fm—h vi r zurnalar sustu. Her- kesin gözü Hergeleci ile Tosun- da idi. Dünkü usta çırak ve ar- kadaş şimdi birbirlerine hasım idiler. Güreşin fevkalâde heyecanlı olduğu görülüyordu. Davullar, zurnalar susunca cazgır, pehli- vanları takdime başladı. Cazgırın, Tosunla Hergeleci- yi takdimi enteresandı. Şöyle Söylüyordu: İki arkadaş usta çırak bugün iki hasım gibi tutuşacak- lar. Güreş çok meraklı bir man- gzara arzetmeğe başlamıştı. Halk arasında heyecan — hasıl oldu. Bill :ssa, Herge'lecinin baş altı- ha akması.. Sonra Tosunun da baş altına çıkarak Hergeleciye meydan okuması ustalıkta mü- him dedi kodulara sebep oldu. Tosun, senelerden sonra bir- Genbire meydana çıkmıştı. Hem de alenen Hergeleciye meydan okumuştu. Cazgır, Tosunun Her geletiye meydan — okumasına hayret etmişti. ş Deli Hafız, fevkalâde sinirli idi. Bütün Ezerçeliler, Torlak - hlar Tosunu ayıplamıslardı. Tosun, bir kaç sene zarfında kendisine gelmiş iri yarılaşmış- tı. Hergeleci, Tosunun meydan okumasına sükünetle mukabele etmişti. Ezineli, Filibeli kendilerine nazaren daha hafif pehlivanlar- la karşılaşmışlardı. Esasen bu pehlivanlar başaltının eskimiş | ve köhneleşmiş pehlivanları idi. Ezineli ile Filibelinin hasım- larını yüzde yüz yenecekleri mu- hakkaktı. Fakat Tosun ile Her- gelecinin ne yapacakları meç - huldü. ekadar Hergeleci, Tosi orta güreşlerinde mü-| teaddit kereler maglüp etmiş| idiyse de bu sefer vaziyel hiçte böyle değildi. | BDeli Hafızın da icine, şüphe ııııııııın Her-ne kadar çır: a güveniyorsa da Tosunun İs- tanııuıaı birkaç sene içinde gü- reşin girdisini, çıktısını öğren- dıgııw kani idi. Dualar ve tenkitlerden sonra güreş başlamıştı. Hattâ cazgır, Tosunla Hergeleciyi halka tak- dim ederken şunları söylemiş- ti: — Tosun, İbram ikiside tor- laklı deli hafızın çırağıdır.. -İlk olarak baş altına tutuşuyorlar.. Peşrevler çok darılı oldu. Her- geleci keyım idi. Fakat Tosu- nun çok sinirli olduğu görülü - yordu. * 'Tosun yerinde duramıyordu. Biran evvel güreşe girmek ve hasmına yapışmak istiyordu. Nihayet helâllaşmalar oldu. Ve Daha Te ha Tn bir elde Hergeleciye girdiği gö- rüldü. Tosun hasmina ilk elde sıkı bir çanraz topladı. Hergeleci, uyumuyordu. İri Tosun, hasmını toparlamış | iyordu. Hemen hemen ilk el- v Hergelecinin işini bitirecek- | Hugelecı yirmibeş otuz adım uçtuğu halde birtürlü çaprazı bırakmamıştı. Tosun — hasmını | köstekliyerek kalıbı kalıbına | yere vurmağa uğraşıyordu. Halk, daha ilk elde heyecana düşerek oldukları yerden aya - Za kalkmışlardı. Hergelecinin vaziveti çok fe- na idi. Hemde daha ilk hamle- de... Deli Hafızın aklı başından #itmişti. Torlaklılar, Ezerçeli - ler heyecanlarından küçük dil- lerini yutacaklardı. Herreleci ha gitti, ha gidi - yordu. Torlaklı ağalardan biri- Si davanamadı. Bağırdı: İbram... sıkı tut!. Deli hafız, ağanın elile ağız- larımı kapadı. Bunun sırası de- Bildi. İstanbullularda bağırıyor- | dü — Ha, Tosun!. — Hakla Tosun!. — Hayda maşallah!. Cazgır, “Tosunun — tutuşuna hayret etmişti. Daha ilk olarak | İRADY | 17 Ağustos 1941 | 8.0 Program | 19.00 * Fasıl 838 Müzik 1930 Haberler 845 Haberler 19.45 Muıık 900 Marşlar - | 20.15 930 Evin * | 21.00 Ziraat 1230 takvimi 1233 Şarkılar | 2110 Müzik 1245 Haberler | 2145 At yarışla | 1300 Türküler rı neticesi 1330 Konuşma | 22.05 Dans 1345 Müzik müziği K 2230 Haberler 18.00 Program 2245 Müzik 18,03 *Müzik 22.55 — Kapanış HERGELECİ İBRAHİM | Yazan: M. Sami Karayelammammımımıu 72 güreşe girmek Hergeleciyi ka- pana sıkıştırmak olurmıydı?. Hergeleci çaprazı sıyırmağa çalışıyordu. Fakat muvaffak o- lamıyordu. Nihayet, deli hafız çileden çıktı. Çırağının yenile- ceğine hükmetti. Yanında bulu- nan ağalara: — Abe ne oluyor be?. Diye söylendi. Ağalardan bi - Ti. d — Ne olacak, iş fena!. “İğ —Fena kaptı köpoğlusu.. — Sıyıramıyor n — Bu gidişle sıyıramıyacak — Çok fena kaptı.. — Ne olacak acaba?. Abe ne olacak! sırtı vura- elde olurmu bu be?. ak galiba!. lenirlerken birdenbi- re Hergeleci, çaprazı sıyırdı ol- duğu yere oturüverdi. Tosun derhal hasmının üzerine çullan- di. 'Tosun, hakikaten birkaç sene içinde güreşin girdisini çıktısı- nı öğrenmişti. Sonra Hergele- ciye çıraklık ettiği için ustası- nn hünerlerini de — biliyordu. Ona söre Herseleciye nasıl gü- reş yanılabileceğini - ö#renmişti. Öğrendiği marifetlerle de Her- geleciyi boşa verebiliyordu. Hergeleci, alta düşer düşmez toplandı. Tosunun koca gövde- sile Hergelecinin üzerine yük lenmiş duruvordu. Daha doğru- su biraz nefesleniyordu. Kolây değil iyi ve sıkı bir çaprazla ol- dukça nefeslenmişti. İki hasım seyirci tabakaları- nın yanına düşmüşlerdi. Cazgır pehlivanları ortaya çıkarmak i- çin olduğu yerden kalktı. Tosu- nun yanına geldi, omuzuna vu- rarak; — Tosun, meydana çıkın: Dedi. 'Tosun, çanrazı çözdü. Meyda- na yürüdü. Hergeleci de olduğu yerden kalkarak meydana yü- Tümeğe başladı. Fakat Herge- lecinin yüzü sapsarı kesilmişti.| Parmakları arasında iri ve pos bıyıklarını buruyordu. Hergel, cinin fena hâlde - sinirlendiği anlaşılıyordu. Hergeleci nasıl sinirlenmez -| di. Dünkü çırağı onu bir elde caprazlıyarak altına alıvermişti. Hem de az kalsın yenecekti. — | 'Tosun, meydana geldikten sonra hasmını tekrar kemanele di, ayaklarını altına almış bi zülmüş ve toparlanmış öyle o- turuyordu. Hergelecinin bu, oturuşu da acaip idi: Demek Tosundan kor-, kuyordu. Açık vermemek - için büzülüyordu demek.. Halbuki, Hergeleci hiçte böy- le bir güreşçi değildi. Tosuna kafşı böyle hamam bohçası gi- bi büzülmesi garibdi. Hergelecinin bu vaziyeti der- hal hafızı bile tereddüde düşür- | Mmüştü. Hafız, çırağının korktu-| ğguna hükmetmişti. Demek To- sun, fevkalâde ağır basmıştı. 'Hercelecinin bu hali, cazgı - rında nazarı dikkatini celbet- mişti. O da kendi kendine Her- gelecinin korktuğuna hükmet - mişti. ASalardan biri deli hafıza hi- taben: — İbram, bozuldu be! — Evet, bozuldu. — Abe, böyle yaptığı yoktu bu kızanın be!. — Tosun, ağır bastı galiba! — Caprazı kurtardı ama... — Ben, iyi görmüyorum s0- nu.. — Ağzını hayra aç!. Demeğe kalmadı, Tosun, Her geleciyi kemaneden çaprazlıya- rak kalçalara kadar sonra birdenbire — havalandır - mak istedi. İşte, tam bu sırada Hergele- cinin meşhur kılçıklarından bi- rini yedi. Hergeleci, hasmının iki avağı arasından sağ ayağını geçirerek kıçına doğru bir kıl- çık attı. Hergelecinin bu, kılcığı yeri- ni bulmuştu. Tosun, kılçığı yer İbram, çapra-; indikten | » Kantolar ve kantocular (Baş tarafı 2 Incl sayfada) birçok kısımlara ayrılmış! Ozaman kantocu, lehçe papak, avcıda eline bir tüfek, | çobanda da bir kaval alır, sah neye öyle çıkardı. Söylenen kantolar hemen yayılır. Meselâ: Isfahanda bir kuyu var İçinde tatlı suyu var ilah! kantosunu bilmiyen yoktur. Kantocu avcıya çıktığı zaman komiğin eline bir tüfek alarak sahneden geçmesi “mizansen” icabı idi Çoban havaları ekseriya dü- | etto şeklinde oynanırdı. Gül hazin, bül — perişan, lâğzarın sevki vok Şarkısında: (Kel Hasan)sünbül takınmış, (Beyzar) la (Şevkı) yok Tekerlemesile- ismine hissö çıkarılan (Bayzar) ın çoban kan tosunda rolö mühimdi. Bnunlardan başka: Yangın var, yangın var Ben yanıyorum. Yetişin a dostlar, tutşuyorum Güfteli etfaiye kantosunda komik kulisten artiste — döğru bir hortum uzattığı - zaman se- yirciler kıyameti koparırlardı. Kayrulmuş kıtır kıtır,çıtır çıtır Ammaa bekdem -şek-ke-ri Kantosu da en popüler türkü- lerden biri olmuştu. Eski kantolarda düetto kan- toculuğun en eğlenceli bir faslı- dır. Bunda en> çok muvaffak olan Kel Hasandaki Todori ile karısı küçük Amelya idi. Todo- ri burma bıyıklı, - esmer, uzun kara yağız saçlı, tatavla pana- yırında çok tesadüf olunan lâ- tarnacı kılıklı bir adamdı. Kuni- panyada -(tiran)e yâni (cani) rolüne çıkar ve rol iktizası 0- laçak tulüat kabilinden bir ci- nayet işliyeceği zaman evvelâ saçlarını karıştırarak yüzüne korkunç bir şekil verirdi. O za- man hepimiz anlardıkki büyük artist yine sahnede çiftlik sahi- bini hançerliyecek, küçük hanı- mı zehirliyecek, genç aşıkı da dağa kaldıracak . Tiran rolünde seyircilere deh- get veren bu adam karısı ile ko- mik düettolar oynardı. En meş- huru karı koca kılıklarını değiş- tirerek kendilerini mümkün ol- duğu kadar çirkinleştirerek oy- nadıkları (çifte kanburlar) düet tosu idi: —Ahnem bana dedi ki kizim güzelsin Burnun kumruya benzer, sır tın da kanbur —Dedim ben seni almam, çır- kin kiza aldanmam Diye başladıkları şarkılı mu- havere sonra ikisi uzlaşırlar: Egıeneum. zevk edelim fa çekmiyelim Tacibai DA NAEAN Durmayıp evlenelim Diye tepinerek kulise girerdi. 