amamn Komşııiuz Rusyayı Tanıyalım : TACİKİSTAN Eski Buhara topral;lnnnın bir kısmını ihtiva eden bu Türk ülkesi pamuğu ve maderlerile meşhurdur & Meşhur “Hocemd,, — gehri bir| Yzamanlar Tacikietan toprakları | dahilinde idi. Lâkin bugün artık Tacikistan cümhuriyeti arazisi içinde bu isimde bir şehre rastl- yamazsınız. Nasal ki, bugün Ta- tikistana idare merkezi vazifesi gören “Stalinabad,, gehrinin is- | mı de eskiden “Düşembe,, idi.| 'Taciklerce “Pazartesi,, günü a-; li bir gün olduğundan bir za- aKÜ hyapuııhı-ıın. da “Dü-| #embe,, ismini vermişlerdi. * Çarlık Rusya semanında Ta- cikler Bubara emetrinin lâfzi h kimiyeti altında Çarlar idares nin koyu istibdat Hııe:ıîmn bo-| nduruğunu dardı. Y” 7920 Şı'ımdamm müsel- lâh bir kıyam meticesinde istik- lâllerini elde ettiler. Lâkin Ta- cikistanın müstakil bir cümhu- riyet haline gelmesi ancak 1929 yılına tesadüf eder. | Tacikistanın umumiye itibarile dağlık unu söyle- miştik. Tacikler gerçekten akıl- ları durduran bir gayret ve him- metle 800.000 hektar vüs'atinde dağlık bir araziyi ziraate müsa- it bir hale getirmişlerdir. Ta kistanda 1.500.000 nüfüs yaşar. Cümhuriyetin mesahai sathiyesi 150.000 kilometme — murabbain-| dan ibarottir. | Tâkih arazinia — dörtte ü-! çü dağlıktır. Efiflke ser çekmiş dağlarla derin vediler arasında tehalüf eden bu biribirine zıd iklim şartla-ı içinde yasıyan Ta- tan sıcakla #oğuğun omuz öpüştüsü br memlekettir. — | Tacikistanda bugün pamuk zeriyatı birhayli terakki etmiş- | tir. Bilhassa “Hocend,, tarafla - rında yani memleketin şimal mıntakasında iyi pamuk yeti - gir. Evvelce bu yapılamıyordu. Zira pavnık ekimi faraza buğday veya pirinç zer'inden fazla ser- maye istiyen bir iştir. Zaten bu yüzdendir ki eskiden köylü, ken disine yüzde elli, hattâ altmış faizle para veren egrafın ve mu- rabahacıların elinde esirdi Diğer komşu Türk cümhuri -| yetleri gibi Tacikistanda ziraat | Makineleri birhayli rağbettedir. | Bugün cümhuriyet arazisinde elliden fazla ziraat makinesi is- tasyonu vardır ve 5300 kadar traktör hali faaliyettedir. | Tacikistan pamuktan başka buğday, pirinç, arpa ve diğer hububat da yetiştirmeğe başla - miştır. Ziraat usüllerinin ıslahı pek tabif olarak mahsulün ziya- deleşmesinde müessir olmuş ve faraza 1929 yılında Tacik köy -| lüsü hektar başına 590 kilo pa-| muk alırken bu miktar 1937 yı- | lında 1630 kiloya yükselmiştir. | 1937 yılında bütün Tacikii pamuk — rekoltesinin — yeküinu 176000 tona baliğ oluyordu. Tacikistanın tabil serveti yal- | niz zer'iyata inhisar etmez. Bu ülke kursgun, çinko, gümüş, U-| ranyum, Vanadyum, Kadmi * yum madenleri bakımından da tengindir. Bilhassa gimaldeki zıl baktıkça harfle- in tevazününü anlıyor fakat daha inceliklerini ihata edemi- yordu. Nazmiye: — Bana bundaki san'ati izah dedi. Nasıl? Elindeki eserin gü- zelliğini anlamıyor musun? — Anlıyorum. Fakat ayrı ay- rı anlatacak olursan zevkini da- ha iyi tatmış olacağım. Şarkın en büyük hattatla: rı bizde yetişmiştir. Hattâ Kur- an icin Mekkede nazil olmuşutr Mısırda okunmuştur; Türkiyede yazılmıştır,, derler. Meselâ bu büyük san'atkârların yazdıkları kocaman bir Kur'anda bütün harfler sanki pergerle ölçülmüş gibi biribirlerinden ne büyük, ne de küçüktürler. Halbuki bunları yazanların ölçüleri yok. Elleri- ne kalemi alıp yazıveriyorlar, ve bir harfe verilecek en güzel gekli intihap ediyorlar. Ben yük sek bir hattatın eserini bir res- samın tablosuna tercih ederim. Ressama muvaffakiyet temin e- decek pek çok âmil vardır. Ev- velâ mevzu, sonra renk, daha sonra renklerin imtizacı, onlar- daki değişiklik, bütün bunlara san'atkârın aşkını, kudsi ateşi- ni de ilâve edersek ona yardım edecek avamili anlarsın. Halbu- ki bir hattat öyle midir? Bütün '(Kara mezar) madenlerinde bu cevherler' pek mebzuldür ve bu madenler Sovyetler Birliği ülke- sinin en zenginlerinden sayılır. cikistanda pek zengin kö- mür madenleri de vardır. 1913 yılında merkezi Asyada mevcut kömür madeni miktarı 150 mil- yar ton tahmin ediliyordu. Hal- buki son yıllar içinde yapılan a- raştırmalarda yalnız cümhuri - vet toprakları içinde 1 milyar tondan fazla kömürün — mevcu- diyeti sabit olmuştur. cikistandaki arsenik ma - de meşhurdur. Burada | arsenik mürekkebatı ma- | inden yüzde kırk - nisbe- tinde saf arsenik idiler. Pamir mantakasında altın madenleri - nin mevcudiyeti de tahakkuk etmiştir | Pamuk t denle çıkar denle arını gübrelemek için kullanılan fosfor mürekke- | batı madenleri de Tacikistanda mevcut olduğundan bu mevcu- diyet memleket için hakiki bir nimet sayılabilir. Çarlık devrinde Tacikistan ilim ve maarif mü n-| den mahrumdu. Bugün halka ama dilile tedrisat yapan bir hay li mektep açılmıştır. Memleket- te 100 kadar sinema ve 15 ti- yatro vardır. 8000 doktor T: kistanın sıhhi durumile meşgul bulunuyorlar. Tacikistan cümhuriyetinde 58 gazete ve 5 mecmua intişar et- mektedir. | (Yarınki — müsahabemizde| Kırgızistan,, cümhuriyetinden bahsedeceğiz. ) Rumanyadan getirilen nafta- Enler laşe Müsteşarlığına bağlı Ti- caret Ofisi, Rumanyadan geti- rilmiş bulunan 10 ton naftalini | satın almıştır | Naftalinler. ofis tarafından alıcılara verilecektir. Yağ ihiikârı tahkikatı Fiyat mürakabe teşkilâtı sa- de yağı etrafındaki tetkiklerini bitirmiştir. Netice, bir rapor halinde fiyat mürakabe komis -| yonuna verilecektir. Komisyon, | bu rapora göre müzakerelerde bulunarak suçları görülenleri ve müteahhitlerden - mürekkep olan tröst azasını dinliyecektir. | BHALKEVLEFRİ Eskrim müsabakası Kadıköy — Halkevinden: Bvimiz eskrimcileriyle (Dağ- cılık - Eskrim ile Tenis) klübü eskrimcileri arasında 12 tem - muz 941 cumartesi akşamı saat 20.30 da bir müsabaka tertip edilmiştir. Gelmek isteyenlerin ev idare memurluğundan dave - tiyelerini almaları rica olunur. muvaffak oluyorlar — Tabii, — Yok, öyle iyi anlamadan söylediğim sözün asıl ruhua nüfuz etmeden “tabif deyip çhk ma, Türk san'atı karşısında âdeta deliren arkadaşını daha fazla titizlendirmemek için Fazıl sus- tu. Nazmi, tekrar ceylân derisi altlığın içinden bir başka yazı daha çıkardı. — Şunu görüyon musun? de di. Bu şeyh Hamdullahın bir ya- zasıdır. Burada ne incelik bulu- yorsun bakayım? — Gayet güzel bir yazı O kadar mı? — Ben o kadar görüyorum. Dediğin gibi bütün tekerrür e- den harfler hakikaten ölçülüp de yazılmış gibi birbirinin ayni Bu o kadar mühim değ') Aşağı yukarı bütün — hattatlar bunu yaparlar. tiraf ederim Nazmi, Baş- ka birşey göremedim. Nazmi yazıyı uzaktan tuta - rak — Bak, dedi. Burada iki ke- lime var, Biri (Kahhar) keli - mesi, diğeri de (Rahim). Bu iki kelimenin birisi gazap diğeri de af ve merhamet sıfatını ifade e- der. Dikkat edersen görürslün ki Şeyh Hamdullah (Kahhar) ke- sermayesi elindeki bir kamış İimesini çelik gibi yazmıştır parçasile siyah bir boyadan bir Hattâ (he) nin gözlerindeki de kâüğat parçasandan ibarettir. şiddetin — (rı) daki — hançer Bütün san'atını, şahsiyetini, ben gibi keskinliğin farkına varıyor liğgni on gösterecek, O dar musun? Halbuki refet, merha- vitin içinde yükselecek ve et ifade eden (Rahim) keli ltecek. İşte onlar buna mesindeki yumuşaklığa bak. ŞEve eee — eee — G Her Devrilen çam ormanı itvinof yoldaşın nutkus nu okuyunca alıngan Ördek Mehmedin hikâyesini hatırladım. Ördek Mehmede kahvede birisi — Bugün hava bozuk! der de- mez — Hava bozunca yağmur ya- ğar, yağmur yağınca göl olur, gölde de ördek bulunur, sen ba- Na ördek dedin! diye muhatabı- | nin gırtlağına Bsarılmış amma ben, kendi hesabıma, “Litvinof,, yoldaşın | (—Hitlerle yapılmış bitaraflık, ademi tecavüz ve “dostlul paktları gibi asılsız. perde ara- sında hâ filâne ve sözde müs- takil bir mevcudiyet geçiren bir kaç memleket) arasında aziz atanımı göremiyorum. | Litvinof,, yoldaş, bugün hiç bir resmi sıfatı haiz -bulunm: makla beraber, Sovyetler Birli- ğinin yıllarca harici siyasetini idare etmiş bir diplomattır. Bö; le güzide bir zat durup durur- ken kalkar da: | — Almanya ile bitaraflık, a- demi tecavüz ve dostluk pakt- ları gibi asılsız bir perde arka- sında sefilâne ve sözde müstakil bir mevcudiyet geçiren memle- ketlerden nasıl bahsedebilir? Zira ©o şöhretli diplomat öz memleketinin de Hitlerle bir bi- taraflık, ademi tecavüz ve dost- luk paktı akdettiğini pekâlâ bili- yordu. Binaenaleyh o sözlerile, | daha düne kadar Sovyetler Bir- | liğinin de mahut “asılsız perde arkasında sefilâne ve sözde müstakil bir mevcudiyet geçir- | miş bir Mmemleket,, olduğunu bütün dünyaya ilân etmiş ol- maz mı” Hayır, bize kalırsa “Litvinof,, | yoldaş kaş yapayım derken göz çıkaracak bir diplomat değildir. Muhakkak ki Sovyetler Birliz sabık hariciye komiseri hic hek- lemediğimiz bir anda Türk va tanında umumi bir teessür ve teessüfle karşılanan o cümlesile Türkiyeyi kasdetmiş değildir Olsa olsa bir zâfı telif, belki de teessür sevkile zülfü yüre do- kunabileceğini hesap etmeden ölçüsüz konuşmuştur. Kaldı ki, “Litvinof,, yoldaş memleketimize gelmiş, bizi ya- kından tanımak fırsatını da bul- muştur. Bu itibarla Türkün “se- filâne ve sözde müstakil bir mevcudiyet,, geçirmeğe taham- mül edebileceğini söylemeğe na- | sıl dili varır? | Biz Türkler öz yurdumuzda müstakil ve efendice yaşıyabil- mek için bir - numaralı Harbi Umumi galiplerinin gırtlakları- na sarılmakta bir saniye bile t reddüt etmemiş ve o gaye uğu- runda hayatımızı seve seve fe- dayı-göze almış bir milletiz; hem de ordusuz, parasız ve silâhsız olduğumuz bir sırada. Şimdi ki Milli Şefimizin etra- fında granit salâbetile toplan- miş, tepeden tırnağa kadar si- | lâhh müttehit bir kütle halinde- yiz. Nasıl olur da “yarı m kil ve sefilâne,, bir hayat geçir- meğe tahammül edebiliriz? Muhakkak ki “Litvinof,, veki Sabahl Alman - Rus harbinin ikinci haftasındayız. Harp vaziyetini ve hava harekâtını her iki ta- rafın tebliğlerinden öğreniyor- duk. Bu tebliğler ekseriya pek kısa ve umumi ve bazan müp- hem oluyordu. Nihayet yavaş yavaş her iki taraf adet göster- meğe başladılar ve en nihayet Almanların 30 Haziran 941 gü- nü bâr haftalık harekâtın pilân- çosu demek olan bir resmi teb- liğ megrettiler. Rusların da bu- a benzer tebliğleri vardır. Harp n harfiyen doğru ol- duğu kabul edilemez ve bunun böyle alması da tabiidir. Propa- ganda ve gizleme de bunu icap ettirir.. Hava harekâtında ise büsbütün başka hususiyetler vardır. 'Tahrip veya düşürülen tayya- re sayısı alınan raporlara isti - nat etse bile raporların da tama- mile doğru olması icap etm Çünmkü düşman arazisinde düşi Tülem ve tahrip edilen tayyare- lerin sayılması mümkün olma - dığı gibi herhangi bir kaçınma manevrası yapan — tayyarenin düştüğü zannedilebilir. Mütearrız bir. düşmanın her- hangi bir memleket üzerinde kaybettiği tayyare adedini an- cak isendisi bilir. Çünkü yeri boş kalam tayyareler zayi edilmiş demektir. Fakat mukabil tarafın bile bu tayyareleri sayması pek kolay olmaz ve bilhassa harp halinde ve harp mıntakası dahi- linde olursa bu iş tamamile güç- | tür. Buna binaendir ki gerek Al- manların ve gerek Rusların bil- dirdikleri rakamları eğer doğru iselar hakikaten yakın bir mik- | tar olarak kabul edebiliriz. | fik tebliğlerin münakaşası: 22 Haziran sababhr Alman or- dusu ileri harekâta — başlarken | Alman hava kuvvetleri de hedef | lerâne saldırdılar. Napolyon ta-| rafından konulan kaidelerden biri harekâtı aslinin hedefi düş. | mam erdusudür. kaidesi hava harekâtında da caridir. Ve bun- da da hedef düşman hava kuv - vetleridir. Esasen ilk zamanlar-' da kara ordularının karşısına tayyare yardımile izale edilme- si icap eden kuvvetli hedefler çıkmayabilir veya böyle hedefle- re henüiz yaklaşılmamıştır. İşte Alman hava kuvvetleri daş © sözlerile istiklâl ve hürri- yetlerine tını nezretmiş fe- daller #ikesi olan aziz yurdumu andetmem iştir. A. C. SARAÇOĞLU Havacılık Bahisleri — ecsCCCCCCEOA: YeniHava Harekâtı Adman ve Sovyet havacılığının mukayesesi - Sovyet- ler almanların iddia ettikleri kadar tayyare haybet- tiler mi? - İngiliz tayyarelerinin darbeleri - Ameri- kada havacılık bahsinde yeni terakkiler SAA MA AAA A Yazan : Emekli Hv. Bnb. Bedri CELÂSİN AAA A de böyle yaptı. Rus hava mey- danlarına taarruz ederken mu- vasala yollarını da'ihmal etmedi. Çünkü bu yollar ayni zamanda hava - kuvvetlerinin muvasala yollarıdır. | Rusların baskına uğradıkları kabul edilemezse de Almanların muvaffak oldukları da iddia e| dilemez. Taarruza geçmek için | hazırlanan tarafın serbestii ha- | reketinden istifade etmesi çok defa tabiidir. Rus tebliğlerinde Almanların mühim zayfat verdikleri bildi - rilmektedir. Bombardman tay - yarelerile yapılan taarruzlarda bu zayiatın ağır olup olmadığı- nı takdir etmek için alıman neti- cenin malüm olması icap eder. Alman tebliğlerinde de şarki Prusyaya taarruz eden otuz kti- sur tayyareden bir ikisi müs - tesna hepsinin düşürüldüğü bil- dirilmektedir bu da olabilir. Hava hâkimiyeti: Almanlar şark cephesinde hâ- kimiyetin tesis edildiğini ve bun- dan dolayı hava kuvvetlerinin büyük bir kısmı kara ordularile işbirlizi yapmağa fırsat buldu- ğunu ilân ediyorlar, Ancak böy- le hava hâkimiyetleri cephenin muayyen mıntakalarında ve mu vakkat zamanlara mahsustur. Esasen kendisine nisbetle zayıf hava kuvyetlerine kargı bile hava hâkimiyeti tam ve mutlak olmaz. Hava şartları ve ü- nün sevk ve idaresi bunu her zaman — değiştirebilir. Esasen Almanların karşılarında geniş bir sahada çok miktarda hava kuvvetleri vardır. Ve daima ik- mal edilebilecek vaziyettedir. Malzeme üstünlüğünden doğan hâkimiyet ise her zaman kendi- ni gösterir ve talim terbiyenin yüksekliği ile de ağır bastıkça basar. Kara ordularının hare - | kâtında da ağır basan taraf için | güphesiz büyük bir kazanç te- min edilmiş olur. Esasen müte- arrız Alman orduları hava mü- zaheretile bu kudretlerini arttı- rabilirler, Garp cephesinde: - İngilizler son günlerde garp cephesinde gündüz taarruzlarına başladılar bunun iki sebebi ve manası ola- bilir; 1 — Tabil müttefikleri bulu- nan Ruslara yardım —H Ve A 0 Yazan: Ulunay Bütün harfler Allahın huzurun- da diz çökmüşe benzemiyorlar mı?, O büyük san'atkâr istemiş olsaydı her kelimeyi ayni şid - det veyahut ayni tevazu ile ya- zabildirdi Fazıl, arkdaşının bu görüşüne bu anlayışına hayret - ediyordu. Şimdi yazıya baktıkça yavaş yavaş bütün kelimelerin, harf- lerin birer şahsiyet kesbettikle- rinin, âdeta canlandıklarının farkına varıyordu, Aşağıdan merdiven başına vurulan — darbelerin sesi Fazılı ürküttü. Gong çaldı. Bizim bacı ye r olduğunu böyle ir. Haydi inelim Merdiveni inerken Beni lâfa tuttun. Sa: a ken di elimle bir meze hazırlıyama- dım cımın vaptığına aat edeceksi: Yemek odası tamamen alatur- ka idi, Oda, Üzerleri dapiska kumaşlı sedirlerle — döşenmiş, yere Hind hasırı kaplanmıştı. Ortada kırmızıl giyahlı (Müh- rü Süleyman) geklinde bir aya- ğın üzerine konan geniş bakır tepsinin tam ortasında sırma İş- lemeli telâtin bir “nihale,, duru. yordu. Ufak mavi çiçekli fağfur tabaklarda yeşil zeytin ve rezene yapraklariiş goldurulmuş K nimi melmi patlıcan, kavata tur- şulam, zar gibi kesilmiş pastır- ma, #asuk, bir iki türlü peynir ve tamator vardı; 'Nazmi ibrik göldinde ufak bir Beykoz sura- hiden kadehlere: — Büri yarar, ikisi karar, üçü zarari Düyerek rakı koydu. — Ben her zaman içmem, Büyüe senin gibi bir arkadaşla olursam bir nihayet iki kadeh iha verirmiş, Sae u yudum içtiler. Nazmi Gdi işimizi kendimiz gö- Malüm a, benim bacı bi v döner döner yine okur. Yazi mekteptir; horozdan AÇ —- ihtiyarlamadı mı? durdu. Söz bir Allah bir. Ow, on beş sene sonra iki mlz do ayni yaşa geleceğiz n olur? ilerliyorum; — o hâlâ guzak yerinde. Bu gidişle tabii ema yetişmiş olacağım. Ravluya ağzını silmeğe edemiyordu. Dizine koy- İrin uç taraflarındaki ek işlemeler, ona pek Börünüyordu. Dayana arı havlu diye kullan. rum değil mi? de güldü ÖLE Tefrika No. 20 ] — Vaktile ne imişler ki? Yi- ne havlu değil mi? — Bir Avrupalı bunu salonu- na koyardı. — Aman bana şu tabiatsiz he- riflerden bahsetme.Ahbaplarım- dan bir frenk vardır. Beni bir gün evine davet etti. Neredense eline geçirdiği pirinç bir man- gal kapağını baş aşağı çevirerek salonuna asmış. Duvarda tura- lar tersine asılmış. Modern kol- tukların arkalıklarına uçları iş- lemeli peşkirler koymuş. Bu evksizlik içinde âdeta susuz almış bir balık gibi azap çek - tim, bir bahane ile kendimi s0- kağa dar attım. Nazmi kapıya doğru haykır- d, — Dadı! Yemeği ver. Kapı aralandı. İçe si sürüldü. Ev sahibi. — Ben sahanları sofranın üs- tüne koyacağım. Canın hangi- sinden isterse ondan yersin. İkt- de birde havan eli gibi kalkıp o- turamam. Gülüşerek yemeği bitirdiler. Fazıl, Nazmiye tesadüften çok memnundu. — Arkadaşının bulduğu mevzular ona Münire ile olan hâdiseyi biraz unuttur. muş, yüreğindeki ağırlığı hafif. letmişti. Yalnız arada aklına geldikçe kalbine bir zehir dam- bir tep- e v ee ayta: Şimdilik | 2 — Malzeme itibarile günden ğüneı kuvvetlenmelerinin bir de- A, Geçen yazımda da izah etti- ğim gibi Alman hava kuruluşu bu son günlerde eskisine nisbet- le hasımlarına karşı pek o ka-| dar üstün bir durumda değildir. | Bir defa iki cephede muharebe | etmektedir. Hava üslerinin ge- | nişliği de ikiye ayrılarak daral- maştır. İngilizler bundan istifa- de ederek İngiltereye yapılan taarruzlara mukabelede bulunu- yorlar ve tabii müttefiklerine yardım ediyorlar. Malreme cihetine gelince: Gerek kendi imalâtı ve gerek Amerikanın yardımile çok mik- | tarda ve yüksek evsafta tayya- re malzemesi tedarik etmekte- dir. Yeni ve şiddetli infilâk mad delerini havi bombaların da bu meyanda tecrübeleri