldi- gibi çıkıp gidiyor... Nereye gidiyor, nereye gidecek, nerede duracak, tamamile — meçhul! Yalnız Ekrem, o çıkar çıkmaz, sıcak bir yaz gününde, güneş- ten gölgeye sığınmış bir insan derin bir huzur, dinlendi- gibi, rici bir serinlik hissediyor vücu Bü- dunda!... Fakat bir kadın zelliğinin bir erkeğe verdi; kınlıktan, hâlâ kendisini kurt ramamıştır. Şöyle bir iki dakika hareket- siz kaldıktan sonra, yerinden kalkıyor. Pencereye do;,nı yü- rüyor ve sarkarak, » de- nilen bu yere bakıyor. Gördüğü şu: Bir k ö y is- tasyonu..< Üç dört marşandiz yagonu... Bir Jokomotif, ve bir kaç tane do kırmızı kasketli tren memuru... Kadından eser yok.u. (Devamı var), AAA AAA AAA MA Ş BAHİSLERİ , Gibbon'un çok mühim mülâhazaları F'âoma imparatorunun bir garıp selâhiyeti Yazan, ciddi endişeler uyandıran mü- him suallere karşı verebileceği- miz cevapları tarihi hakikatle- re göre tertip edecek, olursak, © cevaplar —tarihin mevzuunu teşkil eden (siyasi « içtimai politico - social) vukuatta baş- lıca (âmil — facteur) olan şa- hısların muvaffakiyetlerine gö- re tertip edilmek icabediyor. Yâni, kısaca: (bu suretle halef tâüyin etmek kaldesi Roma hü- kümeti için faydalı mı oldu? Zararlı mı oldu?) diye sorula- cak olursa, (adamına göre!...) demekten doğru bir cevap ve- remiyeceğiz. Halbuki bu cevap çok (müphem) dir, izah ister. Onun için bir iki misal vermek- le meselenin halline yol açmıya çalışacağım. Çünkü bu mesele yalnız Romalıların değil her milletin ve her zamanın mesele- sidir ve yalnız demokrasi taraf darı olan milletleri alâkadar e- der bir meseledir, Hâkimiyet sa lâhiyetinin menşei demokrasi nazarında milletin - iradesidir. Monarihie o salâhiyeti Allahtan alır, milleti hüsnü idare etmek için!... Binaenaleyh Allaha kar şı mes'uldür. Millete karşı de- ğil!,, Augustusun kendine veliaht intihap etmiş olduğu Tiberius'- un ne haris ve hattâ ne alçak adam olduğunu ve niçin ve na- sıl hassa taburları kumandanı Markonun emrile boğdurulduğu nu kısaca arzetmiştim. Pek muk tedir bir asker kumandanı o- lan bu adam idam olunmazdan evvel Nervayı veliaht tâyin et- mişti. Bu bir uslu ve mutedil mizaçlı adamdı; o da zamanı- nın en iyi kumandanı olan Tra- jan'ı veliaht olarak seçti hemen yanına aldı ve ona kayserlik: Tütbesi de verdi. İki sene Trajan ile beraber çalıştılar. Nerva zaten ihtiyar- dı iki sene sonra Milâdın 98 i de öldü. Trajan fena halde sar- hoş bir adamdı lâkin Almanya- da, ve (Parth) yâni (Fars) lar- da, Ermenistanda, İranda bü- Yyük fütuhatı var; ve Romada imaratile meşhurdur. Hassa ta- burlarını ıslaha teşebbüs etme- di. 117 senesine kadar impara- tor olarak yaşadı ve çok iyi bir nam bıraktı. Ölmezden evvel Hadrien'i veliaht tâyin etmişti. Bu zat, meraklı, okumuş, sulhü sever bir adamdı. İdareyi ıslah etti.Maarife, sanayie ve sınaata çok yardımı oldu. Güzelliğe pek meftun adam olarak şöhret bi- rakmış. Antinoüs isminde gayet dilber bir Rum çocuğunu köle olarak satın almış ve ona âşık olmuş. Pek temiz mermerden bir güzel heykelini yaptırmış ki bugün Romada Vatikan müze- sindedir. Sanayii Nefiseden bah seden bir çok kitaplarda o hey kelin kopyaları vardır. Bu genç, Nil nehrinde boğulmuş ve impa- rator Adrien onun namına An- tinoöpolis şehrini bina etmiş. Sağlığında kendine lâyık bir veliaht aramış, kibar ailelerden birisine mensup, çok — yakışıklı ve daima şen ve zevkperest bir genci kendine halef olarak inti- hap etmiş. Aclius Verus namını taşıyan bu gencin bir çok ahlâksızlıkla- rile beraber bir fazileti olduğu- nu, kendisine iyilik eden bir kimseye ebediyen minnettarlık- la merbut bulunduğunu Gibbon zikrediyor. Bu genç adam ça- buk vefat ediyor. Bunun Üzeri- ne Hadrien Roma saltanatına cidden lâyık bir adam arıyor. Nihayet Senato meclisi âzasın- dan elli yaşlarında (Antoninus Pius) isminde bir zat keşfedi- yor ki müddeti hayatında mu- vazzaf bulunduğu işlerde zerre kadar kusur etmemiş ve fazile- tile göhret kazanmış imiş; bir de yine o aileden on yedi yaşın da bir genç edibane ve ciddi tavrile imparatorun nazarı dik- katini celbetmiş. Birincisini ken disine