3 Nisan 1941 Tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3

3 Nisan 1941 tarihli Yeni Sabah Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— derece şaşırtmıştı. 3 NISAN 1911 “’ââ” Ay işgali alt Antalya ve havalis mden notlar Yazan: Dâniş Remzi Korok l Farantiye verilen cevap. Kaçırma tesef;*ııe!erı a şündükleri .- Konsolosun çırpınmaları .- aleyhinde kışkırlmalar. Muta £ vekil bu sözlere| malümattar ediniz de ne cevap | karşı sadece: | vereceklerini en kisa bir zaman- | — Siz belki haklısınız. Fakat| da öğrenmiş olalım. Biz de ha- ben size doğrudan doğruya der- iyliyemem. İstan - krini ve mütalcasını | or. Bir kere Uı-w n sorayım. — | bulun da almak icap edi hiliye nezaretind Demiş ve kesip atmıştı. Bu| kat'i cevap ka: da Mnrkıw Faranti hiddetinden köpürmüş- | tü ve bu saikle: — Öyle ise biz evinden gider alırız. Mutasarrıf vekili derhal ayni şiddetle mukabele etti | — Muhakkak silâhla ve kur- gunla karşılanırsınız. Böyle bir hâdise çıkarsa mesulü de siz o- lursunuz, ben karısmam ! Mutasarrıf - vekilinin - büyük | ve emniyet ve güven ile auyıe-] — Muhakkak silâh ve lıuu'-W gunla karşılarıramız. Sözleri Marki Farantiyi son | Kendi zih-| ninden: | — Acaba yaparlar mı? Buna cesaret ederler mi? Gibi bir sorgu geçirdi. Son-| Ya resmen ve alenen - bu şekil- de gazete çıkarınıva cür'et e- den bir adamın icabında her | hangi bir mukabeleye de, hattâ gilâhla ve ateşle kendini mi faaya kalkmıya cesaret edec ğini kendi de kabul etti, Faka! körünü öldürmemek için: — Filhakika bu bakımdan haklısınız! dedi." - Ancak bizim | hareketimizde menafii memle- | ket için olacaktır. Bunda bir| mesuliyet terettüp etse bile vazifemizi yapmış olduğu! dan dolayı mazur ve muaf — Ben orasını bilmem, fa-! kat böyle bir hâdiseye meydan vermekten sizi menederim. Hem bunda fazla aceleye; lüzumsuz, Yeğinde olmuyan . bir telâşa ne var? Dahiliye nezaretin- den en kısa bir zamanda cevap alabiliriz. Bu müddet zarfında siz de sükünetle bekleyin. Talâtın bu sözleri en makul| ve en mantıki bir muhakemeye istinat ediyordu. Konsolos buna da itiraz edemedi. Daha doğru- Bu etmek istemedi. Çünkü iti- raz etse ve Emin beyi yakalat- mak üzere herhangi bir müfre- zeyi tahrik eylese neye yaraya- caktı? Belki Emin beyi yaka - larlardı. Belki değil; muhakkak ele geçirirlerdi. Fakat gene Şu- rası da muhakkaktı ki bir vak'a, bir müsademe olacaktı . Böyle bir şey de halkı iğzap e- | debilir, umumi bir ayaklanma- - badi olabilirdi. O zaman Ta- lât beyin dediği gibi; bundan kim mes'ul olacak, kimi mesul tutacaklardı? Tabit doğrudan doğruya kendisini, Zira onun Zeki beyin tevkif- le birde Talât beye | diremesinden he-| nüz kumandanlığın haberi yok-| tu. Bütün bunları kendi aklına | ve düşüncesine göre yapıyor, | bu tedabir: kendi kendine itti- | haz ediyordu. Bunun için mesu- | liyet terettüp ettiği takdirde ayrıca bunun da hesabını vere- | ceği aşikâr bir şeydi. Yapmak | istediği işlerden neden dolayı danlığı haberdar etmedi- | aktı tabil. Oz.