eee PE DAMADIN o yil e e eye m yy DU N f v0 YAZAN: İSHAK FERDİ İY Oldüren köylü Makedonyadı Z Mukaddes adam) olmustu! m Faki , Eöylünün hilesini sezdiği halde, bunu ai Yada © açmağa cesâret edemiyordu. Make- i (Mukaddes adam) aleyhinde söylemek in ri günah sayılırdı. vade Da kanlı elbisesini i : geti « er a kya bir haftadan- i ©”) in evinde oturu - SANAYİ ANINDA <p MA , ik, mz me dı - vuriyet egri iten — Kuşlar çok sevimli mahlük » lardır. Ben kuş avından çok hoş" lanırım.. Seni yaraladığımız gün bile (İskender) ile kuş avlıyor - duk, — İnsan, sevdiği mahlükları av- lar mı? o Onları hem seviyorsun, hem de kendi elinle öldürüyor- sun?!,. Soris yan gözle köylüye bak - taz — Ben öldürürüm amma, onla- rın kanlarını hiç bir zaman başka- larının fenalığına âlet etmem, Köylü bu sözleri işidince tüy- lerinin ürperdiğini duydu. Lâfı çe- virmek istedi: — Omuzumdaki yara ne vakit geçeck acaba?.. Soris'in şüphesi büsbütün art - mıştı. Köylünün bu mesele etrafında Konuşmaktan çekindiğini görünce, ciddi bir tavırla cevap verdi: — Bizim oklarımızın açtığı ya» ralar ancak (kuş kaniyle geçer. Diri bir kuş yakalarsm.. Kendi «- linle keser ve kanını yaranın üstü- ne dökersin!.. Köylü soğuk kanlılığını muha - faza ediyordu: — Ben kuş vuracak vaziyette değilim.. Eğer söylediğiniz haki - katse, bana bir kuş getiriniz. Ke- ise Bün X * * İ sip kanımı yaramın üstüne akrta - Fi ME odasında uyuyan | yım... « i Pi, *süs ederken, içinde ola Yandı, sunda söyleniyor - vur K dayan, ie) köylüye sa yısız para Biyer. Fakat, Trak - (M,, iyordu, kaş (9) nun akibetinden rdar olursam, seni b. rrbost bırakacağım. ley, er) Makedonyayı isti- ik, tan hükümdarmı öl - LİN Sonra, O memleketinin A Miner undan kurtuldu - j Mi işti, ordusu (Babilden adar hiç bir millet ta - a in, kavemet görmeden İemiş ve Tuna boyla » yayılmıştı. Fakat, im sarp kayalık yol « 2 kolayca ilerliyebile - rks leva #ş, akedonya dağlarının .W, Sazlarında o hemçok N dek, hem de askerin ia- ig <demiyecekti, ... 3 Mame düşünerek: & râ hayatta olsa bile Menleketime ayak basa - b . receğim,, Fakat, bu kuş kanınm RP kuşun hayali ı ünden eray Ba - gin önem fenalığa âlet y Haa lan ve e i ” 1. Beni bu ku- ket etmen lâzımdır! — Yaramın geçmesi mümkünse yapacağım.. Soris ciddiyetini bozmıyordu » Köylüye anlatmağa başladı: ey y iy erin kulaklarm » » Nereye gi i gitse, ki » Ü zy» Köylünün uykuda va i duyuyor ve köylü retle yalvaracaksım: “Beni ölüm - den kurtarman için, - veri donya dağlarından i i çeri de bu sözleri ire ii , rahatsız | tyorum, ye halâskâr Oratis! Sen | bu kanı, ölmüş bir insan kanı gibi damarlarıma çabuk karıştır. Ve Aamarlarımdaki kan, bu kuşun m nasl muaz > 1 lake» | iyce A soruyorsun? Soris susmuştu. Dünyada | © Köylüyan gözle delikanlınm ilk defa rast | yüzüne bakmaktan kendini ala - : madı , g lşt — Memleketinizin çok garip ve ağaçları 66 | âdetleri varmış!.. - bii — Trakyada da bize garip Bö * pe rünen âdetler yok değildir, za0n€- Yakasmı Bırak - | derim. d : Köylü sağ eliyle sol omuzunu hoşlanıyo - | tuttaz koruma iatiyo. | ens . si “i Ma yormun Benimile alay etmeyin! İstrrabımı da, , “ven insan: | dindirecek bir ilâç varsa, getir, sü- reyim.. — Söz veriyorum.. Yarm geti * | şu sözleri söyledi: milessir olması için, memleketi - | insanlardır. Gündüz mizin âdetine riayet ederek hare | gece bir başka türlü konuşmasmı için n€ | na bir kuş getireceğim!.. ; » — Kuşu ben getireceğim. Sen | ! Keseceksin! Ve kanımı yaranm üs“ | memleketin selâmeti için hayatını tüne dökerken, bizim, hastalara tehlikeye koyan adamın mukad - 'şifa veren mabut (Oratis) e şu su: | des sayılması idi. $ — VAKİT 9 