veliaht olarak intihap et miş fakat (Markus Aurelii adını taşıyan genci de ona veli- aht tâyin etmesini tavsiye et - miş. Terbiyesine bizzât ehem- Roma tahtına lâyık bir imparator olara tetiştirme sini de şart koşmu: ( PDUN ve ) V— BUGUN. Edebiyatsız Edebiyat. amanınızın meşhur şairl Orhan Veli Kanık, Ankax rada «Yaprake isimli edebi - bir gazete neşrediyor; bir yaprak- tan İbaret amma, dolgun bir yap- rak. Bizim eski edebiyatımızın bü- yük kısmı eski evlerimize ve e- ki kıyafetlerimize benzer. Evle- rimizin rahat ve kullanışlı olma- sından ziyade süslü olmasına e- hemmiyet veriyorduk. Saçakları mız süslü, pencerelerimiz. oyma pervazlı, odalarımız nakışlı olurs du; fakat sağlamlık yoktu, ko- lay ısıtılamazdı, bol güneş ve ha- va alamazdı, sofalarımız loş — ve yorgundu. Elbiselerimiz bol ve ağırdı; lüzumsuz süslerle doluy- du, hareket hürriyetimizi tahdid ediyordu; bizi çalışkanlıktan zi- yade tenbelliğe, tevazudan çok gurura zorluyordu. Eski edebiyatımızda — günlük hayatımızı değil bir hayal âle- mini ifadeye yarıyan kelimeleri kullanıyordak; aynı mânadaki kelimeleri yanyana bulundurmal bol bol sıfatlar kullanmak, — teş- bihler ve İstiareler yapmak —en büyük marifetti. İlim adamları bile; meselâ bir tarih, bir çoğ. rafya, bir fizik veya kimya yazısı yazarken «edebiyat yapmak» dan kurtulamazlardı; - herhangi — bir yazar ne kadar süslü ve saçaklı yazarsa o nisbette muvaffak ol- Mmuş sayılıyordu. Güzel konuşan bir adam, nuştuğu gibi yazabiliyorsa mükemmel edip olmuş demektir. Birçok şalrlerimiz ve muharrirle- rimiz hakkında: «Konuşması ya- zılarından daha güzel!» diyenler haklıdırlar; zira «güzel yazmak> iddlası yüzünden hakiki kudret- lerinin aşağısında eserler vermiş- lerdir. «Yaprak» da Sabahattin Eyü- boğlu buna güzel bir misal veri« yor: €Bir doktor arkadaşım ba- na bir köylüyü korkunç bir has« talıktan nasıl kurtardığını, —ber an durabilecek bir kalb karşısın- da nasıl ecel terleri döktüğünü anlatmıştı. Hekimlikteki başarı- sından çok, yalın ve rahat 5i latışma hayran olduğumu — söy lediğim zaman beni ciddiye a madı: «Bizlerden hastaları kur- tarmak, sizlerden yazmak!» diy edebiyat yaptı. Doktorun anlat- 'tığı olayın edebiyata girmesi için sadece yazılması yeteceğini bil- miyordu; kibarlık budalası bü- tün gün nesir yaptığını bilmediği gibi.» Pek bol sıfatlı ve bol teşbihler- le yazmak ustalığını gösteren şair Behçet Kemal Çağlar bile bir gün: <Ah, yalın yazmak (: tiyorum!» demişti. Yazıda mühim olan konu ve fi- kirdir; konuşma dili ve yazma dili diye iki dil yoktur; düzgün konuşabilen bir insan konuştuğu gibi yazabilirse düzgün yazmış demektir. -«Halkımız edebiyatsız bir edebiyata susadı.» Kadircan KAFLI ko- Bakircılar Yedikuleye naklediliyor İstanbul bakırcıları adına bir he- yet dün Vali ve Belediye başkanı Dr. Lütfi Kırdar'ı makamında zi- yaret etmiştir. Bakırcılar — bu ,ziyeretlerinde kendilerine ruhsatiye - verilmediği cifetle, bakır tevziatından istifa « de edemediklerinden dolayı şikâ « yette bulunmuşlardır. Vali de kendilerine, yeni — şehir plânı gereğince bakırcıların Yedi « kuleye nakledileceklerini — söylemiş ve ruhsatiye işlerile uğraşacağını beyan etmiştir, r—ı TAKVİM ’—ş ŞUBAT|MART 1949| Hicâ 1868 A3 n PAZAR| 13 Kasım: 126 - Ay: $ - Gün: 72 Vasati —Ezani Güneş e eei | Öğle 2 24 6 11 İkindi 15 44 9 80 Akşam 18 15 12 Yatsı 19 & 1 31 İmsak 4 58 10 26 ( Nöbetçi eczaneler & 13- 3- 949 Üsküdar — * Merkez Kadıköy Büyük Ec, Beyazıt Kumkapı Eminönü —: Beşir Kemal Kü azar : İtimad Alemdar Sultanahmet İstihlâf usulilo bu (İmpara- | Zeşiktaş —: Nail Halit torluk idaresi) ne Gibbon (elec-|| eyüp Eşrrküş tivo monarchy) diyor ki (ırsi S || Bakırköy —: Merkez hereditaire) olacağına intihap|| weyoğlu aa Saiki ile tâyin edilmiş bir imparator- || » Ündekni 5 luk demektir. -Demokrasi - ile|| Teksim A monarehle arası bir idare! — (Ü | : Hayrettin Tan Acelo acele bu misalleri ar- | Feata : :...ı,iîı zettim ve yalnız iyi adamları|| <. .. * Nargileciyan » Sikretiin. Sanma bunlardamıtdn l d Mecidiyeköyü mâna çıkaracağız. ———

Bu sayıdan diğer sayfalar: