Memlekette umumi bir tees- essür uyandıran “Refah,, vapu- “yahun batması hakkında Milli Müdafaa Vekili Saffet Arıkan'ın Mecliste verilen izahat, ajans tarafından geç tebliğ edildiğin - den gazetelere - beyanatın tam girememiştir. Bu mücesif hâdise hakkında vekilin beya- natının tam metnini ve bu mev- Hı etrafında söz alan mebusla- aamızın mütalealarını aynen neş- rediyoruz: Ankara, 4 (a.a.) — Büyük Millet Meclisi bugün Refet ntezin baş- kanlığında toplanmış ve celsenin a- çılmasını müteakip milli — müdafaa vekili Saffet Arıkan kürsüye çı - karak aşağıdaki beyanatta bulun - muştür Muhterem arkadaşlarm, Deniz şubesi erbaş ve erlerimiz ve tayyare subay ve subay namzed- dTerimizi hamilen — 23 Haziran 1941 Pazartesi günü saat 17.30 da Mer - sinden Mısır'a müteveccihen hare - ket eden Refah vapurunun, bilâhare anlaşıldığına göre gene, aymı gün ve saat 22.30 da bir infilâkın netice- sinde batmış olduğunu en büyük te- essürlerle yüksek Meclise arzetmek- le müteellim ve dilhunum. Bu elfm vakanın cereyanı şöyledir: İngiltere'de inşası hitam bulmak - ta olan ve bir an evvel donanmamı - Za iltihakı, matlup ve mültezem bu- lunan gemilerimizi tesellüm etmek ve tayyare kursları görmek için ha- reket edecek olan deniz ve hava men| suplarını Mısır'a götürmek üzere İs - tanbuldaki deniz nakliyat komisyo - nu tarafından tahs edilen Refah vapuru 16 Haziranda — İstanbuldan hareket ve 21 Haziran günü Mersin'e| muvasalat etmiştir. Gemiye binecek Jer de aynı gün Mersin'e varmışlar- dır, Bu kafilenin 25 Haziranda Mı - sır da bulunmaları, fasılasız ve gün kaybetmeksizin yollarına devam ede bilmeleri için | im ve zaruri idi ve bunun için de Refah vapurunun ayın 22 sinde Mersin'den kalkacak suret- te hareketi tanzim edilmi; albu - ki geminin o gün hareket etmediğine | vekâletçe ancak-29-sabahı ıttıla hi lıw oldu ve telofonla Mersin'den - sebet soruldukta vaki teehhürün geminin Su almak ve sefer esnasında vücudü- ne zarüret görülen bazı — noksanları ikmal ve temin etmek gibi işlerin <| den ileri geldiği anlaşıldı. Hibuki yukarıda arzettiğim veçhile geminin | ayın 25 inde Mısır'a varması Tâzım | olduğu için hemen hareket — etmesi lüzumu gemi kaptanına tebliğ olun- du. Ve gemi 23 Haziran saat 17.30 da Mersin limanından ayrıldı. 25 Haziran sabahı geminin yedi bu çuk metre tulünde, iki metre yirmi santim arzında ve bir metre on san- tim derinliğindeki bir - cankurtaran filikasile karaya çıkan 28 kişilik bir kazazede kafilesi facianın da ilk haberini verdiler. Derhal felâketzedeleri mak ve kurtarmak üezre tayyare — uçurmak, Mersin'de ve İskenderun'da mevcut) Fazıl odaya girdi. Nadire ha- nım damadile tavla oynuyordu. Fazılı görünce büyük bir şef- katle sordu: — Sen misin Fazıl? Neye bu- gün erken geldin? Hasta falan değilsin va. — Hayır. Bir şeyim yok. Nadire hanım oğlunun âfi - yette olmasından müsterih ol - Muş gibi bir eda ile oyuna de- vam etti: — Haydi bir te düşeş... Ahmet Bey: — Yok valdeciğim artık çok oldu. Demindenberi üç tane çift attınız... Tam pul toplarken böy- le olur mu ya? — Al sana bir de düse! — Kazandınız. Kaç oldu? — Kaç olacak? partiyi kazan dim, Ondan Sonra Fazıla doğru — — İnşaallah asıl büyük parti- Ji de böyle kazanırız. Ahmet Bey bir göz kırpmasile Fazılı gösterdi: — Ben oyuncumuza pek güve- nemiyorum! e, yeni baştan bir mü- ıilmasından korktuğu na susmasını — işaret ediyordu. Fazıl bu telmihleri işit memiş gibi yaparak bir kelime- sini anlamadığı halde (Yeni Sa- da)rın makalesini okumakta de- vam ediyordu. Nadire hânımın oturduğu se- şi.. Hah! iş Ajans Haberleri Ww Milli Müdafaa Vekilinin Meclisteki beya- naltının tam metni bütün motör veya yelkenli — vesaiti tahrik etmek gibi esasen mahalle de başlamış olan bütün — muavenet tedbirleri Genel Kurmay Başkanlı- Â ile bilikte alındı Kıbrıstan — dahi mümkün olan tayyare ve motör gibi deniz vesaitinin bu arama işine dim etmeleri İngiliz makamatından rica edildi. Arkadaşlar kemali teessürle arze - derim ki facianın vukuu anından i - tibaren 36 saat gibi mühim bir zaman | geçmiş olduğu ve — infilak — tesirile | geminin telsizinin de işlemez bir hale geldiği içindir ki bu çok — güzde ve kahraman arkadaşlarımızın imdadına yetişmek müyesser — olmamıştır. 19 subay 83 erbaş, 68 er denizden ve bir subay, 20 talebe havadan ve 28 kişi de gemi mürettebatından mürekkep işbu 200 kişilik güzide kafileden, 28 | kişi yukarda arzetiğim gibi can kur- taranla ve 4 kişi de yapılan tarama neticesinde -ki bunların dördü — de- niz subayı, 15 i deniz erbaşı, 5 i de - niz eri ve bir hava subayı 4 ü hava talebesi ve 3 ü de gemi mürettebatı - dır- Ceman 32 kişi kurtarılabilmiş bkyük ekseriyet maalesef vatan ve| vazife uğrunda — şehit — olmuşlardır. | Allah rahmet etsin sesleri. Arkadaşlar hepimizi milli mateme garkeden bu facianın hangi sebeb - lerden ileri geldiğini tahkika başla - mış bulunuyoruz. Tahkikat en ufak teferruatına kadar — derinleştirilecek, bu meyanda bilhassa geminin — nasıl| intihapedildiği, bu seferi yapmağa Müsait olup olmadığı, emniyet ve tah liyesi bakımından alâkadar makam- larca tedbir alınıp alınmadığı Mersi- ne vardıktan ve kafilenin — hareketi taayyün ettiklen sonra emniyet ted- birelrinin vazifedarlar ve kontrol ve takviye edilip edilmediği — velhasıl Zeminin tam seyir yapabilir bir hal- de yola çıkarılıp çıkarılmadığı tah - kik heyetlerimizce - incelenmektedir. Mesüller kayıtsız ve - şartsız kanun hükmüne teslim olunacaktır. Bravo sesleri. Arkadaşlar geminin bir serseri maynla mı veya hain ve alçak bir Zeminin attığı torpil ile mi batırıl dığı keyfiyeti üzerinde ehemmiyetle durmakta ve bu muammayı hallet - mek için bize bu doğru yolu göste- recek en şümullü yollardan araştır- malar yapmaktayız. Muhterem arkadaşlar, uğradığı - mız felâket çok büyüktür, Bu elemden ziyade donanma ve hava kuvvetlerimi | 'ze €n derin teessür ve taziyetlerimizi arzederken sizin hissiyatınıza