e ————— Wels, i iniz İzin Sn Zengin ve en ve- ndan biri, muhiti - | Ti : Bu Mi 81 ve bir kaç eseri. | üne, per (Vela) dir. Bu | anla, . adamı, ülkü a- hi Ayı), *eViYesini yükselt, | ti, SArnı ilerletmek Mek mek ve Çin çal iki sin çalışa, day, şan fikir ve | li ln, Dİ lisanların hep | Wnan Mister Wels, | €n, * a aitii g hayatını yaz cildi neşretti DK şretti, e z Yabilmek bir bahti- ile; Ü bugün muhar- i Tİ safında duran ve | tve nk, eder yapan bu a - AN : Ya hayatın her | taş le aşa; iy Bukagı Sartılaşan, genç- | Haya, ayran her darbe - 5 at Yaşa karşıl her engelle sa « | hâyatma iş. pd Yermeğe muvaf- Yi bi, , <İye kahramanıdır. yatın tarihi, des- *yecanlısıdır, Ve bu ) ilhassa gençler için, iy Big menbaıdır, a, AYatma dair yazdığı | N , Seukluğunu ve genç- ay 1“ Yazımda onun koca Ma, tıklarının özünü nak- | N Sin, vu » İM ir » hem de çok fakir olur Anası, bir ai- | Ky, Ydi. Yoksul bir ka- abası da ansamdan ; m bir bahçivan çı - Seka : adderat bu kadın - i evle, İF araya getirmiş, en, erdi. Fakat ev. | etçi kadının el kapı - Sivan ik etmesine, koca- Meni, Şıraklığı ile gilesini ve te, kin kalmamısir, | Süre eek gerekti, Karı | İri, £ndüler, kazanç « .ıfecekleri bir kaç z kân açmayı kur - anda halkın işine İlme dan yapılma eşya erdiler, Böylece i ia) olmadan ge - i lm Karı ko. ik ederek işe Vek iş te yağa rada, 1866 eylü - leş ir At ana ve baba - 1 gü Mp küt, çin kaka er içini Wels, za- düydir İzbeğ St içinde yetişti. da) in, farksızdr. Fa Maş nk idi ası kriket oyu - al na pi ; m Ya Ni Oyunu öğretme - k ası) klübün başma 1 fn (1869) a ka. ma bu Oyunu oy- . AŞ kere de re - ny, 3 bardak, süra- kri. vaktile dükkân | san gibi idi. İki n çocukluğu ve gençi pr “ut x a e e in dünyaca tanılan muharrir ve mütefekkir Wels, çıraklığı etmiş bir adamdır! | yorgun, bitkin bir hale geliyor - | geçirdiği saatlerdi. Kendisi boş du.,, ii . isil " ü Bu çeşit yaşayış içinde bunalan | bir han işleten amcasına uğrar, o- de gramofon iptilâsı baş gösterdi. | mışlardır ve böyle kolayca dol kadına günün birinde, (evvelce | hizmetçilik ettiği evde kühyalık gibi bir iş verilyor, fakat kadın - İ Mi i ığI vakit buldukça nehir (kenarında | ma gererek, dolayarak kendini | dinler ve dinlenirdi. Hele amcasının güzel kızıyle | 1”! altına alınca tabii olarak plâk | larla satmışlardır. konuşmak onun içine ferahlık veri yor, ona hoş bir vakit geçirmeğe yardim ediyordu. Onun bu sıralara ait bir hatıra- | sı İngilterenin en değerli ve en ta- İ anmış aktrislerinden Ellen Teriye tesadüf etmesidir. Genç delikan- | İı, yüce san'atkârı görünce hemen yanma koşarak (nehrin en güzel | zambaklarla dolu tarafını göster * | miş, ona “beni unutma!,, çiçekle- inden bir demet toplıyarak tak - dim etmişti! Tam bu sıralarda han amcasının evinde facia havası es | meğe başladı. Amcasının kızı Ket evlenerek evinden ayrılıp gitmiş, ikinci kızı bir âşıkın iğfaline kapı- işleten | larak evini bırakmış, dört yıl son- M. Wels cağız kâhyalığı beceremediği için | hanımiyle kavga ediyor ve ayrıl - mağa mecbur oluyor. “Hiç şüphe etmiyorum ki a- nam, bu