Bayfır? 4 HERGELECİ İBRAHİM İama Yazan: M. Sami Karayel memuzutamızız 70 Öyle pehlivanlar - geliyordu ki, yabancı olduklarından kim - se tanımıyordu. — İstanbuldan Kavalaya gelen yelken kayıkla- rı boyuna adam getiriyorlardı. Hergelecinin, başaltına gü - reşeğini kimsecikler - bilmiyor- du.. Onu yine büyük ortaya güreşecek diye — büyük orta pehlivanları arasında dedikodu- lar oluyordu. 3 Büyük orta pehlivanları bir- birine: — İbram, yine mi ortaya gü- yeşecek? — Böyle olur mu? — Büyük ortaya bedava mı| güreşeceğiz. bize bü-| l | büyük orta| — Basaltına. tutmalı ı Pehlivanlaj dedikodu yap-| makta — hakları vardı. İbram, hepsini yeniveriyor, büyük or- taya ne konulursa — parayı alı-| yordu | Bu sebeple bü kan pehlivanlar on parasız dö- nüyorlardı. Dedikodular, büyü- dü, büyüdü Deli Hafızın kula-| ğina — çalındı.. ai banları lli Hatı-| za: — Büyük orta pehlivanları, söyleniyorlar usta.... Hergele-' ci, gene mi büyük ortaya gü- reşecek diyorlar.. Deli Hafız, ortada dönenleri bildiği halde çırağını, devlere ezdirmek, onun güreşini - kör- letmek istemiyordu. Deli Hafız, çırağınm ne ya- man olduğunu biliyordu. Hat- tâ kendisiyle idman yaptığı za- ma nonun ne belâ olduğunu gü- rüyordu. Elinden gelse aman vermeden kendisini yenecekti. Hattâ, son zamanlarda. Her- | geleci, ustasiyle ıdman yaptığı zaman bazı kere ustasını bile bozuyordu. | Eskisi gibi değildi. Deli Hafız, bunları pekâlâ bi- liyordu. Çırağından korkmı - yordu. Fakat, onun ağır göv - Gdelerle boğuşarak vaktinden €vvel körleşmesine taraftar de- | Zildi. Kolay değil, Hergeleci filiz bir vücut değildi.. Küçük — bir Aarslan yavurusu idi. İnsan o-| nu - bile bile ezdiremezdi. Başaltının yüz yirmişer, yüz | onar okkalık haydutları ara - sından çıkmak kolay değildi. Sonra bu herifler .elbirliği o-| larak: — Vay sen bize meydan oku- yorsun ha!. Diye yenmezler, saatlerce gü reşi bindirerek elden ele ezer - lerdi. Bu, zaten usuldendi. Es- ki pehlivanlar, yeni sivrilen bir pehlivanı — meydan — okuyup, kendilerine hasım olmasın diye ezerler, güreşini körletirlerdi. —| İşte Deli Hafızın bu idi. Yoksa, teker salar çırağının onlara iyi ders vereceğini biliyordu. Filibeli Mıstık, Ezineli Çekiçi Hasandan başka başaltına bir iki başaltı pehlivanı daha gel-| Mişti. Lâkin, bunlar başaltının kör- leşmiş pehlivanları idi. Seneler- denberi başaltına cüreştikleri halde bir türlü muvaffak ola - mamışlardı. Başa da geçeme - diklerinden körleşip kalmışlar- di. korktuğu teker ol- bir | Güreşten bir gün evvel fev- kalâde garip bir sey oldu. İs- tanbuldan Tosun gelmişti. To- sun, durmadan güreş kovuyor- du. Yelkenliye binerek Kavala- ya da gelmişti. Tosun bir iki sene zarfınde 2- teş gibi olmuştu. Onu İstanbu- lun pehlivanları yetiştirinişti. Tosun, Kandıralıyı da Kızılca- hyı da, Kadirgalı Hafızı da bu, iki sene zarfında ortadan çıkarmıştı. Tosun, artık baş olmuştu. Sonra, kuvvetli otduğu uğraşabilirdi. Tosunun, büyük ortanın fız Kızılcalıyı, Kandıralıyı birer birer yenip meydandan çıkardığını Deli Hafız, Herge - Jeci bilmiyordu. Fakat, Tosunun geldiğini De- | li Hafız haber . Tosunu tanıyanlar görmü Deli alafıza gelerek haber vermiş - lerdi. Deli Hafız, Tosunun geldiğini Hergeleciye bildirmişti. Herge- leci, Tosunun geldiğini haber avnce -— Usta! Kalk gidin alalım.. dedi, Deli Hafız, kızmıştı — O, iki senedir bize ne bir mektup yazdı. Ve, ne de bir ha- ber yolladı. Buraya da gelmiş lti pehlivanı vücudu — iri ve| için başaltına Ha- olduğu halde bir kere olsun bi- | | mışti. zi gelip aramadı. Biz mi gidece- ğiz ayağına... dedi. Hergeleci — Usta! Kabahat biz de am- ma... — Ne oldu ki? — Usta! ne olacak kovduk »— Olsun ben büyüğüm.. Ba- ba yerindeyim.. İnsan bir kere olsun arar sorar.. — Bak, buraya da gelmiş bizi — Ne bilecek bizim burada olduğumuzu... köylülerle - konuş- muş da bir kere dahi sormamış.. — Amma, yaptın ha! — Vallah böyle... — Biz de gidip arayalım, de- di. Hergeleci, ustasının — sözler ni dinledi. Hiç eevap vermedi.| Tosun, hakikaten güreş günü- ne kadar bir ke'e dahi olsun ne ustasını ve ne de Hergeleci- | yi aramadı. | Fakat, ağızdan ağza şunları söyleniyordu — Tosun, Kızılcalıyı, Kadil galıyı, - Kandıralıyı yenmiş .... Bu, sözler Deli Hafızla, Her- #elecinin kulağına kadar gel- mişti.. Deli Hafız İbrahime — İbram, Tosunun yaptıkla- rını işittin değil mi? — Evet usta! Kızılcalıyı fa- lan yenmiş.. — Doğru mu acaba.. — Doğru imiş usta.. Hem de bir iki kere venmiş onları.. — Olur ya!., İri herif!. — Bak bir kere gelin bizi a- radımı? — * — Usta! Amma inatçı herif | miş ha? Güreşi kovmuş .... ; — Evet, inatçı imiş.. Ben o- nu güresi bırakır zannettim. — Baksan a... Güreşin peşi- | ni bırakmamış. — Hem de İstanbul ve civa- rında bulunmuş... | gü- İstanbullulardan reşi öğrenmistir. öyle isi — Belki de sana karşi masa gelmiştir. buraya. — Yok canım! — Görürsün.. Muhakkak sa- pa karşı kovacaktır.. | — Hiç zannetmem usta! | — Kafamı keserim.. O, mu-| hakkak sana karşı kovacaktır.| Ben, başaltına — güreşe - — Eh! ceğim.. — © da başaltı pehlivanı ha- line gelmiş... — Koysun... veririm.. — Bak görürsün... Sen, bü- ük ortava çık, karşına dikile- cek... Başaltına çık yine karşı-, na dikilecek.. — Dikilsin bakalım.. dedi. Deli Hafız, iyi kestirmişti .. Tosun, Kavalaya başka fikirler- le gelmişti.. Hergelecinin kar - şısına çıkacaktı.. Hem de bü- yük ortada... Tosun, Hergelecinin başal- tına güreşeceğinden bihaber- di. İki taraf da birbirlerinden haberdar değildi. Fakat Deli Hafız, iyi kestir - mişti. Tosun, muhakkak Her- gelecinin karşısına dikilecekti. İstanbuldan gelenler Tosu- nun taraftarlar tidi. Tosuna İs- tanbullu bir bey bakıyordu. Bu, bey Tosunu çamlıcadaki köş - küne almıştı. Yedirip içiriyor- du. Yani, Tosun Ben de dersini alnız - değildi. İstanbullular etrafında idi. Son- ra, Kavala güreşine Kandıralı, Hafız, Kızılcalı da gelmişt İstanbullular, — Hergeleciyi mağlüp etmek istiyorlardı. O- nu, Tosuna mağlüp ettirecek- lerdi. Dedikodular, güreş günü De- li Hafıza, Hercelecinin kulağı- na kadar geldi.. İstanbullular şöyle sövlüvorlardı: — İbram... Beklesin! Tosunu girdik.. — Biz, Tosunu pehlivan et- Deli Hafızı da, çileden çıkar - Hergeleci, Tosuna gü - cenmişti. Çünkü, İstanbullular | gunları da söylemişti — Tosunu Kavalaya Herge- Hergeleciyi de leci için getirdik. Bu sözler İbramı müteessir | etmişti. Tosun da orada bura- da şöyle söylemişti — Bakalım ben sırık hamalı- mıyım, değil miyim görürüz? Bütün bu söz! leci çileden rık.ıımMı Tosun, y de yüz Hergeleciyi mağlüp e deceğine emindi. Cosun, yüz beş okkalık bir| | pehlivan olmuştu. Dev gibi bir| | adamdı. Nasıl kendine cüven-| mezdi. Tosun, yalnız ciye değil, Deli karşı koyacaktı. Hafıza — bile (ÇArkusı var) I 'Yeni Sandik Hergele- | — RADYZ] 14 Ağustos 1941 | 730 Program | 18440 Konuşma 745 Haberler | 19.15 Müzik 12.30 Program ! EBazetesi 1238 Türkçe 20,45 Müzik D l münifi 16.30 Serbi Müzik POR Genelik kulübleri azâlarından alınacak > YEY! SABAH Sandalyeler, Karyola nevi şık mobi . YENİ EVLENECEKLERE , Portmantolar vesair her alar fabrika fiyatına satılıyor. ASRI MOBİLYA MAĞAZASI : Ahmet Fevzi Istanbul Deniz Komutanlığından BDeniz gedikli okulu müsabaka imtihanları ilânı Deniz gedikli orta okuluna kaydedilen okurların müsabaka ifttihanları 19/8/1941 pazartesi sabah saat 9 da Okurların ayni gün ve saatte de yanlarında kurşun ve mürekkepli pilacaktır. iz komutanlığında em Ve lâstik bulundurmaları, İstanbul Rızapaşa yokuşu No.'66, Telefon: 23407 ARE L 2 İA üRe el A GELE A Bulunmaları ve (6743) Nafıa Vekâletinden Eksiltmeye konulan iş: 1 — Aydın su Tunan leri 4 üncü şube 801 sahil nal üzerinde yeniden yaptırılacak priz azilli ova sulama kat bedeli vahidi fiyat esası üzerinden ada su ( bina anda kap içinde t pilacaktır. oda Tf usulile eksiltme şartnamesi, fe nameleri ve projeleri 26 lira 54 kuruş 1 şartnamesi ümümi su İşler aidat Beden terbiyesi müesseselerce ve kul ak olan gençlik klüple- rine mensi maliyesi müsaid olan mükellef âzadan asgari 5 kuruş aidat alınacak: tır. Aidat makbuz mukabilin- de toplanacak, mükellef âza-| dan beş kuruştan fazla ışwmı-W ve di kaymakamlığına direktörlüğüne cektir. takdirde tâbi olduğu kaza veya — bölge müracaat edile- | burnu (Baş tarafı 2 incl tayfada) Şa baakçı kayığıne bakıniz; bu akşanıcılığın yeni bir şekli galiha. Beş on afili arkadas ka-| yığın orlasında / çilinğir sofra- inı kurmuşlar. Habire çekiş- tirivorlar. Hem sahilden ak: den garib musikiyi beleşten din- liyorlar, hem de bütün gazino- nun nazarı dikkatini üzerlerine celbederek şöhret kazanma; çalışıyorlar. Gürültülü kahka - halarla “ülüyorlar