da ter- ceman olduğumu zannediyorum, Şe- hidlerin ailelerine hükümetçe müm - kün'olan yardımın yapılması üzerin- deyiz. Maddiyetle telafi edilemiyecek Te- lâkete uğrayan bu vatandaşların de- rin elem ve teessilrlerini candan pay laşır aziz - şehitlerimizin “mukaddes hatıraları önünde hürmet ve tazim- le eğilirim. Milli Müdafaa vekilini takiben kür (Sonu: Sahife 6 Sütun 1 de) dire ilişerek oyunu takip eden Fitnat hanım münakaşa kapı- sı açacak bir mevzu bulduğun- dan dolayı memnün bir tavır- la: — Hâhi Ahmet Bey, dedi. O- yuncumuza neye güvenemiyece- Mişiz?.. Öyle değil mi Fazıl Bey? Fazıl başını kaldirdı. — Ne oyuncusu? dedi. — Hanım ablam oyununu ka- zandıktan sonra “her partiyi böyle kazanırım inşaallah,, de- di. Ahmet Bey de sizi işaret e- derek “oyuncuya güvenemiyo- rum!,, cevabını verdi. Ben de dedim ki... Fazıl, annesinin günlük güneş lik keyfini birdenbire - fırtınaya çevirebilecek bir münakaşa ka- pısı açmaktan korkuyordu. Fa- kat söz bir kere Fitnat hanımın ağzına düşmüştü. (Cüce mabe- yinci) mutlaka bundan kendisi- ne bir fitnelik hissesi çıkaracak- tı. Fazıl: — Yenge! dedi. Ne kadar tu- haf tabiatın var. Şu söylenen sözleri hepimiz işittik. Hariçte olanları taşıyıp getirdiğin yet- miyormuş gibi şimdi artık ara- mızda konuşulanı da yeniden bize yetiştiriyorsun. Fitnat hanım, çürük dişlerini gösterecek bir kahkaha ile — Bak ablacığım. Bana ne di- yorlar? Ben şimdiye kadar ki- min lâfımı taşıdım. İki elin ya- | ban sayısından çok azdı. | kiki döğüş yeni bağlamıştır. Her Sabah Asıl harp, hakiki döğüş yeni h başlıyor artık anlaşılıyor ki, asıl A harp, bizir, - bildiğimiz, eskidenberi âşinası — olduğumuz harp yeni başlaraıştır. Şimdiye kadar cereyan eden harekât karşıvında umduğunu göremiyen insanların duymaları tabit olan yodırgamalar — içinde | bocaladık dı.rduktu. Meselâ ko- ca Fransa şöktü Avrupanın en* kuvvetli kara ordusu yıkıldı ve | Fransızlar (2.000.000) esir ver-| dilerdi. Halbuki Fransız zayiatı verilen esir adedine mukabil de- | vede kulak kabilinden birşeydi. | Hollanda birkaç gün içinde i: tilâ edildi, Belçika bir hafta gü belâ mukavemet edebildi, mil - yonlar kıymetinde malzeme yı-| ğınları terkedildi, yüz binlerce esir kamplara naklolundu idi. Fakat ortada ölü veya yaralı o- larak zikredilen rakamlar su baskınına uğramış veya - veba | salgınına tutulmuş — mutavassıt bir çin kasabasının verdiği kur- Bu vaziyet karşısında insan yeni usul tank ve tayyare harbi- nin fertlerde şecaat, sebat ve mukavemet hasletlerini hiçe in- dirdiğine dair acayip bir kurun- tuya, izahı güç bir vehme kapı- hyordu. Öyle sanılıyordu ki, bu yeni harp eski harplere benzememek- tedir ve öldürücü ışık nevinden esrarengiz ve korkunç bir gizli silâh karşısında mukavemetler erimektedir. * Bu vahimeye ilk darbeyi kü- çük Yunanisanın kahramanca mukavemeti vurdu. Elen sebatı göstermiş oldu ki, harp bizim | bildiğimiz, eskidenberi — âşinası olduğumuz ayni harptir, Yalnız sonuna kadar döğüşmek istiyen | bir tarafa mukabil karşı tara - fın ayni metaneti ve : salâbeti göstermemesi yüzündendir. ki, | ordular çarçabuk yıkılıvermek- | te, müstahkem hatlar çürük tahta havaleler gibi birkaç gün içinde çöküvermekte, milyon- larca asker #özle kaş arasında teslim oluvermektedir, * Sovyetlerle Almanlar arasın- da harp başladıktan sonra artık | © vahime son darbeyi yemiş ol- du, Zira her iki taraf da yüz bin- lerce ölüden bahsetmeğe başla- dılar. Dün gelen Sovyet - tebliği (700.000) düşman zayiatından bahsediyordu. Anlaşılıyor ki, asıl harp, ha- Her iki tarafa da Allah acı- &ın.. A. C. SARAÇOĞLU —— ——— — — HALKEVLERİ Bedava dersler Kadıköy Halkevinden: Riyaziye, fizik, kimya, edebi- yat, tarih, ingilizce, almanca ve fransızca orta ve lise ikmal im- tihanları kurslarına kaydolmak istiyenlerin iki fotografı ile ida PAZ Şair Eşref ve iskambil - Dama merak kı- Molla ile peynirci Bodos ağa - On beş gün devam edzn bir par nede dama - Gullabicinin kurnazlığı dördüncü Murad - Birinci Selimin fahriyesinde santraç istılahları - Bilar- do ! - Hasan beyin mağlubiyeti - Bilardodan hayatını kazanan bir İspanyol Eski sadrazamlardan Kâmil Paşa merhum, daima - ağzında bir şey glevoler gibi çenesini oy- natırdı. İzmir gümrük müdürü de daima sağ gözünü kırparmış, Kâmil P: İzmirde vali iken gümrük müdürü ile bulunduğu bir sırada şair Eşref içeri girmiş ve hiç birşey söylemeden dışa- rı çıkmış. Kapıda bulunan yaver sormu: | — Eşref efendi. Neye çabuk çıktın ? — Paşa ile gümrük müdürü iskambil oynuyorlar. Biri dağlı işareti veriyor; öteki de beykoz. Bitirsinler de tekrar gireceğim. Eski İstanbulun en meraklı oyunu altı kol iskambildi. Şim- diki futbol kulüpleri gibi her mahallede ekipler vardı. Uzun kış gecelerinde semt kahvelerin- de toplanılır. Mühim maçlar 0- lurdu. Altı kol iskambile kambili,, de derler. Ben burada harcıâlem oyun - lardan bahsetmiyeceğim. Oyun cuların şahsiyetlerini tebarüz ettirecek oyunları ele alıyorum. Dostlarımdan — Hacı Beyzade Muhtar Bey gürültüsüz oyunları sevmezdi: — Oyun, oyun tavladır, derdi. Şakırtısı dünyayı tutar. Dama, şatranç oyun mudur? İki felek- zede karşılıklı geçerler, ellerini şakaklarına koyarak saatlerce düşünürler. Oynamağa değil, seyrine bile tahammül edemem. Böyle olmakla beraber Sultan Aziz zamanında alaturka dama- nın meraklısı çoktu. Padişahın dama hocası Ziya Beye; kuşçu başı, ibriktarbaşı gibi damacı-| başı Ziya Bey denilirdi. Japonların da damayı bizim gibi oynadıklarını işittim. Hatti meşhur damacılarımızm — İstan- bula gelen bir japon gemisine giderek gemi süvarisile oynadık- larını - hattâ- * misatırperverlik | kaidesine bile aldırış etmiyerek japonları taş çıkarmak şartile yendiklerini bütün dama merak- hları bilirler. ... İsmet Molla Bey; Tstanbulun dama meraklıların | dan biri merhum İsmet Molla Bey idi. Kazasker Muhiddin e- fendinin oğlu olan bu zata ga-| rip hallerinden dolayı — “deli,, derlerdi. Sokakta