'Todori ile Amelyanın bir dü ettosu daha vardı ki Ahmet Ra- sim merhum bile ozamanlar bir makalesine mevzu yapmıştı. Karı koca sahnenin ilerisine | doğru gelirler ve sorarlardı: — Kabahat kimde? Ozaman orkestrayı den kemani: — Pavlinada... Derdemez ikisi bir ağızdan: Ey Pavlina, Pavlina, Pavlina, H idare e- Baş,diş,nezle,grip,romatizma ., Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser, kabında günde 3 kaşe alınabllir, TAKLITLERINDEN SAKININIZ Her yerde pullu kutuları ısrarla isteyiniz, rdi . olarak İranlıda başına siyah bir | SABAH Yüksek Öğretmen okuluna talebe kabul şartları: Okulun gayesi Liselere öğretmen yetiştirmektir. Yatılı ve parasız - olan ve tahsil müddeti 4 seneden ibaret bulunan okul aşağıdaki şubelere ayrı-| lır: Türk dili ve yatı, felsefe, tarih, coğrafya, matematik, fizik - kim- | ya, tabil ilimler, yavancı dil «Fransız, İngiliz, Alman dili ve edebiyatı.> Okula girmek için lise olgunluk imtihanını başarmış olmak ve bilâhare ta- rihi tesbit ve ilân edilecek olan kabul imtihanını k nak şarttır. Namzet lülde başlar ı, çarşamba ve cuma günleri okul binasında apılır, Daha fazla tatsil: (6958) almak istiyenler okula müracaat edebilirler. a Belediyesi muhasebe Müdürlüğünden | Bur Çekirge mınta'. -| dahilinde yapılacak 50 hektarlık bir arazinin harita- $ için kapalı zarf usul l> eksiltmeye konulmuştur. Eksiltme 18/8/941 p: tesi günür 15 de Belediye Encümeninde yapılacaktır. Haritanın beher metre murabbat 2 bin kuruş bedeli 1000 lira ilk teminat 75 liradır. Şartnameyi görmek istiyenler her iş günü ve saatinde muhasebe mü- dürlüğüne ve eksiltmeye iştirak edecekler usulü veçhile hazırlanmış zarf- larını 18/8/1941 pazartesi günü saat 14 de kadar Belediye Encümeni reisli- ğine ilk teminat makbuzları ile birlikte teslim etmeleri ilân olunur. (6915) üzerinden muhammen Devlet Demiryolları İlanları 1/9/941 tarihinden itibaren; Meyanköyü nakliyatına mahsus D, D/215 | No, lu tarife, uzak mesafeler nakliyatına- tenzilât yapilmak — suretile tadil edilmiştir. Fazla tafsilât için istasyonlara müracaat edilebilir. (5565) (7162, Muhamfnen bedeli (9261) Jira olan 1500 adet ve cem'an 132,300 metre mikâbı muhtelif eb'atta 3 kalem gürgen dilme (3/9/1941) çarşamba günü saat (15.80) on beş buçukta Haydarpaşada Gar binası dahilindeki yon tarafından kapalı zarf usulile satın alınacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin (694) lira (58) kuruşluk Mmuvakkat teminat kanunun tayin ettiği vesikalarla tekliflerini muhtevi zarflarını ayni gün saat (14,30) on dört Büçuğa kadar Komisyon reisliğine vermeleri lâzımdır. Bu işe ait şartnameler komisyondan parasız olarak dağıtılmaktadır. (7169) Kömis- Çoruh Nafia müdürlüğünden: 1 — On beş bin lira bedeli keşifli Hopa - Kars yolunun 65 inci kilo- metresindeki heyelânın tevkifi için inşa edilecek istinat duvarları ile tahri- batın tamiri işi yirmi bir gün müddetle ye kapalı zarf usulile eksiltmeye gıkarılmıştır. 2 — Eksiltme 1 Eylül 1941 pazartesi günü saat 15 de Çoruh Nafia Mü- dürlüğü dairesinde yapılacaktır. 3 — İstekliler evrakı fenniyeyi Çoruh Naffa Müdürlüğünde dirler. 4 — İstekliler bu gibi inşaatı yapmış olduğunu gösterir vesikayı gazlı- yarak ihale gününden lâakal üç gün eveel bir istida ile vilâyete müracaat- da ehliyet ehliyet vesikaları almaları muktazidir. 5 — İstekliler bin yüz yirmi beş liralık muvakkat teminat makbuz ve- (ya banka mektubu cari seneye ait Ticaret Odası makbuzu ve ehliyet vesika- gile teklif mektuplarını ihale günü olan 1 Eylül 1941 pazartesi günü saat 14 de eksiltme komisyonu riyasetine teslim edecektir. Postada olan gecik- meler kabul edilmez. (7065) okuyabi- İstants'I Deniz Komutanlığından: Derincede bulunan bir deniz teşekkülünde muamele memuru münhalin de ücretle istihdam edilmek üzere birmemura ihtiyaç vardır. 1 — Lise mezunu ve ihtiyat subay olması, 2 — 30 yaşından yukarı olmaması, 3 — Sıhhi vaziyetinin sağlam olması «Derincede çalışabilecek vaziyet- te bulunması> 4 — Yazı, evrak dosya ve hesapişlerinde bilgili olması, p çizmeye kabiliyetli olması, 6 — Kanunen lâzım gelen diğer şartları haiz bulunması, Yukarıdaki şartları haiz bulunacak isteklilerin bir dilekçe deniz komutanlığına müracaatları. (6871) ile İstanbul yemez hasmının sırtı. üzerin- Pavlina den kayarak bir bohça — gibi| — Sen çal davul, ben zurna, ben Herselecinin önüne düştü. zurna Herseleci, hasmı önüne dü- Diye bağrışırlardı. Bu türkü ger düşmez üzerine çullandı , ik arasında okadar yayıldı ve kemaneledi. 'Tosun, ne olduğunu bileme- mişti. Yine ustasının bir oyun tutmasına düşmüştü. Tosun, kemaneyi söküp bir hamlede ileri atılarak kaçmak ve, alttan kalkmak istedi. Kur- naz Hergeleci, hasmını kendi zorile kurtulmuş gibi göstere- rek gevşemişti. Tosun, hasmının elinden kur- tuldum zannile olduğu yerden yerinden düzen dört elli kalkıp kaçmağa başladı. (Arkası var) ki ne münasebetle olursa ol: biri diğerine “kabahat kimd. dese, artık alacağı cevap “P: linada” sözünden başka birşey | olmıyordu. | Bu sorğu biraz şimdiki Avru- panın halinede uymıyormu ? | Hiç kimsenin bütün bu felâket- | lerin suçunu üstüne almadığına bakılırsa — işin içinden çıkmak | için “kabahat kimde?” sualine | verilecek en kestirme cevap şu- dur: — Pavlinada!.. ULUNAY Askeri tıbt iye okulu müdürlüğünden 1 — Askeri tıbbiye mektebine mensup ikmalli tabib, eczacı, kimyager, dişçi, askeri öğretmen ve hukuk okurlarının kampı İstanbulda 20 ağustos 941 de başlıyacaktır. 18 Ağustos 941 de okula müracaatları. 2 — Bu zümrelerin ikmalsiz olanlarının kampı Ankaradaki okurlar da dahi! olmak üzere 10 Eylül 941 de İstanbul Üniversite talim — taburunda| yapacaklardır. Sılâda bulunan talebelerin 8 Eylül 941 de möktebe iltihak etmeleri. 