ve birbir ni iterek dürtükliyerek ne gü-| zelde şakalaşıyorlar. | — Ya şunlara bakınız. Arkadaşımın gösterdiği tara-| fa baktım. Beş altı kömür ame- lesi, kömür tozlarından sim si-| yali vücütlerini denizde “temiz - | lemeğe hazırlanıyorlardı. Ma- yo yerinede üzerlerinde ayak topuklarına kadar uzun ve ora- da düğmeli Amerikan bezinden donları vardı. Birdenbire deni - | ze girmeze cesaret edemiyorlar ve birbirlerine avuçlarile attık- eğlenivorlardı. | Masalarda, birbirinin nefes- lerini duvacak kadar yakın me-| safelerde, birbirinden — ruhen binlerce fersah uzak, tipler otu- | ruyorlar, sağınızda Bobstil de- likanlılar ,Greta Garbonun san- at kabilivetini münakaşa edi- yorlar, solunuzda ihtiyar valde hanımlar kıyamet — âlemetlerini anlatan bilmem hangi cami vai zinin son vaazını birbirlerine tekrarlıyorlar - ve az ilerinizde senç şairler anlaşılmaz şiirleri- nin, akla gelmiyecek tefsirlerini yapıyorlar. ! Ve bütün bu hayhuy içinde saatler geciyor ve herkes e(-'le- niyordu. İhtiyar dostumun söz- günkü Yenikapı eğlencelerini eğenmiyordu. Fakat bugünün Yenikapı adamları yarının Ye- nikapı eğlencelerini beğenecek- ler mi? Ben hiç zannetmiyorum, Abbas Parmaksızoğul ANTIMAGNETİK SAATİ Sahibi: A, Camaleddin Saraçoğlu Neşriya Masit — Çetin ıldığı yer: (H. Bekir Gürsoylar v Müdürü: | ettirileceğini ve 4 — Eksiltmeye girebilmek içi muvakkat teminat vermesi ve eksiltme! evvel ellerinde bulunan ve ne müra, sikayi ibraz etmeleri şarttır. edemezler. 5 — İsteklile saat evveline kadar su işleri reisliğine zımdır. Postada olan gecikmeler kabul in İşletmenin sıhhat servisi için bir den 17 ye Kadar ser delle bir kamyonetin kir kalmak şartil; pilacaktır. Taliplerin 270 lira muv müdürlüğü mıntakası nalının ikmali 'e imalâtı 530768 lira 40 kuruştur oplanan su eksiltme — Eksiltme 1/9/1941 tarihine rastlıyan pazartesi günü kor dahilinde bu- nevakısı ile bu kı sınaiye inşaatı muhammen Hkavele projesi, bayındırlık işleri | isteklilerin mukabilinde sa Bu müddet içinde vesika talebinde bulunmıyanlar 24980: lira «74 eksiltmeye reisliğinden iştirak teklif mektuplarını ikinci maddede yazılı saatten ikbuz mukabilinde edilmez. (5124 - 6337) Devlet Demiryolları İlanları bir vermeleri lâ- © müddetle ve her gün saat 14 Şartnameler parasız olarak komisyondan verilir ile ayni gün ve mahiye 300 lira lanması işinin 26/8/194 kecide 9 işletme binasında A. E. komlsyonu tarafındı at teminat Sirkecide 9 işletme binasında A, E, komisyonuna müracaatları. yazabilecek bir müterçim daktild bayan alınacaktır kabiliyetine gör& 120 liraya kadar aylık üc olanların müsbit evraklarını bir dilekçeye (6962) Tet v erilebi! (6896) Toprak mahsulleri ofisi İstanbul şubesinden Mütercim daktilo aranıyor Afyon satış servisimizde çalıştırılmak üzere İngilizce ve Fransızca sanlarile muhabereye muktedir ve bu muhaberatı bizz muhammen be- li