MiLLi de Istanbulluları un an Reislecum. e dün de, Sarayında İstanbul lerinin dertlerini Emini tr ğe devam etmiştir. ın ikinci katındaki büyük salona hazırlanmış başıma, tom saat kuzda geçti. Bir gün evvel, bi İkumaş ve elbise örne xleri gör. mek işin bir pamuklu mensucat iyle yarıda kalan ğt yerden büş- Miz h üç da Mimesgi a — Ls ij yeemacılık 4. *Devlet İl çep * Böruyop: make n, kg, eaimz halkı eğle — İladı Bu fabrikatör otuz yaşlarında a bir gençtir. Pamuktan elbiselik kur ap. İmaktadırlar, Bu kumuştan diki. miş hazır elbiselerin 250 kuruşa çıktığını emişti. İönü bu yatla alâkadar olduğundan bir akım getirip göstermesini iste. yapabiliriz Dara ister?,, mişti. Bu genç pamuklu met ihracat dahi bilmek iktidarmda olduğun via; hayatın ucuza » meselâ elek. , amelenin Wu. melenin randıma * ij artmasını, vergi. diği Avrupa prim dağıtılma. Bunlar te. lg, amazn, gp. amacı * Öğretici bile cuzlamasını, 8 teknisyen az-i de baş yapacak sanayi erbabma | raci R verdiği primden bahsederek selâ 50 kuruş mevadi iptidi olan bir malı 30 kuruştan sat - mak imkânını bulduklarını söy! le öğrenmesindi as) 14 : yesi 1 İâzım gelen sine, İnönü: —— — | — Siz ihracat iman Ziyanın karı- | Biz de ayni geyleri yapsrız. 3 Inönü elbiselerin ve kum rın. nev'ini gözden geçirdi. Sonra sordu: — Daha başka ne isteğin var —1 üzerindeki muamele vergisinin inmesini istiyoruz. — Bunun inmesi neye yarar: — Mal yüzde on, on beş ucuz- lar efendim. Binnetice sarfiyat | artar, Pamuklu mensucat herke. | sin en çok Jhtiyacı olan bir gey. dir. .— Son seneler zarfında pamuk. lu mensucat sarfiyatı ne yolda. dır? z — Iki misli artmıştır efendim. Fakat daha da artar. .— Bir senede adam başına kaç yor? He- yapacak olun. Tan Duy dine, la. * kaçı kı Yığını gören Kad- o, <9 ve Galip dinle “3, suçlu vekili söz kilim, dedi, Melânko- abg,, 7 akalanmıştır. Ken- Bi ai z İsi müşahede al- oturduğu pi Osmana gidin, Maz- Ye bağırıyordu. “SA bir istişareden , ahlâk zabetasın “Pol İ açi çi tarafından şahit o terin, .. * ,, © 19 kişinin dinle- Al, Suçlu. Mag metre pamuklu kullanıl; sap ettin mi? : — Bir senede adam başına beş metre pamuklu kullanılıyor — Eskiden nasıldı? — Yarı yarıya aşağı. Dahe artacağını ümit eği . k hay k madığının sorul-| B I MUAMMASI 7 YAZAN: Refik Ahmet Sevengil Yük hikâye 10 N Bi, ç —10— Sgk on >3 ban Bursada ceki tanıdıklarından bazı ahbaplar RE zi bana; i Yarste gitti, Nesrin kirge , z i sia Çekirg; dolaştırır masınız? şoföre etrafı görmemize imkân yorum a ge czini tenbih ederek bindik. Yeni stadyarm dek ; E*niş bulvarı geçerek, belediyenin henüz istimli- Si, Senişletmeğe uğraştığı yıkık dökük binalariz vrlarak muntazam parke döşeli caddede hükümet Eru ilerliyoruz. » şa, ön bir kalabalık ver, Alışveriş omtakasında alış, re abalı, kebeli, şehir kıyafetli, ie L la insanlar, başı yazma ile sarılı, siyah feraceli, Iu, ar Zarif, itinalı, göz okşayan kıyafetlerde şık ba- i i g,öpliler görülüyor. Otomobil, otdbüs, ğ 1, iü doldurmaktadır. At üstünde Ata! iyoruz, ç » eyi darlaşıyor, tenhalaşıyor, kimi rasim Diniz Aliyor. arasmdan geçerek Yeşileamiy€, — ve iniyoruz. Türk dehasmın geçmif asırlardaki di irmedim; beni 3 Sariz iş Dili, türk bey- tr her se | — Mta — Evet yine de umumi sarfiyat ne | Yal un İi dı mı, işi olup bitti merkezde? — Yedi buçuk metre, Beş met. on beş sene ev thalâttan ibaretti, İnönün 'amadık. de döner Sonra Sua — Peki yavrum, m okudu: işlerini g lâ bir y ta İ hepsi ekmek ister. İstanbul bele. bunun üzerine | beyi dedi, Verdiğin | ka çaresini yine SİZ Şehir dışına nakliyat yapam: deki liste. | musunuz? 