sırada şaşırmış kalmıştı. Çünkü geniş ve (O büyük şapkası içinde kararmış, küçülmüş bir in- | Onun o gün mavi gözlerinden yaşlar boşanarak ge - | ri döndüğünü hatırlıyorum.,, İstikbalin büyük muharriri ve yüce mütefekkiri bu sıralarda cr- | İiz, perişan, kimsesiz, gıdasızlığın / tesiriyle çelimsiz bir çocuktu ve civardaki bir mektebe devam edi - yordu. Fakat bu çelimsiz ve cılız çocu» ğun içinde bir deha uyuklıyordu. | Onu kim ve nemi uyandırdı? Çok garip bir hâdise! (Wels) » | in ayağını kıran ve yatağa seren bir kaza! Çünkü (Wels) bu kaza yüzün - den kitap okumayı öğrendi. Kândisi diyor ki: “Bu sırada hurdahaş olan ba - cağım yatağımın içinde (dimdik | ra gençliği kurban olmuş, yıkık, bitik bir halde geri dönmüş haya - İ ten bütün ışıkları ve ümtleri sön- | müş, çok geçmeden kendisi de ka- | ra topraklara gömülmüştü. Felâ - İ kete dayanamıyan amcanın ölü - mü bu hâdiseyi takip etti. Derken (Wels) in büyük yeğenide aile mezarlığına katıldı ve bu ev, ö - | lüm borasına uğramış gibi yıkılıp gitti, (Wels) mensucat tacirinin dük- kâniyle münasebetini keserek di - ğer bir amcasının idare ettiği mek- tebe girdi ve orada yarı hoca, ya- rı talebe gibi yaşadı. Çok geçmeden bu amcası onu bir eczahaneye çırak olarak ver- dı ve (Wels) burada çalışırken, şteleri okuyabilmek için bir ge- | ce mektebine devam ederek ora - da lâtinceyi öğrenmeğe uğraştı. Fakat mukadderat ona yardım | etmedi. O da bu işi (bırakmağa | mecbur kalarak gene bir mensu - İ cat mağazasında çıraklığa başla - | alış veriş yeri olan piyasa sahası- dı. Kendisini dinleyelim: “Her sabah bütün çıraklarla | mızda mahiyetlerini değildi. Ka - | duruyorken, ben yepyeni dostların | birlikte yedi de uyanıyorduk. Bir İ çeyrek sonra iş başma geçerek or- talığı silip süpürüyor, tozları alı » | yor, camları siliyor, eşyayı yerleş- refakatinde yepyeni ufuldarda ve | dağ tepelerinde dolaşıyordum!,, İ Onun bu sırada okuduğu kitap İ lar, romandr. Fakat çok geçme - | tiriyor ve sekizden o evvel her işi | den ciddi kitaplar okumağa karar | tekmilliyorduk. Saat tam sekizde "| hepimiz biribirimizle yarışarak €- | limizi yüzümüzü yıkıyor, üstümü - müzü başımızı değiştiriyor, bir lok ma kahvaltı ederek sekiz buçukta iş başına dönüyorduk.,, (Wels) in bu işi de uzun sür - medi. Çünkü onun eczacı çıraklı- ğı sırasında devam eltiği gece mektebi, onu kendine çekiyordu . (Wels) in içinde ilim susuzluğu vardı. Bu susuzluğu tatmin için ça- ye araya araya bu mektepte bir iş buldu ve oraya girdi. Orada ça- lışa çalışa fen tahsilini ilerletti, ve fen medresesinde biyoloji ve je- olojide ihtisas sahibi oldu. Bu ih- | tsaş sayesinde fenni romanlar ya» İ zarak büyük bir şöhret kazandı. Gene bu tahsil sayesinde devrin timaiyatçı mü- | verdi. (Wels) devam ettiği İ tarif ederken diyor ki: “Hocamız bize ders takrir eder- ken uyuklar, bütün sınıfı derin bir İ süküt kaplardı. Çok © geçmeden çocukların patırdıları, gürültüleri İ hocayı uyandırır, hoca yaramaz | tanıdığı bir kaç kişiye ceza verir, | ve ondan sonra topumuzu, altın - İ dan kalkamıyacağımız ders yük - | leri altında bırakarak ezerdilir (Wels), on dört yaşına varmca | iş hayatına atılmak mecburiyetini | | hissetti ve Windson'da pamuklu mensucat satan bir adamm dük » | İ kânma girdi. Kendisi burada bir | sürü tezgâhdar ve işçilerle birlikte | p kalkıyor, yatıyordu. ha (Wels) bu işten hiç te memnun | en derin düşünen değildi. Kendisi burada tezgâh - | tefekkiri olabildi. tarlık, kasadarlık yapıyor, ortâ *| O(Wels)in kendi lığı silip süpürüyor, tozları alıyor, | bahseden eserinin ilk cildi bunları camları parlatıyor, fakat bu işle- | anlatıyor. Bütün bunlar onun has rin biri de onu alâkadar etmiyor * mektebi | | hayatından olan bir hayat fatihi o olduğunu | Omunzevki, dükkân dışında | gösteriyor. Şüphe yok ki bu eser | | hayatta muvaffak olmak yat engellerini yenmeğe muvaffak | her genç için, bir hayat, destanı «| Musiki üzeri Çok yakın zamanlarda bizde Ve bir kaç sermayedar memleket: , te gramofon ticareti kendi inhisar- | doldurmak da bunların keyifleri- | Bu muhtelif | | ne göre devam etti, gramofon markalarını temsil e - den ticarethanelerin müdürleri a- rasında zengin sermayedarlar var. dı, yalnız musikinin biraz da ter- biye ve kültür işi olduğunu anla - yacak şahsiyetler yoktu. Gerçi bunlardan bazıları (re - jisör) adını verdikleri mütehassıs- lar tedarik etmişlerdi, bu müte - hassısların kıymeti, birinci yazı - gösterdiği » miz bestekârlar ayarmda idi. Bunlar sözün ve nağmenin ta - ha ö : ! rihi, edebi ve terbiyevi kıymet ve | tesirlerinden gafil idiler. Hattâ (ika) denilen en esaslı bir musiki kaidesinden dahi haberleri yoktu. Aruz veznini hiç bilmezlerdi, a- | ruzla yazılmış Türk şiirlerinden Sopalı şarlelari beklide Geldi. Hece veznini de bilmiyorlardı ve | bunlarla yazılan şiirleri allak bul- | lak bir hale koyarak besteliyorlar- dı. İşte bu mütehassıslara eser be- ğendirmek mecburiyetinde kalan bestekârlar, onların kafalarına göre beste hazırlarlardı. Mütehas- sısların verdikleri hükümlerde gö- zetledikleri bir tek nokta vardı: Piyasanın tutup tutmıyacağı... Kendileri plâklara geçirdikleri serleriyle kendilerine göre bir mu- tarafından yapılıp İ hit yaratmış olan bu kerametleri | | severlikten | böyle süslü ve ihtimamlı, görmek rü sürü e- | | dir, TI — VAKİT 9 Teştinisanl 1937 nde düşünceler | Gramofoncuların musi- ikimizeverdikler izararlar raya beş kişilik saz takımı kirala- durdukarı plâkları ve bu karışık, üslâpsuz kültürleri yüksek fiyat- Gramofoncuların o marifetleri bu kad şeyler de yapmışlardır. şu (ninni) lere bakınız.. tarafından şefkat, muhabbet, aşk şarkıları olarak miniminileri uyut- mak için ırlanılan ninniler, kosko- ca adamları bile derin uykuların - dan uyandıracak derecede kaba , hoyrat ve iğrenç bir şekilde plâk » lara geçmiştir. ar değildir. Onlar mânasız Meselâ Anneler Bilmem kim demiş: (Musiki süslü bir kültürdür, diye... © Ben ku tarifi sevmem amma Türk mu- sikisi son senelerde e yalnız süslü değil, hattâ bayağı bir gürültü ol- muştu. Pek çok ecnebi şehirleri gezdim, fakat nur beldesi denen .Paris şehrinin en güzel ve geniş caddesi olan Şanzelizede dolaşır- ken yüreğim sıkıştı, kendimi bo- zuk kaldırımlı İstanbul sokakla - rında görmek istedim; Ron vadi- sini seyrederken Bursa ovasını dü- şündüm; Lokmajor etrafında do- laşırken Terkosu özledim; Alplar- da Uludağdan aldığım zevki bu - lamadım ve bunların, ber kim ta- rafından olursa olsun, tayip edil- mesine tahammül edemem. Çünkü bu haller nihayet vatan ve memleketini de arzusundan başka bir şey değil - Musikide de böyleyimdir; din- endinden menkul rejisörler ken- | İediğim beste ne kadar san'atkâ - di izanlarmın üstüne çıkabilecek | eserleri mümkün değil kabul et - mezlerdi; ve: — Bunu piyasa tutmaz... Hükmünü verirlerdi. nın sunulan mallara göre müşteri» | si olan pazar mahalli olmadığını İ düşünmezlerdi. Keçi boynuzuna İ müşteri var diye, pazara boyuna | bu metaı sürdüler. Ayni pazarda iki metre patiskaya da müşteri bulunabileceğini kafalarına sığ - dıramadılar, bu yüzden bütün pa- | zar keçi boynuzu ile doldu ve ş&- | ker yemek ihtiyacı duyanlar, onda | dokuz odun yemek bahasına da olsa, Hacı Bekirin lokumunu bula- madıkları halde, ona hücum ede « ceklerdi. Bu keçiboynuzu tüccarları, bir taraftan piyasadan şekleri kaldır - | dılar, diğer taraftan da kendi mal- i İarınr şeker diye herkese sundu» | | lar. Tabii müşteri bulacaklardı, Gramofoncuların bu hareket - leri kıymetli istidatları söndürdü. Musikinin iptidai tekniğine vakıf bu olanlar geçinmek kaygusu ile | rejisörlerin verecekleri hükümleri avlamağı düşünerek onlar tarafın- dan beğenilecek eserler yapmağa başladılar. Çok iyi bilirim ki gra- mofoncular beste sahiplerinin * ih- tiyaçlarından daima kendi hesap- arma istifade etmişlerdi; iki lira- ya beste satın almışlardır, beş en dır, bir ilham kaynağıdır. ömer Rıza İ son senelerin musikisi çok sinir Basit bir | gıcıklayıcı bir şey olmuştu. | idi.. rane olursa olsun onda milletimin eserini, ve onun tesirini ararım . Fakat gene itiraf edeyim ki bizde Bu, devresi (o tamamlıyan eksikliğin devamı değildi, fenalığı yalnız gerilikten ibaret değildi. Bayağı Gramofonun sürüklediği musi- kiyi kaba ve bayağı bulmama se - İ bep garp musikisine olan aşkım - | dan değil, ihtiyaca cevap verme - İ diğinden dolayıdır. Frengili bir kadının aşkına kim talip olabili * | yor? Bu aşk iğrenç olmaktan baş- ka hayat için de tehlikelidir. Türk musikisi de son senelerde : Fren « giye yakalanmıştı. | Pencerelerden sokağa fışkıran crlak bir kadın kakafoni yaptığının farkına varmadan bo- yuna yay çeken kemancının keyfi nağmeleri, gazel diye nesimi hava içinde boralar yaratan haykırma - İlar, .... İşte gramofoncuların bize İ sundukları... Daha eski eserleri plâklara ge- çirselerdi, Naimâ tarihi okur gi - bi, bunları dinlerdik. Onların es- | ki buldular, pek (o iyi amma, yeni | diye de kulaklarımızı tırmaladı - İ lar. Musikiyi pazar eşyası zanne- | den bu gramofonculardan başka sey de beklenemezdi ve denilebi « lir ki Türkiyedeki gramofoncular Türk musikisini inkişaf yolundan alıkoyan tesirlerin başında zikre « dilmeğe başlandı. Üçüncü yazımızı yarın neşrede- sesi, ceğiz.. : Dr. Osman Şevki