Vatan 10 Haziran 1941 sayfa 3 | Gaste Arşivi

10 Haziran 1941 Tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3

10 Haziran 1941 tarihli Vatan Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 106 9AT v &KTAN Hîp Vaziyeti ' Yazan: İ(İrıan BORAN Emekli Kurmay Subayı) %Yede muharebe: (Başı 1 incide) — ul“““&i için büyük bir darbe liş i Z î: H MNN — M HADİSELERİN EBEBİYATI e- < / Bir yıldönümü münasehetiyle | — Yazan: Yakmp Kadri KARAOSMANOĞLU Ahmet Haşim'in ölümünün sekizinci yıldönümü münase- betiyle yapılan törenlere, ben de, bu satırlarla iştirak eder- ken, kafamın ilk kareketi, Ha- şim'in, bu nevi hörmet ve mu- habbet gösterişlerinden ne ka- dar irkildiğini endişeyle ha- tırlamak oldu. Evet; Ahmet Haşim, yıldö- nümü törenlerini, daha doğ- rusu, sad Tören'i yani me- T F : Hi ! İ f fi l -îî_. İ HİT Fi j İ | ; j f ; | b TFT ü Hİ ; | ; : b dilmiştir. Bu sebeple Alman- NMM ü ğ nü. Yayi #galden alıkoyamaz. Suri- Nh-u_kwu-—u. UL,. yani Alman ve İtalyanları N?Ülihdehıı—ııdıı g%nmu— KA İngiltere ile kara, ha. bw.:ın“umıvıııluımnunn | ç Suları Tanslelam Ka U&ı. a mukavemetleri gi. hd_'bırt&mw.ıık. K erhf**' mü- keyft hareket hakkında yazabi N;Mıkbqnnnhryuıhd- Ü"'-lır da bedâahete pek ay- kağm :m'uııı_ı_r. Fek Şetbr Ü, X udunu epeyce aşmakta- T iR FF .â—-. sE ğ': ğ F ; E $ f. T | hhti değil midir? Bu hare- '_ye(i ve hydı!ın âhğlmîebüuf’y:?? ği N'EX KETTE SPOR | %S'Veshı at yarışları İğa 8. 9 (ALA.) — Dün bu- ; Yapılan at yarışlarının i- Ön Uzunyayla aygır depo- ğ Ündeki sahada yapılmış- Çre şî"thi tay koşusuna Sıvas ü Cemil Eryurdun saf- Tab Tarzanı tek başına | handikap koşusunda İ Gökserenin Payrası bi- Hi'h,nahaettin Gökselin Sey- **İş ihci, Musa Cennetin Sene- b Üü hcü oldu. Ko Cü safkan Arap kisrak- (ggllsunda Cemil Eryurdun "q..a"_ birinci, Ali Arpacının q'% İkinci, Şirket İbrahimin Ücüncü oldu. Tn GÜncü koşuda M. Ali Ör- Şv*:mböneıi birinci, Sabri Yar- Kılıçarslanı ikinci, Ziya ’“ü"ü Yeldırımı üçüncü gel- Eılîulğde bir maç 'W.Euz-ı') (A.A.) — Dün bu- bap ZI8 Gençlik kulübü ile Di gL Srin Gençlik kulübü ara- qn»hğ*Pllın maç alâka ile takip Ve petirede Flâzığ Genç. rasim denilen şeyi hiç sev- mezdi. Zira, Türkiye'nin bu seçme.,ve ince şairi, bütün öm- rünce, bir çok değersiz kimse- ler şerefine yapılan bir sürü törenlere, daima, uzaktan, nefretle seyirci kalmış ve ken- disi hakkında hiç bir resmi ve- ya kollektif sempati tezahürü- ne şahit olmamıştır. bi Şâhit olsaydı, acaba, haşka- Tarma yapılan merasimi hoş görecek miydi? Bilmiyorum., Ahmet Haşim'in sinir sistemi dolaşık bir yumak gibiydi. Bu- nu çözüp açmak değme ma- haretli elin, hattâ hbizzat bu sinirler sahibinin bile başara- mıyacağı kadar zor bir işti. Za ten, uzun arkadaşlığımız es- nasında sevgili şairin, insan o- larak hoşuna giden veya git- miyen şeylerin neler olduğu- nu, ben, bir türlü anlayama- mışımdır. Bağzan, ağızdan düş me müdahanelerle onun gön- lünü