yapılmış oluyor. | Almanlar da; İngiliz adalarını boş bırakmıyorlar ve gündüz ta- arruzlarına şiddetle mukabele ediyorlar. Tayyare zayiatı hak- kındaki tebliğlerde mübayenet vardır. Meselâ bir gündüz taar- ruzunda Almanlar 14 tayyare düşürdüklerini iddla ediyorlar, İngilizlere göre bu zayiat ancak bir iki tayyaredir. ı Amerikada; Silâhlanma ve gemi inşaat Proğramı dev - adımlarile takip ediliyor, bu meyanda havacılığı alâkadar eden tayyare gemile- rinden başka yük gemileri olup beheri 10-12 tayyare taşıyacak | bir gekle ifrağ edilen tayyare | taşıyan gemilerin tadilen inşa- sıdır. Bu halde 'bir hava bölüğü | karada ve denizde faaliyet gö-| recek bir hale konmuş - oluyor. | Bu denizaşırı nakliyat ve nakli- yatı himaye bakımından ve sa- | hillerde harekât bakımından ha- | va sevk ve idaresinde bir yeni- | lik teşkil edecektir. —....emamaaı Karasuda mahsul vaziyeti iyi İzmit, (Hususi) — Bu yıl Ka- rasuda yeni sene mahsullj çok iyi bereketlidir. Arpa, buğday, Yulaf iyidir. — Zürra ve köylü bundan çok memnundur. —Ge- çenlerde bir gazetede Karasu- yu su bastığı hakkındaki habe | rin aslı yoktur. Karasuyu ne| su ve ne sel basmış, ve ne de | bu kazaya Adapazarından san- dal gönderilmiştir İ Tası akıtılmış gibi bir acılık dur yuyordu. Nazmi az da kendinden bahset dedi. Benim karabaşlığa hücum ettiğine bakılırsa yakında bo - yuhduruğa giriyorsun. Öyle gibi — Vah vah. Ne ise hayırlışı olsun. Bari memnun musun. Fazıl cevap vermedi. Nazmi: — Suali tekrarlamağa hacet yok; #ükütundan anlıyorum ki, memnun değilsin. O halde neden kendini istemiye istemiye bu ha- yata atıyorsun. Fazıl, içini çekti. Nazmi — Müutlaka hissiyatına hâkim olmadın, bir zâf gösterdin. Şim di bütün namuslu adamlar gibi yaptığın hatayı temizlemek mec buriyetindesin, — Hayır, azizim. Hiç öyle değil. — ÂAnlat. İki gözüm. — Nazmi ben çok bedbahtım. Fakir, fakat çok meziyetli bir kız seviyordum. Onunla evlen - meği düşünüyordum. Mümkün olamıyacak. Annemin ısrarile zengin bir izdivaç yapmak mec- buriyetindeyim — Alacağın kadın zengin mi? — Çok zengin. — Yaşlı mı? — © kadar değil. Fakat ben onu sevmiyorum; seveceğimi de Zannetmiyorum. Bugün sev. ğim kızla buluştuk. Kendisine vaziyeti anlattım. Nazmi Yavrum, dedi. Bu hususta ben sana hiçbir nasihat vere - mem. Çünkü biliyorsun ki be nim için iş başından bozuk. Ben — © ra 9 T Bukadar'! Harbı tahlil * B ügün Alman - Rus nin tam yürmetmei dür. Yirmi gün orduları Brdst - hedenamesile man - Sovyet ederek filen muhasamata mışlar, bu süretle tarihin büyük ve en kanlı harplerinden biri baş göstermiştir. Harbin patladığı ilk günlerd- bunun da bir Polonya, yahı Fransa harbi gibi yıldırım hız le inkişaf ederek sona erecej ni, Kızılordunun az vakitte pas çalanarak izmihlâle sürüklene - — ceğini iditla edenler çok — old. Bir hafta zarfında Alman « dularımın Moskovada geçit res Mi yapacakları bile söylendi Fakat harbin bugüne kadar gr