günü saat 11 de açık eksiltmesi ya-- ve saatte li- makinede süratle Tahsil derecesine aptederek su ube ve ktir. Bu şeraiti haiz müdüriyetine Defterdarlık devairile mülhak m üdi eksiltme ile ihale edil&cektir. Milli Emlâk Dördüncü kalemine müracaat t. et ve maliye (7022) İsfanbul Defterdarlığından: şubeleri için mü- bayaa edilecek ölan (66000) kilo kuru gürgen odunu 1/9/1941 pazartesi gü- nüşsaat 15 de Milli Emlâk Müdüriyetinde toplanacak olan komisyonda açık almak Muhammen bedel; beher 250 kilosu (560) kuruş hesabile (1478.40) lira ve teminatı (108) liradır. Şartnameyi görmek ve fazla izahat için Ocağımızın 15/8/1941 nacak azalarımız için Moda iskelesinden ceği gibi Harbiyedeki merkezimizden de dahi ayni vasıtalar (7050) akşamı avdette larımıza ilân ede Küçük tasarruf hesapları 1941 | : İKRAMİYE PLÂNI | « 1 Ağustos, 3 İkinciteşrin 0 tarihlerinde yapılır. 1941 İKRAMİYELERİ 1000 » > 600 > > 100 g5 d 25 inci senei devriyesi münasebetile Yeniköydeki binamızda verilecek - baloyaKadıköyünden gelmek lütfunda bulu- 21 de bir motör tahrik ettirile- yine saat 21 de bir otobüs tahrik mal edileceğini sayın 2000.-— Lirağj| 38000.— Cemaleddin Saraçoğlu mathaası) | İİganmmanaanıaran STEAACAMI MNN DUT AA İ ni şartnamesile hususi ve fenni şart- | kuruşluk | pılacağı günden en az üç gün kalarla birlikte bir dilekçe ile Nafia Vekâleti- at ederek bu işe mahsus olmak üzere vesika almaları ve bu v ları sularla ıslatmağa çalışarak Sipahi ocağı idare heyeti riyasetinden| '—ımf-ım HâZE“"TI YUÜSÜF İL UJ’-( LER & Faz ranen Bünyamin, | na kastederek babasını bu h Yusufun haya' le getiren hain deşlerinden nefret ediyor; lâkin bu nefre- tini sezdirmemeğe - çalışıyordu Kendisine de bir fenalık yapma- ğa teşebbüs edeceklerini düşü- herek onlarla iyi geçinmeğe | mecbur oluyordu. Bünyaminin kardeşleri ile iyi| geçinmesine bir sebep daha var- d | Onlar evlenip çoluk çocuk sahibi olmuşlardı. Muntazaman çalışıyorlar, nafakalarını bol bol temin ediyorlardı. Halbuki Bünyamin, ihtiyar sını ve iki gözden mahrum baba yalnız bırakıp çalışmağa Miyordu. Hain kardeşli yardımı ile geçiniyordu. kendisi değil, zavallı babası onların yardımına muhtaçtı. Hazreti Yakup muhtaç ol- duğu şeyleri Bünyamine söy - lüyor ve Bünyamin de gidip | kardeşlerine bildiriyordu. On kardeş, Yusufa yaptıkları fenalıktan dolayı pişman olmuş lardı. Bu suretle babalarını o feci hale düşürdükleri için dai- ma vicdan azabı içinde yüzü - yorlardı. Gerçi Yakup, hiç bi- risini yanına kabul etmemekle beraber, onları affetmişti. Fa- kat onlar affedildiklerine bir | türlü inanamıyorlardı. İnana- madıkları içindir ki Bünyamin vasıtasiyle babalarını mümkün mertebe memnun etmeğe - çalı- şıyorlardı. | Hazreti Yakup, kendisine bir matemhane yaptırtmıştı. Ufa- cık Rapısından başka hava ve ziya girecek yeri olmayan bu matemhaneden dışarı çıkmiyor- du. Buraya yalnız bir kişinin serbest girip çıkmasına müsaa-| de etmişti. Bü tek insan da) Bünyaminden başkası değildi. Hazreti Yakup, sadece göz - lerini kaybetmekle kalmamış ve ayni zamanda, fevkalâde ihti -| yarlamıştı. O kadar zayıflamış Ve erimişti ki âdeta yaşıyan bir ölü haline gelmişti. Saçı sakalı kar gibi bembeyaz olmuştu.