3 — VAKIT SEF dinled i rt tüccar bir a. t alıyorlar, le ie, kamyor | yor, D fırıncı günde . İlki tane kamyon &l ktir. Her tanbulda 30 ba iskelesi var, Bunların bir bulunamazsa ruret buna bir decektir, selâ siz nereler siniz?.. Bu her tarafına de ane memleketin i hudutları dahilinde 12,000 il bir meseledir. gir, 4.500 araba var, — Kamyon bulabili BAHÇIVAN ANLATIYOR — Ne iş yapıyorsun oğlum? — Çiftçilik iftçilikte buğday ekerim. — Hayır, Kâmyonlar Çorluya uy zeler yetiştiririm. .İde biraz ç MART 1939 4 Görüp düşündükçe, Esrarlı pahalılık if giyinen bir dostum: © Çok zengin olmadığım için ucuz elbise yaptıramam. Der, Bunu meşhur bir ulüp çunun: vaktim yoktu, mektup uzun oldu. — Kusura bakıma, Sözüne benzetirim. İkinsinde refil söylenmiş haki, katler sezilir, Ben, üstüne, başına pek itina eden bir adam olmadığım için, sanatkâr terzinin tesirini, guru- runu, keyfini nihayet ala- bildiğine yükselen fiyatı hoş sörmem, Fakat üstün istidat ve sanatkâr bir zevkin iyi ödenme" sini de yerinde bulurum, Bence pahası ve gerçekten zarif şeyin yoktur. Burada terziye verilen para- in çokluğunu çekiştirecek de- ilim, Fakat kumaşlar halkın“ daki düşüncem, öyle değil. Ter- zi, Allah tezgâhmân dokunsa da rasındak 1 yorum. d — Faik Emir Faik Emircan, yerinden Icumhü masasi — Otur yavrum! Ne tanbulluyu araba geçinmek Üzere e bırakıyor? 8 hil olmak üzere o 180 — 180 kuruş kadar iimessiller 8. alkarak Re-!s önüne geld! elisin? k hu mu? — Atların günde kaç saat öl iş görüyorsun? | — Dokuz on saat. l baziyma,. Arabia işleti . | . — Hiç dinlerdirmiyor musun? — Sürekli çalışmıyorlar ki e. — Kaç araban var! fendim. Bir İş bulacak ta gidecek. — Iki araba, — Yük arabası mı; binek ara. İ bası mı? — Yük arabası... Binek araba. pek az kaldı. Şimdi ancak Ka dıköyünde, Adalarda, Edirneka. da, Silivrikapı, Topkapıda İşli. yor. — Atm kaş tane? — Dört. — Biç yedek atım yok ma? 4 efendim. Yedeği ne beti var. Bu yüzden topu li raba yapıcısı kaldr. t buluşlarından olan çinilerle kaplı duvarları seyreder- i anlamıyarak, fakat yarı hay- ken Nesrin mazinin güzellikleri ski padi- rat, yarı hayranlıkla karışık bir his içinde seyrediyo şah çocuklarının sıra sıra mezarları ona ürküntü veriyor; kapıla- rn, pencerelerin tahta oymalarındaki yüksek sanati işaret ediyo- rum, ona loş bir hava içinde bugün biraz küf kokan bu estetiği anlatmağa çalışıyorum. Sonra civardaki müzeyi geziyoruz. Etra- fı kubbeli odalarla, sıra sira kemerlerle çevrilmiş çiçekli bahçenin umumi görünüşü hoşuna gidiyor, fakat odalarda sıralanan muh- telif asırların zekâ ve san'at eserleri karşısmda yine domuklaşıyor, susuyor. Geçmiş günleri dolduran olgun zevkle yeni nesil arasınila- ki bu kalım duvar böylece devam edip gidecek mi? Bu işler için Nesrin mi hazırlıksız, yoksa bundan sonraki bütün nesiller Sina- gın yapısındaki haşmeli, İtrinin bestesinde inleyen ruhu, Füzuli- nin mısramda hiçkiran sesi tanımaktan ebediyen mahrum mu ka- Macaklar? Otomobil bizi iğri büğrü yollardan, daracık sokaklardan ge- girerek yukarı mahallelere çıkarıyor. Vaktiyle padişah Abdülâziz için yaptırılmış olan köşkün mükellef döşemeli, süslü tavanları- nı, yaldızlı odalarını dolaşıyoruz, Balkondan aşağıda üstüste yı- ğılmış binalar, ağaçlar, kubbeler, minareler halinde görünen şeh- ri şeyrediyoruz. - Akşam mu oluyor, ovaya sis mi inmiştir? Çölde serab seyre- der gibi heyecan verici güzel bir manzaranın zevkini gözlerimize içirerek yanyana duruyoruz, Dimağım bir akşam önceki düşüncelerime dönüyor. Vaziye- timi tayin etmeliyim, Bu kızla benim münasebetimin mâna ve mahiyeti nedir? Ona âşık miyrm? Kendimi yokluyorum; hayır, böyle bir şey yok. Sadece bir eğlence, fizik bir zevk olarak, önce onun etine karşı istek duyarak