çen üç haftası, Alman ordusu nun bu defa cidden kuvvetli bi: hasımla kargılaşmış — olduğun Bgösterdi. Alman ilerleyişi kıâ Alman orduları Sev — * yet Rusyanın — bilâhar ilhak etmiş olduğu Polonya, Le- tonya, Litvanya, Estonya we Rumanya topraklarını — kismen işgal ettiler ve Sovyet Rusya- nın evvelce garp cephesinde se nelerce çalışarak vücude getir- miş olduğu Stalin hattına ka- dar dayandılar. Hattâ bu hatt: bazı noktalarda zorladılar; fa- kat büyük fedakârlıklar bahası- na elde edilen bu muvaffakiyel- ler, askeri müvazeneyi henüz bozmamıştır. Sovyet ordularımı henüz paniğe uğratmamıştır. Kehanet tecrübeleri imdi bütün zihinlerde g sual kıvrılıyor: — Harp bundan sonra nası! inkişaf edecek? Alman orduları Stalin hattını yarıp bütün Rus- yayı istilâ edebilecekler mi. Yoksa Alman zırhlı firkaları, bu 30 kilometre derinlikte ol- duğu söylenen Sovyet müdafaz hatları önünde muvaffakiyetsiz liğe mi uğrıyacaklar ve bu hal, harbin bir dönüm noktasını m teşkil edecek? Ben ce bu harbin âkibeti her- şeyden evvel sürate bağlıdır. U- nutmamak lâzımdır ki 1 Eylük de, yani iki ay sonra Moskova- nin şimal- mıntakalarına —kar yağmağa başlar ve günler iler- ledikçe bunlar cenuba doğu süratle yayılır, Binaenaleyh Al- manya ne yapıp yapıp iki ay — zarfında Sovyet ordularını he h birliklerinin hareketine olur. ve harp kaybeder. Rusyanın çok uzam olan bütün kış mevsimi imtida- dınca cephelerdeki hareketsiz- lik Alman ordularmı — yı cak bir âmil olur ki bunun netl- cesi Almanyanın harbi kaybet- mesi şeklinde tecelli etmek mec — buriyetindedir. Tarihin şimdiye kadar kay- dettiği harplerden hiç birinin mukadderatı, bu harp kadar sürate bağlı olmamıştır. MURAD SERTOĞLU senin. yerinde olsam ne ne zenginine bakarım. fakirine, Hürriye timi feda etmem. Fakat sen öye — le değil, Nasıl olsa boynuna ev- lilik tasmasını takmağı gözüne slmışsın. — Sevdiğim kızla evlensey - dim, boynuma dediğin gibi bir tasıma takmış olmu — Kimbilir. Belki bu tasmayı sana karın takmıyacaktı. Fakat hayat şartları yine seni bir bo- yunduruğa koşacaktı. — Neden? — Neden olacak? Karının ol- masan maişetin esiri olacaksın. İnsan esaretten kurtulmaz fa - kat bence en güç esaret mes'uli- yeti üstüne alınan ailenin insa- Na tahmil eylediği maişet esa- retidir. İnsan tek başına olursa ağaca çıksa pabucu yerde kal- maz, Fakat başında çoluk, ço- cuk olunca ırgattan farkı yok - tur. Bu halde şerrin ehvenini tercih etmek doğrudur. — Ne gibi — Ne gibi olacak. Mademki nasıl olsa başına bir belâ alma- ğa azmetmişsin; ben senin ye- rinde olsam zenginini tercih ede rim. Hiç olmazsa bir de geçim kaygusile uğraşmazsın. (Arkası var) TASHİH — 8 Temmuz tarihli nüs- hamızda 16 ıncı tefrikamızdan san- mmuz nüshamızdaki tefrika- ya yanlışlıkla 20 numara konmuştur, Bu hatadan dolayı özür diler ve okuyucularımızdan tefrikayı — kesip biriktirenlerin bu 20 rakamını 17 Jarak tashih etmelerini rica ederiz.