Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Çin - Japon harbi İl N Abdülhamit. büyük bir merak içinde idi, Sa raya getittmiş olduğu Aksayişark haritası üzerinde harekâtı takip ediyordu. e Şalıir Haberleri -£ Gıda madde- leri tevziatı Hastahaneler ve resmi müesseselerden sonra 'Tuhafiye dükkânlarının rinde, Japon — kimonoları, kumaşları göze çarpıyordu. O za, man henüz teşekkül etmiş (Orozdibak) müessesesinde de, Ja. pon emteasından — sergiler teşkil ediliyordu. vitrinle- ) yük bir akâka uyandırdı. Gazeteler Japon |her gün sütun sütüun ajans hava. disleri yazıyorlar.. olan | zetelerinde gördükleri harp ma, kalelerini tercüme ediyorlardı. Halk âdeta ikiye Basit düşünenler: halka da verilecek Elde bulunan pirinç, yağ ve be- yâaz peynirin dünden itibaren hâs. tanelere, okullara ve ihtiyacı olan Tesmi lere tevziine — baş- lanmıştır. Bu müesseselerin — ihti- ve Avrupa ga- kan ati ayr O aralık - İstanbulda, yaptı. Derhal, rağbet kazandı. O tarihle lâvantacılık ve ko. lonyacılık, pek fazla terakki ben) denilen bir losyonla ive kolonyalarına münhasır bir şeydi. Fakat Japonyadan len (Mikado) ismindeki piyasaya yayılır yayılmaz, ge salgını halini aldı. Halk, bu kokuya da bir ad bul, muştu. Şişenin üzerindeki etiket- te, (Mikado) nwn milli elbise ve bulunduğu için bu resim bir çobana benzeti- Lâvantanın admı de (Ço. mızrakla bir Tesmi liyor.. şemsiye kumaşı buhranı vardı. Örozdibak müessesesi, büyük bir açıkgözlük Japon kumâğşların- dan şemsiyeler imal ettirmeye baş lâdı. Ve bu şemsiyeler, Çarçabuk et. memişti. Zengin ve kibarlar müs- tesna olmak üzere halk arasında kullanılan lâvantaların nev'i. (Lö- (Jele Frer) fabrikasinın menekşe ve sa, gibi lâvanta bu ko- kuyu kullanmak, adeta bir moda — 400 milyon halktan mürek- kep olan Çinliler, 30 milyorluk Japonları bir y vi dir: Diyorlardı... Fakat hakiki kuv- vetin ne olduğunu bilenler İse: — Zavallı Çinliler.. o mütühiş nüfus kalabalığına rağmen, meimi, ş yaçları karşılandiktân sonra geri kalan gıda Maddeleri de — nahiye müdürleri tarafından — hazırlanıp verilen mutemed bakkallar vasıta, sile halka tevzi edilecektir. Bir dolandırıcı dört ay hapse mahküm oldu Fuaüii — dük v mini Japonlardan unç bir da- yak yiyecekler. j Diye düşünüyorlardı. Bilhassa Sultan Hamit, büyük bir merak içinde idi, Saraya, ga- yet mufassal bir (Aksayı şark) haritasi getirtmişti. Her gün bu haritanm kırşııını geçerek harp vaziyetini inceden inceye tetkik e- diyor.. Dostu , ve âdeta gizli müt- tefiki - olan Mikadonun nasıl bir siyasi ve askeri mehâret göstere- ceğini dört gözle bekliyordu. Japonlar, dütya — medeniyetine yeni karışmış olmakla beraber, propııındı işinde de büyük bir ban lâvantası) deniliy mallarına Tağbet gösteren, halk değildi. Sultan Hamit de, sa ray kadınları için bir çok kumaş- lar, ağır işlemeti yaıık takımla du.- Japon yalnız işlerdi. ve İstan- | bulun her tarafını, harp sakmnele, | rine ait resimlerle dounrwıı'ıış—ı lerdi, Kara ve dmiı harplerine ait o- cı, büyük ve ki vazolar getirtmek isteyerek Mbr , yö Yamadaya bir hayli siparişler MüösYyÖ | yordu. hamamında, Bavulcuların bulun- duğu sokağın başında bir müağaza daha açtlı O sırada, vücude gelirdi. Hattâ bununla ik tifa etmedi. Şehzadebaşında küçük bir dükkân kiraladı. Beyöoğlundaki mağazaya şebe olmak üzere bunu da açlı. Bu mağaza ve dükkânlarda ça- lişan işçler, kâmilen yerlilerdendi. Bugün Beyoğlundaki cesim Japon mağazasını idare eden (Bay Pas- kal), ettiği ilk işçilendendi. Nakamura ve Yamada.. Bu iki zekei İapon tüccarı, bir an bile boş durmuyortardı. Bir taraftar mem. dümmn —eüer'!m'n evıüııın&. diğer bir Ramazan gelmişti. M Nakamura, Beyazıt sergisinde bir köşe işgal etti. Zengin bir meşher Mösyö Naekamuranın kabul lan bu Çin- Hleri masıf tepelediklerini gösleri. yordu. Gazetelerdeki ajans hava- disleri de, bu resimleri teyit edi- Japon zalerleri, âdeta halka ne- şe veriyordu. Elden ete gezen re, simler, artık duvorlarda görünü- »| yordu. Harp, Japomryanın galebestle ne- #celendiği zaman, halkın Japon- lara olan sempatisj büsbütün artti. Sultan Hamit, aziz dostu Mikado, ya samimi bir zafer tebriki yolla- dı. Hattâ işi bu &receöe bırık madı. Noda di VATAN Pahalılığı Bağdatta görmeli Bir kilo şeker üç liraya, bir kilo patates iki liraya, otelin geceliği 25 liraya V apurda eski bir arkadaşa rasgeldim. Kendisini lartdır görmemiştim. Yanında kü, çük bir çanta duruyordu, seya- hatten yeni gelmiş gibi bir hali vardı: — Nereden böyle, Amkaradan Mi? diye sordum. — Hayiır, Basra tan... cevabını verdi. Derhal doğruldum. Ayağıma semiz bir av gelmişti.: Başka za, manlarda Bağdada gidip gelmek bir hâdise sayılmaz. Fakat râdyo, telgraf, telefon ve tayyare asrın- da komşu memleketlerden doğru haber almak için yolcuların yo- ay- ve Bağdat- Beşi! giren Nadi Bitse! adında biri pa- rasını sonra göndermek üzere mma- gazadan bazı eşyalar almıştır. Nadinin, aldııı eşyalann pırı Tunu başka çare — Oralarda ne var, ne yok? diye dostumu ürkütmeden söze a di tecilik tücear da eksik değildir. Fakat uymayan namuslu tüccarın çok. luk halinde olması insanı mem- num ediyor. — İraktaki malların günü gü- nüne nakledilemediği ve üzerle- rine bir çök masraf bindiği söy, leniyor. Bu döğru mu? — Evet, altı ay, bir sene sıra bekleyen mallar vardır, çünkü vasıtalar mahdüttur ve mallar memleketin ihtiyaçları bakımın- dan sıraya konmuştur. asrada kalan müalin Üüzeri- ne binen Jliman demaraj SKi ttiğimi belli etmiyerek Onu ta, cılık ettiğini sabit gören sekizinci asliye mahkemesi suçlu Nadi Bil- seli dört ay hapse, 66 lira ağır pa, ra Ü i karar vermiştir. Halide Edip bir konferans verdi Üniversite profesörlerinden kıy- metli romancımız Halide Edip dün Beyoğlunda Nuriziya sokağındaki Haik Partisi binasında (Edebiyat kaynakları) mevzulu bir konfe, rans vermiş ve büyük bir alâka ile dinlenmiştir. İhtiyaç maddeleri için kurulacak birlikler Kurulmasına karar verilen da- hili istihsal birlikleri hakkındaki kararnamenin bugünlerde — Koor- h bek, lenmektedir. Bu birliklerin — kurulabilmesi için en âaz yed! kişinin birleşerek idare heyetleri teşkil etmesi icap etmektedir. Bu suretle hükümete karşı doğrudan doğruya bu idare heyetleri ,,meauı olacaklar ve İs- den ve jsponcayı iyi öğrenenler. den (AH bey) (1) İsminde bir yüz. başı ile Mikadoya kıymetli bir at ta gönderdi. Bu at has ahırda bu- lunan hayvanlarım en kıymetlisi idi. v NODA EFENDİ, DAYANAMADI Noda Elendi, Harbiye mektebin- en yüksek reveç temin ederlerken, İstanbuldean ve İamirden de afyon, tütün, incir, üzüm alarak memle- karını da orada yorlardı. ÇİN | JAPON MUHAREBESİ 1604 ( 1310) senesinde cereyan eden bu harp İstanbulda pek bü- tanstmaya çakişi- prenslere lâyık bir hayat içinde yaşıyordu. O terihte devlet memurlarına ve ordu zabitlerine Üüç ayda bir maaş verildiği halde SuHan Ha, mit Noda elendinin (3000 kuruşu aylık) ve (1000 kuruşüu yemek bedeli) ni her aym yirmi doku- zuncu günü kendisine gönderiyor.. bir arzusu olup olmadığını sordur- tihsal İ im satış fiyatları her zaman için kontrol altında bulunacakları için normal kâür esasına müslenit olacaklır. İlk olarak yakacak birliği ku- rulacak, bu birliğin kurulması için de 2 milyon Hralık bir sermaye lâzım gelmektedir. Birlik gelecek mevsim için şeh, rin bir senelik odun ve kömür ihtiyacını temin edecek ve lâzım gelen benzin, mazot gibi diğer ip- tidal maddeleri de hükümet temin edecektir. Yeni ekmek çeşnisi alınacak Yarın resmi firında yeni — bir ekmek çeşmisi daha yapılacaktır. mayı da ihmal etmiyordu. M— Hınit. Noda Etendinin Bugün Fiyat Mürakabe komisyo- nanda ekmek narhi üzerinde bir konuşma yapılacaktır. DALDAN : DALA İyi hatipliğin sırrı ütün Tegilterenin en büyük ha- Vinston Çörçil, ımw çok sıkıl- Tân ettirmişti. Hattâ meselenin en garip taralı şurasıdır ki bu hava, disi yazan gareteler, şu fıkrayı da Hüve eylemişlerdi: (1) (Japon Ali Bey) denilen bu zat miralay olduktan sonra, yakın bir zamanda vefat etmiştir. Eİ Dün Belediye Iktısat müdürlü, ğüne bir müracaat yapılmış ve proje verilmiştir. Bu projeye göre bugün İstanbulda mevcut fırımla- rın 80 e İndirilmesi istenmekte- dir. Bu fırınların tahdidile mali, yet fiyatının düçeceği ve bu su- retle de ekmek fiyatmda bir te- mil olabileceği Heri sürülmek, Aukası var t görünce meşhur şalranç ve buidıy tane, Si ây bil gibi söyletmekti, — Ne mi var, dedi, pahalılık var. Siz gelin de pahalılığı orada görün. Şekerin resmi fiyatı, bi- zim paramızla iki yüz elli ku- ruüş... Fafat bu fiyata şeker bul, mak imkânsız bir şey... Hakiki fiyat tam üç lira, bu da fazla sa- yılmaz, çünkü bir kilo patates iki Mra, çamaşır sodasinın kilo- su üç Hraya... Zeytinyağın kilo, su yedi buçuk lira... Otelde bir gece için bahşiş filân hariç, yir- mi beş lira verdim. Yataklı Va- gön idaresi yine insaflı: Bizim hatlarda yemeği 140 kuruşa ve, riyor, bizim hudutla Bağdat a- rasında üç liraya, Bağdatla Bas- râa arasında beş liraya... İpekli kumaştan ve hurmadan — başka herşey ateş pahasma... ürk tüccarınm — vurguncu olmadığını ve vatani his, lerle hareket ettiklerini Irakta öğrendim. Memleketimiz için ha- yiçten transit şeklinde Traka ge- len eşyayı Irakta külfetsiz. ve zahmetsizce buradaki fiyatın üç misline satmak imkânı — vardir. Bir konşmentoyu ciro etmek; bu işi yapmak için kâfidir. Öyle ol. duğu halde Türk tüccarından çoğu bunu yapmaği hatıra bile getirmiyor, memleketin mala ih- tiyacını hatirliyor ve kendisine ait mali memlekete getirip Irak- ta zahmetsizce bulacağı fiyatın üçte birine satarağı tercih edi. yor. Belki de şeytana uyup satan Haniya sonra bana bedava gibi geldi. — Seyahât nasil geçti? — Bu zamanda aklı olan ye- rinden kimıldamaz. Hele Iraka gitmek bir meseledir. Trak doğ- rudan doğruya komşumuz oldu. gu için bir hudut Khi Ufak mikyasta nümunesi... ' ngilizler Fransaya, daha döğ- rusu Fransa fabrikalarına ha- va akmlarmı sıklaştırdılar. Hava hareketlerine daha — müsajit — olan bahar ve yaz mevsimlerinde bu daha da şiddetlenece- Binji ve genişliyeceğini tahmin et- biter sanılır. Fakat seyahat w cut demiryol hattını takip etti- ği ıçhı hudut l_!l— lıi şöyle olu. Smnye ııcivm“nuz. sıkı mü- ayeneler oluyor: Ahterin — Cu- babey noktaşında yeniden bizim hududumuza giriyorsunuz ve ec- nebi bir memleketten gelmiş gi- bi muamele görüyorsunuz. Nu, saybinde tekrar Suriye başl ve hudut muayeneleri Türkiye- den gelmişsiniz gibi tekrar edi- liyor. (Telköçek) te Iraka giri. yorsunuz. eyahatte en hoşuma giden m. Basrada — Şattul'arap O da bir ilk hâanesine ne dilersen?» demiş. şatranç tahtasmın bir buğday İanesi gece — oldu. Burasi tıyyın yolcularına mah- süs muhteşem bir otel... Odala- rinin hepeı banyulu Od d krsa bir özüdür. ©n son bir mecmuasında bu bahiste verilen malümatın hulüsası da şu- dur: Fransada bügün, harp endüstri- sine bağlı tam 337 fabrika memle- ket madenlerinin üçte ikisini işliye- ve altmış dördüncü haneye va- rıncaya kâadar miktarların hane- den haneye iki misline çıkarıl, masın! istemiş. Padişah bu kâ- dar basit bir şey istediğine hay- ret etmiş, fakat tatbikata gelin, ce ayağı suya ermiş. Basra limanında bir ton mal için Hk günü on İki kuruş iste- niyor, fakat gün geçtikçe nisbet- ler ağırlaşıyor. 176 gün Basra li, manında kalmış bir malım için benden ton başına 37,217 lira, 79 kuruş ücret istediler. Akitm başımdan gitti. «Ben mi deli ol- dum, karşımdakiler mi?» diye şaşırdım, kaldım. Bu gecikmenin fevkalâde sebeplerden İleri gel- diğini anlattım. Memur — güldü, derhal de üçte bire indirdi. Pa, zarlığa devam ettik, nihâyet 37,217 lirayı ton başma beş yüz liraya sulh olduk. Bu da çoktur, ama körkulü Tüya geçirdikten ve kıwamın, da serinletilmiş taze hava — var. Elinizden gelse mükemmel uyüs| yacaksınız. Fakat imkân mı voı't' Otelin bir tarafı kara uy-yırelo— rine, diğeri deniz tayyarelerine mahsus... Bütün gece Hindis. tan, Mısır, İran istikametine tay- yareler gitti, geldi. Her defasın- da korkulu bir rüya görmüş gibi yatağımdan firladım ve tayyare devrinde yaşadığımızı derinden derine duydum. Tayyare yolcusu — olmadığım için boş bir odayı bana bir gece için tavsiye İle vermişlerdi. Da, ha iki gece kalmak istememe rağmen tayyare yolcusu geldi diye ertesi sabah beni zorla kapı- dişarı ettiler. l Takta dikkatimi çeken bir Mesele de Türk bayanla- rının — Iİraklılarla — evlenmesidir. (Devamı Sa:; 8, Sü: 1 de) $ ! Çala Bu ne ünkü «Çalakalemm de «Pro- Ayaklarını makineye kaptıran bir işçi öldü Cibalide Abdülezerpaşa — cadde- sinde 90 numarada bıçkı fabrika, sında çalışan Ahmet dün çalışır- ken ayaklarını mskinch kaptır- mış ve l tir. yarışı» başlığı altın- da yazdığım fıkrada Japonların mn-ı distanr istiklâline sahip kılmak için her türlü yardımı yapacağı hakkın- daki bir demeci bahis mevzuu yap- mıiıştım. Bugünkü gazetelerde çıkacak bir Kalem sürat ! dünya ajanslarının memleketimize | bol keseden gönderdikleri mantarlar | varken yerlisini aramak lüzumsuz bir külfet olmaz mr? ZAYIFLIK BAHSI Fen rek Alm: tank, ağır top, kamyon ve tayyare yapmak- tadır. Bu mecmuaya göre bu fabrikalar geçen sene 3000 tank, 7000 kam- yon, 150 ağır top yapmışlar. Fransatın bütün tayyare fabri- kaları bir elden idare ve Almanlar tarafından — koöntrol — ediliyormuş. 15000 amelenin çalıştığı bu fabri- kalar ayda kırk tayyare çıkarıyor- Tarmış. Renanlt fabrikaları, İngiliz tay- ev- vel aylık tank imalini 700 e çıkar- miş. vi numımımıı—ım elit iasbağt rlıle de rastlıyoruz: «Koço, senelerdenberi Eleni adın- da bir kızla yaşamaktadır. Blıürl- ni pek seven bu gençler bir gün ayrılık başgösteriyor. Ay- rılığın sebebi şudur: Artin adında bir komşunun Elenide gözü vardır ve bu kızı ele geçirmek için fırsat kollamaktadır. Nihayet bn fırsat çıkmış' ve Artin, Eleninin zayıf kaldığı bir zaman onu kendisine ten başka bir şey yapmamayı ter- cih etmiştir. Ancak Eleniye evvel- ce vermiş olduğu eve Artinin yer- hıımılıoveınuhuydırdııılnll malı imiş gibi da- biri- nin ve bir gece evi ateşe mamanın çaresi» hakkında bir konfe- telgrafa göre Hint Hderi şöyle demiş: Cerrahpaşa hastanesine kaldırı, lan Ahmat hastanede ölrrüş, ce- sedi muayene eden Adliye dokto- ru Enmver Karan defnine ruhsat vermiştir. Lâstik tevziatına başlandı Elde mevcut otomobil lâstikle- rinden 851 tanesinin mevcın liste- bizi kur- tırnuık için geldiklerini iddia etme- leri asılsız bir şeydir. Dün çıkan «Propaganda yarışın başlıklı fıkramı Hint liderinin bu ka- dar çabuk okumuş olması şaşılacak şeydir! ONDAN BOL NE VAR? rans okudum. Bu «Zayıflamamanın çaresi» mevzuu bana meşhur Fransız aktrisi Sara Bernar'ım yine kendisi kadar meşhur zayıflığı hakkındaki hoöş bir fıkrayı hatırlattı: Tiyatro binası önünde bir araba durmuş, içinden Sara Bernar'la balık etinde başka bir aktris inmiş, O sı- rada tiyatro biyası önünde bulunan iki Engilizden biri etine dolgun aktrisi ve den gönderilen bir mütehassısca Mar- maris mımtakasile Antalya - Fethi- lere göre Bugün için elde ıhüym karşı, layacak kadar lâstık — mevcuttur. Bu pertiden sonra da tekrar tevzi- at yapılacaktır. ye meşe mantara elverişli meşe kabuğu bu- hkunduğu anlaşılmış... Dünyada mantarın bu kadar bol olduğu bir devir olmamıştır. Bütün — Işte bana bunun gibi bir kadın lâzım, demiş. otcuımhlılıııı.ı—ıııııı- tererek: — Dostum, bana da bunun gibi i#ki kadın lâZEn! cevabını vermiş. gan bir gıkınca — simirlenir, ne nöyllyece(ıl- şaşırır, kendine hâkim kalamazmış. Dinliyenler de kendilerinden sıkıldı- &et açıktan açığa gösteren genç ha- tâbi clddiye almazlarmış. Bir gün Çörçil, Lord Salsburi He beraber bir siyasi içtimaa gidiyor- > müş. Orada partisi namına söz söy- Fakat kürsü, de benim yaptığım gibi yap, 6 zaman in? Ben de senin gibi iken kendi kendim| tedavi etmenin yolunu buldum, Bir toplan- taya gittiğim zaman otrafa bakarak halkı gösden geçiririm. Sonra kemdi kendime derim ki: «Ben belki biraz enayiyim,fakat beni dinliyecekler her halde benden daha enayidir. Benden daha alık olanlardan ne diye sıkıla- cakmışım! İşte bu. düşünce ile ken- dime hükim olurum. Karşımıda bu- lunaa bir tek adamla nasıl sıkılma- dan kowuşuyor ve meramımı amlatı. yorsamı kendimden enayi oldu dlarıe na iptidadan karar verdiğim din'eyi- cilerle de öyle serbesiçe konuşurum, SERÇİE. ÖNMİYEN ATEŞ Tefrika No. 20 Üstada veda edip vapura bindiğimiz zaman görümcemin ve senin atle hayati hakkındaki — nasihatlerinizi — hatırladım. Ve Nihatla arâmızda bir şey olmamış gibi hareket ettim. Aradan günler ve haftalar geçti. Üs- taddan hiç bir haber çıkmadı. Onunla karşı karşıya bulunduğum gün, kalbimde ona karşı ölçüsüz bir hürmet düyüyor- dum. Fakat onsuz geçen günlerim ve haf, tiras tesvir eden yağlı Yazan: İsmet ZİYA Şimditik, onu çok beğeniyorum. Kal, bimde ona karşı büyük bir yakınlık du- * yuyorum. Tuhaf değil mi Nâzan, kor- kuyorum ki, zamanla başka şeyler de duymiya başlıyacağım. Ne ise mektu- bumu burada kesiyorum. iğrençlik- ki adam Nâzan... Hareketleri, tavırları, ke- nuşması ve her şeyile ilk bakışta öteki insanlardan kolaylıkla başka bir mahlük... Adeta ilâhi diyece. bir seçilebilen çok etmesini dici sonra, hassas adam, Jayı bize kırıldı mı? Bir üçüncü ihtimal de üstadın hasltalanmış olmasıydı. Bun- lar haricinde iadej ziyeret etmemesinde hiçbir sebep mevcut değildi. Bahusüs kendisine veda ederken, sık sık teşrif Kafam, yukardaki suallere tatmin e- cevaplar abadığı halde bir tüclü bulamıyordu. . Meseleyi Nihada açmak istedim. Şüp. Üs- herkangi bir sebepten do- kacam da ben de rica etmiştik. devam etmek- tedir.» KÖR KADI e HAKVİMA 9 NİSAN 1942 PERŞEMBE AY 4 — GÜN 99 — Kasım 158 RUMİ 1358 — MART 27 HİCRİ 1361 — Rebiülevvel 22 'AKİT Marul fırını ugün bir ecnebi dostumun tâ- rifinden istifade ederek de- Eişik bir yemek yaptım. Peok güzel oldu. Size de anlatayım da istifade ediniz. Birkaç marul alıp — koçanile beraber- ortadan ikiye bölünüz, iylee ğını daha olaca- telâkki tada tewon cwı duşuadum Fafiflik t k cesaret e- mektubu okür okumaz yırt. Belki koca- nin eline geçerse iyi olmaz. Kocana hür- metler, sana da selâmlar. Sevgili Nâzan! talarım bende büsbütün baçka wisler u- yandırdı. Üstadı gördükten ve onun hu- susiyetlerine de az çok vâkıf olduktan sonra kocam bana, pek yavan ve mâ derdiğim Tahmin ettiğim gibi çıktı. Sanı gön, Kuzum larından Perihan Terimin geçen günler ve haftalar zarfında 0 ka- dar çok havadis birikti ki, onları sana biy adam görünmiye başladı. üıoıuı Nthadı mukıyeıı otzih Za- man pek acı bir hüsranla 9i Kocam, üstadın, o büyük adaman yanm, da o0 kadar küçülüyor kl... bir an evvel yazmak için sabırsızlanıyo- rum. Bana, ikt mektubumun cevabını birden yollarsın... Üstadı ziyaretimizin üstünden beş hâf. talik uzun bir zaman geçtiği halde on. dan ufak bir haber çıkmadı. Üstadın bu derin sükütu devam ettikçe benim de kafam alıp veriyordu. Acaba, kendisini cevap © kadar ziyaret gün geçen ufak tefek hâdiseler üstadi, alle iğrendirdi mi? Yoksa bu demedim, Nihayet bir gün, Boğaz vapur- nn önünden geçtim. Vapur, âdeta yalı- ya sürünerek geçtiği için, içindekiler pek güzel sezilebiliyordu. lışma odasının önünden geçerken göÖZ- tım. Hayret... Üstad, masasının başin- da... Gözderi, le görmüyor. Yüzümden bir hiddet dal- gası geçti. Haftalardanberi sormadığı için âdeta içerliyordum. Kar. makarışık düşünceler ardsında eve dön- düm. Ve bir daha üstadı düşünmemiye karar verdim. Fakat ne mümkün? Her gün, her saat değil; her dakika kafam onunla meşgul... mı, kendi kendi birine atlıyarak üstadın yalısı, Vapur, üstadın ça- bütün kuvvetile bu odaya bak. önündeki kitabın üstünde-. dalmış ki vapurun geçtiğini bi- bizi arayıp Ona karşı olan zaafı- yArkası vaz sonra hafifçe haşlayımız. Sonra bir tepsiye diziniz, bir miktar Iı bugünü kendi aşçılığımza uy- onu — pal yerine geçirebiliriz. Ortasına kıymâ ve goğan ilâvesile karnıyarık, soğan,