3 — Kampı olmayan ikmalsiz talebelerin sılâ müddeti Eylül nihayetine kadar temdid edilmiştir (T47) Karar hülâsasıdır 941 ceza 984 MMüli korunma' Kanununa muhalefetten ” suçlu — Sültanhamamda - 24/44 No. da ifatura ticaretile meşgul Yasef oğlu Nesim Neon 'nakkında İstan- | bul asliye 2 inci ceza mahkemesinde nesi neticesin- de suçlunun fiili sabit olduğundan milli korunma kanununun 31 inci mad- desi mücibince 20 lira B0 kuruş ağır para cezası Üdemesine Ve yedi gün müddetle dükkânının kapatılmasına ve hükmün kat'lleştiğinde ücreti suçlu- | ya ait olmak üzere karar hülâsasının Yeni Sabah gazetesinde neşredilme- | sine 22/5/1941 tarihinde karar verilmiştir. | İstanbul Kadastro müdürlüğünden: Fatih kazasının Fener nahiyesine bağlı Kâtip Muslâhattin mahallesinin kadastrosu bitti. Bu n gâyri menkuül — sahipleri isimlerile namlarına ettirilen kadastro tahrir resimlerini - gösterir cetvel 11/8/941 tarihinde kadastro dairesi divanhanesine asıln | Bu mahallede tahdid ve tesbiti yapılan plânlar Sultanahmette tapu dai- | resinin üst katında kadastro feı ay zârfında bu plânlari görerek kadastro tahdid v hakkın tesciline dair İti larınbumu Vesikalara müsteniden - derme: .yan etmeleri aksi tapdirde kadastro kanununun 26 ıncı maddesi mucibincı yapılan tesbllii desbi-icat'iyet çdeceği ilân olunur. (7170) 4 rihinden itibaren iki tesbitine veyg ayni bir IHİM,,,??ETI YUSUF : Muh — Onu ihtiy alil bab: mızın yanında biraktık. Hazreti Yusuf, işledikleri L'îv' nayeti halâ itiraf etmiyen kar- deşlerinden birden bire soğu -| du Niçin yalan söyliyorsu - nuz? Ben Yusuf değil miyim ? Bana yaptığınız fenalığı bilmi- yormıyım ? Der gibi hepsinin yüzüne ay- rı ayrı baktı. Faakt onlar, ha- kikati bütün acılığı ve çılak! ği ile yüzlerine vuran bu baki lardan birşey anlamıyorlardı Anlamış olsalardı kim bilir r kadar utanacaklardı Hazreti Yusuf | — Pekâlâ, dedi. Muameleni- | yım da size on deve yü-| hire versinler, | emun, hemen itiraz etti: — Nasıl olur ya melik? Size| halimizi arzetmedik mi? Birer yük zahirede alil babamızla 0- nun yanında bıraktığımız kar- deşimiz Bünyamin namına is - zi tiyoruz. — Bizzat gelmiyenlere zahi- re vermiyoruz. Sizin hatırınız için usulümüzü bozamayız İyi ama biz on iki deve ge- tirdik. | — İkisini boş götürürsünüz. »« Babamızla kardeşimiz hiresiz mi kalsınlar? | ardeşinizi de getirmiş ol-| saydınız belki babanız için bir kolaylık düşünürdük. Fakat size başka türlü yardım edebi- lirim. Şimdi vereceğim zahireye | kanaat edin, memleketinize din. Babanıza benden selâm söyleyin. Bünyamini de bera - ber getirmenize müsaade etsin. ozaman size oniki deve yükü | zahire dâha veririm. Roben, valvarmağa başladı: — Bizi kırmayını! — babamiz, zahnetmem: ki kardeşimizi bi -| zimle gelmeğe bıraksın. Şimdi | oniki deve yükü zahire ver; i- kinci gelişimizde on yüke ka - naat ederiz. — İmkâni vok... - Zaten bir kişiye iki defa zahire vermek | âdetimiz değildir. Peygamber oğulları olduğunuz için size il- / timas yapacağız. Fakat karde şinizi mutlaka getirmeniz şart- tır. Sizi gördüğüm gibi onu da görmeliyim. Hattâ babanızı da görmek lâzımdır. İhtiyarlığına hürmeten onun gelmesini şart | koşmiyorum. On kardeşin hepside ayrı ay- m yalvardılar. Hazreti Yusuf | u kandırmağa —muvaffak ola-| mayınca on yük zahireye ka- naat etmek mecburiyetinde kal- | dılar. | Hazreti Yusuf, çabucak mua melelerini yaptı. Onları bir kla- vuzla zahire alacakları anbara gönderdi. Arkalarından da bir adam savdı. Bu adama şu ten- bihte bulunmuştu: — Onlardan evvel anbara git, Demura söyle. On deve yü- kü buğday verip bedelini alsın. Sonra, verdikleri parayı, ken -| dilerine sızdırmadan çuvalları - na koysun. Hazreti Yusuf, kardeşlerine istedikleri kadar buğday vere- bilirdi. Bunun hesabını ondan kimse sormazdı. Onları az buğ- davla cöndermekten maksadı, tekrar Mısıra gelmelerini temin etmekten ibaretti. Hemde ha - memnuniyetle sevğili kardeşi Bün- yamini görmek istiyordu. Onu Çok özlemişti. Babası hakkında en doğru malümatı ancak Bün- yamin'den alabilirdi. Daha ge- lir gelmez yalan söylemeğe baş hyan büyük kardeşlerinin söz- lerine elbette inanamazdı. ni- tekim onlar, babaları Yakup hakkında fazla söz söylemek - ten çekiniyorlardı. Ancâk soru- lan suallere cevap vermişlerdi. Demek ki büyük sırlarını ya- bancıların bile - öğrenmesini is- temiyorlardı. | Hazreti — Yusuf, onlardan muhterem babasının da hayat- ta olduğunu öğrenmişti. Bün- yamin vasıtasile babacığını da kendi sağlığından haberdar e- debilirdi. Babası, Yusuf'un Mı- sıra sultan olduğunu — öğrenin- ce kimbilir ne kadar sevinecek- ti. Belki Kenan ilini terkedip Mısıra gelmeğe - kalkışacaktı. Ozaman Yusuf babasına, baba- sı da Yusuf'a kavuşacaktı. Ar tık onları Allahtan, ölümden başka "hiç bir kuvvet ayıramı- yacakti Hazreti Yusuf, hülyaya dal- mıştı. Hep babasını, Bünyamini ve onlara kavuş 1 Mmes'ut günü düşünüyordu. Akşam ol - ortalık kararmağa başla- Yusuf, bunun fıukmıl.ıl Kendisini daldığı hül- mıştıi. ldi. ha da farkında olmiyacaktı. İLE GÜZELLER GÜZELİ ZÜLEYHA rem Zeki KORGUNAL | ma âleminden ayırmasalardı da- | Ba A. Cemaleddin Saraçoğlu matbaası) — | $ ? K — Geç kaldınız ya melik! Hazreti Yusuf, gözlerini muh” teşem dairesinin boşluğu içinde | meçhul bir noktaya dikmişti. — | O noktadan ayırıp ileri baktı Karşısında, kendisine vezir tas) — | yin ettiği zatı gördü. Cevap voıı Miş olmak için: — Çok mu geç kaldım, dediş. Züleyha, hayli merak etmiştir. Vezir, Yusufun - on kişi ile fazla alâkadaş olduğunu gör 4 mımşîü_ Bunun &ebebini merak ediyordu | dedi. Peygamber - oğulları ol - duklarını söyliyen on kiş relerini aldıler rine rine — getirildi, j zahi- (| memleketle- dönmek üzere hemen yola" çıktılar. Y suf, onları bıraktığına piş- olmuştu. Mütcessirane ce- — | vap verdi | — Keşke gitmelerine mii de etmeseydiniz. Bu gece nim misafirim olsalardı çok iyi olurdu Emretseydiniz onları gön- derme İ — Fakat bir cihettende git- tikleri iyi oldu. Babaları hem (Ş çok ihtiyar, hemde âma imiş. —— Bir gece evvel yola çıkmakla' | | onu bir evvel meraktan kurtarmış olurlar. | — Onlarla fazla alâkadar ol: dunuz ya melik! H — Peygamber oğullarına lâ- zimgelen hürmeti göstermeğe mecburdum. — Sizin de Kenan ilinden gel | miş olduğunuzu — düşünüyorum a. — Evet, haklısınız, serde bi- raz da hemşerilik var. Fukat onlar benim de ayni şema altın, da doğup büyüdüğümü bilmeş/ ) ler. — Kendinizi niçin tizikazi diniz. — Bunun; da zamanı - gelir. Kendilerine vadettim. Yakında tekrar gelip zahire alacaklar . — Belki o vakit kendimi - tanıtı- rim. Vezir, meraktan kurtulmuştü Demekki melik hazretlerinin on lara karşı gösterdiği alâka hemşerilik gayretindea ileri ge liyordu Hazreti Yusuf, h&ı_.m g) cikmişti. Daha fazla kalamaz dı. Züleyhayı meraklandırmağa hakkı voktu. Yalnız sevgili ka- rısı değil, vavruları Menaşe ile Efrayim de kendisini bekliyor- lardı. Hayatının meyvelerini boyunları bükük bekletmek Yu- suf'un şefkat dolu kalbini sız- latmaz mıydı? Genç, güzel ve hamiyetli Mı- sır sultanı, veziri ile birlikte dai resinden ayrıldı. Biraz.. sonra sarayına Varmış, karısına — ve çocuklarına kavuşmuş bulunu - yordu. * Hazreti Yakup, Mısıra zahire almağa giden oğullarını günler- ce beklemiş; sağ, salim dönme- leri için gece gündüz Allaha yal varmıştı. Nihayet bir gün oğul- ları gelmişler; kendisine kavuş. muşlardı. - İhtiyar Yakup, bu suretle meraktan kurtulmustu . Şimdi onları sorguya çekiyor - * du. Yakup soruyor; hepsi namı- — | na Yahuda cevap veriyordu: — Yollarda çok zahmet çek- diniz mi? — Hayır baba! gerçe hayli yorulduk, ama hiç zorluk çek- — | medik. I — Mısıra varır varmaz işi- nizi hemen gördürebildiniz. mi bari? Birkaç gün beklemek mec buriyetinde kaldık. Herkes g bi, sıramız gelince sultanın hu- zuruna çıktık. — Sizi nasıl karşılndı. — Peysamber oği ğumuzu söyledik. Fev karşıladı. — nezaketini mizin görülmesini temin eti | — Eksik olmasıns. Sultan F herhalde bi kadar ihtiyar P| değildir, de — Ne münasebet baba! ok dar genç ve güzel bir adam ki tarif edemem . Fakat çok | akılı ve dirayetli bir zat | | olduğu anlaşılıyor . Dj Büyük sarayda oturu - f yor. Geniş ve muhteşem — bir | | dairesi var. Herkes tarafından —| | meth ve senâ ediliyor. — Acaba ismi ne? | — İsmini - bilmiyoruz. Ona W melik diyorlar. Bana melikten ziyade mel! (Arkası var) — | A, Camaleddin Saraçoğlu t Müdürü: — Macit — Çetin asıldığı yer: (H. Bekir Gürsoylar ve —— | 4