| Zaten o, sevgili Yusufunu kay -| bettiği ve onun ayrılığına da - yanamıyarak ağlıya ağlıya göz- lerinden mahrum olduğu zaman danberi dünya ile alâkasını kesmişti. Bizim dünvamıza hiç benzemiyen bambaşka bir dün- yada yaşamağa başlamıştı. Yu- Suf, bu bambaşka dünyanın her tarafında mevcuttu. Ihtiyar ba- bacığının yüzüne daima — gülüp duruyordu. Yakup da onun bü- tün güzelliğini ve tekmil çocuk- luk sâfiyetini her vakit seyre- debiliyordu. Fakat daha fazlası| elinden gelmiyordu. Onu baba- hk şefkatiyle dolu kolları arası na almak, öpmek, okşamak im- kânından mahrumdu. İşte bu imkânsızlıktır ki şefkatli Yaku- bu o acıklı vaziyete düşürmüş - tü. Eğer Yusufun öldüğüne & min olsaydı onu nihayet unu- tur, bu müthiş azabı çekmezdi. Lâkin Yakup, Yusufun öldüğü- ne inanmıyor ve bu yüzden onu unutmağa muvaffak olamıyor- du, Kıtlık, bütün şiddetiyle Ke- nan diyarında da başlamı Açlık tehlikesi gittikçe büyü - yor, korkunç bir felâket halini ıyordu. Her sene fazla fazla mahsul veren tarlalar, o yıl bi- rer demet ekin bile yetiştireme- mişlerdi. Herkes uzak memle - ketlere yiyecek tedarikine git - meğe mecbur olmuştu. On kar- deş, müthiş bir yokluk içinde kıvramyorlardı. Kendilerinin ve çocuklarının — nafakalarını te- min edemiyecek hale gelmişler- di. Bir gün Bünyamini ralarına aldılar. Ona feci vaziyeti anlat- tılar. Halbuki buna hiç lüzum yoktu. Vaziyetin fecaatini on lar kadar Bünyamin de biliyor- du. — Malüm, dedi. Bu vaziyet fazla devam ederse hepimiz aç lhıktan öleceğiz. Roben, diğer kardeşleri na - mına cevap verdi Halbuki babamız bizi hu - zuruna kabul ederse ondan izin alıp Mısır diyarına debiliriz Orada bütün dünyanın ihtiya cını karşılıyacak kadar zahire Bedeli mukabilinde her istiyene bir deve yükü zahire veriyorlarmış. varmış. Bünyamin, babası ile kardeş- lerinden başka kimse ile konuş- | mağa vakit bulamadığı için bu-| nu işitmemişti Gerçek mi — söylüyorsun, Eğer sözün hakikat Mısır diyarına git- nize mâni olmaz. Şemun, hemen söze karıştı: ise babamı: me KORG ZELİ ZÜLEYHA BKKT UNAL? e Aiğ — sitmemize değil, — git- menize mâni olmaz demelisin! — Niçin? — Çünkü seni bırakmaz. Sen onun dert ortağısın, gözü, kula Bi eli ve ayağısın. — Ben gitmesem de olur. El- verir ki sizin gitmenize izin ver sin, — İşte gidip kendisine bunu anlat. Konuşmak üzere bizi ya« nına kabul etmesini söyle. Aksi halde hiç birimiz sağ kalmayız. Bünyamin, gidip babasına ri- ca etti Karde lerim sana çok mü- him ve hayati bir meseleden bahsedecekler, dedi et de onları buraya get Yakup, hakikaten gözü, ve ayağı olan Bünyami- nin hatırını kırmadı. Onları ge- tirmesini söyledi. Bünyamin, kardeşlerinin ya- nına döndü — Haydi dedi. Babanız bizi bekliyor Hep beraber matemhaneye gittiler. Kendilerini kapının e- şiğinde bekliyen babalarını gö- rünce Yusufa yaptıkları müt - hiş fenalığı hatırladılar. Tâ iç- lerinden ürperdiler. Yahuda, korka korka ilerle Babasının elini öptü. Yahu- dayı Şemun, Şemunu Roben, Ro beni de diğerleri takip ettiler. Hazreti Yakup, el öpme mera simi bittikten Sonra hepsinin ayrı ayrı hatırıni sordu: — Nasılsınız oğullarım, sıh- hattesiniz inşallah? Onlar da ayrı ayrı ayni ceva- bı verdiler. — Çok şükür baba! Yakup, hepsine birden sordu: — Bana çok mühim ve haya- ti bir meseleden bahsedecek - mişsiniz, Meramınızı çabuk an- latıp beni yalnız bırakırsanız çok iyi edersiniz. On kardeş, kaş göz işareti ile konuşup - anlaştılar. Yahuda- yı mümessil seçtiler. Yahuda, kardeşleri konuşmağa başladı — Bizim muhterem baba- mız! Açlık tehlikesi günden gü- ne büyüyor. Bu müthiş felâketi şimdiden önlemeğe — mecburu: İzin verirsen Mısıra gitmek is- tiyoruz. namina — Mısırda ne yapacaksınız? — Mısırda âlicenap bir melik varmış. Tam yedi sene çalışa - rak binlerce ambar dolusu za- hire biriktirmiş. Şimdi herkese zahire satıyormuş. Fakat her müracaat edene bir deve yükün den fazla vermiyormuş. Biz, on bir kardeşiz. On iki deve ile gi- delim. On bir deve yükü zahire satın alalım. On ikinci devenin de sana ait olduğunu söyliyelim. abamız çok ihtiyardır geleme di, bize bir deve yükü de baba- miz namına buğday ver,, diye rica edelim. Sözümüze inanıp verirse ne âlâ.. Vermezse on bir deve yükü zahireye kanaat ederek geri dönelim. Hazreti Yakup, — Yahudayı dikkatle dinliyordu. Bu ifadeye göre Bünyaminin de gitmesi lâ- zım geliyordu. Yakup, ciğerpâ- resi Yusufun hiç acımadan yok eden oğullarına Bünyamini na- sıl emniyet edebilirdi? — Hayır, hayır! dedi. On bir kardeş gidemezsiniz! Bünya - min bana lâzımdır. Bünyamin yanımda olmazsa ben yaşıya - mam. On kardeş gidin. O âlice- nab melike benden selâm söyle- yin. İhtimal, selâmıma hüvmet ederek, size On iki deve yükü zahire vermeğe razı olur. Şayet vermezse on deve yükü zahire- yi ahp dönersiniz. Bir parça az yemek suretile idare ederiz huda, babasının Yusuf hâ- ni hatırlatacağını düşüne- ısrar edemedi. Mahzun - bir sesle: — Pekâlâ babacığım. dedi. Mademki bırakmak istemiyor - sun, Bünyamin burada kalsın. Meramlarını söylemişler, ba - balarından izin almışlardı. Ora- da fazla duramazlardı. Çünkü akup onlara çabuk konuşup gitmelerini peşin söylemiş (Arkası ver) Askerlik işleri Kadıköy askertik şubesinden: ndan çevresime gel- yedek 8 inci larzan şubesi myatal Kadıköy şubesi diği <anlaşıdan sınıf hesan memuru (934 - 24) Abdülkadir. oğlu” Cevat Eirk- menin en kısa bir müddet sar- fında Kadıköy — şubesine mü racaatı ilân olunur .