ımzn rgcek? Ne suretle M? Sorulan | y âmyan ında Talâtın dü- - Emin bey f riz. Mutasarrıf — Vekili, Markinin yola geldiğini görünce — sevin- mişti. Vakit kazanmış olmak 0- nun için en büyük bir avantaj- dı. Zira kendi de biliyordu ki artık İstanbulda hükümet de- nilen bir varlık yoktur. — Olsa bile müttefik devletlerin elinde bir oyuncak olan ve onlara tebe- iyet göstermekten başka ya- pabilecekleri hiç bir şey bulun- mıyan âciz bir hükümettir. Bi- naenaleyh konsolosun talepleri- rini Dahiliye nezaretine yaza- cak olsa da sanki ne cevap ala- caktı ki? Kalkıp ta Talât be- ye: “— Zinhar teslim etmeyiniz. Böyle bir talepte bulundular- sa mukavemet-ediniz. Bu şa- hıslar vatan ve millet için lâzım- dir.,, Diye sert bir cevap mı vere- ceklerdi? Mutasarrıfa bir dea- tek, bir kuvvet mi olacaklardı? Ne gezeterr!. Gelecek cevabın ne olacağını Talât bey pek â- lâ biliyordu. Her zaman oldu- ğu gibi bu defa da: “— İşi idare ediniz. Mümkün olduğu kadar aşağıdan alınız ve bir hâdise çıkarmıya — meydan vermeyiniz. İcap ettiği takdir- de her iki şahsı da teslim et- mekte tereddüd göstermeyin. Diyecekleri muhakkaktı. Hat- tâ o günkü ve o devrede yaşa- yan İstanbul hükümetinin: “Eğer o adamların İtalyanla- ra karşı mukavemete ictisar et- meleri ihtimal dahilinde ise doğ- rudan doğruya Türk zabıtası marifetiyle mutasarrıflığa ge- tirterek - İtalyan makamatına hâdisesiz ve vukuatsız bir şekil- de teslimlerini tahtı temine alı- Duz.,, Tarzında çok çirkin bir yol göstermeleri bile memuldü. kâtımızı önâ göre tanzim ede- Mutasarrıf vekili Talât bunu çok iyi biliyordu.. Bu makama çıkalı henüz kırk sekiz saat olmuştu amma, bu müddet zar- fında da hemen hemen kırk se- kizden belki daha fazlaya çıkan bu tarzda talimat almıştı. Bu- nun için İstanbuldan medet bek lemek fikrinden bile geçmiyor, ancak o daha başka türlü ted- birler ve tertipler düşünüyor- du. Bunun en başta geleni; Ze- ki ve Emin beylere derhal el altından malümat vererek onla- rın Anadolu içlerine kaçmala- rını temin etmek bulunuyordu tabil. Fakat daha dün Emin beyle, yaptığı konuşmada onun hiçbir yere gitmek niyetinde ol- madığını çok iyi anlamıştı. Bu- nun için bir kolayını bulup E- min beye müessir olmanın ve Antalyadan kaçmıya ikna ey- lemenin çaresini arıyordu. Mutasarrıf vekili Talât bu yanda bu gibi plânlarla meşgul iken Marki Faranti de diğer tarafta kendi vaziyetini emni- yet altına almıya ve ileride hı hangi bir hâdise vukuunda bi tün mesuliyeti kendi üzerinden atmıya gavret sarfediyordu. Bu maksatla hareket etmekte olan Marki Faranti; mutasarrıf Vekili Talâtın yanından ayrılır avrılmaz doğru kumandanın | Di ve telâşı ile girdiği kuman - _ânşzmhk makamatını alt üst ede- ek, yerinden Ooynatacak bir € Robiülevvel 1360 Zi Mart 1367 3 Nisan 1941 PERŞEMBE E TC ı Gündü, Ay 4, Vik 941 - Kazım H7 DİKKAT «Yoml Babaha « gönderilen yazlar Ve evrak neşredilsin edümesin iada #lunmaz ve bunların kaybolmasın. dan dolayı hiç bir mesuliyet kabul , edilmez. | <amm başlarette ortalığı velveleye - veri- 6 AYLIK tarmıyı. 