bu işe başladım; ruhi varlığındaki karışıklığı da ayrıca enteresmn bulduğum için tecessüsümü do- yurmak üzere onunla uzun uzadıya meşgul oldum. Peki amma sonu ne olacak? Bana bu kadar müsait dayrandıktnrı sonra üste- lik bir de kalkıp boynuma sarılmasını mı bekliyorum? Kendisi- Şe a e b yorum, fikam, kiz kardı nüm kadar ekerim. " — Arazin nerede? — Arazim yok. Ortaklıla İşli - kumaş, bir fabrikanın malıdır. itap içinde ölçü — Kaç nüfusluk ailesin? — Altı nüfus, sen mi Diyorlar, ki dış piyasalarda meselâ yüz lira eden bir mal, bakıyorsun | bizim ticaret kanalımıza girin. — Yalnız ilene! — Hayır. Bir de yetişmiş eşim var, — Say bakayım altı nü — Annem, ben, kar, | ce, aslından birkaç kere fazla ya satılıyormuş. Bu acaiplik karşısında insan, İster istemez gümrükleri düşü fusunu! nüyor, Yerli malı korumak için, ? İderletçe bazı tedbirler alınmış olabilir, Fakat hiç bir zaman gümrük, malın kendisinden da» ba fazlasına çıkara; sani yorum. Çünkü böyle bir tedbir, yerli malmi korumak şöyle dur sun, berbat bir hale bile koyar, —Bir kaç sene oldu. eye bir çocuk? — Yeter. Altı kiş kadar a — Kırk beş dönümden fazla ira ile ekerim. Bir o kadar da rtaklık yaparım. Ex £ ol: ze ta x bilginleri, J rekabeti, z6kâ ve gayretin, ratıcilığın anası diye tarif ederler. Sırtını yalnız gümrüğe ve halkın ister istemez katlanacağı ihtiyaca da- piyasada kor- Iktısat eye ait olup k en araziden, — Sizin köyde senden zengini ar mı? — Çok, yayan yerli madı, kunç bir derebeyi ruhunun hort (Devama 5 ncide) de lamasından başka bir şey gildir. Bir boyun bağının on liraya, bir ıskarpınm otuz beş liraya satılışı, acaba neyin ifadesidir? Anlayanlar, diyorlar ki bunla. rın asıllariyle etiketlerinde taşı dıkları fiyat, en aşağı iki kere fazladır. Piyasadaki bu karışık lığı kim, ne vakit düzeltecek? “Adam sende, canı isteyen al sm.” diyemeyiz. Çünkü kanın güsteriş kurbanlarını da birer ruh hastası gibi himaye eder. Hakkı Süha GEZGİN ama oldukça açık şakalam gülüyor, bissimi doğrudan doğruya söylemiş olmama rağmen kızmıyor, darılmıyor; işte pe- kâlâ görülüyor ki ahbaplığımdan zevk almaktadır. İstanbuldaki avukata olan aşkı, filin da çocukça hulyalar.. oCepteki bir el. ma, ağaçta yetişilemiyecek dalda asılı iki elmadan iyidir. İşte ben yanıbaşındayım; benimle pekâlâ eğlenmeğe razı ama kendimi be işlerde usta, hamarat, filân zanmettiğim halde kaç gündür miskin miskin sade lâf ebeliği ediyorum, Bu böyle olmaz. Artık bu İş kısa kesmek lâzım. önüşte otomobilde yolun bozuk bir yerinde bir sarsıntı es- masında vücudünün sıcaklığını kolumda hissederek şöyle bir ha- rekete geçmek istedim; farkına varmamış gibi elâkasız göründü, demek müsaade ediyordu. Bundan sonra artık ellerim belki de benden ayrı, müstakil hüviyeti, kendi kendisine hareket etme kabiliyet ve imkünları olan, irademin hâkimiyetinden çıkmış, ser- bestisini kazanmış, bir varlık haline gelecekti. Yarı dalgın bir halde kendisini bırakmak üzere iken silkine- rek doğruldu; s ert, kavgacı, dargın ve âdeta hakaret eden bir sesle; — Ne oluyoruz? Diye sordu. — Sizin ne olduğunuzu bilmem, fakat ben pek fenayım! Diye mırıldandım. — Siz hakikaten fonasınız, dedi, fena ruhlu, fena kalpli, fe- na düşünceli bir adamsınız! Otomobilin bir köşesine çekildi ve bir daha otele gelinceye kadar benimle tek bir kelime konuşmadı, yemek yemeden odası- na çıktı. Demek benim için bu macera artık burada böyle fena, kaba, hayvanca bir şekilde bitiyordu. —ıi— Onları kendi “hallerine birakip İstanbula, işimin başıma dö- neyim mi, yoksa bir gün önceki hareketimin uyandırdığı soğuk havayı gidermek için birkaç gün daha mı kalayım? Bir karar ve- rememiştirm, ver