Teşrinisani 1934 — VAKİİ'ın Edebi Tefrikası No. 9 maş ei Kanadı Yaralı Kuş mmm Vekleden: Selâmi İzzet iman DİLİMİZLE: 7 Gazete Sabahları kalkınca jimnastik Selma, bir arkadaşına vaziyeti Gazi ülküsünün en büyük yapım kıl. | z şi i y : yapım Wi | yapay, modayla meşgul olur: söyle izah etti: dacı (1) gazetedir. Bunun içindir ki, : d d — Beni modaya muvafık giy - — Kızın anası bu Kenan Beyin ne büyük Türk önürmesini (2) yapacak olan gazetedir. Gazete dili kültür dilidir. Zira kamuda (3), büyük kalabalıkta söz yürüten odur. Gazete dilinden ber İ günün olanını, bitenini öğrenenler var - İ dır. Ona herkes inanır. İşte bu dünya - İ min doğru, sağlam, şaşmaz ve şaşırt - maz olması gerektir. Bundan birlik doğar. Gazete hepsinden önce yurt İşlerini bilmek üzere okunur. Pek çok ta çevre- sindekilere okuduklarını anlatır, İşte ea güçlü yapım avadanı gazetedir. Bilmem nedense, çu savaşı (4) sonu gevşeyen, yahut bozulan ve isterseniz düzelen deyiniz, sinirler eskisi gibi bir köşeye çekilerek uzun uzadı dört yanı- nı; anlatan, kocaman bitiklerin (5) yap- rakları arasına gömülerek okumaya ar - tık dayanamıyor. Kestirme yoldan, da - ha az sözle, daha az yorularak pek sıva- da olsa öğreneceğini öğretmek İstiyor. Derin öğrenmeğe gelince! Kimbilir, o da bir gün olacaktır. İşte (günlük ekmek) denilen gazetenin bu kadar büyük işi yardır. Yan çizen, bü - yük 'Türk dönenmesinden bir kıpma (6) kendisini uzaklaştıran, kamuya söz söy- lemiyen, nelmer keseri gibi salt kendi- ne yontan gazetelerin soysal ve ulusal bir muştu (7) yaptığına inanmak biraz zor olur. Bizim gazetelerimizin en bü - İ yük işi geriye çeken bir söz yazmamak İ hep ilerisini istemek, ileriye götürmek | ve ileri atılmak için gereken ışığı ver» mektir ki, bunun başımda büyük Türk dönenmesini (8) derinleştirmek ve yap- mak gelir, Bu biraz güçtür, çetin İştir. Ancak Gazinin buyuruğu, yurdun buyruğu, ve yükselen türklüğün buyuruğu budur, | Her Türk gazeteci buna gönülden bağ- Lili diriniz, derdi. metresi olacak.. Belki di İlle kamet bilner dekan İlkeler bii > sa o, o kadar açık gözdü. Her $6-| bancı bir adam beşyüz lirayı böy- ye dikkat eder, gözünden kıl ka- | le sokağa atmaz. Buna inan - gırmazdı. çi , İmam. Bunu başkasına anlatsın - Fakat onun için diyorlardı ki: | tar, Hem Kena Bey çok zengin bir — Nermin yalnız kendini alâ - | adam da değil. kadar eden şeylerle meşgul olur . Süheylâ ylâ gene mutbakta ye - iv noktadan şayanı o hayret bir mek yimek istemişti. Peymanla yi- E. e: : i yordu. Yalnız cuma günleri büyük Amma Nerminin asıl dikkate sofınyu gburuyürdu: Gama günleri şayan olan şeyi gülmesiydi. Çok Solma öğle yemieiderinde buluz > sık gülmezdi. Fakat güldüğü za - İ taazde. Şefik kz setsimiyolin © man kadın gibi gülerdi. Nemli du- | dan hoşlanıyordu. Şakir ve ağ dakları arasında, nemli dişlerini “ * pırıldatmasını bilirdi ” tt > pt gm Kafa N il ' Eli öl 4 Bir çok oyuuncağı, bebekleri —i- için, «öz Süheylâye kalı vardı.. Hiz Mi Malmın bir çöpünü bile Sühey- N i lâya vermiyeceğini anlaymea, kt |” Derdini çabuk umuttu, diyor- ü ö lardı. za güler yüz göstermeğe, ona hoş E » , davranmağa başladı.. Halbuki Süheylâ derdini ken » Ali Şefik Nerminden şöyle bah- | dine saklamasını öğrenmişti. Şe » sederdi! “fik de bunun farkında olmıyordu. — Bu kız sanki bizim soydan Bir cuma günü: değil,. Aramıza karışmış ve gide- — Yarm Şakir ve (Nerminle cek gibi. Eğlencelerimize, haki » | beraber fabrikaya geleceksin, de katlerimize uzaktan (bakıyor ve | di. tam alâkadar olacağı sırada ol - Bu hiç te fena bir gezimti de“ meyor, kendini toplryor. Odası ay» | Zildi. Yalnız Şakir memnun ol » » bir