“418” Ay işgali altında — Yatah: Dâniş Remzi Korok — Kumandanın Türkler hakkında söy- ledikleri.- Marki Farantinin şüphesi.- Şeytani bir buluş. - Mutasarrıf vekili ziyafete gelir mi, gelmez mi?. —24 — ! Onlar kolay kolay adam tes-| lim etmezler. Onları ben çok | iyi tanırım. Marki ellerini oğuştura oğuş- tura ve biraz da 'vıusteh?ıyvnf malümatfuruşane cevap vurdi: | — Ben de senelerdenberi bu- rada Türklerin içindeyim. On-| ların ne kadar değeri olduğunu pekâlâ bilirim. Fakat bugünkü ve buradaki vaziyet ile sizin tecrübelerini yapmış olduğunuz Adalı Türklerin arasında çok fark vardır. - Kumandan derhal bu - sözü kesti: — Hayır azixim.. bayır.. Türk için adalılık, sahillilik, Anado - lu içinden olmak; şarklı veya Trakyalı bulunmak — yoktur. Türk Türktür, o mahlüklar ne muhit, ne şerait, ne kayıt hiç bir şey tanımazlar. Bir kere ka- falârı kızdı, bir kere dikilmeyi öze aldılar mı? iş bitmiştir. ler Türk bu bakımdan hep bi- ribirinin aynıdır. Marki saşırıp kalmıştı. Ku - mandanın bu kadar Türkleri methüsena edişine hayret edi- yor, âdeta onun bir Türk mu - hibi olacağına inanacağı — geli yordu. Ve bu hissini saklamadı. — Doğrusu kumandanım! de- di. Sizi iyi tanımış olmasaydım muhakkak Türk dostu, Türk ta- raftarı olduğunuza hükmeder- | dim. Bu kadar sevgi ve takdirle | bağlı olduğunuz Türkier hakkın- | da sizden bir talepte bulunamaz- dim artık. Kumandan tebessüm etmeğe | başladı ve: — Yoo00.. diye cevap verdi. Dostluk, sevgi v> taraftarlık baş ka bir sey; hakkı, hakikati söy- leyip itiraf etmek te haşka bir geydir. Ben Türkleri hiç sev mem. Hiç dostluğum ve taraf- tarlığım da yoktur. Onlar benim | düşmanımdırlar ve ben de onia- ra düşmanımdır. Ancak kendini iyi müdafaa ve muhafaza eyle- mek ve icabında da istifade ede- bilmek için insan düşmanının her türlü değerini de, değersiz- liklerini de iyice görüp takdır et- melidir. Akgi takdirde düşma - nni tanımayan daima mağlüp | olur. Bunun için ben düşmanı -| mı da bir asker gözü 1le tetkik | ve takdir ediyorum. Toksa baş- ka hiç bir maksadım yoktur. Bu asker görüşü, asker düşü- nüşü karşısında başı bozuk kon- solosun; bu diplomasız siyasi| Müşavirin dili tutuluvermişti. | Şaşkınlıkla: | — Pekâlâ.. ne yapmak niyetin | desiniz öyle ise? Biz mi Türkle- rin esiri gibi hareket edeceğiz | gimdi! Demekten kendini alamamışıt. — Hayır.. o da değil. Düşünü- | yordum ki... Mutasarrıf vekili bizim bu teklifimize “hayır ol- maz, veremem!,, derse ne yapa- rız? Ne yapmamız lâzım gelir? Tabif o zaman durmak ta olmaz artık. İşi cebre döküp zorla tev- kif etmek lâzım. Bu işi kendimiz yapmamız icap eder. Bu tavdir- | de o adamlar evlerinden çıkmaz- | larsa, yahut bizi bir ateş ve kurşun yağmurile karşılıyacak olurlarsa halimiz nice olur?.. — | Kumandanın sözlerini dinle- dikçe Farantinin gözleri açılıyor, | ve bütün bunların tamamile ha- | kikate mutabık oluşu zihnine bi türlü ihtimal getiriyordu. Hatti