giderken cüb- besini daima arkasına toplar, elinde kalın bir baston taşır, rind meşreb, tatlı dilli, kibar ruhlu bir adamdı. Son derece ti tiz olduğu için kapı tokmakla - rını bile cübbesinin eteğile açar; yaz kış sırtına deve yününden yapılmış bir zıbın giyerdi. Fare- den iğrendiği için Fatihte yap- “aşçı is- re memurluğuna müracaatları, Yazan: Ulunay nına gelecek doğrusunu söyle. Nadire hanım: — Canım gu benim Fitnatım- dan ne istiyorsunuz? Anlattık- larını kötülük olsun diye söyle- mez ki... Beni eğlendirmek için anlatır. Ahmet Bey gülerek: — Yenge hanım, dedi. Namaz vakti geçiyor. Fitnat hanım birdenbire doğ- ruldu, sonra kendini topladı. — Demin kıldım ayol! dedi. Bana (nafile namazı) kıklıra - caksınız. Hepsi güldüler. Ahmet Bey! — Zaten senin kildığın bütün namazlar nafile! diyordu. Fitnat hanım, sedirin üzerinde gifte dilini çıkaran bir engerek gibi çöreklenmiş kendisine tariz edenlerin hangisinin evvel soka cağını düşünüyor gibi idi. Fazıl, gazetesini katladı. Ye- mek vaktine kadar odasına çe- kilmek üzere ayağa kalktı. Fitnat hanımın saçmak istedi- ği zehir içinde kaldı. Nadire ha- 'nım ona biraz müsait bulunsaydı cücenin kürek gibi dili damat beye uzanacak onu kapı aralı- ğında Şadanı sıkıştırırken gör - düğünü söyliyecekti. tırdığı büyük evin tavanlarını Fazıl odasına girdi. Masanın yanındaki yayları bozuk kana- peye oturdu. Münireyi düşünü- yordu. Annesile yaplığı müna - kaşa mahrumiyetle devam ede- cek bir hayata karşı kalbinde u- fak bir korku uyandırmıştı. E- lini caketinin cebine sokarak kasadarın verdiği zarfı çıkardı. Genç yaşında herkesin üstat di- ye hürmet etmelerine rağmen kazandığı para bir ev çevirmeğe kifayet edebilmekten çok uzak- tı. Yazı hayatında kendine öyle bir yol intihap eylemişti ki her makalesini uzun uzun tetkikler yaparak, eserler okuyarak, ki - taplar karıştırarak yazması lâ- zamgeliyordu. Bu tarz yazıyı 0- kuyucular ancak haftada bir, hayet iki gün hazmedebilirlerdi. Zaten bu şerait dairesinde bun- dan daha fazla yazı yazılamaz- . Münirenin daktilolukla ka - zandığı parayı kendi sâyinin se- meresine ilâve etseler do pek mutevazı, âdeta fakirane bir ha- yat süreceklerdi. Annesinin tek- lifini kabul etmeyince artık ev- de kalamazdı. Ne yapacağını bil- miyordu. — Ne düşünüyorsun ağabey? Uykudan uyanır gibi silkindi. Samiyenin girdiğini duymamıştı. AR OYUNLAR, HATIRALAR DN 3 © YAZAN iGLÜNâY bakkal tavanı,, del n tarzda yaptırmış, bununla da - iktifa etmiyerek tahtaların aralık kal- maması ve dışarıdan soğuk gir- memesi için gemi ustalarını ge- tirterek evin bütün cephesini ka- lafat yaptımıştı. Hattâ, alevleri kara dumanları gören Beyazıt külesinin kalafatı yangın zanne- derek itfaiyeyi gönderdiğini her kes bilir. İsmet Molla evin kapısını tok- | makla yahut çıngırakla çalmaz, | sokağın başından: — Açın kapıyı! diye bağırır, işittiremezse kapıya elindeki ko- ca sopa ile vururdu. Çoluğuna, çocuğuna çok dils- kün