— 3 — VAKIT 6 EYLÜL 1934 Dedikodu Her zaman, her yerde | doğru mu söylersiniz? Daima ve ne olursa olsun, her * zaman doğruyu söyler misiniz? | Ben söylemem. Herhalde geçen | gün başımdan geçen bir vak'adan bahsederken doğruyu söyliyeme- dim, Öyle zannederim ki bir çok kimseler de böyle bir vaziyet kar- şısmda benim gibi hareket eder- ler. Feriköyünden Kurtuluşa doğru giden tramvay caddesinde sıra ile dükkânlar var. Bu dükkânlardan iki tanesi birbirine çok benziyor. yanyana durdukları, bitişik kapılı oldukları için insan benim gibi bir az ve yahut oldukça dalgin olursa, yanlış dükkândan içeri girebilir. Bu dükkânlardan birisi kasap, diğeri de balıkçı dükkânıdır. Ge- çen sabah evden çıktıktan sonra bu dükkünlardan birisine girdim ve derhal; — “Sizde istakoz var mı?,, diye sordum. Meğerse orası kasap dük- | kânı imiş, Nezaket kaideleriyle a- lâkasr olmadığı et parçalarını ke- sip doğramasından anlaşılan ka” sap: . — “Gözünüz görmüyor mu © fendi?,, cevabını verdi. Kasap iri yarı bir adamdı, Ben hemen: — “Ha, yanlış gelmişim!,, 'di- yerek dükkândan dışarı çıktım. Herhalde kasap dükkânında ge- girdiğim bir kaç saniye hayatımın en zaferli anlarından birisi değil- di, Fakat yandaki balıkçı dükkâ- nına girerek istakoz ısmarlarken kasaba mağlup olduğumu kabul etmiyordumt've ona nasıl bir cevap vermem lâzım geldiğini düşünü- yordum. Hatırıma bir çok müna- sip cevaplar geliyordu. Bunlardan birisini kasabın yüzüne vurarak o- nu kaba hareketinden dolayı w- tandırmak kabildi. Nihayet aklı- ma gelen cevaplar o kadar zih- nime yerleşmişti ki o sözleri artık hakikaten kasaba © söylediğime kendim. bile inanıyordum. Bir kaç dakika sonra balıkçı dükkânmdan çıkarak sokakta yü- rürken arkadaşlarımdan K. Beye rast geldim. Hemen ona kasap dükkânını göstererek: — “Sakın et almak icin su ka- saba gitme! Herif bugün pek kız- grm!,, dedim. Arkadaşım: — “Ne oldu, neden kızdığım zannediyotsun?,, dişe sordu; Ce « vap verdim: — “Fevkalâde bir şey değil; Biraz evvel ben yanlışlıkla onun dükkânma girdim. Balıkçı ile ka - sap dükkânları o kadar biribirle « rine benziyorlar ki: e Dükkândan içeriye girdiğim zaman kasaba: sizde istakoz var mı? diye sor- dum. Sersem herif bana: “Gözü- nüz görmüyor mu efendi?,, deme- sin mi. Ben de hemen hazır cevap | lığımı ispat ederek: — “Evet gözlerim var ama nâ- zarlarım maatteessüf senin. dilin kadar keskin değil!,, diye bağır - dım, Hesit bu mukabelemi herhal de daha hazmedememiştir.,, Arkadaşım K. Bey yoluna de - vam etti, Ben ise kasaba verdiği - mi zannettiğim bu .cevabım kâfi| gelip gelmediğini tahlil ile meş - gul bulunuyordum. Onun için bir kaç adım daha ileride gene dost - Tarımdan doktor S5. Beye rast gel - diğim zaman ona da: — “Ümit ederim ki şu kasaba gitmiyorsundur?,, * diye “sordum; Doktor Bey: — “O kasapta ne var?,, dedi. Ben de gülerek şu cevabı verdim: — “Herife şimdi bir ders ver- dim de, onun için soruyorum. D:- min yanlışlıkla onun odükkânma girdim. Kasap ve balıkçı dükkân- ları yanyana duruyor ve birbirine © kadar benziyor ki yanılmamak kabil değil. Dükkâna girdiğim za- man istakoz var mr diye sordum. Kasap bu sualim üzerine müsteh- ziyane bir tavır takınarak bana: — “Kasap dükkânlarında “her vakit istakoz bulunmaz!,, deme- sin mi! Ben de hemen kendisine: — “Istakoz bulunmasa bile es - naf takımında müşterilere (karşı terbiye ve nezaket bulunması şart tır!,, diyerek dükkânmdan çık- tım.,, Zihnime yerleşen bu ikinci ce- vap daha ziyade hoşuma gitmeğe başladı. Doktor bey de bana bir & | lektrikçiye bir gün böyle terbiye - | ye davet eden bir cevap “vermeğe mecbur olduğunu anlatmağa başla dı. Fakat ne söylediğini'size - tek- İ rar edemem. Çünkü kasaba ver - diğimi zannettiğim ikinci cevap » la o kadar meşguldüm ki doktor beyin ne söylediğini işitmedim. Artık sokaklarda dolaşmağa vakit kalmamıştı. Hemen bir tram | vaya atladım. Yanımda oturan yaşlı bir zat gazete okuyordu. Bir makaleyi bitirdikten #onra o zat bana doğru dönerek dedi ki: — “Tuhaf şey! Bugünkü insan: larla bundan bir nesil evvelki in - | sanlar arasında çok fark var!,, Ben hemen bu fırsattan istifade ederek şu cevabı verdim: — “Hakkınız var Beyefendi. Bakınız, size şu vak'ayı anlata” yım. Daha bu sabah © başımdan geçti. Esnaf takımı bile fenalık et- meğe başladılar, Biraz evvel yan- lışlıkla balıkçı dükkânı diye ka - sap dükkânma girdim, Kasaba is- takoz olup olmadığını sorunca ba na: “Efendi gözünüz mü görmü - yor, yoksa camiekân üzâfindeki lâvhayi okuyacak kadar da oku - ma yazma (bilmiyor musünüz?, demesin mi? Bu aralık bereket versin gözüm kasabın camekân ü- zerindeki ismine ilişti. Orada ko- caman harflerle “Merzifonliyan,, yazılı idi. Derhal kendisine şu ce- vabı verdim: İsmini okudum ve ayni menşeden gelen mahlükatın biribirinden hiç farklı olmadığını bir kere daha anladim!,; Ihtiyar zat: — “Çok güzel söylemişsiniz!,, | dedikten sonra: “Bu vak'a © bana bir şey hatırlattı... diyerek | bir seyler anlatmağa başladı. Fakat onun vak'ası benim vak'am olma- dığı için burada © tekrara © hacet görmüyorum, Velhasıl kasaba verdiğim mev- hum cevabı o gün bir kaç defa des ğistirdim. Her defasında ne oka- dar hazır cevap olduğuma ken- dim de hayret ediyordum. Akşam eve gelince karşıma cıkarak: — “Rugün galiba bir yanlıslık oldu, Bize. istakoz . setirdiler. refikam Halbuki ben sena sabahlevin Pi- derken biraz sığır eti al da gönder diva rica etmistim!,. demesin deği O zaman anlamıştım ki sabah- memeli mahlükatta, kuşlarda ve 'İ yur ve gece avlanırlar. Maamafih | | Terkaler vömn sesasararanes saaNi UYKU Kaç saat uyuruz ve uyurlar? Bundan beş altı sene evvel İn - giliz mecmualarından biri en meşhur ilim adamlarına müracaat ederek kaç saat uykuya o muhtaç oldukları hakkında bir anket yap- | mıştı. Bu anketten kat'i bir neti - ce almak kabil olamamıştır. Çün- kü bazı meşhur ilim adamları gün- de en aşağı oniki saat uykuya muhtaç olduklarını ve gene çok meşhur bazıları ise beş saatten zi- yade uykunun vakit kaybetmekten başka bir şey olmadığını söylemiş- lerdir. Hayvanların ne kadar uykuya muhtaç olduklarını tesbit etmek te güçtür. o Meselâ Londra hayva - nat bahçesindeki maymunlar in- sanlar gibi günde lâakal sekiz sa - at uyumak istemektedirler. Ez - cümle hayvanat bahçesi yazın ge- ce on bire kadar açık (o bulunduğu zamanlarda maymunlar da sabah- leyin iki saat daha geç uyanmakta- dırlar. Bundan maada maymunlar gün uykusuna oldukça düşkündürler . Nitekim bu düşkünlük, © insanlar dahil dahil olmak © üzere, bütün zevahifte de vardır. İnsan, diğer bir çok hayvanlar gibi ve hayatına uygun gelen bir çok sebepler yüzünden geceleri u- yur ve gündüzün uyanık o bulu - nur, Halbuki aslanlar gündüz ou - hayvanat bahçelerindeki aslanlar gündüz beslendiklerinden hayat - larını ona göre tanzim etmek mec- buriyetinde kalmışlardır. Hayva- nat bahçelerindeki aslanlar o gece uyumakta ve gündüz uyanık bu- lunmaktadırlar. Leyli ve yarı leyli memeli hay * vanlardan bir çokları, meselâ fare fasılalı bir surette uyur. Kendini kuvvetle müdafaa edebilen ve e - min yerlerde yatan hayvanların uykusu derindir. Halbuki göçe“ be halinde yaşıyan geyik ve alage- yik gibi geviş getirenlerin uykusu' gayet tetiktir. VAKIT Gündelik, Siyasi Gazete Istanbul Ankara caddesi, (VAKIT) yurduğ! TELEFON NUMARALARI; Yazı işleri telefonu: 24329 İdare telefonu — : 24370 Telgraf adresi: Istanbul — (VAKTT) Posta kutum No 48 ABONE BEDELLERİ: Türkdye e ww. .. ©. İLAN CURETLERİ; Ticari BAnların Uân sayıfalarındı san Sepelik 6 aylık 3 aylık we. 1 aylık p timi 30 kuruştan başlar. İk sayıfada 250) Resinli Udaların bir satırı 10 kuruştur. BUÇUK İLANLARI Bir defası 20, iki de'as 50, Üç dotam 60, dört defam 75 ve on deltası 100 kuruştur. Uç Aylık Ukn verenlerin bir dotum meccs- sendir. Dört satırı geçet inların fazla satırları böş kuruştan hesap edilir leyin ayaklarım beni doğru olan dükkâna götürmüştü, fakat hafı - zam beni yanlış yola sevkederek et yerine istakoz sordurmuştu. Dedikoducu pe | sa Rusyanın buna Gölç“ Phğz Türkiyâde Harbiye mektebine ve harbe ait hatıralar.. Çeviren: A. C. mana Yazı No.sı 7 Tabii uzun müddet devam eden batarya mevzilerinin inşasını da- imi bir alâka ile takip etmişti. Türkiyede yapılan bir çok işlerde olduğu gibi, ameliyat parasizlık veyahut ihmal yüzünden ilerleme- dikçe veyahut yüz üstü bırakıldık ça Golç Paşa işlere devam için a- lâkadarları mütemadiyen ikazdan hâli kalmıyordu. Umumi harpte her iki boğazın tahkimatı tamamile o mukavemet etmiştir. Çanakkale Boğazı İngi » Jiz, Fransız donanmasının hücum- larını zayiat vererek püskürtecek kadar kuvvetli olduğunu ; göster- miştir, İstanbul Boğazının suları - na ise Ruslar yanaşmağa bile ce - saret edememişlerdir. Umumi harpte he iki boğazın tahkimatı tamamiyle mukavemet etmiştir, Çanakkale boğazı İngi- lir, Fransız donanmasının hü cumlarını zayiat vererek püskür - tecek kadar (o kuvvetli olduğunu göstermiştir. İstanbul boğazının sularına ise Ruslar yanaşmağa bile cesaret edememişlerdir. Türkiye, Mısır hadisesinde ol- duğu gibi Avrupada da müdafa- adan mahrum bir halde değildi. Türk devleti, Balkan devletleri « ne nazaran askeri bir tefevvüka malik bulunuyordu. Mesele bu tefevvuktan vakit ve zamanında ve azimkârane istifade etmesini bilmekteydi. Rusyanın tehditkâr rakabeti, İngiltere ile Avusturya Macaristanm Babıâliye karşı gös- terdikleri müzaharete “tevazu ettiriliyordu. Kuvvetli ve duren- dişane bir surette haraket edilse idi, Türkiye Balkan yarım adasm- daki arazisini her zaman muhafa- za edebilirdi. Türkiyenin bu evsafı haiz olup olmadığı 1885 senesinde sabit ol- muştu. Merkezi Filibe olmak üzere şarki Rumeli Berlin kongresinden beri, hristiyan “bir umumi valinin idaresinde müstakil bir vilâyet halinde bulunuyordu. Şarki Ru“ meli meselesinin bu suretle halle- dilmesindeki maksat, o vilâyeti Rus tesiratından © kurtarmak ve bir de oradaki hristiyan ahalinin menafiini korumak idi. Yarı iş olan bu hal suretinin mahzurları az zaman sonra meydana çıkmış- tr. Rus ajanlarının tahrikâtına kapılan ahali ırkan mensup oldu- ğu Bulgar milletiyle birleşmek için ayaklanmıştı. 18 Eylül 1885 tarihinde vukua gelen bir kıyam ile bü arzu tatmin edildi. Bul - garistan Prensi Aleksândr yapı - lan darbei hükümeti tanıyarak 20 Eğlülde şarki Rumelinin idaresi - ni eline aldı. Bu : suretle < Türkiyenin, hu- kuku (o mektube Ohaklarını ve kıymetli o bir (o vilâyetini terk mi edeceği, yoksa onla - rı muhafaza etmek mi istiyeceği sualiyle (o karşılaşmış oluyordu. Muhafaza etmek istiyecek olursa, neticesi meçhul bir harp zuhuru - nun önüne ; geçilemiyecekti. Bir Türk — Bulgar çarpışması olur- müsellâkan müdahale edeceğine şüphe yoktu. O zaman İngiltere ile Avusturya da buna uzaktan seyirci kalamaz- lardı. Almanya ile Fransanın da bu ihtilâfa karışıp karışmıyacak- ları O meselenin © inkişaf tarzına | bağlıydı." Her halde bir AvruP? jibeebinin patlak vermesi gay" mümkün görünmüyordu. Bu harbin önüne geçmek İŞİ” bir çare vardı. O da Bulgarlsr” orada yerleşmesine vakit bırak * madan Türk askerlerinin Rumeliye girmeleri ve Berlin #8 ahedesi mucibince taayyün € idare şeklinin tekrar tesisiydi- Golç Paşa, bu hal çaresini raretle müdafaa ediyordu. P4f gerek Abdülhamide, gerekse gi razama verdiği (bir muhtıra Türkiyenin o bir vilâyetinin lâ mukavemet Bulgarlar tarafi?” dan istirdat edilmesine müsi eylememesi lâzım geleceğini, # yet mukavemet © gösterilmi yarın diğer Balkan devletlerini" de ayni suretle hareket etmeli tehlikesi çıkabileceğini ve nihai Türkiyenin bütün Balkan dev# leriyle karşı karşıya gel izah etmişti. i Halbüki azimkârane bir hafi ketle şarki Rumelideki di hükümet mevzii bir halde bıra”. mış olurdu. En iyi hareket deri leri emrivakiler karşısında mak olacaktı. O zaman Rusya İe sükünetini muhafazaya medi kalırdı. Golç paşa bütün bünlif” anlattıktan sonra şarki Rumeli dudunda bulunan Türk askı nin Türk hukuku hükümran sarki Rumeli hududunda bulu. Türk askerlerinin Türk h 5 hukümranısını şark Renkli tekrar tesise tamamiyle kâfi ceğini de hesap etmişti. Bah 4: ordu tarafından yapılacak bir w ri hareketi Karadenizden Burf”, za karşı Türk donanması tersi dan vukübulacak bir tecavi”. takviye edilecek olursa her iz İ male karşı hazır bulunmak de dört redif Fırkası seferber pi 1 pt a ne getirilebilirdi. l Sadrazam küçük Sait Golç paşanın bu fikirlerine iş”. ederek Abdülhamide derhal (9, liyete geçilmesini tavsiye ediği” du. Bizzat Golç paşa da seke cali ve Abdülhamidin etrafın! ri adamlatı iknaa (o çalışıyordu.” kat bu teşebbüsleri ancak £ elemanlar arasında bir heyfi, uyandırıyordu, Yaşlıbaşlı Pat p bedbinane ve faaliyetten Sy edilmesini âmir bir fikir b sürüyordu: “Oh, est le com cement de la fin!,, . Filhakika Abdülhamit 22 ye lülde askerin şarki eli mesini irade etmişti. Fakat © © gece aklına başka bir şey pi olacak ki o irade geri alı i bütün kabine azledilmişti. kabineye tam bir feragat tal vw olanlar girmişlerdi. Golç pi meseleye dair hatırat dett€ yazdığı satırlarında diyor ki: if lik ve azim vasıtası bir ands şii geçti. Efendimiz, bir yilây Pp” mütebessimane feda ediyo bif Sırplarla Yunanlılar da bire a şey istiyecek olurlarsa def” ye parçalarını onlara da feda e cektir, Tıpkı eski Bizansis varlar! ğu gibi. Orada da, imperti” dan vilâyetleri barbarlar tar” “ gaspedildiği zaman dertleri din nutmak için şenlikler yapı (Devami