malikâne, başka bir diyar.. | madı. Bir gün babası onufabri- Odasma girdiniz mi âdeta kızı » | kada çalıştırır diye korkuyordu . yor, sıkılıyor. Sabahleyin sekiz buçukta gi- Selma Nermini Kocağma aldığı | decek, akşam beş buçukta çıka - zaman yalnız sevip okşamazdı, O- | caksım.. Dokuz saat mahpüs! nun çocuk olduğunu unutur, akıl Bu işine gelmiyordu ve kendi» ida smikznli ne bir meslek arıyordu. o Resme İyi olmuştu? başladı, Bir romana başladı... Bir aş eğrnelidir. anaral Edirne meB'üsü Şeref 1 — Kıldaç » âmil, 2 — Önürmek > terakki etmek, $ — Kamu # umunu 4 — Acu savaşı — hiddet kaygası. 5 — Bitik — kitap. 6 — Kıpma — lâh- za, 7 — Muştu » Müjde. 8 — Dönen- me > İnlerlâp. PA Odadan çıkarken gülümsiyerek Nermin makul ve taraflı cevap Şefik onat rirdi. > : “mke amdak Mr Gele A ee değil, aynı zamanda sahte çocuk - hik ahalisi hiz Bir sesi tu. Şimdi evin içindekileri sayalım: Şakire beyhude yere ders ver - in ede gelm nl Şek Be. | lam iye tam e Peyman, bir ir Pi N aileleri al oda hizmetçisi Meryem ve 7 ya Süheyla da şoför. # © Mei 7 Yabani Eve gelen Kenan Bey Süheylâyı korkuturdu. Bu zat ihtiyardı. Ağ- zında sigara düşmüyordu ve mü - temadiyen homurdanıyordu. Bu adam neydi? Neye gelmişti? Kim- i lâ bunları anlayama - verdiler, O gün, Şefik çocukları > rim Kenan - Bey emirler | fabrikaya götürecekti. Tesadüfle » veriyor ve onun her dediği yapılı rine imkân yoktu. ? yordu. - Selma randevtiye giderken, zev- Süheylâ ile arası iyi değildi. O- | kin o kadarla kalacağını ümit edi- nu gördümü çıkışırdı: yordu. Fakat (döndükten sonra, — Merhaba yok mu? Yoksa e e ve yeyecek mi sanıyorsun, Ben e a ri Faruk heyecanlı idi: — Sizi bekliyordum. Mırıldandı: Konma Bey, Süheylânm baba «| © — Sahi mi? Sizi fazla işgal et- sma tamir edilmek üzere, çok kıy- | miyeceğim, çalışmanıza mani ol - metli bir Çin paravanası bırakmış- | mam, > — Faruk şaştı. Çalışmak zi? Ha - Ziya sonra paravanayı al| yır, o çalışmazdı. Hayatımdaki es- mak istemedi... yar perdesini kaldırmak mecburi « — Süheylâya hediye ediyorum, | yetinde kaldı. Çok zengindi. Aile- dani. sile Anadohumun bir köşesinde idi- Paravanayı Şefik beş yüz lira» | ler: “Artık ne ben onları tanıyo - ya sattı, Parayı emniyet sandığma | yum, ne onlar beni..., Ailesinin A- koydu. Kenan Beyden de, kızın | nadolunun hangi köşesinde oldu - vasisi olmasını istiyordu. unu söylemiyordu. Memleketin! (Mukaddes adam ) aleyhinde Şefik Süheylâya: gli 7 hötras bile elizüğa SE bir şey söylemeğe kimin dili vara » | — Paran var artık, diyordu. Vazıh hiçbir şey söyl kl Ço bilirdi? Şimdilik çok bir şey değil amma | yaber, herşeyi itiraf etmiş gibi ko- «(Devamı var) | ileride seni kimseye mulitaç et | noştu. a op ia ği, Yİ — Makedonyalılar bir yüzlü bir türlü, Selma lâkayt dinliyordu. Fa » rukla ilk randevüsünden dönmüş » Ni, Ogüne kadar yalnız ötektle be- rikile salon köşelerinde kur yap » makla iktifa etmişti. Bir gün Fa « bilmezler. Söz verdim.. Yarm sa- Makedonyalıların çok garip iti- katları vardı.. Bu garip itikatlardan biri de, — Sizinle ezsek, dedi, Pazartesi günü İçin randevü Yerliler, Trakyadan gelen köy- lünün bastığı yerlere yüzlerini sü- rüyorlar, odasınm etrafını kıy“ metli hediyelerle dolduruyorlar - dı... » cesaret edemiyordu. Fakat, gün - ler geçtikçe köylünün yarası iyile- ear Soris, köylünün, günün birin - de meydanı boş bularak kaçmak fırsatını elde edeceğinden korkur Soris, (Dârâ) nın elbisesindeki Kan lekelerinin bir kuş kanı oldur Zuna çoktan hükmetmişti. Fakat, İskendere bu hakikati nasıl söy - liyecekti? (İskender) köylü (aleyhinde söylenecek sözlerin bile günah ol- duğuna inanmıştı. ii 3 .i it N ii e