Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
Be LN AAMY İK TE MT A MA FDUT KT ZDN Ç x Pa indi KEE ASN SK AT KAT T Efsane memleketinde - bügüyen çocuk | Yazan: Neriman Hikmet Hülâgü lise arkadaşımdır, in- ce duygulu hassas bir çocuktu. Kimseye fazla iltifat — etmediği gibi, kimseden de İüzumsuz ah- saplıklar beklemezdi. Kendine ras bir yaradılışta idi, tuhaf bir şahsiyeti vardı. Öyle zengin, yük | sek bir aileye mensup olmadığı halde gururu Himalaya — dağını aşardı. Fakat o buna rağmen üs” tünlük iddiasında — bulunmadan bize varlığını tasdik ve kabul et- Ben onu çok severdim, çok be. ğen'rdim. O da benimle olan ya- Emlığından kadadığınd. haz duyardı. Bunu her halinde belli ederdi. Ben de anlardım. Beni görünce hemen yanıma gelir: Nasılsın, Refik? Der. Ben de ona: — İyiyim, sen nısıl—v Hüs- nü? Diye cevap verince Wgi asa- bi bir lisanla söze başlarat. Ve her zaman da her şeyden şikâ- yet ederdi. Tatlı, samimi bir ru- ha sahipti. Onun — görünüşünün, ruhunun romantik hali bana uza” ğında bulunduğum başka iklim- ler havasınt verirdi. Asıl adı Hüsnü idi. Arkadaşlar Hülâgü ismini takmışlardı; Tatar olduğu için Cengizin torunu yap. mışlardı çocuğu... — Yalnız ben kendi adı ile hitap ettiğimden bu- na son derece memmun olur, her- kesten çok benim yanıma daha kolay sokulurdu. Hülâgü ismini itiraf edeyim ki ben de ona çok yakıştırıyor ve münasip buluyor- dum. Fakat çocuğun bundan kı- rılacağını bildiğimden hiç bir gün ikendisini asla bu isimle çağırma. dım. Narin bir delikanlı idi. uzün görünürdü, fakat boyu e—' sında ortaya yakındı. Bütün hususiyeti yüzünün hat. larında jdi... Çekik ve küçük, ka. pak uçları kısık, koyu kahve ren- gi gözlerini, çekik kısa kaşlarını | —— Sen sever misin? Diye sor. | du. cevap ve: — Güzel olursa, beğenirsem, severim, Bu cevabı beğenmiş miydi, be. ğgenmemiş miydi bilmiyorum. Bu nokta hakkında bir şey ihsas et- meden: — Ben çok seviyorum, Diye marıldandı. — Kimi? — Bir kızı.., — Güzel mi? zan adeta, fakat onu her zaman severim. — O da seni seviyor mu? — Her halde... — Tahmin eder... Birkaç saniye süküt ettikten sonra ilâve etti: Nazmiye tıpkı — Hem, dedi. bana benzer. — Aman, dedim. Daha ko- nuşup anlaşmamışsınız ki... Bu sözüme alındı. — Ben sevgiyi başka türlü dü- Bir müddet sessiz durduk.. Vapurdan dışarı vuran elektrik ziyası, karanlık denizin sularında ışıl işıl akislerle yanıyordu. Dal- galar arasından kopup gelen tuz. ha temiz bir hava yüzümüze sert sert çarpmağa başlamıştı. Hülâ- gü konuştu: — Refik, ben sevgiyi başka türlü düşünürüm, bunun neden eT N ee A B , | Yoğurt yeyişi vandır. Bana açılmak, bir izahta bu- kunmak, bir sır tevdi etmek bir hayalden bahsetmek istiyor gi- biydi... Ona müsait dawvrandım. Kollarını demtre yaslıyarak Pi Li NC dik İ Şaqırdım._ Sualine ulu erta bir | — — Bazan güzel bulurum, ba- |Ş VATAN fO - 6 - 941 ——— E Anadöludü YATAN :S Niğdede iki hatalı iş Niğde valisi B. Safa Niğde, Toros dağlarınm tek geç.idj olan meşhur (Gülek) bo- ğazının şlma.le açılan ağzına hâ- kim bir mevkide bulunmaktadır. Bu sebeple çok eski zamanlardan beri türlü milletlerin istilâsına uğ- ramış, ÂAvrupadan Asyaya, ve şarktan garba geçen büyük ordu- lar tarafından çiğnenmiştir. Bin- lerce yıl rahat, huzur yüzü gör- PC 61 SA | n İlk; il rin devirlerinde, Osman oğulla- rile Kataman oğulları arasında hemen yüz seksen sene süren mücadeleler, boğuşmalar esnasın- da da çok cefa çekmiştir, nihayet, Fatihin Karaman oğullarını orta- dan kaldırması üzerine kat'i ola- rak Osmanlı devletinin sınırları içinde kalmış, (1469) ve dört yüz elli sene devam eden derin bâr uykuya dalmıştır. Onu bu uy- » zamanla gayri milli bir teşekkül haline giren İstanbul hükümetinin zulümlerine itisafla. rma karşı şahlanan ihtilâlcilerin nârâlarından başka rahatsız eden »| bir hâdise olmamıştır., Niğde de, " ŞK MESKEŞ, dan Alâettin Keyku- ti. Şimdi ağzından kelimeler bir L onda özünü, hangi kıta ğ nin çocuğu olduğunu hemen far- kederdi. Mini mini Asyah yüzü tipinin mânâsımı en açık bir şe“ kilde tamamlıyordu. Tııb.ıau duruıt. ııwl görünüşlü gelerek buraya yerleşmialer.. Kaç sene evvel olduğunu tahmin ede.- mııyonın bunu ailemizden tayin k vaziyette bulunan kimse ve ber mü- nıkışalardı ddneîılı kızar, öfke- lenirdi. Bu yüzden de çokluk grup — toplantılarına — sokulmaz, yaklaşmazdı... Hülâgü sade milli mevzular üzerinde yapılan kö- nüşmalara dayanamazdı. Bu nok. tada hepimüzden fazla titizlik gös terirdi, milliyetperverliğini her şe ,yin üstünde tutardı. Fakat onu kemiren bir hasta- lığı vırdı Bu hml—ık şıf. bul' ei kânı yokxu O da T.ıurlıgı .dıl ,Hülâgü Tatar olmamış, Tatar doğ , mamış olsaydı belki dünyanın me sut insanlarından olacak, bahti- 'yar yaşıyabilecekti. Tatarlık güya bu yerlerde nerede olursa olsun aşağılık bir lâkaptır. Elini kolunu sallıyarak başıboş serbest dolaştığı anlanda daima bu l'ıkubı bağrına yan yana iki müvazi iğne gibi sokulmuş, uçla. rı zehirli kahredici birer kargı gir ler de yok. Küçükken yüzü bu- ruş buruş bir ninem vardı, öldüğü on sene oldu. O bana Tatar mem leketlerinden bahsederdi. Bunlar masala benziyen fakat beni haki- kat olduğuna inandırdığı hikâye- ler efsanelerdi. Bilsen onun bu lattıkları şeyler ne güzeldi, be- ni nasıl rüyalara sürüklerdi. Bü- yüyünce tarih kitaplarını altüst et tim, bunu bana göstermesi Jâzım .| gelen her şeyi okudum hiç bir tarihçi ninemin bahsettiği iptidai memleketleri tantmıyordu. — Ni- nem derdi ki: «Vaktile öyle gü- zel, öyle zengin Tatar lek bat ile (1128) İlhanlıların vali- leninden (Sungur) Ağa (1315) kendi adlarile anılan birer ıuıel cami ve Karaman - oğuları da (Ak Medrese) denilen nefis bir eser bırakmışlardır. Osmanlı dev rimde taş taş üstüne konulmamış. tır. Niğde, mahküm edildiği o w- zun uykudan milli savaş başlar- ken uyanmiış, maarif, ziraat, ikti- sat sahalarında hızla yükselmek yolunu tutmuştur.. bin nüfusludur. İmar plânı var dır. Suyu demir borularla geli- yor, Fakat tesisat noksandır. İkmali ve her eve su verilebilme- si için bir proje yaptırılmıştır. Nafıa vek'nlel:mce de taıdık olu- nan bu İYazan: Cemal Bardakcı Eski Konya Valisi yaretçilerin sayısı artacak, Niğde, Hler de epeyoe faydalanacaklar- Ir. Niğde, kayalık, taşlık bir saha üzerinde kurulmuştur. Geniş ve bitek toprakları da yoktur. Bu yüzden geçimi dardır. En başlı gelir kaynağı, memleketin içinde : dışında büyük rağbet bulan bil- diğimiz nefis elmasıdır. Kırk elli yıl önce bu elma pazara çıkarıl- maz, satışa arzedi iş. Bah- çelerin meyve çeşidini arttırmış olmak, çoluğa çocuğa, eşe dosta y güzeEk l hwe adil h n.ak yetiştirilirmiş. — Elmacılık ancak on beş yıldanberi, hususile Kayseri - Ulukışla demiryolu ya. pıldıktan ve bu mübarek meyve- nin vücude çok faydalı olduğu anlaşıldıktan sonra mühim ve ça- buk bir inkişafa mazhar olmuş- tur, Elma bahçeleri, Niğdenin (Kaya ardı), (Tepe bağları), (Tepe bahçeleri) denilen mev- kilerinde ve eski yeni Gümüş, Yeşil Burç, Sazlıca, Maden köy- lerinde bulunmaktadır. 923 de bu bahçelerde (35,000) elma a- ğacı varmış. Bugün bu miktar (100) bine yaklaşmıştır. Trenle başka taraflara sevkedilen elma- lar da (2) mikyon kiloyu bul- muştur. Çekirdekten yetiştirilen elma fidanları iki üç yaşında aşılanı- yor. Beşinci yılda yirmi kilo mey- ve veriyor. Yaşlandıkça da verim leri artıyor. Ve iyi bir ağaçtan her sene ortalama olarak yüz, yüz elli klo ekma alınıyor. Nafıa vekâleti Niğdenin (Ge- bere) mevkinde beş yüz bin li ra sarfile bir toprak baraj yap- tırmaktadır. Bu baraj (843) met ve uzunluğundadır. İnyaı hazi- ranın on beşine kadar h k ve Hesaosız l:>ara_l_j sağlık yuvası yerine sıfma yuvası Niğde belediye reisi B. Ahmet Hamdi Öztekin Ziraat Vekâleti, istasyon ya- kınında bir örnek elma fidanlığı meyidana getirmiş. Fakat bu ye- rin bu işe pek elverişli olmadığı sonradan anlaşılmış. Epeyce pa” raya ve emeğe mal olan fidanlık daha müsait başka bir mahalle nakledilecekimiş! men bana şunları anlattı: — Aksaray civarında (Kara | saz) denilen bir bataklık vanmış. Altı yedi yıl önce kanallar açıl- maş bataklık kurütulmuş. Ve bu kurutulan topraklar üzerinde dört yüz evli bir göçmen köyü kurul- masına karar verilmiş, Yüz otuz yedi ev yaptırılmış. İşte bizi, dört yüz aila göçmeni buraya oturttu- lar, Köye de (Sağlık yurdu) a- dini verdiler. Fakat köyümüz şimdi (sıtma yurdu) oldu. — Neden? — Neden olacak, bataklık ye. niden meydana çıktı da ondan.. — Belki kanallar dol-muçlur da suları çekmiyordur. — Belki... Fakat bataklık da- ha zıyade yerden kaynıyan sular- iki bıı;uk aı.ıılyon metre ın.ıkabı mevcut elma- bah 'bul-ııçelounm bz müsli artacağını, yeniden iki bin beş yüz dönüm bahçe yetiştir- mek kabil olacağını söylüyorlar. Niğdede bir elma bahçesi vücu- de getirmek, sanıldığı kadar ko- lay bir iş değildir. Dediğim gibi arazi kâmilen kayalıktır. Evvelâ bu kayalar parçalanacak, taşlar Kasaba on m;ı toplanacak sonra da bir buçuk metre kalınlığında toprak döşe- necek ve bu toprak da tabii w- zakça mesafelerden getirilecek, lıuıh. bırııa. sarfedilen para da bir dönümlük bir ınha)'l elma fidanı dikilebilecek bir hale getirmek için evvel emir. (160) b;ı. liranın ıa:hnı bağlı- d:u'. Bu parının beledweler ban leu varmış ki asil halkı ulu ha kanı Asyanın en münbit en işlek bir kısmında sade, mesut bir ha- yat sürerlermiş.» Hele en çok sevdiğim Sedef şehri derdi. Bu şehir birbirini se- verek evlenmiş olanların şehri imiş... Sedef kakmalı mermerden bi batırılmıştır. Niçin k «Tatar» denerek bunu bir haka- ret istihza âleti, silâhı olarak kul- lanıyorlardı?.. Asıl işin iç yüzü Hülâgü Tatar olduğuna — değil, ikide bir önünden, arkasından Ta tar denildiğine yanıyordu. Halbuki onda aslını, kendini beğ bir his Uçhn kısık çekik küçük, koyu kahve rengi gözleri içinin uçsuz bucaksız âlemine açılır, orada ya- şattığiı başka bir âlemin ışıkları kaynaşırdı. * Bir tatil günü Eminönünden Ada iskelesine gidiyordum, Ar- kadaşlarla buluşup bir Ada ge- rünün başında rastladım. Bizimle beraber gitmesini teklif — ettim, yüzü ince hatlarla işlenmiş, âda- ta bir Acem minyatürüne benzi- yordu. Erkekçe bakışları, çocuk gdmıoyıçlen birbirine karışıyor- ıBu unmahk:ıdır olan arka- daşlığımız zarfında onuünla ara- mızda kız, kadın hakkında bir konuşma geçmemişti. Adada o da bizim gibi etrafile meşguül oldu bir. şeyde bizden geri kalmadı. Vaktimiz birlikte şen neşeli geç. ti Dönüşte gece olmuştu ikimiz grüptan ıynlmı guvcrtenm hn ucuna lâf ederken bizdenbire bana &on' evlerin bahçelerini kış yaz yaprak dökmiyen bodur zümrüt gibi ye- şil ağaçlar süslermiş. Günün baş- ka başka saatlerinde başka başka kokulu esen tatlı rüzgârları var- miş. Bu şehrin insanları ne has- ta, ne de fena olurlarmış, çok ze- ki hassas ve nazik imişler. Kadın. ları hürmetkâr, erkekleri — feda- kâzmış hep... Ozanları hem şiir söyler hem saz e- dılmqlu Fakat umumı ahvıl şim dilik bu teşebbü de dört beş yüz lira harcamak i- r.ap ed.ı_yor demektir. geh.n'leumızde rağbet D | k ) ve Keirlmdi y sine sebep olmustur. Huk—i'nndç.e tayin olunan belediye reisi Bay Hamdi , yirmi beş sene muallimlik ve mcfkb:p müdürlü- ğü yapmış bilgili, iyi görüşlü, a- zimli bir zattır. Yeni caddeler aç- tırmakta, ele geçirebildiği para Ve imkân nisbetinde kasabayı güzel, leştirmeğe, halkın medeni ve sıh- hi ihtiyaçlarını karşılamağa çalış. maktadır. Kasabanın rakımı (1237) dim. Havası, suyu güzel- dir. Sıcak yaz aylarını geçirmek u'ıen Çukurovadan yaylâcılar ge- Hyor. İkişer üçer odalı birkaç yüz ğ de Niğde ve civarın- da yetişmekte ve senede iki bin beş yüz ton mahsül alınmaktadır. Yaş üzüm ve şarap da mühim bir gelir temin ediyor. Adanaya, Tar, susa, Mersine Ankara ve dan ol uş. Köyün kurulma- sı kurak aınelen: rastlamış da bu cihet göze çarpmamış.. Sıtma- dan harap oluyoruz.” Bazılarımız başka taraflara kaçıyor ama bu- | lundukları yerlerde yakalanarak tekrar köye getiriliyor. Bir ay ka- dar oluyor, iskân umum müdürü imiş bir zat geldi. Halimizi gör- dü, gitti. Evler için sarfedilen elli altmış bin liraya bakmıyarak hü- kümetin bizi bu bataklıktan kal- Adliye Koridorlarında: Her kuşun eti yenmez — Öyle ya sen uslu akıllı, biz Allabın zıpır kulu. Sütte leke var, sende leke yok. — Bana bak, bserak alayı da, bu işten yakayı nasıl sıyıracağız onu söyle. — Onu kadının peşine takıldı. — Ulan kadmın peşine ben takıldım da, sen seyrimize baktın değil mi? ——El-beıd.eya.Senhadıgıde— Lu:ı&aneseydn. ben gider müy- — Ben sana hadi ölelim desem ölürsün zahir. — Arkadaş hatırı olmasa val. lâıhidebı.llâhjdc&:adınamu. dem? — Hadi oradan sen de, kadın. da gözün olmasa idi, sen zor be" nimle gelirdin.. Hem bana bak lyoidı giderken (ne güzel kadın ,bak hele) diye ” | göstermedin mi? — Töbe töbe, o senin hüsnü kuruntun, I — Zaten bizde kabahat ki, se. — Başımıza ne belâ gelirse hep | | senin yüzünden gelir. Kuşun affına mazhar olmasalardı, halleri fena idi... rıtıyorlardı. Biz de bunun üzeli? tramvaydan indik. Onlar da P” şimizden. Biz gittik, onlar gittk M.yabıımık.mı;bd' bunu sen bana | etiti. | nin gibi arkadaşla yola çıkıyoruz. | Adamı yarı yolda cascavlak bıra, kaçarsınız. — Yok sen elin karısına sataş, ben de beraber ateşe gireyim öz- le mi?.. — Şuna bakın hele kabahati nasıl da bana yükledi. İstersen muhakemede de benim aleyhime şdı&det et. — Yo... Yalan söyliyecektim değil mi? Elbette doğruyu söşyle- | yeceğim. — Al bakalım. Ulan senin gibi Iukadıaşı insan mmn&a arasa bu- lamaz, —Pekoinedorıleuzümea- ten kaç günlük arkadaşız ki? — Ha ha onu inkâr et de ta- İki genç birbirlerine söz yetiş- | miş tinmeğe çalışırken kâbar suratlı bir kadınla halinden evlâtlık olduğu anlaşılan —on altı yaşlarında bir kızcağız onlara gülerek bakıyor- lardı. Kadın pek cıyle lâf atanla- dırıp başka tarafa nakledeceğ umuyoruz. Ve bu kurtuluş gunu— nü sabırsızlıkla bekliyoruz. Şura- da demiryolu kenarında da bir göçmen köyü kurulmuş. Fakat bu köyün de suyu yok. Biz böl sudan, onlar susuzluktan yamıyo- ruz. Niğde vilâyetinin ekime elve- rişli arazisi (1150000) dekardır. ra yüz değildi Hem öyle zannediyorum k_, bu e'bı kadınlar şikâyet edip mahke. melik olmaktan da korkarlar. İş.- te bu yüzden gençlerin kim bilir ne kadar ileri gittiğini düşündüm. Kadın biraz mahçup bir hal ile: — Bay hâkim, dedi. Teyzemi geçlmıekten dönüyorduk, Kadı- 'köy ııkel en ç.ıkhk. Tram. Nüfusu da üç yüz bin olduğ göre adam başına üç buçuk de“ kar toprak düşüyor demektir. Bundan başka bu arazinin (300) zaman © iki genç peşimize tıkxldı Tram- vaya binerken hirisi (size refakat edebilir miyiz) dedi. Ses çıkar- dım. Ti bindi son- bin dekarı her sene dinl bırakılıyor, (250) bin dekarına da çayır ve daha başka hayvan yemlen ekiliyor. Bu toprakların, aya bindikten ya tam bilet alacağım biletçi (ei- zin biletleriniz alındı) dedi. Ben ısrar etüfn. Aadım bu gençleri bula ve diğer bazı şehirlerimi yılda (500) bin İitreden fazla şarap gönderilmektedir. Geçen nisanın ilk yarısındaki şiddetli soğuklar maalesef Niğde de büyük zararlara sebep olmuş. tur. Şeker pare denilen kayısıla- rın hemen kâffesi, elmaların yüz- de sekseni yanmıştır. Bu sene u- cuz ve bol elma bulmak kabil ol. ktır. kınwıyıpıka üphesiz ki bu zi oturan f ları refah i. çinde yaşatacak miktar ve kabi- Tiyette olmadığı meydandadır. Bu yüzden her sene on binlerce nü- fusu Çukurovaya, Ankaraya, İs- tanbula giderek oralarda geçim aramak . ve bulmak zorunda ka- hwvor. Su halde Niğde Vilâyetinin -—.k»bunhııkh.d'weör Onlar da karşımıza geçmiş, sı. vemuş.ı. Biraz ewvvel ağustos ceği ııbıcrrh:—ıısençlcr "’( bülbüle dönmüşler, M onleunc bıkıyorludı. Genç yi i bekçiye: — Şimdi ne olacak? M — Ne olacağı filân W “4,' verdi, eğif Kadının yüzü birdenbire d Ve î& Belli idi ki gençlere değil edilmelerine acımıştı. — Ben davamdan vnl'şı’ ne olur? dedi. — Gençleri bırakırlar, ÖTf | vap aldı. pe" İhtiyar bir adam her iki ge:w — Siz hürriyetinizin ıîmıyu' rsunuz, diye söze b luğt Onu istismar edersiniz, ’:u',u tevkifhanede alırsınız. Her $ pir eti yenmez ya. Hadi bakalım daha yapmayın. 'î (Gençler bayram sevinci ile .vl' le oynıya çıkarlarken birden galiba. Durdular, çekişme PAFr G A Mitat Peri e ( Zabıta ve Adliye Haberleri iskân kaları dışında bırakıl, masi daha muvafık olmaz miy- dı? Buradan bütün dünyaya yollar gidenmiş fakat buraya hiç bir ta- raftan yol açılmazmış.. — İste- yen çıkar, her dileyen içeri gire- — Nine, derdim, hu şehir yine duruyor mu? — Durur elbet, diye cevap verirdi. Ninem ya çok saftı, veya çok olgun, zeki bir kadındı da ben de kendi memleketlerimizden bir duygu varatarak hakikat olmasa bile oana Tatarlık benliğini aşılır yordu. İşte ben bu şehri içimde yaşa- Vapurumuz iskeleye — yanaşı- yordu. Hülâgüva baktım. Evei Bu gşehir öyle bir şehir imiş ki |, Japonyada Japonyada bir adam askerliğe çağ rıldı mı, bütün ailesi, bütün mahalle Dünya sakinleri, yalnız bir saat içinde 25 milyor kilo patates, 20 mil yon kilo sebze, 8,5 milyon kilo et, 8 milyon kilo yumurta, 3 milyon ki- o balık ve 80 milyon kilo şeker sar- İ â ıhıkvoıtlyatlodönaıhh..»ım sözler söylemek yasaktır. Çünkü a6- kerin, ölmek üzere gittiği sanılır ve bu artık çok iyi anlıyord çekik kovu kahve renkli, ı,ı.k_h gözlerini şimdi daha guzel la.nı- yordum. Onlar Tatar kerli gayet tabii bir hareket telâkki etmesi istenir. Yine ayni istatistiğe göre, bir saat | farkedilmez. Zürafa ise ne bağırır, ne de ulur. Zürafanın hiç bir şekilde bağrışı işitilmemiştir. *NMMMN. men saatte 12 kilometre süratle gi- m*va yüzünde işliyen otomabille- miktarı 43,078,680 u bulmuştur. Bunun 380 milyonu Şimali Amerika- dadır. A da, 4 kişiyo 1 otı Eeaye Karısını kasap Cumulıeıı günü öğleden sonra atihte Âşıkidede caddesinde, yol oıtııuıda_ karısı Mükerremi, ka- sap bıçağı ile öldüren Fazıl Engin dıun Adliyeye teslim edikmiştir. Müddeinmumi muwavini Kamal kikat neticesinde Mükerrem ev- den kaçtığı zaman Tahirin, kadını alarak kardeşi Rızanın evine gö- Sinanağa caddesinde bir ev tut- tukları ve ev sahibine Kırklarelin- den geldiklerini söyledikleri mey- çıkımıştır. dana cezaya yolladığı iddianamesinde Fııılın. işlediği suçun Türk ceza Evin ö Neriman HİKMET ğini hissettirmektir. biriken hediyeler, askerin ailesine a- leri idil.. Tâ içlerinde uzakların- |ittir. Bunları vermekten maksat as- | biri hakiki İngilizcedir. da Sedef şehri görünüyordu. kere, ine sıkıntı diğer » 48 kiği- ye 1 otomobil isabet etmektedir. Y& Dünyada verilmiş en müthiş i- dam hükmü İspanya krallarımdan Filip'in verdiği karardır. Çünkü 1568 tarihinde 3,000,000 kişinin — ölümünü *|emreden bir kâğıda imza koymuş tur.. 445 inci maddesine yani 24 sene ağır hapse uyduğu ancak hareketinde tahrik ve diğer hafifletici sebepler olduğundan suçun hafifletilmesini talep eyle- miştir. Bugün ikinci ağır ceza mahke- mesinde Fazılın davasına cürmü eç M hekel ) Özçoban yapmış olduğu son tah- | / Müddejamumilik ikinci ağır|i bıçağile kese? Fâzılın muhakemesi bugün tün şahitler bulunmadığı l de devaya adiyen bakılacaktli tür. Adlw daktoru Enver <cesedin d:hne ruhsat J HwıyebmıçHlıtld" .oınu.di..dıwı”' Feriköy caddesinde oinnbuadmdımbı:dw.,' SÜ Te yıkılmış ve bayılmıştır. — af kaldırılmış ve hüviyetinin Bü, İ kine çalışılmağa başlanmışi”