olduğu içm evlenen çocuk- | larından - hiçbirisinin Pyrı eve | çıkmalarına müsaade etmemiş- tir. Kalafatile, gemileri karadan yürüten Fatihin plânını hatırla- tır gibi bir şekil alan evin içi vıcır vicir insan dolu idi. Yaz kış kuyudan çektiği soğuk su ile yıkanır, pamuk ipliği ile her gün | dişlerinin arasını bile temizlerdi. ibaretti. Salı günler9 odasına ka- panır, vaktile papağan gibi öğ- niyyetün... Diye saatlerce bir kelimesini anlamadığı koca: kitabı devre - derdi. Kendisine ilmiye rütbesi ve- rildiği zaman bayram muayede- Si münasebetile saraya gitmiş ve yanlışlıkla yol halısının dışı- na, cilâlı parkeye basarak aya- Bi kayıp düştüğü için bir daha muayedeye de gitmemiştir. İsmet Molla, güçlü kuvvetli adamları, kabadayıları fevkalâ- de takdir ederdi. Onun için ilim, irfan, kâtiplik, münşilik gi geylerin ehemmiyeti yoktu. Bi- rinin meziyetini tahkik etmek istese: — Nasıl? derdi. Şöyle bir vu- ruşta bir adamı yere yuvarlıya- bilir mi ha? Tahtakale- mahkemesinde ka: dı iken ilâmları daima ikindiden | sonra okuduğunu bilen ahbabın- dan biri mahsus bir azizlik yap- mak istemiş ve mahkeme bina- sının altındaki dükkânlarda gaz tenekesi açan İranlılara birer mecidiye çeyreği dağıtarak te- nekeleri ikindiden sonra açmala- rını söylemiş. Gürültüden oku - duğunu anlıyamıyan İsmet Bey sopasını kapınca aşağı — inmiş ve tenekecileri önüne katarak a) l K ö L ETe'rika No. I4j — Hiç, dedi. Daha bin şey... İki kardeş biribirlerini çok se- verlerdi. Aralarında kardeşlikle karışık bir arkadaşlık — teessüs etmişti. Yanına oturan Samiye- nin sakin fakat bütün hatların- da bedbahtlığı okunan simasına baktı ve eskiden olduğu gibi bir denbire ona derdini dökmek ih- tiyacını hissetti. O da bunu an- lamış gibi bekliyordu; ağabeyi- sine cesaret vermek için — Düşündüğün bin şey ne o- labilir? Nihayet bütün düşünce- lerin bir fikir etrafında topla - niyor: Annemin teklifi... en ne düşünüyorsun? — Reddetmek için kuvvetli sebepler varsa o zaman yapaca- ğın fedakârlıklara değer. Fakat kuvvetli sebepler yoksa daha maddi düşünmek lâzımgelir. — Samiye, sende mi böyle dü- şünüyorsun? Samiye içini çekti. Sanki dai- ma tersine giden talihin bütün haksızlıklarını bununla hulâsa etmişti — Bu izdivaçtan mânen mesut olacağını zannetmiyorum. Fakat belli olmaz. Çünkü biliyorsun ya. Benim de izdivacımda annem doğrusu H. 049000000000E| İsmet Mo'la Bey - Şahsiyeti ve mera- * Santraç ve edz2 90008 D BT FIKRALAR -Tımarha- iyat - Hafız paşa İ!le mahalle mahalle koşturmuştur. İsmet Mollanın dammada en çe- tin muarızı peynirci Bodostu. — | Bir gün Balatta bir kahvede | iddialı bir partiye tutuşmuşlar ve bir tek oyun on beş gün sür- müş. Her akşam dama tahtasını olduğu gibi bırakılar. Kahvenin kapısını kapayıp iki taraf mü - hürler, ertesi sabah mührü fek- kederek yine karşı karşıya ge- çerlermiş, İsmet Molla partiyi peynirci- ye küfredip sinirleştirerek yan- hiş bir oyun oynatmak suretile kazanmıştır. Bu inatçı oyuncunun en heye- canlı partisini kendisinden şöy- le dinledim — Bir gün Divanyolunda Ari- fin kıraathanesinde bir adamla | tanıştık. Bir iki parti dama oy- nadık. Fena oynamıyordu. Beni kendi semtine davet etti: — Falan gün buyurunuz. Hoş ça bir vakit geçiririz. — Nerede oturuyorsunuz? — Üsküdarda. — Üsküdarın neresinde? — Toptaşında, Bunu işitince midem bulandı. | Çünkü Toptaşı denilince mutla- ka insanın aklına timarhane ge- | lir. Fakat adamın o mahallede | de bir evi olabilirdi. Kararlaştır- | dığımız gün Üsküdar iskelesin- | de buluştuk. Doğru nereye git- sek beğenirsin? hüve hüvesine | tımarhaneye. Meğer dama me- | raklısı Toptaşı timarhanesinde güllabici başı imiş. Bırakıp dön- sem adım deliye çıkmış büsbü- tün fena olacak. Kalsam evha- Mıma dokunuyor. Bütün key - fim, neş'em kaçtı. Yemekten sonra karşılıklı geçtik. aklım fikrim timarhanede. Boyuna ye- niliyorum ve yenildikçe seinirle- | şiyorum. Son vapuru da kaçır- | dim. Güllâbici bana bu oyunu oynadıktan sonra gece de beni tımarhanenin — hastahanesinde yatırdı. Sabaha kadar gözüme uyku girmedi. Ertesi günü gül- lâbici beni yendiğini tefahür ka- bilinden önüne gelene anlatmış.. Bütün İstanbul çalkanıyor, herkes; — İsmet Molla tımarhanede yatmış! diyorlar. Yemin etseler başları ağrı - maz. Meseleyi pişkinliğe vurup unutturunciya kadar — başıma hal geldi! ... İkisinin de sermayesi düşün - mek olduğu için dama meraklı- ları ekseriya şatranca da merak ederler. Dünyanın en iyi şatranç oynıyamları araplarla Ruslar - dır. Şatranç seyredenler oyunu dışarıdan daha iyi gördükleri (Sonu: sahife 6, Sütun 1 de) gayet maddi düşündü. rağmen mesut olamadım. — Sen kocanı seviyorsun. — Evet. Fakat ben bir aşk izdivacı yapmadım. Beni Ahme- de serveti için verdiler. İşleri bozuldu, serveti kalmadı. İzdi- vacımız şimdi bir aşk - izdivacı oldu. Serveti olsaydı yine böyle olacaktı. — , * — Hakkın var. Fakat unut - maki ben senin gibi değilim; ben başka birini seviyorum. İşte demin sana söylemek istediğim bu idi. Eğer sevdiğin kızla münasebetiniz yalnız bir flört şeklinde kalmışsa yol kısa iken dönmek hayırlıdır. Geri ge- lemiyecek gibi bir adım atmış- san vicdanının emrettiği feda - kârlığı göze almalısın. — Fikrimi açıkça söyliyebil- mek için bana her, şeyi anlat. Evvelâ bu kız kimdir? — Mütekait bir muhasebeci- nin kızıdır. — Şahsi serveti? — Mütekait bir muhasebeci kızının şahsi serveti ne olabilir Hayatını kazanmak için çalışı - yor. —Nek Yirmi otuz 1 Buna azanıyor? nın içinde. Beraber evlenseniz ve ka- rın çalışmakta devam etse bile yine geçinemezsiniz. Unutma ki bir kere P" kârla izdi- a * “*İ karşimndi Tiri 'eğilmeden, hiç sarsılı dik durmasının en büyük sebi bi, milli birlik ve müşterek imâfi dır. Türkiye, harp daha huauq' larından çok uzaklarda - oldu, zamanlarda hangi manzaraj arzediyorsa, harp alevlerinii hudutlarını yaladığı bu gün de Aayni manzarayı arzediyor. Bte; nun en büyük misali, Başvekil Dr. Refik Saydam'ın evvelki gün Büyük Millet Meclisinde irat et- tiği nutkun, altı ay kadar evve) söylemiş olduğu evvelki nutka büyük müşabehetidir. Bundan çıkan mâna, Türk siyasetinin, çok büyük ve vahim dünya hâ- diseleri karşısında bile en ufak bir sarsıntı geçirmiyecek dere - cede sağlam temellere istinat et- miş olmasıdır. Bu temeller, her şeyden evvel, hiç bir memleket aleyhinde fena niyet sahibi olma mak, açık kalplilik ve milli hak- lara karşı sarsılmaz bağlılıktır, Biliyorlar ki Bu temiz fakat imanlı siy setimiz, bütün dünya ta- rafından malüm bulunmaktadır. Biliyorlar ki Türk verdiği sözde ebediyen sebat eder. Biliyorlar ki Türk kendi milli haklarına ve istiklâline karşı en sarsılmaz, en kat'i bağlarla bağlıdır. Biliyor- lar ki bunlara aykırı bir yol tut- mak, Türkiyeye karşı tecavüz ve istilâ emelleri - beslemek, ve buna teşebbüs etmek dünyanın en büyük, en kat'i, en imanlı mukavemeti ile karşılaşacaktır. Biliyorlar ki, mukaddes Türk hudutlarına başını çarpan her Müstevli, en kahhar bir muka- vemetle karşılaşacak ve karsı - sında baştanbaşa şahlanmış ve kanının son damlasınâa — ka bütün mevcudiyetini ve kabil yetini sarfetmeze âmade muh- teşem ve eşsiz bir millet bula- caktir. Bizim temi D ünyanın bu feci manzarası karşısında bizim samimni temennimiz, dünyanın biran ev vel sulha kavuşması, beşeriy-t ve medeniyeti korkunç bir kıd- ret gibi kemiren harp felâket ve fecaatinin biran evvel dinme- sidir. MURAD SERYOĞLU Deri Eksperiiz'cii baş'ad Ankaradaki — ziraat leri, deri ekspertizlerini almadan yapmağa baslavacağ'- nı İstanbul Milli yi Bi ne haber vermiştir. Bi keyfivetten dericileri h etmiştir. Bu suretle deri ekspo tizleri yurdumuzda i larak başlamış olmaktadır. Fluzyada tenis kortları Pelediye Fluryada sahile ya- kın bir mahalde tenis ko inşasına — karar Kortların proje ve ke ri fen heyeti müdürlü dan hazırlanmaktadır. EEKDEER A nimiz vi mele- ü tarafın yacı reddettikten — sonra artık burada kalamazsın. Çünkü bu evde hayat sana bir cehennem azabı olur. — Biliyorum. — Kızın evinde oturup kira vermiyeceksiniz diyelim. — Sığamayız. Çünkü Münirc annesile bir evin iki odadan i- baret bir katını işgal ediyorlar. — O halde biraz büyücek bir ev tutacaksınız. İlk zamanlar aşk insana fakirliği unutturur. Fakat ağabeyciğim, sen rahatı na alışmışsın; maişet kaygusun- dan uzak yaşamışsın. Bunların hepsi birden omuzlarına bindiği zaman kalbine gelecek ilk neda- met hissi derhal karınla aranıza buzdan bir duvar koyar. Yavaş yavaş onu rahatının elden gitme sine bir sebep gibi telâkki eder- sin; sonu fena olur. Fazıl; kız kardeşinin kuvvetli delilleri karşısında — düşilidü. Birdenbire: — Samiye, dedi, doğru söyle bütün bunları samimiyetle mi söylüyorsun? — Niçin benden şüphe ettin? — Çünkü âdeta annemin fik- rine tercüman oluyorsun sanı - yorum, — Yemin ederim ki bütün söylediklerim kendi düşüncele- Timdir. — Şimdi ben Münireye karşı ne diyeyim ? (Arkası var)