3 AYLIK 400 » — 800 » ki odasuBu ne rezalet, bu ne cesa- 1 AYLIK 160 » 300 » gece saath dibinde görtano Aleksandroya ıı—W zünü, şimdi gsteyi göstererek: ayni halde görms: muhakkak kendi Doğrusu, Bahitına almak lâzım- da biçare Nadin cenapları; yok- Ölür korkusiyle ayıkatı ile memle- gıyor, yoksa, bir MK Handıracak. artık tabil ve salim dnuauimm imkânı yoktu. ÇArkası W var) (B Her Sabah, Katmerli talihsizlik Frenkler bir felâket yalnız ba. gina gelmez derler. Bundan rat, bir kere geldi mi dört ba mamur gelir! Hikmetidir İtalyanlar Fransa yıkılı başlayınca “Fırsat bu firs deyip kendilerini harbe gi larına kadar sol arl:ulıı n, şüphesiz kendi kendilerine: — Lehlilerden sonra işte Fran sızlarda da çöküntü başladı. Bu gidişle yakında İngilizler de pes diyeceklerdir. Binaenaleyh ar- tık kılıcı çekip mücadele mey- danma atılmanın sırası geldi.| Bundan evvelki Cihan Ha arbinde Oolduğu gibi galin tarafa iltihak edelim de yin& parsaya iştirâk 'edelim dediler. Ve İtalyanlar harbe girdiler; alt tarafı malüm. * Biz burada harp talihinin ma- küs darbelerine uğrıyan ve uğ- ramakta devam eden bir mille- te (Oh olsun!) diyecek değiliz; zira Türk pekâlâ bilir ki her or-| duya zafer gibi mağlübiyet de mukadderdir. Fakat şurası da muhakkaktır ki bütün cihanı ye ni bir nizama koşmak iddi. n da bulunan mihverin mühim bir rüknü kendi mukadderatını bile tehlikeye düşürecek derece kısa | görüşlü olduğunu isbat etmiştir. Hani mihverciler dünyanın is- tikbalini değiştireceklerdi? Ha- ni genç milletler istismar cana- varı (!) demokrasileri ortadan kaldıracaklardı? Hani resmi İtal yan ağızları yüksek perdeden lmnuşuyorlnr İtalyan satvet ve şevketini tebarüz ettiriyorlar. atlama tahtalarından, hız alma- ya matuf hamlelerden bahsedi- yorlardı. Sabahın saat dördünde | Mmasum ve mazlüm bir milletin | başvekilini uykudan uyandır- mak suretile bütün medeniyet dünyasının suratına fırlatılan o ültimatom ne idi? — Merak etmeyiniz, sizlere dokunacak değiliz! şeklindeki kendini büyük görme ve göster- menin sonu (Taranto) - gafleti, Arnavutluktaki hezimet zinci Libyadaki esir vermece mü: bakası, ve nihayet Yunan sula- rındaki o inanılmaz mahcubiye- te mi dayanacaktı? Bütün bunlar oldu ve tekrar ediyoruz ki kasdimiz — talihin| maküs darbelerine hedef olmuş bir milletin felâketini tebarliz ettirmek ve bu felâkete gülmek değildir. Lâkin bütün bunlardan sonra d | | ttr,, * ırtlak- W | hiç Düşman bir harbe hazırlanıyor Şimdi gene araştırma daire- lerimizi genişletmiye başlaya- bilirdik. Bununla beraber bu gemiler için bir kaç hafta en- dişe duymamıza sebep yoktu. Bundan dolayı amirallik, cenu- bi Amerika amirali Kontr ami- ral Cradocok'a telgraf çekerek yeni vaziyetten onu haberdar et- miş, artık kruvazörlerini tah- şide ihtiyacı olmadığını, fakat, derhal Alman nakliyatma hü- cum etmek için Magellan bo- ili sahiline hareket bildirdi. On beş gün zarfında da hiç bir hâdise olmadı. Ancak 4 ilk teşrinde Scharnhorst Alman kruvazörünün bir telsizi Suva ve Yeni Zelanddaki Velington telsiz istasyonları tarafından yakalanmıştır. Bu telsizlerden gemilerin — Markiz adalariyle Pak adası arasında olduklarını anladık. Hiç şüphe yok ki Almanla- rın aklında hep cenubi Ameri- ka plâmı vardı. Bu malümatı hemen Amiral Cradock'a bil- dirdik: “Alınan —malümata — göre Seharnhorst ve Gneisenau Ce- nubi Amerikaya yollanmakta- dırlar. Grup halinde toplanmak üzere — hazırlık yapmalısınız. Canopus gemimiz Glascov ve Mannut ile Otranto gemileri- mize refakat edecek, onlarla birlikte münakale yollarını hi- maye edecektir.,, Amiral Cradocktan 8 ilkteş- rinde çekilen şu telgrafı ayın 12 sinde aldık: “Büyük Alman kruvazörle- rile diğer gemilerinin cenubi Amerike. sularında tahaşşüdü ihtimaline karşı her sahilde on- larla harp etmeğe muktedir olabilecek İngiliz kuyvetlerinin mevcut bulunması lâzaımgelir, knnmındı—yim.,, i gün aldığımız bir tel- Drmdm Alman harp ge- Misinin cenubi Amerika sula- rında bulunduğuna — dair elde CEK | nasıl ezip çiğnediğini görmüş YENİ SABAH İLMİ - UnT e — SOH BETLER 7—!Ankara Islam - Türk tarihine ve ilmine | nazar ve Sünnilik - Şiilik davası Hikmetlerine hayran kaldı- ğim Kur'anı câmiülburhan, o ihtilâfların sarrını; her zümre kendi benliği ile (kendi mesle- ki ile) öyünüp avınır (neş'ele- nir). mealindeki âyet ile izah | ediyor. Mezheplerin bir (din Balta- g, natı) halinde doğup yaşadığını tarihten öğreniyoruz, demiştim. Hakikat.. Görülüyor ki o ha- Ti ve kahir galtanatları yürü- ten hep eli kılıçlı ümera ile eli | kitaplı ülema olmuştur. Hüküm- | darları saltanat kürsüsüne çı- karıp oturtanlar da, oradan kal- dırıp indirenler de baş kaldıran | ümeradan ve fetva üle- | madan başka kimlerdir. Fakat | fetva; iki saplı bir. kılıçtır. Bir| sapı hükümdarın elindedir, o- nunla kuvayi bâgiyenin kellele - rini biçer doğrar. Öteki sapına da ehli huruç yapışarak onunla hükümdarların tünediği dalları keser, budar. Hükümdarlar - için (Allahm gölgesi) diye kasideler söyleye- rek din hatipliği yapan Balta - nat üleması hakkında: Siz ey insanlık istidadınım dünyada mahrumu! Bomnlardan da yüksek tuttunuz bir zılli mevhumu! diye tezyifler savuran ve bu e- Kim cilvenin hikmetini: Bir şahsa esir olmayı bir kos- koca millet, Mekrinle mi, yarab! Sanıyor kendine — dövlet?. Beytiyle bizzat Tanrıdan so- ran koca gairimiz Mehmet Akif merhum; insanların, — ihtirasa mağlüp olarak, dinin saffetini ve bundan, beşeriyet hesabına, ne acı bir hicap ve azap duymuş olmalı ki: Beşerin taptığı; bir kendisinin heykelidir, Dinlemem, etse de Allahı bütün Za- ferderi bahsedebilmelerine ve “İtalyan gazetelerinin hâl hâlâ pervaz — bir Jisan kul- şaşıyoruz. Acgba İtalyan milleti hakika- te karşı bu kadar mı kulaklarını tıkamıştır? A. C.SARAÇOĞLU DÜNYA HAR zi Yazanı: — e| RUHİ NACİ Sağdıç Ben bu mel'un putun uğrunda W geberdim, hâlâ Kabarır, kokmuş içimden, ya- W şasın nefsi nefis!. kıtasiyle vicdanın levmü takbi- | hine tercüman olmuştur. Muazzam bir kütle olan İs-| lâm cemiyetini, yer yer - didik- | leyen bu fitne; dinin vicdanla -| ra hitap eden ve bütün beşeri - yete kardeşlik ve birlik övüt | leyen saffetinden gafil kalma- | 'nın kötü akıbetidir. Dinin saffeti asliyesi acaba nedir? işin | özü; bu noktayı havramak ola- cak şüphesiz.. değil mi?!. Şu halde. arıyalım; fitnenin başı nereden geliyor?.. Biliyo- | ruz ki din (akıl ilmi) değil, (ha- | ber ilmi) dir. Haber ise, evvelâ | Yüce Tanrımızın biz kullarına armağanı olan Kur'andır. On-| dan sonraki haber dahi; o ar-| mağanı - haktan halka - getiren elçi Muhammet Hazretlerinin ef'ali (sünnetleri) ve sözleri| (hâdisleri) dir. Gerek Kur'anın | hikmet ve gayesini hakkiyle an- | lamak, gerekse peygamber haz-| retlerinin sözlerindeki mâna ve | maksadı — lâyıkiyle kavramak için, bilhassa, onun varisi olan Alinin izahlarına muhakkak muhtacız. Ondan asla musugm> olamayız. Ali hakkında Kur'anda işaret- | ler beşaretler olduğu gibi bizzat | peygamber efendimizin bir çok Barih sözleri ve fi'li hareketleri rivayet edilegelmiştir. — Fakat; | din namına saltanat siya - * setini güden Zzümre tarafından Alinin adını ananların alnına | hemen (Râfızi, Mülhid! — Zın-| dık!) gibi kara damgalar ça-| hnması, gitgide, âdeta bir (din an'anesi) haline sokulmuştur. | Meselâ ilim ve irfaniyle bütün dünyayı kendine hayran bıra - kan koca Muhiddine bile (Mül hid) denilmiş, başına tel'in ve yağdırılmıştır. Halbuki Muhiddin Hazretlerinin eserle-| ri meydanda, itikadı malüm, mesleki aşikâr. En ince fikirleri, ipek dantele | gibi, dokuyarak pek girin hik- met çiçeklerini temsil ve ter- sim eden ve islânam pek haşmet | li bir hakim müvahhidi - olan Muhiddin; Alinin vilâyet maz -| hariyetini ve hikmeti mutlaka- | nın mahzı lübbü bulunan (vah- | deti vücut) akidesini izaha uğ- raşmaktan başka bir suç işle-| memiştir. Şunu tasrihen kay - detmek lâzımdır ki Muhiddinin akidei muhikkası, garp felsefe-| sinde panteizm diye meşhur ©-| lan (tevhidi mevcudat) mezhe- bi batılına benzemez. Muhiddinin eserlerine Arap, | Fars ve Türk dillerinde bir sürü gerhler — yazılmıştır. Merak e- îizc'nler okuyup tetkik edebilir- Muhterem milfessirimiz — ve| muasır ülemai dinin seyyidi o-| lan Elmalılı Hamdi Hazretleri de (Metalip ve mezahib) adlı| eserinin dibâçesinde ©o akidei| tevhidin vecdü istiğrakma dalıp | yıkanmış ve Allahın pâyansız| denizinde, bir damla gümüş gi-| bi yüzüp çalkanmıştır. | Âziz ve nezih kardeşim ve sa- | lâbetli dindaşım — Eşref Edip,| bana (Ali masum değildir) di- yor ve peygamberlerden baş-| kasını, Aliyi ve evlâdını ma-| sum tanımanın Ehli Sünnet mez hebine yakışmıyacağını haber | veriyor. | Öyle amma, Ehli Beyte mu-| habbet gösterip Aliyi sevdikleri için hepsi topyekün (Şii) diye merdut tanıtılmış olan müslü -| manların itikadınca AH masum-| dur. Ona husumet ederek İslâ-| Miyeti, ilk defa (saltanat teme-| li) yapan Muaviye ise fitne ba- şıdır. Şiller; kendi akidelerini hak- h göstermek için (haber ilmin- | den) bir hayli delil getiriyor-| lar. Onlara ne demeliyiz? — | Malüm ya, haber ilmini, Kur- andan sonra, peygamberin söz- | leri (hâdisleri), hareketleri (sünnetleri) teşkil etmektedir. | (Devmı yarınki nüshamızda) | (YENİ SABAH)IN BÜYÜK SİYASİ TEFRİ <ASI Atlântik Meydan Muharebesi edilen izleri şöyle izah ediyor- du: Gneisneu ve Scharnhorst hakkında aşağıdaki malümat alınmıştır: Good Hope gemisi Oranj körfezini ziyaret ettiği zaman Dresden'in — oralardan geçtiğine ait delüler elde et- miştir. Bu delillerden anlaşılı- yor ki Gneisnau ile Seharn- nom Alman kruvazörleri Nurn g, Dresden ve Leipzig gemi- lerıle buluşabileceklerdir. Ben kuvvetlerimizi Falkland'da top- lamak ve dağınık bir halde bu- lundurmamak — niyetindeyim. Canapus harp gemimize oraya gelmesini emrettiğim gibi ğer üç gemimize de Alman kru- vazörlerinin vaziyetini tayin edinciye kadar Valparaiso'dan cenuba getirmelerini emreye- dim.,, Bu telgraf çok mühimdi. Bun dan düşmanın belki de bir har- be tutuşmak üzere tahaşsüt et- mekte olduğu anlaşılmakta idi. Bu vaziyette tabif bizim de ta- haşştt etmemiz lâzımdı. Er- kânıharbiyenin gönderdiği bir telgrafı tetkik ettim. Bu tel- graf esaslı mesele, yani tahaş- şüt hakkında hiç izahat vermi- yordu. Bir yanlılığa meydan Vermemek için 12 ilkteşrindeki telgrafın arkasına şu iş'aratı yazdım: Bahriye birinci lordu, *Bu vaziyette İngiliz gemile- rinin tutacağı en iyi yol, ister ğazda, ister Falkland hava- lisinde biribirinden fasılalı bir gurette bulunmak, iki - Alman kruvazörü hakkındaki karar- sızlık zail oluncaya kadar ha reketlerini tadil etmektir. —— Yazan: — . V. Çörçil “Bizim şimdiki hedefimiz bu iki kruvazördür, muvasala ve münakalemiz değildir. Artık onları kaçıramayız.,, Bahriye birinci Lordu hemen ©o akşam bu telgrafa “kabul,, diye cevap verdi. İlkteşrinin 14 üncü günü va- ziyeti bahriye birinci lordu ile münakaşa ettim. Usul ve itiya- dim - veçhile, bu mülâkattan sonra, aramızda kararlaştırı- lan meseleler Üüzerine şöylece bir iş'arda bulundum: Bahriye birinci Lorduna, “Pasifikte ve Atlantiğin ce- nubundaki vaziyete dair bana vaki teklifleriniz. sanırım ki şunlardır: 1 — Amiral Cradock'un, Ca- nopus, Monmut, God Hope ve Otranto gemilerile Falkland- da tahaşşüdü. 2 — Glaskov gemimizin ay- rılarak Almanların Leipzig ge- misini arayıp tahrip cenubi Amerika garp sahille- rinde münakale yollarını hima- ye etmeleri. 3 — Defence'in Carnavron ile birleşerek Rio münakale hattını müdafaaya ayrılması. 4 — Albion'un kumandan gemisile birleşerek — Luderiz körfezindeki sefer heyetini mü- dafaa etmesi. “Bu tetbirleri tamamile tas- vip ediyorum. “Erkânıharp - reisinden bu etmi tetbirlerin tatbiki için bir plân vücude getirmesini ve iki Ab man kruvazörünün görünmele- ri melhuz saha hakkında bir tarih bildirmesini isteyiniz. “Sanırım ki Amiral Crodock bu iki Alman kruvazörünün (yani Seharnhorst ile Gneis- navu) ayın İ7 sinde veya ondan sonra görünmeleri muh temel olduğu kanaatindedi. Eğer Amiral, bu düşman gemi lerine hücum için kendisini kâ- fi derecede kuvvetli görmüyor- sa kendisine takviye kuvvetle- ri gelinciye kadar onların hü- cumundan masun kalmıya ça- lışacaktır.,, Ayın 18 inde Amiral Gradock dan şu telgraf geldi: “Karlsruhe Alman gemisinin diğer beş gemiye iltihak etme- si mümkün olduğu fikrinde- yim. Bir harekete geçmen için yaziyetin müsait olduğuna iti- madım var. Fakat Canopus ge- mimiz yüzünden filonun on iki mili geçemiyeceğinden korku- yorm n İi tarafın kuvveti O zamana kadar Amiralin Canopus'a isnad etmek istedi- ği, hattâ filosunun sürati on iki mile düşse bile bu gemiyi göze aldığı anlaşılıyordu. Ca- nopus resmen i6 dan 17 mile kadar bir sürate malikti. Fa- kat hakikatte ve Ffiliyatta bu gemi 15.5 mil kadar yapıyordu. Şimdi vaziyeti şöyle bir bu- lâsa edelim El'l! n | zahüratla kutlandığını Bayfa : 8 —e Haberleri Yurtta İnönü gunu Ankara, 2 (aa) — Buğ:tı aldığımız telgraflar, ikinci nü zaferinin yıl dönümünün bü- tün yurt içinde en heyecanlı tex bildire mektedir. Bu münasebetle Cüm« huriyet meydanlarında, halkev « lerinde her gınıf halkın iştirak ettiği toplantılar yapılmış ve İs« tiklâl Marşile başlanan bu tö- renlerde nöz alan hatipler ikinei İnönü harbinin safhalarını ve neticelerini anlatarak bize bu zaferi kazandıran Milli Şef İnönüye karşı bütlün milletçe duyulan minnet ve şükran duy -« gülarını en içten ifadelerle bir defa daha izhar ve teyit eyle < mişlerdir. Yeni Gümrük kanunu Ankara, 2 (Hususi) — Yeni ihtiyaçları karşılayacak - şekil - de hazırlanan yeni gümrük kar manu lâyihası, mütaleaları alın- mcak üzere Vekâletlere gönde- Tilmiştir. Petrol Şirketi mümessilleri Ankara, 2 (Hususi) Petrol Şirketi mümessilleri, — Ticaret Vekâletiyle temas için buraya geldiler. Bu görüşmeler, petrol işlerinin tanzimi etrafında cere- yan etmektedir. İngiliz elçisinin oğlu öldü Ankara, 2 (a.a.) — İngiltere- nin Türkiye büyük elçisi Sir Hughe Knatchbull - Hugessenin | yegâne oğlu Norton Knatchbulil - Hugessenin 27 yaşında olduğu halde İngilterede vefat etmiş olduğu teessürle haber alınmış- tır. Uzun zamanlar Oxford. kü- tüphanesinde memur bulunmuş olan Nortonun vefatı dolayısiy- le Anadolu Ajansı dost ve mi tefik İnsilterenin büyük elçisi- ne ve Lady Knatchbuli - Huges- sene samimi taziyetlerini arze- er. berg hafif kruvazörlerile birle- şebilirler. Bu suretle teşekkül eden düşman filosu tamamile modern ve süratli gemilerden mürekkep olacaktır. İki büyük kruvazör ise son derece kav- vetli gemilerdi. Bunlardan her biri 200 mm. lik 8 topa - üst köprüde - sahipti. 6 tanesi ay- ni zamanda iki taraftan ateş edebiliyordu. Bu gemide yaban- cı sularda daimi bir hizmete ay- rılmış oldukları için müretteba- tı Alman mürettebatının en gü- zidelerinden seçilmişti. Bunlar bütün Alman filosunun en de- ğerli topçularını ihtiva ediyor- du. Bu iki kuvvetli harp gemisile diğer hafif kruvazörlere karşı İngiliz amirali Cradock kendi safına Good Hoppe ve Mon- mut gemilerini koymuştu. Good Hoppe ücüncü filonun eski, fa kat güzel bir gemisi idi. 240 İ mm. lik bir topu, ön arka ve Ö ortada 150 mm. lik 16 topu var- dı. Bu yaşta bir gemi için mü- kemmel sayılabilecek (23 mil) idi. Efradı ihti rattan mürekkepti. Tonç! idi. Fakat Alman ve İngilizle- rin en iyi efradile mukayese edilemezlerdi. Monmut, Amiral Fischerin sık sık kızdığı Countz sınıfına mensup birçok gemilerden biri idi. Büyük, hayli hızh, fakat müdafaası zayıf bir harp vemi- si idi. 150 mm. lik on dört to- pa malikti, fakat dokuz tanesi Aayni zamanda yalnız bir tara- fa ateş açabilirdi. Bundan do- İyı bu iki kruvazörümüzün Gneisnau ve Seharnhorst Al- man kruvazörleri ” karşısında muharebeye £ şansları olabilirdi. irmek için pek az İhtiyar, fakat çok kuvvetli Canopus Kuvvetlerin müsavatsızlığı- R ıA'E nı, topların ölçüsüzlüğünü telâ- İki Alman kruvazörü Ame- fi Gdecek kahramanlık ve cesa- rika cenup sahillerine yaklaşı- — et yoktur. yorlar. Bu yol üzerinde onlar Dresden ve Leipzig ve Nurn- (Arkasn var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: