—.Bllydk ortaya güreşekler Meydana! , NW 'Davullar zurnalar tekrar mey "damı çınlatmağa başladılar... ha acı vuruyorlardı. Çingeneler yine galeyana gelmişti. Meydana |Çıkacak pehlivanların usta oldu İBunu biliyorlardı. (x Sabırsız olan Çolak Molla, so- yanmuş bekliyordu. Cazgır ça - #ğırır çağırmaz derhal kazan di- ( bine yürüdü. Çolak, kazan dibine gelip du- runca on binlerce seyirci ara - 'sında dedikodu başladı. $ Mollayı bilen, bilmiyen göyle konuşuyordu: — Ulan, bu Molla gelmiş bu- a ha, — Çok yamandır bu Molla. — Dramada çingene Ahmedi, anıburu birer elde yendi. Amma yaptın ha?.. Ne söylüyorsun be?.. avuç adam bu?. — Şimdi görürsün meydanda! — Ne göreceğiz be!.. vuç adam!.. b — Biç, Helyacı ile, Lângaza- h ile güreşebilir mi bu be?.. & — Çingeneyi belki ,kazaen ' yenmiştir. Molla, sakin... Ellerini ne çaprazlamış duruyor... Yüzer okkalık iri kıyım hasımlarını he gecansız, sabırsızlıkla bekliyor- ;du. » İhtiyar cazgır Mollaya yana- , sarak: — Oğlum Molla, nasılsın?. — İyiyim usta!.. üreşi çıkarabilecek misin ? — İnşallah!.. — Haydi bakayım seni göre- Bir — Lângazalmiın — çaprazına Gikkat et! — Helvacının da küntesinden sakın!... — Usta, evelallah korkma, se- »in yüzünü kara çıkarmam!. — Haydi Allah muinin olsun.. Dedi> Fakat Molla, ne çap - raz düşünüyordu.. ne künte!... | ©, ne yapacağmı biliyordu. Ya -| bancı hasımlarile üç beş dakika | boğuşması kâfi idi. i Mollanın hasumları teker teker meydan yerine gelmeğe başladı. Molla, yan yan bakıyordu. İri yarı heriflerdi. Onlar da küçü- Cük Mollayı süzüyorlardı. Bu da kimdir diye düşünüyorlardı. Kattâ Lüngazalı Hüseyin bir- | az zevzek olduğu için Mollaya kaymet vermediği cihetle ihtiyar | cazgıra işmar ederek: — Usta bu kim?. . Dedi. İhtiyar cazgır da: — Tanımıyor musun? — Yoo... — Çolak Molla... — Çolak Molla da kim?.. — İşte bu çocuk.. — Büyük ortaya mı güreşe - cek bu Molla? Lângazalı gururla Mollayı süzdükten sonra: — Amma yaptın usta be?.. * — Öyle be pehlivan!.. Dedi. Lâfı kesti. Çolak, sakin Huruyordu. Hiç sesini çıkarma - 'den Allahına dua ederek: »— Şimdi görürsü, ö Dedi. Molla, Lüângazahya çok Âgerlemişti. Sıra ile kazan dibi - ne diğer pehlivanlar da geldi. Yağlanmağa başladılar, Molla da itinalı yağlanıyordu. Küçük Mollalar kendisine yar - | — Lângazahın, iste sana.. kür gük Mollayı eş veriyorum.. Ta- mımadın ise tanı. Dedi. Lângazalı bilâkis mem- un olmuştu. Kendisine hafif bir düşmüştü. Üç beş daki- İkada meydandan Çıkaracaktı. İSonra asıl hasımlariyle diri ola- irak kapışacaktı. _.34,— Çingeneye Helvacıyı eş verdi. Kanbur Halide de Osmanı... Eş- lerinden hemen herkes memnun du. Eşinden en ziyade memnun 0- lan azalı idi. Kendisine kü- çüci ü de adı van.. Cazgır, duasını yaptı. - Pehli- vanların menkıbelerini okudu.. Nibayet, pehlivanlar meydana yürüdü. Molla, çelik bir yay gi- anı olmiyan bir pehli- bi dolub boşalarak peşrev ya- pıyordu. Lângazalı oralarda — değildi. Hattâ, Helvacı Lângazalıyı kıs- kanmıştı. En büyük hasma ha- fif bir pehlivan verdiğinden Go- layı ihtiyar Cazgıra kızmıştı. Fakat, Helvacı sonradan işi | anlayınca ihtiyar Cazgıra me ka- Edebi Sohbetler Üstad Hakim Ferid Bey (Baş tarafı 3 üncü sayfada) siye etmek istemiş. Fakat tada karşı, hürmet ve tazimin- den nâşi olsa gerek, fikrini açık- ça söyleyememiş; biraz müb- hem, biraz muğlâk bir lisan kul- lanmış. Ferid beyin alıngan mi- | zacı almış fitili.. Neredeyse bom- | ba gibi infilâke müheyya... O günün akşamında, tesadü- fen, biz yine üstad Hakimin zi- yaretine gitmişiz. Aman Yarab- bi! Üstadın keyfi tâ kökünden ş.. Çocuklar gibi ağla- yiverecek bir hale gelmiş.. Ken- dini zor zabtediyor. Hattâ ken- di kendine avunabilmek için hay-| li uğraşmış; Tahir Elmevlevinin (nâzım ve eşkâli nâzım) adlı ki- tabını bulup çıkarmış. O kitapta Müellifin, kendi hakkinda kul- landığı hürmetkâr lisanı tetkik etmiş. Tahir beyin kendisini kıs- kanamıyacağı hakkındaki kana- atini takviyeye çalışmış... — Fa- kat Tahir bey bu kasideyi ni- çin beğenmedi? Beğenmediği noktaları niçin tayin ve tasrih etmedi? Bu, ne dostluğa yakı- şır! ne samimiyete sığar! Ferid bey, o gece hastaydı. Derin bir hümmayi inkisar için- de buram buram terliyordu. Ka- sidenin içinde, kendisi tarafın - dan acaba görülüp farkedilmi- yen bir sakatlık mı var — Şunu, çocuklar! siz oku-| yun, bir de kulağımla tetkik e- deyim bakalım! Dedi. Okuduk ve şöyle konuş- tuk: — Vezin hatası yok değil mi? | — Hata etmenize imkân mı var? üstad! — Yok yok.. Siz bana ezber itimad etmeyin! Mısralara ba- kın! Sakın gaflet olmasın! — Vezin hatası falan yok & fendim! -Olsa söylemez miyiz? — Müna insicamı nasıl? Ak- saklik varsa haber verin Allah aşkına! — Bunu bizden daha çok E- mir Han Hazretleri beğenecek süphesiz. Hattâ bir Türk Darül- fünununda ummadığı bu şahe- serin karşısında şaşıracak bile. — Çocuklar! biz bunu yarın daktiloya tebyiz ettirelim. Hem kolay okunur, hem el yazısın - dan daha şık olur değil mi? — Münasib olur efendim! ... Hayır hayır! Ferid beyin infi- ali sönmüyordu. Ertesi gün, kimseye haber vermeden, gidip Tahir Elmevleviyi gördüm. Şu- radan buradan konuşurken Fe- rid beyin kasidesini medhettim. Tahir bey de söze karıştı: — Evet.. ben de gördüm, gü- zel. Güzel amma. — Şu ammanın alt tarafını Iütfetmez misiniz? — Kendi padişahım kövan bir | tu. memleketin — Darülfünununda, " dar dualar etmişti. O, Mollayı küçük görmüştü Molla, lı, canlı çırpındıkca Lângazalı da inadıma yavaştan alıyordu. Hemen hiç aldırış et- yaordu. Kanbur Halid, yan gözle Molla | 'ordu. İçinden: alı, şimdi gö- in dünyanın kaç bulak ol- duğunu... Diyordu. Çingene Ahmed de, Lângaza- lının başına gelece; den o da içinden — Şimdi görürsün küçücük Mollayı?. yaptı. Hiç al dırmıyordu. Yüz okkalık gövd :- sini bir hindi gibi kabartarak küçücük Mollanın üs yordu. üne geli- (Arkası var) başka bir padişah için kaside o- kumak, ihtimal; hoş görülmez. İhtimal; Ferid bey suizanna ma- ruz kalır, diye endişeye düsü - yorum. Lâkin bunu Ferid beye| nasıl söylemeli? Ona vehim ver- miş olmaktan korkuyorum. — | , — Böyle bir endişeye mahal! Konservatuar orkestra olmasa gerek. Çünkü Han bir misafirdir. Ona yapılacak şey de teşrifat cemilesinden ibarettir. | Bunda devlet siyasetine aykarı bir cihet yok ki! — Tnşallah bunu herkes se- nin gibi temiz Güşünür. Tamam.. mesele tahminim gi- bi çıktı. Sohbet adabında pek| nazik olan Tahir beyden, Ferid | beyi gücendirmek asla beklen-| mezdi. Demek ki o, Ferid bey| hesabına, bir vehim sancısına | tutulmuş. Yoksa arada hiç bir | geycik mevcud değil. Tuttum — (Ferid nükte Serid | beye) bir mektub donattım. Ta- hir beyin kibar ahlâkını ve pek ! hassas, bilhassa Ferid beye kar- ı samimen hürmetkâr mizacımı | hatırlattım. Zamanenin telâkki hatasına düşmek ihtimallerinden endişeye tutulmuş olacağını i-| zah ettim. İki gün sonra üstad Hakim ile karsılaştığım zaman., baktım pek beşüştu: — Aferin oğlum! Sana gçok! teşekkür ederim. Doğrusu be-| nim asabımı yatıştırdın. Tahir beyi iyi tamrım, çok severim, beni sevdiğini de bilirim. - İşte onun içindir ki dudak büküver-! mesi âdeta zihnime dokunmus- Oh çok şükür.. Ferid Beyin! aslı ve asıl vasfı olan şetaret | yerine gelmişti. 'Tevfik Fikret, Koca Hâmid! için: Demişti. Bu sözü, şair müba-| lâğasından temizlemek şartiyle, | her büyük adam hakkında doğ- ru bir hüküm olarak kabul ede- biliriz. Evet; tıbkı tabitatte ol- duğu gibi, Ferid beyde de tena- kuzzuz ve hattâ - birbirini - ta- mamlıyan tezadların birleştiğini görürüz. Nazarları titreten şahi- kalar ile, ruhları ürperten de- rinlikler yanyana! Buhi Naci Sağdıç Vefat Devlet — Demiryolları, Haliç fabrikası ve havuzlar fen büto- su şefi Mümtaz Bi ün valde- si Bayan Bidar Balsöz evvelisi gece vefat etmiştir. — Cenazesi bugün Kalamışta, Kalamış Fe- ner caddesinde 56 numaralı a- partımandan kakdırılarak — öğle namazı Zühari paşa camiinde kılındıktan sonra Sabreyi Cedid deki ebedi makberesine tevdi e- dilecektir. — Cenabihek gariki rahmet eyliye, | senfonisi ile Seyfeddin YENİ SABAH SABAHA SABAHTAN * Kundura fiyatları| (Baş tarafı 1 incide) Yerli mallar pazarında kundura fiyatlarında göze çarpar bir de iklik olmadığı bu milli ve yardım gören pazar erkânın- dan bir dostla görüştüm. Aldı- ğim m; Vıım'L( saşıl:ıcak şeyler iskarpinlerine -modadan düşi p| ıskarta edilmek - tehlikesi yü-| zünden- yüzde yirmi zammedil- mek âdet imiş. Fakat bununla| beraber on liraya elde edilen bir iskarpinin Beyoğlunda fiya- ti on - on iki lirayı geçemez.| k işçilik Ücreti, bir| üç buçuk lira- çift iska pinde dirl . Fakat yerli mallar pazarının besi ustası Bay Nec- halkın garip bir te- | mayülünü. işaret etti. Fiyatlar yükseldikçe, bilhassa kadınlarda | karpin merakı artıyor, yüksek | fiyatlı iskarpin giymek hevesi| önüne geçilmez bir temayül ha-y lini alıyor. Bir zamanlar üç, bez| liralık iskarpin giyenler - şimdi bunların muadilini arıyacak yer-| de, kocalarının veya babaları- | nın tekaüd aylığımı hesaba kat- maksızın yirmi, yirmi beş lira- lık iskarpinlerde 1srar ediyor - lar. Başvekilimiz memleketin lüks| ihtiyacı kale alınmıyacağını ve| ancak zaruri, mübrem ihtiyaç- ların tehvinine çalışılacağını a- cıkça söyledi. Bugün otuz, kırk liralık iskarpinleri lüks addet- mek doğrudur. Fakat ayaikabı fiyatları tahdide tâbi tutulmaz- sa daha aşağısını bulmak kabil| olmayacak. Behçet SAFA konseri Konservatuar orkestrası bu| sene ilk konserini zengin bir programla 14/2. inci kânun sa- h akşamı saat 21 de Fransız, tiyatrasunda verecektir. Bu konserde genç piyanistleri- mizden Mithat Fenmen, orkes- tra ile Beethovenin de Minor| konsertosunu çalacaktır. ramda — Schubertin stelediği - (Trabzon isimli eseri de vardır. Bu cazib eserlerden maada- Tachaikows- ! kynin meşhur beşinci senfonisi de calınacaktır. Bu konseri değerli orkestra şefimiz SeyfeddinS Asal idare edecektir. Aylardanberi bu büyük kon- sere hazırlanan — konservatuar | orkestrasına ve - kıiymetli — şefi Seyfeddin Asala muveffakıyet- ler dileriz. İ YENİ NEŞRİYAT ı Garp tarihi Değerli Tarih muharrirleri- mizden Kabataş - Boğaziçi Li- seleri öğretmenlerinden Samih | Nafiz Tansunun yeni — yazdığı garb tarihi hülâsası gerek lise ve gerek münevver gençliğimiz için tavsiyeye değer bir kıymettedir. ! Cığır Kitabevinde - satılmak- tadır. Tarihte yeni ve yakın zamanlar Yeni ve yakın zamanlarda Os- manlı — imparatorluğu ile Av- rupayı asır asır tedkik eden bu kitab devletler arası meseleleri- le ve her arasında her milletin tarihini hülâsa etmekte ve meş- gül — olmaktadır. Samih Nafiz 'Pansunun bu e-| serini okuyucularımıza tavsiye ederiz. ıı TİYATROLAR — | | Şehir tiyatrosu temsilleri Tepebaşı Dram Kısmında 14/1/941 Salı günü akşamı Saat 2030 da APDAL Yazan: Dostoyetski * Konservatanar orkestrası Şef: SEYFEDDİN ASAL Solist: MİTHAT FENMEN Bu akşam saat 21 de FRANSIZ TİYATROSUNDA | susda tahsisat bulunduğundan Bekçi babayı bile düğün evine biletle sokmak istemişleri!.. Son günlerin bılalı gengel sakızı var: Bekçiler ve bekçi aylıkları.. Bekçilerin aylıkları bazı semt lerde yüz lirayı geçiyormuş da buna imrenen bazı lise mezun- larının bekçi olabilmek için ver- dikleri istidaların sayıları da, mebsuten mütenasib olarak gim- diden yüzleri geçmiş! Fakat ma- alesef bir türlü münhal çıkma- dığı için bu böl paranın tatlı ha- | yaline bel bağlıyan kültürlü gençler elleri böğründe bekle - siyorlarmış. Hem efendim; bekçilerin se- beb ve hikmeti de ne imiş ki! Geceleri ana caddelerde yâren lik edib herkesin uykusunu ka- çırmaktan başka bir işe yara - miyorlarmış ki! Zaten onların gündüzleri yap- tıkları işler fazlasiyle başların- dan aşmış.. Kalve işletmek, su taşımak, düğüne koşmak, cena- zeye seğirtmek hep onların ve- zaifi asliyelerindenmiş.. Ve daha bir çok (mıiş) lar... riçe Acaba bütün bu rivayet “mış,, | larının aslı astarı var mı? Ateş olmıyan yerde duman çıkmaz, derler. Kimbilir bu dedi- | koduların belki de haklı bazı ta- | rafları vardır. Fakat hak tevzi| eden adalet terazisi daima iki ke- #elidir. Yâni bu mevzuda bekçi- leri dinlemeden bir taraflı kara- kuşi hükümler vermek insafsız- lık olur.. an — bir ... İstanbulun aşağı yukarı en es- ki bekçisini buldum. Otuz sene- lik bekçiliğinin elle tutulur, göz- le görülür maddi refahısı haykı- ran kulübesinde kendi: | burlara kaldiğı için pek o ka- YAZAN: Reşad Hâdi zife başmda olmasın diye - gün- düz gözü ile ziyaret ettiğim A baba: — Burada oturulub konuşul- maz evlââ, hele bi yol kayfeye | Bidek, dedi. Yaşı elliyi çoktan geçmiş bu tecrübeli ihtiyarı istediğim şekil- de söydetebilmek için evvelâ de- reden tepeden başladım : — Ali baba. Sen eski bir bek- çisin, eski günleri aradığın olu- yormukiç? —— & — Ne gibi? p — Yâni, vukuat filân.. Eski- den daha mi-çok oluyordu. Şim- di biraz rahat edebiliyor musu- nuz bari? Kazancınız filân şim- di nasıl? — Çaok gükür; şimdi pek o kadar sik mukuat olmuyo.. (tel gelelim maişlerimiz biraz azaldı. Her ne kadar eskiden on aldı- ğımız kapıdan şimdi yirmi alı- yorsak ta kazancımız sadece dar bol para yüzü göremiyoruz. — Halbuki bekçiler için en ğısının aylığı yüz Hrayı ge- Çiyor diyorlar , demek doğru “değilmiş. — Yüz lira mı? | — Bvet yüz lira, hattâ dahıa | fazla.. — Alay mı ediyon oğul.. Hiç kapı kapı dolaşıb beş on ile yüz lira toplanır mı ki? Hem bir ma- hallede en aşağı bes altı bel var.. Ayda adam başına yirmi, | yirmi beş lira ya düşer ya di mez. Eskiden o kadar da düş-| | MAARİFDE | | ADLiyeDE | Öğretmenlerin — biri- ken mesken bedelleri Maarif » Vekâleti tarafından ilk tedrisat kadrosundan — orla tedrisat kadrosuna nakolunan öğretmenlerin ilk tedrisat öğ- retmenliği yaptıkları zaman - dan birikmiş mesken bedelleri | vardır. Maarif müdürlüğüne biriken mesken bedellerini istemek mak sadiyle 40 kadar öğretmen mü- Tracaat etmiştir. Bütçede bu hu- mesken bedellerinin verilmesi kararlaştırılmıştır. Bu öğret -| menlerin alacak maktarları ted- | kik olunuyor. Namık Kemalin eser- leri taplanıyor Mazarif Vekâleti Namık - Ke-| malin eserlerinin toplanması | hakkında derleme genel direk - törlüğüne emir vermiştir. E -| serler mevzuları itibariyle — bir | tasnife tâbi tutularak toplana-| cak ve neşrolunacaktır. Eserler-| de her yazı hakkında şerhler de mevcud bulunacaktır. | Okullardaki sığınaklar | Şehrimizde mevcud bııl.unnn' okullarda şimdiye kadar yapr-| lan sığınakların Maarif Vekâ- leti müfettisleri tarafından ted- | kikine başlanmıştır. Bazı okul-| larda tahsisatin gayri kâfi ol- ması yüzünden sığınakların ta-| mamilanmadığı — öğrenilmiştir.! Vekâletten bu hususda yeni tah | t istenecektir. | Denizde bir kaza | Şirketi Hayriyenin 60 numa- | ralt vapuru dün öğleden sonra| Kireçburnu — önlerinden geçer- ken açıkta devrilmiş - bir san- dal içinde bocalayan bir adam görülmüştür. Buntn üzerine vaJ por dürdürülmüş ve bu. şahis| kurtarılarak Samıyer jandarma | komutanlığına teslim edilmiş ı tir. Karton muhtekirinin muhakemesi gene kaldı Sekizinci asliye cezada kartan | ihtikârı yapmak suçile mahke- meye sevkolunan ayakkabı mal-| zemesi taciri Karabetin dün de duruşmasına — devam — olundu. Mahkemece kartonların fiyatla-| Ti hakkında istenen fiyat İistesi henüz gelmediğinden duruşma- nın başka bir güne talikine ka-l rar verildi. Muhtekir kömürcünün | dükkânı yedi gün kapatılacak Büyükadada kömürcülük e- den Vangelin müşterilerne sattı- ğı mangal kömüründen T kurusş ümüş ve - bir tir. Bu suretle Vangelin Kömürü | 7 kuruşa sattığı tesbit edilerek zabit tutulmus, ve dün müddei- | ümumiliğe teslim edilmiştir.| Muhtekir kömürcü geç vakit evrakile — birlikte — dördüncü| asliye ceza mahkemesine sevk | olunmuştur. Mahkeme sucu sa- bit görmüş ve 31 lira ağır para | cezasile 250 kuruş mahkeme harcımı ödemeye ve dükkâninın 7 gün seddine karar vermistir. Eski şark demiryolları ; aleyhine açılan dava | Eski Şark Demiryollarının memurları tarafından şirket a-| leyhine açılan tazminat davası- | min muhakemesine dün de bi rinci ticaret mahkemesine de - vam olundu. Şirketin avukatı söz alarak: “Davacıların devlet memuru | olduktan sanra şirketteki bütün | mükteseb haklarını kaybetmis | olduklarını,, iferi sürerek dava-| 'nın reddini istedi. Davacılar avukatı Ali Şevket | ise bu talebe mukabelede bulu-| narak girketin hükümetten bile kazanç vergisini kaçırdığını ve | sonra cebren değil ancak kendi | | rızasile hükümete satış muame- lesi yapılırken slelâde bir cıva- taya bile herhangi bir makine| aksamı gibi göstererek yüksek | fiyat ıhndığm-ı tebarüz ettir - miş ve "Şmukımmurlmnı eden tazminatı vermelidir., de- Tiştir. | bize yasak edildi. Sen | muz, sonra fazla gürül | lik, tenha, uzak soki mezdi amma.. biz gündüzleri çan hşırdık. Mahallenin — sakah; apar, ramazanda davula çı inlerde, cenazelerde hep b iş görürdük. — Demek şimdi bu hiç birisini yapraıyor musunuz?; — Naşıl yapabiliriz. Bunlar denen- lere hec kulak #sma, bunlarımi heç hirisi dorgu söz değil. E nerede kaldı bekçiye bahşiş v ren o eli açık insanlar.. Eskiden) bir düğünler olurdu yedi mahal- leli doyar da artardı. Şimdi Öy-; le mi ya! Düğün evinin kapısı hapishane kapısı gibi sımsik, panıyor, sadece - bileti olanlar, içeriye girebiliyor. — Demek bekçiliğin artık tadı tuzu kaçtı. — Kaçtı amma, gel gelelim biz. buna bir kere alışmışız, baska iş kullanamayız. Zaten bizira, memleketten gelenler hep bekçi! olurlar. — Demek bekçiler hep Erzin- canlılardan çıkar, halbuki ben, Erzincanllardan kahveci filân çıkar sanıyordum. — Kahveci ge çıkar.. Hem bü! tün bekçiler Erzinganlı değildir- ler. Malatyalılardan da çok bek- çi çıkar. Hele san senelerde Bi lululardan, Sıvaslılardan - hattâ | İstanbullulardan bekci olanlar| da var. — Demek bekçiliğin tadı kaç-| tığı halde rağbeti henüz pek o kadar kaçmamış. — Orası öyle.. Fakat bunların| çoğu bekçiliği yeni bir iş tutanz kadar yapıyorlar. Başka bir iş bulur bulmaz bekçiliği bırakıyoı lar.. Halbuki bekçi dediğin öli ciye kadar bir maballede kalma- h ki gireni çıkanı tanımalı.. Ben bekçilik diye ona derim. Çünkü polisler her zaman değişebilir. Yeni gelen polisler hiç kimseyi tanımazlar, onlara sokakları biz örgetiriz, şu adam — şüphelidir. deriz. Ve icab ederse karakolda | bazı mahallelilere kefil oluruz, şahitlikte bulunuruz. — Demek siz mahallenin bir nevi gece muhtarı oluyorsunuz, amma gel gelelim bütün mahal- leliler sizden şikâyetçi! Geceleri hep bir arada dolaşıyormu: üü kon şub herkesi uykudan uyandırı - yormuşsunuz. — Allahın ber gecesi saatler- ce yalnız dolaşılmaz ya.. Karan- iklarda do- laşsak, devriye çalar şittiremez; söz olur, ena caddı - üe lerde dursak bu sefer de kaba- hat olur. Biz de ne yapacağımı- dekki zı şaşırdık doğrusu.. Ne şunun şurasında gecinib yoruz. İhtiyar bekçiyi daha fazla söy- letmek kabil olmuyacaktı. — Or- dan başından geçen en - heye - canlı bir vak'a dinlemek istedim: — Oğlum ne anlatayım ki, de- di. Hepsi unutuldu gitti. Görse) dim belki onü da unutur, gimdi o kadar üzülmezdim, Hani Mustafa Kemal Paşa A- nadolu harbini kazanmıştı. İs - tanbuldaki düşman askerlerinin vapurlara binib kaçacakları gün Dolmabahçede büyük şenlik ya- pılacak düşman askerleri Türk bayrağını selâmlayıb önünde c- gilecekler; denildi. Ben de gitmek istedim. — Fa- kat vazife.. Komiser o gün beni hırsızlık olmasın diye mahallede nöbeiçi bıraktı. Koca gün kedi ve kü - peklerden başka sokaklarda T bir canlı mahlük — görmiyerek dolaştım durdum. Bugün de Kâlü daha o günü göremediğime yenar dururum.. Hey gidi günler bey... Reşad Hü