bir aralık | b Yoksa kumandan benim bütün yaptıklarımı biliyor, olan- | ları haber aldı da bana bunu hissettirmek, vaziyetten haber- dAr OİdU’"wan anlatmak için mi | Diye içinden bir güphe kıvrımı bile gelip geçmişti. Eğer böyle değilse.. kumandan muhakkak çok zeki ve Türkün ahvali ruhi- yesine pek yakından vâkıf, zu-& Tübeli bir insan demekti. Marlci bunları düşünüyor, bir taraftan da onu yine kendi fikirlerine ima le için — Çok doğru ve isabetli söy- lüyorsunuz; diyordu. Ancak şu- rasını unutuyorsunuz ki biz mu- tasarrıf vekilinden istiyeceğimiz adamları usulü dairesinde isti- yeceğiz. | - Ne gibi?.. Bunun usulü da- iresinde denilen şeklinden ben bir şey aalıyamadırı. İta_lyan Mnrkı kurnazca bir tebessüm ye dövap.ver- di. Meselâ mutasarrıf. vekiline diyeceğiz ki: “Bu adamlar gaze- telerile halkı bizim aleyhimize teşvik ediyorlar. Belki ileride bir hâdiseye meydan verirler. İhtiyati bir tedbir olmak üzere kendi işgal makamımız tarafın- dan uzaklaştırılmalarını temin etmek için onların teslimini isti- yoruz. Bu hususta lüzum gördü- Zünüz makamların da fikir ve Mmüsaadelerini alarak neticeyi bi- ze bildiriniz!,, Bu sözlerimiz ve bu suretle hareketimizle hem suya, sabuna dokunmadan iş yapmış; hem de büyük nezaket ve centilmenlik göstermiş - olu- Tüz. Cano Aleksandro; Marki Fa- rantinin bu tertibine cidden hay ran olmuştu: — Bravo! diye haykırdı. Bu şekil çok muvafık. Mutasarrıf bunu nereden soracak ki? İstan- buldan değil mi?.. Emin ol Mar- ki; oradan da “derhal teslim edi niz!,, diye cevap gelecektir. Ka- zasız, belâsız bu işi halletmiş o- lacağız. Nezaketimize de Türk- leri hayran edeceğiz. Bravo Mar ki.. çok yaşa. Bulunmaz bir si- yasi müsavirsin vesselâm. Marki bu teveccühlere hafif bir tebessüm ve bir - reveransla mukabele etmekle beraber: — Hem bu kadar da değil ku mandanım, dedi. Ve Cano Aleksandrofun me- rakla yüzüne bakmasını bekle - mek üzere biraz durduktan son- ra devam etti: — Evet sade bu kadar değil. Tahmin ve isabet buyurduğunuz gibi İstanbuldan “Teslim!,, emri gelecek, Bu muhakkak., Bu tak- dirde mutasarrifa bir vazife da- ha düşüyor ki o da istediğimiz | adamları Türk zabıtası marifeti | ile yakalattırıp bize hiç müşkü- lâtsız olarak getirip teslim etme sidir. Kumandan şöyle bir durup « düşündü ve sonrs başını sallıya- | rak reddetti: — Haynır.. bunda yanıldın | işte benim sevgili müşavirim! İstanbul hükümeti bugün böyle bir emir de verebilir belki. Çün- | kü haindirler. Vatanlarına iha-| net ediyorlar. | Fakat bir mutasarrıf, hele bir düşman işgali elinde gibi bir Türk memleketinin başında bu- lunan bir Türk mutasarnf.. hiç bir zaman bu işi yapmaz ve yap- * mıyacaktır. Onun; İstanbuldan böyle bir emir alsa da; yine der- hal bize itaat edeceği şüphelidir. Ben bundan bile korkmağa baş- ladım şimdi. Maamafih en mu - vafık yol bu olduğundan bir ke-| re tecrübe edelim. Yazı ile yaz- | mak daha iyi değil mi Marki?.. — Öyle ise siz bir müsvedde hazırlayınız da bana getiriniz. Yarın bir icabına bakalım. | Marki ise çok acele ediyordu. | — Bu gece hazır olması daha muvafıktir kanaatindeyim. Çün- kü mutasarrıf denizde vapılacak | genlik ve ziyafete davetlidir. Bu- raya geldiği sırada kendisine gifahen söylenilerek bu tahriri talebname de verilirse fena ol - ma: Cano Aleksandro güle guıe Markinin yüzüne baktı. — Geleceğini mi umuyorsu- nuz?, — Şüphesiz. Sonra bu bi zaket meselesidir de. Bahusus ki o kendi memleketi namına bu centilmenliği göstermek mecbu- riyetindedir. Resmi bir ziyafet davetine icabet eder her halde. | Kumandan Markinin omuzuna | hafif hafif vurarak — Yazık dedi. Aralarında çok yaşamışsınız amma henüz Türk- leri tanıyamamışsınız, Milli me | seleler mevzuu bahsolduğu za-| man Türklerde centilmenlik, ne- | zaket ve seramoni aramak pek gülünç olur. Böyle nazik devre- lerde Türk sade bir seyi düşü - nür. Milliyetini ve milli onuru - nu, Bundan başka her şeyi ayak lar altıns alabilir. Bırnun içindir ki ben onlardan daima tevakki ederim. Bu hususta Türkler çok korkunçturlar Marki sözüme ina naniz. ne- € Her Sabah Tuarizm işlerine şimdiden ehem- miyet verelim Kendi kulağımla ve bir kaç| yerde ayni sözleri işittim. He-| men herkes bu işe hayret ve takdir gösteriyorlar. Bunda da yerden göğe kadar haklıdır- İar. | Vali ve Belediye Reisimiz Doktor - Lütfi Kırdar; cihanın bu keşmekeşine, — binbir türlü harp gürültülerine hiç kulak as- | madan daimi bir gayret ve ça- lışma içinde İstanbulun imarı, güzelleştirilmesi işi ile meşgul. İtalyan - Yunan harbinde göyle bir mesele olursa; yahut Almanlar Yugoslayyaya — taz- yikini arttırırsa; Balkan vazi- yelinin hali bir kıl üstünde mu-| hataralı — bulunursa... ve ilh..| gibi akla gelen her türlü ihti- malleri bizim valimizin aklı al- miyor ve muttasıl şehrin ima- riyle meşguldür. Ve çünkü; bir | belediye reisinin yegâne düşün- | ce ve meşgalesi budur. Bütün hayranları ve takdir- kârları arasına ben de girerek bu yolda hâlâ düşünülmiyen ve belediyecilik, şehircilik, ayni za-| manda mühim bir varidat ba-| kımından da çok elzem olan bir. meseleye temas edeceğim. Bu cihete sayın belediye reisinin de dikkat nazarlarını çekmiye gay- ret eyleyeceğim. Malümdur ki İstanbul dmı-h yanın en güzel ve en turistik | şehridir. Buna rağmen dünya- nin en az turist celbedebilen şehri de gene İstanbuldur. Çünkü bunu temin maksadi- le hemen hemen hiç bir şey ya- pilmamıştır. Bunun için şimdiye kadar ih- mal edilen bu ciheti harbin bi- ze verdiği — fırsattan, çalışma müsaadesinden istifade ederek komşularımızdan çok geri bu- lunduğumuz bu sahada telâfii mâfaı için gayret göstermek her halde yarınlar için çok ıu.W zançlı bir iş olsa gerektir. Huzüa' barpten 'zonca- büyük turist akınları dünyanın dört bir bucağından kopup, dört bir bucağına yayılmıya başlıyacak, turistik bir cereyan baş göste- recektir. Harpta hırpalanan, hârap olan memleketlerin ya- nında şehrimizi, memleketimizi seyyahlar için en müsait ve en zengin bir bekle haline koyar- sak hiç şüphe yok ki bu sade | İstanbulumuz için bütün memleket namına büyük bir ka- zanç olacaktır. A. C. SARAÇOĞLU (Otrento), 30 badezzevalinde (Poerto Mont) e ve bura ahali- gini tamamiyle Alman muhibbi bularak 31 kablezzevalinde saat 6 da limandan mufarakat eyle- miş, hiçbir şey de Ööğreneme- mişti. Halbuki (Glascow) daha talihli — çıkmıştı. Bu sefine ayın 31 inci günü saat 1 (öğleden sonra) (Coro- nel) açığında bulunurken (Le- ipzig) kruvazörünün telsizini işitti; Alman kruvazörü -anla- şıldığına göre- pek yakınlarda- ki bir ticaret sefinesine telgraf vermekte idi; fakat ne gecele- yin, ne de sabah açıldığı zaman etrafta bir şey görülemedi. Bu ve buna müşabih daha bazı e- marelerden amiral (Cradock), Fon (Spee) nin şimdi asıl mak- sadı olan şimali denize, yanı (Kalapagos) adalarile (Pana- ma) kanalı berzahına gelmekte olduğunu istidlâl etmişti. A- miral (Cradock) ağlebi ihti- mal, o mıntakayı muhafaza için bir (İngiliz - Japon) filosu tah- sis edilmiş olduğundan haber- dar bulunmadığından orasının muhafazasını da kendi adadın- dan addeyliyordu. Her h maksatla olursa - olsun, amiral, (Canopus) zırhl: maiyetindeki iki kömür gemisi- le beraber, 1ssız bir ada olan (Sen Fliks) e hareket etmesini emi yledi ki: burasını amiral zaten evvelce köratlir almak için L.Xımmı,tı ait malümat almak oldı (Glascow) kruvazörüne di rudan doğruya (Coronel) e gi- yerek telgraf muhaberatında bulunmasını emir - ve hareket için münasip zaman olarak da 1 teşrinisaniyi intihap - eyledi. (Glascow) ayın 31 inci günü Baat 6.20 de limana v rak amiralin üssü harel tip etmiş olduğu telgi ti; amiral bunlardı kabul etmiş olduğu t (Juan - Fernandez) d aldıktan sonra şimale doğru hareket etmek üzere bulundu- ğunu zikreylemiş ise de, yine (Canopus) un kömür gemile - ından doğ- ÇArkün - var) lM RERRELERRA Z | Şubelere ayrılmıştır. Bizi meşgul eden meseleyi Bütün güzel san'atların ma- hiyeti gayesi bir olmakla be- raber, her birinin lisanı, tebliğ tarzı, ve - vücuda - getirecekleri eser için - kullandıkları vasıta- lar, ve her birinin dairei teallü- ku baskadır. Kabiliyetleri de ona göredir. ve mahduttur. Zaten | | | bu hakikat — sebebiyledir. ki, sanat medeniyetin terakkisile | terakki ettikçe, medeniyet te insanın tabir/tekâmülüyle iler - dedikçe, zaruri olarak san'at Bu bedihi hakikati bilmiyen yoktur. Güzel sanatlar ne derecelere kadar terakki ederse etsin, ne kadar şubelere ayrılabilirse ay- rılsın, gene alâkası kulağımız- la gözümüzün (yani, ancak bu' iki duygumuzun zevkine mün- hasır kalır. (Kuvvei şâmme facultâ olfactive yani, koku | hissetmek kabiliyeti), (kuvvei züika - facultö gustative, yani, | bir şeyin tadını duymak kabili- yeti) ve (kuvvei lâmise — fa- cult& tactile, yani temasile bir geyin varlığını ve bazı keyfiyet-| lerini hissetmek kabiliyeti) için hiçbir san'at Şşubesi vücud bul- mamıştır. Bu — duygularımızın san'atlarla hiç alâkası yoktur. San'atin mühtelif şubeleri için-| de de yalnız musiki lisanını ku- | lak anlar; diğerlerinin hepsi de gözle alâkadardır; göz, harici âlemle münasebetimizi tesis, te- min ve idame eden bütün duy- gu âletlerimiz içinde,, pek mü- him bir kabiliyete maliktir ki, o, başka âletlerimizin hiç birin- de yoktur: Gözümüz bize yal- nız harict âlemin - diğer his- lerimiz gibi kör körüne, yani müphem bir surette - varlığını ihsas etmekle kalmıyor, onda bulunan sayısız şeylerin şekil- lerini, ve türlü türlü renklerle cilvelerini, kımıldanışlarını, ve hele (mekân) 1 ve mekânın ni- hayetsizliğini -dö — gösteriyor!. Bu (temsil kudreti — facultö reprösentative) sayesinde gö: müzün (yaratıcı muhayyile — DÜNYA biraz daha tahlil etmeliyiz YAZAN FİLOZOF RIZA TEVFİK AA —İD — imagination creatrice) mizle (1) doğrudan doğruya ve sıkı sıkı- ya münasebeti vardır; az söy- ledim!.. Benim şahsi, itikadım-| ca, o - (tehayyül küdreti) ni bizde yaratan - gözdür!. Ben eminim ki, biz - solucan | gibi - gözsüz yaratılmış olsay- dık, zerre kadar tehayyüle kabi-| liyetimiz olamazdı. Binaenaleyh | âlemde bir mu'ciz ve sihirbaz ar- | tist varsa gözümüzdür. Yalnız kulağın payına bir musiki kalı- | yor ki, onun ifade edebileceği | hâdiselerin dairesi - nispeten - çok dardır; çünkü, evvelce de dediğim gibi, yalnız derin, u- mumi, ve müphem heyecanları- | mızı, ihtiraslarımızı ve hisleri -| mizi - nağmelerle - ifade edebi- lir, fakat bu hususta, sair san- atların hepsine faiktir; — ruhu| muzun - hisslyat itibariyle ! -| ş | tetavvuratını, (yani, heyecanın | şiddeti değiştikçe duygularımı- | zın. aldığı tavırları,» pek iyi beyan eder; bir mühim hususi- yeti de şudur ki, musiki zaman- la sıkı sikiya alâkadardır; onun | lisanı nağmelerin - gayet kat'l| bir hesap üzere zamanın ce-| reyanını takip ederek - devam etmesidir. Musiki - (Bergson)- un (dur6e) dediği (müddet) i ifade eder; demek ki ruhumuz- | la ve hissiyatımızın hayatiyle alâkadardır. Halbuki gözümüzle münase-| beti olan bütün diğer sana'tlar | mekân da dahildirler; bundan golayı, hem mekânı, hem de mekânda mevcut olan şeyleri tasvir edebilirler; musiki mekân da değildir!.. Onun içindir ki, heykeltraşhk ve tasvir gibi san- atlar harici âlemde — bulunan canlı ve cansız şeylerin (meselâ | Ç1) — Teessüf ederim ki, bu! — | koşan bir atın, bir insanın, dal- | galı bir denizin!) —ancak bir vaz'ını, bir tavrını - bir saniye- nin onda biri kadar bir zaman- da zapteden ve tespit eden : enstantane — fctografi zapt ve tasvir eder. Bu b ı:- lara ait eserler de (zaman ifa- desi) yoktur; bir heykel bir a- damın hangi vaziyetni arzetmek için yapılmışsa sittin Bene de-, ğil, kıyamete kadar 0 vaziyette| kalır; bir tablo da öyledir (2) Pek iyi!, Bundan ne çıkar?| diyeceksiniz? Çok ehemmiyetli bir düşünce çıkar; o da şudur:| göze hilabeden san'atların, bir| vak'a cereyanmı (!?) ifade et- meğe asla kabiliyetleri yoktur. | Meselâ, Hazreti Musanın, ya-| hut İsanın, hayatmı teşkil ve temsil eden vukuatın zincirleme | gidişini resim ile ifade etmek | mümkün değildir. t (Sonu salı nüshamızda) | Cünye: Dr. Rza TEVFİK —| mühim astılâhların - her gün kullandığımız - türkçede henüz malüm, makbül ve umum â—l Timlerce muteber ve müsellem) | karşıkkları yoktur. Bir vakitler, ben, Darilfünunda — felsefiyyat | tedrisiyle meşgul ve (ıslılah en-| cümeni) asasından iken felsefe ve bu gibi psikoloji setilahlarımı toplayıp, eski ilim Usanında mu- kabillerini bulmak için eslâfımı- 2a tebciyyet etmiştim. Arapça- dan kelimeler almak mecburi - yeti vardı; nitekim bülün Avru- | paklar Yıman Tisanından ah -| yorlar veyahut uyduruyorlar, çünkü esasen medeniyeli ve kül- türü onlardan almışlardır. Be: n dersten istifa ve feragat emk_ ten sohra, bu meşgeleden de (Kamus) tan da vazgeçtim. İ (2) — “Sinema,, man güzd sanatlarla hiç münasebeti olma- dığı için ondan bahsetmiyorum. rini himayeye tahsis edildiği- ni zikretmemişti. Bu telgraf Bahriye Nezaretine vüstl oldu- ğu esnada Bahriye Nezareti er- kânı değişmiş, Lord (Fişer) Bahriye birinci Lordu olmuş - tu. Lord (Fişer) ilk icraatın- dan olmak üzere amiral (Gra- dok) un tehlikeli vaziyetini 15- lâha teşebbüs etti. (Defense) in süratle amirallik maiyetine il- tihakı emrolundu. Bu cihet a- mirale iş'ar olunurken Bahri- ye nezaretinin (Canopus) un da harekâta iştirak etmesi arzu - sunda olduğu ilâve edilmişti. Amiral filosunu (C: kez olmak lizere bulunduracak nesini düşmanla temasa gön- derecekti; ayni zamanda (De- fence) ile buluşmağa da derece gayret eyliyecekti. riye nezareti amirale Almanla- rın kendisini (Korkovado) kör- fezinde zannettiklerini de bil- diriyor idi ki: Bu zan ihtimal (Otranto) sefinesinin (Poer- to - Monte) llmanını ziyaretin- den - tevellüt etmiş Bahriye Nezaretinin bu ha- reketi seri olmakla beraber pek kalmıştı; çünk nezaretin i vasıl ol meden amiral sefinesine (Koro- nel) in 50 mil garbındaki bir r lJevude ertesi gün (1 teşrini- sani) zevalde filova mülâki ol ması emrini vermişti. - (Glas cow) a1 olduğu esnada ge rek o ilo kuvvetli Al man işar a idi; elân (Leipzig) kruvazörünün gimalde bir mahalde olup tica- ret sefinelerine telsiz verdiğine IS UKUA <— Yazan: V. Çorç hükmolunmakta idi; binaen- aleyh amiral bir araştırma hattı teşkil etti ve evvelce al- mış olduğu emirlere nazaran daha eksik bir şey de yapamaz niral kendisine gön- derilen son sarih ve kat'i telgra fı almış olsaydı, şüphesiz (Glas cow) sefinesini filodan tefri - kan taharriyata gönderecek, kendisi de kısmi küllisile (Ca nopus) zırhlısı üzerine çeki cekti. Fakat daha evvelce ken- disine, “düşmana mukabil ol - mağa hazırlanması...,, ve “ta- harri etmek..,, gibi tabirlerle vasıl olan telgraftan amiralin mevkiindeki bir İngiliz zabiti- nin istihraç edebileceği mana yalnız şu olabilirdi: Düşmanı aramak ve mahvetmek!,, ve 8- ki (Canopus) zırhlısını da be- raber sürüklediği halde emro- lunan bu işi yapmak imkânı bulunm. ından, amiral bah- riye usulünde gayri mektup bir kaide mucibince “düşi yıp bulmak,, için vel rin diğer bütün düşüncelere te- ylemiş t) fevvuk ede ne hükmr ti. Diğer cihetten ( nav) kruvı sularına muvi tahmin olunan tarihten ©n beş gün geçmiş olduğun dan, amiral Fon (Spee) nin şi- male, (Panama) mıntakasına gitmiş oldukları zannı kesbi SERLÜRĞLRA ile Orada Hindi garbi sularından ” hareketinden beri ken kuvvet etmişti. İngilterenin mali Bahrı Muhiti kebir fil: le tevhidi hareket etmesinin emrolunacağı ihtimali de ami- ralin tehlikeyi göze almasına yardım etmiş olmalıdır. Yoksa amiral (Cradock) un bu kadar zayıf bir donanma ile ve en kuvvetli cüzütamları olan Good Hope ile (Monmauth) sefinele- ri denize henüz çıkmış, efradı topçulukta acemi ve pişmemiş oldukları halde Alman donan - Masının en güzel ve en pişkin melekeli efrad ve zabitan ile donanmış ve her biri kendisi - nin kumandan sefinesine müsa- vi kuvvette iki kruvazöre k şı gitmesi inanılmaz bir hare- ket olurdu. Maamalih eğer amiral (Gra- dock), al Bahri Muhiti Ke- bir filosile birleşebileceği ümi - dile bu hareketi ihtiyar etmiş- se, nâühoş hakikati pek çabuk velde re (Nürenberg) — olduğu — halde — || FELSEFE ve EDEBİYAT — Şimdili kEz—z —— Bu kadar! Macar Başvekili niçin intihar ettt? Macar Başvekili kont Teleki- nin intiharı, geçen hafta Yugos- lavyada vuku bulan ihtilâl ha. reketinden sonra Avrupada ce- reyan eden en mühim hâdisedir. Kont Teleki intihar etmesinin sebebini vasiyetnamesinde yaz- mıştır. Bunun henüz tam met- nini bilmiyoruz. Ajans telgraf- ları ancak bunun bir cümlesini bildirdiler. — Macar Başvekili, “Acı ve bedbaht vazifesinde daha fazla devam edemiyeceği,, için hayatına kendi elile son ver- miş. Bu basit cümleden şu bü- Yük hakikatleri çıkarabiliriz: 1 — Üçlü paktın bir rüknü o- lan Macaristan ve Macaristanın. '€n mesul ve salâhiyet sahibi şah sı olan Başvekili, mihverin har- bi kaybettiğne kani — olmuştur. Almanyanın ve İtalyanın hakiki kuvvetini çok iyi ve yakından bildiği halde bu kanaate varmış bulunması, mihverin hic de sağ- lam istinadgâhlara dayanmadı - ğini isbat eden en büyük delil- 2 — Macaristan geçen harpte mağlüplar zümresnde bulun - muş olduğu için büyük zararla- ra uğramış, birçok topraklarını kaybetmiş, ayrıca büyük iktı - sadi felâketlere maruz kalmış- | tı. Şimdi de üçlü pakta girmiş olduğu için mihverin mağlübiye- ti ile daha büyük bir felâkete uğrıyacağını, memleketin büs- bütün küçüleceğini, belki de ğer devletler arasında tamami- le taksim edileceğini bilmesi bu paktı imzalayan Başvekilin vic- danında muazzam bir ıztırap husule getirmiştir. Almanların Yugoslavyaya taarruz etmek | maksadile son zamanlarda ken- disinden bazı şeyler istemesi, belki de taarruza Macar ordusu- nun da iştirakini , talep etmesi | Başyekilin ıztırabını büsbütiütn | giddetlendirmiş ve onu maddi ve manevi büyük bir azaba du- çar etmiştir. 3 — Damarlarmda astl bir ır- kın kanını taşıyan, şerefli ve namuslu bir adam olan kont Teleki, memleketi için felâket ve beidbahti getirmesi mukad - der olan bu işlere vasıta olduğu ve felâketli saatlerin çalmasını görmeğe tahammül edemiyeceği ni anladığı için şimdiden intis (Sonu sayfa 5 sütün 7 de) MURAD SERTOĞLU Kİ ĞURERRİ ÇT RE T LT EGEAEREISL A | HA (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİ.ASI Atlântik Meydan Muharebesi rek tahaşşüd işi tamamlandı. Filo burada hiç bir suretle iz'aç olunmaksızın bir hafta kalarak istihzarat, erzak almak vesaire ile iştigal etti; çünkü ancak bir hayvanat ağılını ihtiva eden bu ıssız (Şili) adasında Almanları hukuku bitarafiye Tiayete da- vet edecek hükümet kuvveti mevcut değildi. Filo buradan, muhtaç olduğu yiyecek vesai- reyi aldı ve 18 teşrinievvelde, yani amiral (Cradock) un Falk- land'da (Canopus) zırhlısını beklediği esnada, amiral Fon (Spce) her şeyini itmam etmiş ve yorzgunluğunu çıkarmış ol - tı, (Mas - A - Fuera) ya yol ver di. Burada (Prinz - Eitel - Fred rich) muavin kruvazörü filoya iltihak etti (27 teşrinievvel). (Prinz - Eitel - Fredrich) icra- yi harekât ettiği (Yeni Gine) Tantakasından Avustralya filo- sunun takibatile - çıkarılmıştı. Amiral Fon (Spee) nin bu es- nada İngiliz kruvazörlerinin (Valperezyo) da olduklarından malümat almış olması lâzım ge- lir. Çünkü ayni günde yaj miral (Cradock) un gizli üssü harekesine vasıl olduğu 27 teşri nievvelde amiral Fon (Spee) tekrar denize çıktı ve S0 uncu günü zevalinde — (Valperezyo) nun 50 mil garbında bulunuyor- du. Bu mıntakada sahilden g rülmiyecek veçhile dolaşmağa #i başlıyarak (Prinz - Eitel - Fred rich) i sahile sevketti; bu kru- vazörde (Kolosa) isminde bir (Easter) adasına vasıl olmuş, İngiliz vapurunu © kadar şid orada da (Dresden) i bulmuş- Getle takip etti ki: Liman civa, tu. (Dresden) kruvazörü (Or- yında bir (Şili) ganbotu müda- tega) vapurunu zapta muvaf- - haleye mecbur oldu. Ertesi gün fak olamadığı tarihten sonra o ticaret tariki Üzerinden tâ (Ko- ronel) e kadar yükselmişti. Fakat oralarda bir şey bulama- yınca geri döndü ve sahilden daha açık bulunarak 29 eylül- de (Mas - A - Fuera) ya reldi. ne kö- mür gemiliği eden (Baden) va- purundan kömür aldıktan son- ra, onun yedeğinde (İster) ada- sına amiral Fon (Spee) den iki gün evvel vasıl oldu; 14 teşrini evvelde dahi (Leipzig) e gele- kruv (Spee) nin huzurundan haber- dar etmeğe vakit bulabileceği bir anda (Koronel) den mufa- rakat eylemişti. amiral Fon (Spee), (Glascow) İngiliz kruvazörünün (Koro- ına dair bazı ma> ye iltihakına mâni olmak) üze- re hemen hi eket etmeği ka - tırdı. fakat yukarıda gör- imüz veçhile, (Glascow) zörü tam amiral Fon (Arkası var)