çelmek veya gururunu okşamak mümkün olurdu- Bağzan da en samimi, en ic- ten gelme medih ve senalar, o- nu, kayrtsız bırakır veya is- tihzaya mağruz kalmış gibi öfkelendirirdi. Lâkin, pek iyi bildiğim bir şey varsa, o da Ah met Haşim'in, şairlik vasfının kendisine, mahdut ve fakat güzide bir zümre nezdinde, teemin ettiği şöhretten başka bir ikbâl; resmi tağbiriyle tav- sif edebileceğimiz bir şeref hasreti içinde ölüp gittiğidir ve onun bu zağfını, her fırsat- ta çok açığa vurduğu için bi- lip öğrenmiyen hemen hiç kim se kalmamıştır. Bir gün, ona takılmağı se- ven muziplerden birisi: «Ah- met Haşim; demiş. Siz, son de- vir edebiyatımızın en parlak simalarından birisiniz. Bunun- la beraber, bütün çağdaş ede- biyat arkadaşlarmız devlet ve memleketin en yüksek mev- kıylerine geçtiği halde, siz, hâ- lâ bir lise'de muallimlik et- mektesiniz.» Bu âdi şaka, zavallı Haşim'i ta canevinden vurmağa ve o- nu, göğsüne bir zehirli ok sap- lanmış kaplan gibi günlerce ve aylarca kökretip krvrandırmıa - ga kâfi gelmişti. Bu sıralarda; bana yazdığı bir mektumpta; «Ben, mezbeleye atılmış bir â- bide gibiyim. ““nim şahsımda, sanatm ve edebiyatın ezeli kudsiyyeti bir küfre heder 01- muştur. Bunun günahı hepini- ze ve bütün memlekete râci değil midir?>» diyordu. Edebi şan ve şöhretin en yüksek mertebelerine varmıs sanatkârlar arasında, Tresmi şeref ve ikbal hırsı yalnız Ah- met Haşıma mahsus bir zaaf değildir. Eski Yunan trajedi- yacısı Sofoklis'in gururunu hiç bir edebi muvaffakıyet, Olim- piad'larda kazandığı zafer çe- lengi derecesinde tatmiyn et- memiştir. Lâtin şairi Horatio Avgustos'un sarayında, velev- ki en pespaye kölelerle birlik- te, bir kerecik bulunmamış ol- manın hicranını ölünciye ka- dar çekmiştir. Bütün bir ası- ra kendi namınm turasını vur muş bulunan Voltaire, Versa- illes'm mutantan catıs& altın- da biyhude yere aradığı iyti- barı, bir ekti, bir sığıntı sıfa- tiyle küçük Prusya Kralının kapısında dilenmeğe gitmiştir. Göthe, adı Almanya'ya şeref veren Göthe, Cermen ırkının; Cermen dünyasınm bu muhte- şem güneşi, bir daracık Du- kalık'ta mansıp sahibi olmak, nişan takıp oniforma giymek ihtirası yolunda, kendi kendi- ni, yıllarca bir avanak Prens'in şatosuna kapatmıştır. Victor Hugo, Napoleon ,Bonaparte'm, bu ikinci yaradanı, bu emsal- siz destan şairi, bu mehabetli şiir devi, Thiers isminde bir cüce ile bir siyasi ikbal kavga- sında mağlüp düsşmüştür. Os- manlı şairi Bakıy'yi en ziyade tatmiyn eden şeyin bir «sul- tanı - şuara»> lık unvanı mı, yoksa bir Şeyhülislamlık pa- yesi mi olduğu bilinemez. Her halde, Haşim'in hemşerisi Fu- züli'nin «rüşvet değildir diye selamı» nı almayan evkaf ke- tebelerine yıllarca avuç açtı- ğı hepimizin mâlumudur. Fakat, bunlar içinde öylele- ri de var ki, bir Yunus Emre gibi crhanı, hep kendi yağlı kü- lâhının altından seyretmiş, za-, manında hüküm süren tacdar ların ad ve sanlarını bile öğ- renmeğe lüzum görmemişstir- Ve «öyle garip bencileyin...» derken ikbal ve refahın has- retini aslâ duymamıştır. Şii- rin saraymdan pabuçsuz girip pabuçsuz çıkmıştır ve tanrısal topuklarma hiç bir masuvai hmem dikeni batmamıstır. Ahmet Hasim'in çok sevdiği ve kendi çehresiyle onun çeh- resi arasında bir benzerlik bul duğu Paul Verlain, Ondokü- zuncu asırın bu en büyük şiir dehası da, mansıp ve ikbalin, resmi şereflerin ne olduğunu hiç bilmeksizin bir guraba has tahanesinde mağsum bir ço- cuk tebessümüyle öldü. Gene Haşim'in gözde şairlerinden Rimbeau da öyle; Baudelaire de öyle... Fakat, aziz Türk şa- iri, Frenk üstatlarımın yaşayış ve ölüş tarzlarındaki bu dra- matik ihtişamı, bu «f a k 1 y- ri-padişehâs a»lığı ve bu«gedayi muhte- ş e m » İiği asla hissetmemis- tir. Bunun sebebini, acaba, Ah- met Haşim'in çok modern bir insan oluşunda mı, yoksa kim bilir kaç kuşaklık bir devlet memuru ailesine mensupluğun da mrı aramak lâzımdır? Ve yahut, bu yukarda isimlerini saydığım şairlerde olduğu gi- bi sadece bir mizaç meselesi midir? Tayin edemiyorum. Yal nız, bildiğim bir şey varsa o da Haşim'in edebi şöhretini marazi bir surette dığı 'B. Millet meclisinde İskân kanununun 39 uncu maddesi tadil edildi Ankara, 9 (A.A.) — Büyük Millet Meclisi bugün Şemsettin Günaltayın başkanlığında top- lanarak, posta, telgraf ve tele- fon umum müdürlüğü 1938 ma- H yılr hesabı katisine ait kanun lâyihasını müzakere ve kabul et miştir. Meclis, bunu takiben Alman- yaya ihraç edilecek Türk mal- larma mukabil kliring hesapla- rındaki ticari mukabelelere mü- tedair hususi anlaşmaya dair teati olunan notalarla Türkiye- İtalya ticaret ve seyrisefain mu hed i uzatıl- e Te a inin ve isminin etrafında daha ge- niş, daha resmi bir şeref ha- lesinin tekevvününü dört göz- le beklediğidir. Son demine ka dar hep bunu beklediğinden ve buna nail olamadığından dolayı gözlerinin arkada kal- dığına eminim ve ona hieran olan her şey bana da hicran olkdluğu için ölümünden sonra kendisine yapılan hörmet ve muhabbet tezahürlerini, sekiz yıl evvelki o tantanalı cenaze alayından bu sekizinci yıldö- nümüne kadar, bütün Ahmet Haşim ihtifallerini, bumnlar, sanki kendisine müâlum olu- yörmuş, sanki, kendisi bunları görüp işitiyormus gibi sevine- rek takıyp ediyorum. Bununla beraber, bir büyük şairin, bir büyük sanatkârm şan ve şevketine resmi debde- benin hiç bir şey ilâve etmedi- ğini, hattâ, aksine, bir çok de- fa onu, kadir ve kıymetten dü- şürdüğünü sanmaktan da ken dimi alamıyorum. Bence Karls Augüst'un başvekili Göthe'nin, şan ve şeref bahsinde, (F'a- ust) yaradanı Göthe'ye çok zi- yanı dokunmuştur. Voltaire'in hayatmda Sans - Soucie şato- sundaki misaferet bir zillet devresidir. Bu bakımdan, me- selâ, Paul Verlain bir Akade- miya âzâsı olsaydı ve yahut Yunus İimre bir Kâdı - Asker binişi giymiş bulunsaydı, ken- di hayatlarından, bize, pek gü- lünç bir hatıra bırakmış olur- lardı. Acaba, bunu hissettiği i- çin midir ki, kurnaz Anatol France, kendilerine Devlet ta- rafından «ölmez l e r» pâ- yesi verilmiş olan Kırklar Mec lisinin kubbesi altındaki koltu- ğuna, bütün ömrünce, bir ke- re oturmak istemedi? Ve i- simsiz, fâni insanlardan mü- rekkep halk toplantılarını bu ölmezler dernegine tercih etti? Ve gene, acaba bunun için mi- dir ki, bütün dünyanın Tanrı- sal Sarah diye çağırdığı sahne Kraliçesi ihtiyar Sarah Bern- hardt, kendisine sunulan L&e- gion d'Honeur nişanını elinin tersiyle geriye itti? Büyük şair, büyük sanat- kâr kendi dünyasını kendi ya- masına dair notanın ve yine Türkiye - Romanya arasında te- ati olunan 14, 19 şubat 941 ta- rihli notaların tasdiklerine ait kanun lâyihalarımnın ikinci mü- zakerelerini yapmış ve tasvip eylemistir. Meclisin bugünkü toplantı- sında ikinci müzakeresini yapa- rak kabul eylediği kanunlar a- rasında iskân kanununun 39 un cu maddesinin tadili hakkında- ki kanun lâyihası da bulunmak- ta idi. Meclis, gelecek - toplantısını, cuma günü yapacaktır. SİYASİ İCI$AL Martinik anlaşması Yazan: M. H. ZAL ! merikalılar belki de biraz yavaş, fakat emin ve sağ- Tam adımlarla gayeye doğru yü, rüyorlar. ü hakkın. Talebe tatil kursları 16 Temmuzda Ankara, 9 (Telefonla) — Maarif Vekâleti, ikmale kalan talebelerin imtihan zamanına kadar yetiştirilmesi esbabını te min maksadile orta mektepler- de «Talebe tatil kursları» açmı- ya karar vermiştir. Bu karara nazaran açırlacak kurslar 16 temmuzda ders ver- miye başlıyacaklar ve 23 ağus- tos sonuna kadar faaliyetlerine devam edeceklerdir. Bu kurs- larda ihtiyaca göre, edebiyat, türkçe, felsefe, tarih, coğrâfya, yurt bilgisi, matematik, tabiiye, fizik, kimya, ve yabancı dil ders leri gösterilecektir. İkmale kalan talebenin bu kurslara devamı ihtiyaridir. Ay- rıca mektepler, kendi talebele- rinden başka diğer şehirlerde 0- kuyan ve mekteplerin bulundu- ğu yerde tatil geçirmekte olan başka mektep talebelerini de kurslarma kabul edebilecekler- dir. Bunun için de ikmale kalan talebenin kendi mektebi idare- sinden alacağı karneyi ibraz et- mesi kâfi gelecektir. Kurslarda derslere erken sabah saat 8,30 da başlanacak, ve en geç te sa- at 13 te nihayet verilecektir. Dersin başlama saatlerini ma- hallin vaziyetine göre, maarif müdürleri tesbit edeceklerdir: Bu suretle gerek bütçesinin dar lığı dolayısile hususi hoca tuta- mıyan aileler çocuklarını mec- canen çalıştırmak imkânını bu- labilecekleri gibi, Maarif Vekâ- leti de orta mekteplerdeki tale- beden çoğunun sınıfta kalma- ması esbabını temin etmiş ola- caktır. bir eski tahta ola, bu sandal- ya, velevki, hasırları dökülmüş bir ayağı kırılmış buluna... Şiir ve sanat Cümhuriyetinin ratan ve kendi düny da tek, başına saltanat süren bir ruh hükümdarıdır. Hiç bir mev- kıy, hiç bir makam, onun için, ölmez eserlerini vücuda ge- tirdiği masa ile sandalyadan daha yüksek değildir; bu ma- sa, velevki kurtların kemirdiği gerçek darları, bize, a- sıl bu halleriyle daha büyük, ve daha ulvi görünürler. Ahmet Haşim, bunlardan biriydi ve böyle olduğunu an- lamayarak öldü. Yakup Kadri KARAOSMANOCLU Ankara radyo yazetesine'göre Suriye vaziyeti «Hafta — başında — üzerinde durulması gereken siyasi ve askeri hâdise şüphesiz Suri- yeye yapılan harekâttır. «Dün sabah saat <4 te hür Fransız kuvyetleri, İngilizlerin | müzaheretile Suriyeye girmiş- lerdir, İngilterenin Suriyeye gir mesi, haftalarca evvel ihtimam lr teşkilât yapılmak suretile ha- zırlanmdıştır. «Fransanın, geçen haziran a- yında Almanya ve İtalya ile mütareke imzalayıp harpten çe kildiğinden sonra Petene iltihak için tereddüt eden Fransız müs- temlekelerinden biri de Suriye olmuştu. Bilâhare GI. Mitel- hozer, bir beyanname neşrede- rek Vişiye itaat ettiğini ilân etmişti. Geçen mayıs ayına ka- dar Süriyenin vaziyeti değişme- di. Fakat, son zamanlarda Vi- şi hükümeti Almanlara, Suriye tayyare meydanlarından istifa- de hakkını ve bir çok mühim- mat verdi. Almanlar, Suriye meydanlarından Iraka gectiler. Nihayet tayyare meydanlarına yenleşmağe-başladılar.. Suriyeye yerleşen Almanlar, Filistindeki İngilizleri tehdit edebilecekler- di. «İşte bunun içindir ki, İngi- lizler Suriye hakkında seri bir karar vermiye mecbur kalmış- lardır. Ve maksatları Suriyeyi isşgal olmayıp, Almanları kov- duktan sonra Suriyeye istiklâl vermek olduğuna dair bir be- yanname neşretmişlerdir. «Suriye hareketi Vişide bü- yük bir aksülâmel uyandırma- mıştır. Vişi, Suriye hükümeti- nin, İraklılara tren dolusu mü- himmat verdiği hakkındaki İn- giliz iddiasına cevap vermiyor. Dakarda, Oranda haber verme- den harekete geçtiğini söylüyor ve Fransız imparatorluğunu is- tilâ etmek istediğini iddia edi- yor. Vişinin tebliğinde dikkate değer bir cümle vardır ki, o da şudur: «İlk kan bizim tarafı- mızdan — akıtılmamıştır.» Maa- mafih Vişinin harbe gececeğine başka emare yoktur. Suniyede 45 bin kişilik bir Fransız kuv- veti General Dentz'in kumanda- sında mukavemet etmektedir. Fakat bu miktarın yalnız İ5 beyaz bir örtü le — sardım, yüzüme beyaz bir maske koydum, El- lerimi dezenfekte ettim ve döktorun yanın- da ayakta durarak hastanın gelmesini bek- ledim. Ameliyathanenin iki kapısı — açıldı. hemşire iyeyi taşlar V sürerek içeri girdi. Hasta yarı baygın bir halde etrafımna baktyordu. Bizi görünce man zaranın dehşeti onu korkuttu, gözleri bü- yüdü, dudakları titredi. Doktorun müşfik sesi: — Korkma kardeşim ehemmiyetli bir şey değil... Dedi. Zavallı kadını sediyeden masaya geçirdi- ler, ellerini, ayaklarını bağladılar. Allahrm bir insanı hböyle kurbanlık koyum vaziyetin- de görmek ne müthiş bir manzara idi! Ben buna ilk defa şahit oluyordum. Bayılmamak için kendimi güç tuttum. Doktörün sakin yüzü, enerjik elleri yavaş yavaş bana sükü- net verdi. İlk hazırlıklardan sonra hemşirelerden biri hastanın yüzüne maskeyi koydu ve eter kok Jatmağa başladı. Ondan sonra geçen şeyle- ri pek karışık bir şekilde hatırlryorum: Dok- tor Nazım bir kumandan tavrt almıştı, bana sert ve kesik emirler veriyordu: — Lütfen pensi veriniz! — Kâtgüt veriniz? — Makas veriniz! — Tendürdiyot veriniz! — Pamuk ve sârgı veriniz! — Hastanın başmı tutunuz! Brrakmız! Bir — Tefrika No. 71 Kalbim çarparak, şakaklarrm zonkluyarak bu emirleri bir makine gibi yerine getiriyor- dum. Muhakeme kabiliyetim tamamile yok olmuştu. Ameliyat kaç dakika sürdü? Bil- miyorum. Her tarafta kan görüyor, Zavallı hastanm boğazından çıkan hırtitıları — düy- mamak için kulaklarımı tıkayıp kaçmak is- tiyordum, Küuvvetimin tükendiğini zannettiğim — bir dakikada her şey bitti ve ben odama çık- Bey? Bense sizin artık evlendiğinizi zanne- diyor ve buna sizin namımmıza sevintyordum. İkimiz de kat'i hayat yollarımızı tayin et- miştik. Niçin geriye dönüyorsunuz? Vivetle olar münasebetinizden bana bah- lüzum Bu müna- sebetinizin iyi veya fena olmaması beni alâ- kadar edemez. Ben sizi birbirinizin biliyo- rum ve başka türlüsünü tasavvur etmek is- temiyorum. trm. Başım dönüyor, gözlerim karariy e Çok iyi bildiğiniz ve her gün içinde yaşadı- ğiniz bt hayatı size niçin yazıyorum biliyor musımuz Ferit Bey? Arka arkaya yolladığı- nız iki mektubun beni ne gibi bir vaziyette bulduğunu söylemek — için.. Görüyorsunuz ya, ben de zayıf noktalarımı itiraf etmek- ten çekinmiyorum. Koltuğa yaslamnmış, biraz evvelki manzara- yı hatırlamamak için sinirlerim üzerinde hü yük bir tazyik yapıyordum, kapı açıldı, ha- deme iki zarf uzattı. Ben kendime bir hayat yolu çizmiştim. Düşünmemek, unutmak için bütün fedakâr- lıkları göze almıştım. Niçin önüme bin müş- kilât çıkararak yolumu kapatıyorsunuz? Ni. gin bana böyle yazılar yolluyorsunuz Ferit hiç bir zaman yan- mamış olan üÜmit ışığını tutuşturmak mı- dır? Bu çök zalim bir arzu olur Ferit Bey, Beni rahat Bırakmız. Sizden ne kadar uzak- ta ? Aramız- daki yüksek dağları, geniş denizleri bir ka- lem darbesi ş etmek neye iyi? Eğer beni cidden seviyorsanız bundan böy le bana. yazmazsınız Ferit Bey. Ben sizin- le ancak iki dost gibi muhabereyi katbul et- miştim. Şimdi, sekiz aylık süküttan sonra size kendimden haber verdiğim güne lânet ediyorum. Rahat ve huzurumu büpşbütün kaçırdı, Bana rı ©- kumadan size iade ederim. Bana gelince, Üğslenle a bu son mektubumdur. Bundan böyle, ne o- lursa olsun, size yazmıyacağım. Maksı size h. etmek değildir. Bu b nin ikimiz için de zararlı olduğuna kani ol- duğum için çok geç kalmadan bu kararı it- tihaz ediyorum. Hiç bir kuvyet beni bu az- mimden çevirmiyecek. . AHaha ısmarladık Ferit Bey beni unut- mağa çalışınız. n Fâzile Hanım Amerikada ve Avrupada yaptığı seyahatini uzatmıştı. Bu seyahatin bir daha tekerrür edemiyeceğini bildiği için bir birlikte grup Ş, Ü- mumi gezinti programı haricinde kalan bir- çok şehirleri dolaşmıştı. bunlar Fransaya ve şimali Afri, kaya acaktır. Amerika Groenland'dan son. ) ra Martiniğe filen el koymuş de. — | mektir. Şimdi sıra Dakara gel- Üh miştir. Hususi mekteplerin muallimleri | Ankara, 9 (Telefonla) —| l Şimdiye kadar yabancı, azlık ve h i Türk mekteplerinde muüallimlik edenlere icap ettiği Bl takdirde bu mektep idareleri ta rafından vazifelerine nihayet ve ti, bu kabil muallimlerin istik-| — © ballerinden emin olmadıkları gi- | bi bazı ahvalde haksızlığa kür-| — | ban gidebileceklerini nazarı iti- bara almış, bundan sonra vazi- felerine nihayet verilecek mu- allimler hakkındaki dosya vesa- irenin vekâlete gönderilerek tet arifin tasdikinden sonra bu mu İ allimlerin vazifelerine nihayet| — Ö dirmiye karar vermiştir. Âl Mübadil Türklerin tasfiye bonoları Ankara, 9 (Telefonla) Mübadil Türklere verilen tasfi- ye vesikası bonolarının veraset vergilerinin sureti tahakkuku hakkında vilâyetlere bir tamim | gönderilmiştir. bini Fransız, diğerleri yerli as- kerdir. Bunların da maneviyatı B bozuktur. Ti «Almanların Suriye harekâtı- na müdahale edip etmiyecekle- rine dair henüz bir haber gelme- miştir. Mihver devletlerinin bu defa gafil avlandıkları gazetele- — — rinin lisanmdan anlaşılıyor. «General Katru, bir beyanna- me neşrederek Suriye ve Lüb- Dİ nanın istiklâlini ilân etmiştir. Bu işin siyasi cephesi budur. İs- K tikbale izafe edilmiş bir taah- ğ hüt, bir vaittir. «Bugün Suriyeliler için en mühim şey ablokadır. Hür Fran sızlara müstemlekeleri ablokanın hari- brl cinde bırakılmıştır. Suriye ziral İ İstanbuldan tam altı ay uzak ; bir Ve leket olmakla beraber — — Bu müddet zarfımda, vakit vakit, ailenin kendisini besliyecek halde değil- her ferdii almış, dir. Hırften evvel ithalâtını ölümünü öğrenmiş, Kezb gitmesine ait |Fransa, İtalya ve İngiltereden TFT Süle £ vi tu, Fakat yeni yerler, yeni insanlar tanı- mak telâş ve heyecanile bütün bu vekayle lâyık T eh eğe muvaf- fak olamamıştı. İstanbidla dönünce, çok sevdiği eniştesinin aralarmdan ebediyen kaybolduğunu yakm- dan ve samimi bir acı ile hissetti, onun ölü- müne derin bir üzüntü iİle ağladı. Ki gitmesi de bir böşluk yaptı. Onunla her gece, birkaç dakika ol- sun, baş başa konuşurlardı. Eğer o gitme- miş olsaydı, bu seyahst intibaları, araların- da bitme tükenme bilmiyen bir mevzu teş- kil edecekti. (Arkası var) yapmakta idi. İhracatı da dur- muştur. İşte bu durumda olan Suriye için İngilterenin Kahire sefiri tarafından neşredilen be- yannamenin büyük ehemmiyeti vardır. Sefir, bu beyannamede ablokanın kaldırılacağını söylü- yor. Şu halde Suriye, Hür Fran sızlarla Britanya kuvvetleri ta- rafından işgali ile bir seneden l beri çektiği iktısadi müşkülâtm — — mühim bir kısmından kurtula- caktır.» rilebilmekte idi. Maarif Vekâle-' — ( kike arzedilmesini ve ancak ma verilebileceğini alâkadarlara bil| — ( itihak eden Fransız Bi j (Radyo Gazetesi) İ ı_ ı

Bu sayıdan diğer sayfalar: