i i b Bizim değerli şairimiz Ömer Bedrettin, Mülkiye Mektebini bi- tirdi bitireli Anadolu şehirlerinde nahiye müdürü, kaymakam, vali vekili olarak dolaşıp hizmet et - mekte olduğu için İstanbuldan ve Ankara caddesinden uzak yaşar. Bu sebeple onun adını edebiyat dedikoduları arasında pek duy - mazsınız ;imzası seyrek görünür, şiirleri azdır, ama önceden söyli- yelim ki özlüdür. Şairimiz İstanbula pek sık gele- miyor amâ uzün Anadolü yolcu - luklarından her dönüşte görüyo - rüz ki eli boş gelmemiştir. Bu se- ferki gelişinde de “Yayla Duma - nt,, isimli bir şiir mecmuası bas- tırıp çıkardı. Bu küçük kitabı elime aldığım zaman bir hamlede sonuna kadar okuyup bitirdim. Fakat okuduk- tan sonra kütüphanemin bir köşe- sine bırakıp geçmedim; kitap, çantamdadır; gelip giderken yol- da, vapurda, tramvayda açıp için- den bir şiir okuyor ve kapıyorum. Ömer Bedrettinin şiirlerinden “aldığım tat, bir sıra suluboya kü- çük memleket resimlerini seyret - menin lezzetidir. Kalemini sanat- kâr bir ressamın fırçası gibi kul- lanan şair, gezip gördüğü yerleri, Antalyanın çağlayanlarını, Mer- sinin denizini, Artvinin dağları- nr, Çoruh akşamlarını canlı renk- lerle, ustaca boyamış, mısların a- rasmdan bize uzatıyor. Kulandığı şiir malzemesinin bizim için yeni ve buna Tağmen yerli oluşu bil - hassa hoşuma gidiyor. Güneşi ballaların Ucunda taşıyarak Burdan dahâ çok uzak Bir ormana gidiyor 'Tahlser güzelleri, Yemyegil ormanların. Baş tac güzelleri! Çoruh dağlar içinde akaman oliüş Süzlllerek geçtiği ovaları anıyor, e Ben burada tutamam artık gönlümü , Boş tir çardak gibi gel yık gönlümü Beni bıraksan da yanık gönlümü Denize götürmek elinde Çoruh Kitabım rastgele şürasmdan burasmdan alınan bu misaller is- “tediğiniz kadar çoğaltılabilir, Bizim istediğimiz edebiyatm bir vasfı da en geniş ölçüsüyle memleketin köşe bucağını kâğıda dimağa ve gönüllere geçirip ya - şatmasıdır. Ilham yalnız İstanbul plâjlarında ve Boğaziçi gögeliklerinde değil- dir. Şair için meziyet mi, kusur mu sayılmalı, bilmiyorum; Ömer Bed- rettinin gözü daima her şeyin iyi- sini, yahut her şeyi iyi görüyor. “Yayla dumanı,, içinde sanatkâ » rın fırçasını biraz boyaya ve da- ha ziyade hulyaya batırarak çiz- diği bir Anadolu panoraması gö- rüyoruz. Artvin dağlarının insana verdiği iç sıkmtısı bile şiirli! il ANATLAR S k Ömer Bedreddin'in .Şürleri Yaylâ Dumanı, 60 sayıfa, Türkiye matbaası, o 1934 Yazan: Refik Ahmet Ömer Bedrettinin kitabında kuvvetle yaşayan ve okuyucuyu " saran bir duygu da deniz hasreti- dir. İç Anadoluda, uzaklarda, dağların arkasında ve yaylada gezip dolaşan şair hykırıyor: Bütün gemlellerin ruku bende yaşıyor, Başındaki gökleri bir deniz sanıyorum! Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinde: Dağlardan, ormanlardan sans akacak mıyrm Ey Geniz, şöyle bir gün ana bakacak mıyım Elma bahçelerinden, fmdık babçelerinden; Görüyorsunuz ki Anadolu şa - irinin özlediği deniz bile elma | bahçeleriyle, fındık bahçeleriyle süslü Akdeniz kıyılarıdır, Kara- deniz kıyılarıdır. Şiirde kadın sevgisi unsuru a- rıyanlar da Ömer Bedrettinin ki- tabında istediklerini bulabilecek - lerdir. Şairin özlediği deniz bu mısralarda sevimli bir hüviyet a- İıyor: O deniz ki anlıyor gönlünün hasretinden, O deniz hi eşime beni kavuşturacak O deniz kl (üstünden yar, gemisi geğerken, Dalgası kırılacak, fırtınası duracak, O deniz ki eşime beni kavuşturacak. Mademki söz kadın sevgisine İ döküldü, Ömer Bedrettinin gönül işlerini de gözü dinlendiren bir asalet ve fazilet rengi içinde gör- düğünü söyliyelim: Bu tir kelimelere, sizlere bürünmeden Kalp çarpıntımız gibi içimizde yaşıyor. Korkarak, gizli gizli, kimseye görünmeden Derin gözlerimizde mana olup taşıyor; Kalp çarpınlımız gibi içimizde yaşıyor. Gözlerde kalem bu sır dudaklara düşmeden, İ Kalsın gönül böylece her an derdiyte töşken. Aşk çürük meyve giti kucnklara düğmeden Kalsın gönül! böylmee her an derdiyle taşkın. Belki bu çoban aşkı en ghhisi aşkın! Kaç gündür, Ömer Bedrettinin kitabını okudum okuyalr, yolda, vapurda, tramvayda kendi kendi- me mirildanıyorum: Aşk çiirlik ryeyve gibi kuraklara düşmeden Kalsın gönül böylece . « « & » Anadolu yaylalarında, Artvin dağlarında Çoruh kıyılarında ta - biatle başbaşa dolaşan ve yaşa » yan beyaz elbise gibi, temiz bir Parça beyaz kâğıt gibi, yazılma - mış şiir gibi güzel çoban aşkını övmekte haklı görüyorum. Nite- kim senelerden sonra birikmiş bir iştiha ile dönüp geldiği İstanbul - da da bir gün bu şiiri yazmıştı: Güneşi sarp, korkulu Bir dağda unutarak Ayt kurba dolu, Suları yosun tutmuş Göllerde uyatarak Buralara #ürüklerdim Bir kahkaha peşinden. Unuttum cana yakm Alev atış çamları, Unuttum saz damlar, Dans eden bacakların Arasında görüyor Gözlerim akşamları... Ömer Bedrettin, edebiyatımız için ümit ve sevinçtir, “ Meştroviç'in eserleri Yugoslavyanm en büyük hey - keltraşı olup Amerikada yaşayan İvan Meştroviç'in yaptığı iki hey- | kel son günlerde Yugoslavya ga- zeteleri arasında uzun münaka - şaları mocip olmuştur. Sanatkâr- lardan bazıları bu heykellerin kıy- met ve ehemmiyeti hakkmda ikiye ayrılmış ve bazıları kabulü, bazı- ları da kabul edilmemesi fikrini müdafaa ( edegelmişlerdir. Bu heykeller Belgratta yapılmakta ©- lan asma “Kral Aleksandr,, köp- rüşünün iki başına çifter çifter olmak üzere konulacak at üzerin- da kanatlı muharipleri tasvir et - meketdirler. Nümuneleri hazır o - lan bu heykeller yirmi beş milyon dinara mal olacak ve sekiz sene- de yapılıp (yerlerine (konula caktır. ivan Meştroviç, sanatkârane kudreti derecesinde hayalhanesi de geniş olan bir şahsiyettir. Bu - nun Şikago belediyesi için yaptı- ğı “At üzerinde kırmızı derili sü- vari,, heykeli zamanımızm, riva- yete göre en kuvvetli eserlerin - den biridir. Fakat asıl eseri Yu - goslavya için yapmağı teklif etti - ği “Zafer Mabedi, dir ki görü « nüşe nazaran Yugoslavya hükü- meti bir kaç yüz milyon dinara balığ olacak bu abidenin inşasm- dan, diğer mali ihtiyaçların çok- luğu dolayısile vaz geçmiştir. Bunun Yugoslavyadaki en kuv- vetli eserlerinden biri Spli'te ta- rihi Dioklesiyan sarayı Peristille- ri arasında yerleştirilmiş (eski Hırvat rahibi Greguar Niuskinin heykeli, Belgratta zaferi temsil eden heykel ve gene Belgratta rekzolunan “Fransaya şükran abi- desi,, heykelleridir. Gariptir'ki Meştroviçi en az anlayan ve takdir edenler de Yu- goslavyada bulunmaktadır, Nite- kim zaferi temsil eden heykel, Belgradın ortasına dikilmek üze- re yapılmış olduğu halde heyke - lin, bütün uzviyetlerinin meydan- da olması dolayısiyle, buna ta- hammül edemiyenlerin itirazı yü- zünden heykel yerine dikileme - miş ve “Kale meydanı, parkınm tenha bir köşesinde dikilen çok yüksek bir sütun üzerine oturtul - muştur. Bu suretle hem bu sanat eserinin çürüyüp mahvolmasına karsı durulmuş, hem de cinsi uz- viyetlerinin görülmemesi çaresi bulunmuştur. OFakat “Zaferci, adını taşıyan bu eser de halk ara- sında “Sürgün zaferci,, adını al» mıştır. Yugoslavya gazetelerine göre Belgratta asma köprünün iki ba- şıma konacak olan dört heykel sa- natkârın, şaheserleri olacaktır. Reşat Enisin yenı romanı Gonk vurdu eseriyle büyük bir muvaffakiyet kazanan genç ro - mancı arkadaşımız Reşat Enis, “Gece konuştu,, ismiyle yeni bir roman hazrlamıştır. OUzun ve yorucu bir tetkikten sonra hazır - lanan bu kitabın, içtimai ve ma- halli O görüşlerinin, fikirerinin kuvvetiyle. 1934 yılının kuvvetli eserlerinden biri olacağma emi - Tiyatro Londra: 18 - 8 - 1934 Bir az ilerisinde dünyanın en büyük hayvanat bahçesi bulunan Riçens parkın içindeki açık hava tiyatrosuna dünde Romeo ve Jül- yeti görmek için gittim. Romeo ve Jüliyetin güzel bir hulâsasını İngilizce bilen bir arkadaşla baş- tan başa bütün tarihi ve efsanevi kelimelerin mana hususiyetlerini de araştırarak tercüme etmiş ol - duğumuz için, piyesi epeyce an - lıyor ve hadiseyi tamamiyle takip ediyordum. Parkın içine Jüliyetin balkon- lu odasını ihtiva eden bir küçük ve zarif eski zaman evi kurmuş- lardı; önünde bir tabi meydan vardı ,ve etrafta parkın ağaçları ve kulübeleri piyesteki Verona kasabasının esrarlı ve. efsaneli havasına bürünmüş görünüyordu. Sevişen çiftlerinin konuşmaları bile beş on cümleden sonra para işlerine, hatta doğrudan doğruya paraya dayanan bu maddiyetçi memlekette rahat bir nefes ala- mamak korkusu ile kabuğuna büzülen ruhları ilk defa dün ge- ce başlarını dışarıya uzatmış, mü- sait bir muhit bulmuş, gülümse - yerek nefes alırken ruhumun göz- leriyle görmek nasip öldü. Altı aydır, Ankaradan getirdi- ğim ve hiçbirzaman içinden eksilt- mediğim heyecan ve inan hava - sına ilk defa dün gece İngiltere - den de katacak bir bava bula- bildim... $ Gerçi, gene, evlerinden Romeo ve Jüliyeti görmek bahanesiyle izin koparan ve gece eve götüre- cekleri programlar ve verecekleri izahlarla büyüklerini inandıracak olan İngiliz çiftlerinden bir çoğu: nun, bütün oyun devamınca per- de aralıklarında oturulacak kuytu köşelerdeki masalarda viski bar - daklarmı O tokuşturmakla vakit geçirdikleri görülmüyor değildi. Fakat ne de olsa havaya Şekisper ve Şeksperin zamanı hakimdi. Oyunu seyrederken, her erkeğin üstündeki pardesü biraz pelerin - leşiyor ve elindeki baston biraz kılıçlaşıyordu, Yüzünün derisini çektirmiş ellilik *leydilerin bile yanlarındaki erkeklerin kollarına Romeonun omzu imiş gibi daya- nanlar görülüyordu. Kelimelerle oynayan büyük hokkabaz Şeksperin bu akşam da sihirbazlığı tutmuş, bütün seyirci- leri büyülemişti.. Asil heyecanım büyük aşkın ve olgun yaratıcılı" ğın — Hiç müşkülpesent olmayaf cefakeş akasyaların bile güç ye # tiştiği — topraklarından her gü demet.demet fışkırdığı Ankarada | böyle romantik bir hava yeniden calandırılsa belki lüzumsuz v6 | gülünç: olabilir. Fakat burada, bu göklerinden goncalarma kadar her şeyi, her varlığı ve her mah” sulü kaskatr maddi olan bu şehir” de, ârada böyle bir hava yaratık ii ması, ruhlar için kati bir zaruret ve hatta bir şifa kaynağıdır diy& | bilirim, | Açık hava tiyatrolarının basik güzel ve modern tekniğini, Halk* | evlerinin ilerideki köy piyeslefi | için tatbik etmenin çok faydali ve üstün olacağını bir defa dah# * ileri sürmekten kendimi alamıy©” rum, Beraberinde on teneke zır» iki bez ev dekoru ve beş on kat tiyatro kostümü ile, eski 38# şairlerinin asil (ve yanık fet#” i ati ile daş taş aşarak Anadolü <i nun bir semtini köy köy dolaşan is Halkevi temsil grupları gözleği * min önünde canlanırken 9 Eyli i alaylarını, 31 Ağustoş kıtalarını 29 Teşrinievvel resmi geçitlerini görmüş gibi göğsüm kabarıyork ellerimi çırpmak istiyorum... Behçet Kemal NOT: “Dekartm ıstilası,, yazımda di hayranlığı . telikkilerinden Ankara hey icinde sıyfılmema rağmen, cilde “İİ 46, nin “içinden, dizilmesiyle manas” küybeteniş bulubuyor. Arikara havası bek” pımdan küçük bir zühele bile cağım İçin bütda gecliğime rağmen tan ediyarım: “Ankara havası içinden gayr yak, mi7. “Allah göstermesin; gesi düşmanını, kimse bunu görmiyecek! B.K 19) İngiliz dâhisinin bir eserini fasit” ride İngilizce olarak dinlemek mazhar” tipi bana veren “En Rüyüik,, U inmesi Tir ©n asil o andım, Onun bedel bt hakkını, örrümün sonuna kadar yardi İ kü yollarında yürümekle ödemeğe tab” şacağtım. Bırtmda KAbeye Kadar taşısın hakkımı ödeyemezsin, diye bip caki GiÜ mesel vardır. Ben buradan bütün ha mi sarfederek. onun eşsiz Cumhuriyet “ desinin Kültür kaldesins bir taş tayis seli nü mutlu, Ve Şekimer gas ahenkli ioşadını taklit eden bir sam Şekisperin uzun Dir tiradın; okurken © ey Katimi selmeden çekerek kendi kedi” irade söyledim: muzur "En Büyük! Sana Şekisperin da, Şekisperin belâğatiyle haykırmak yn dim, Simdi; 0, benim yerimde ise mis gözlerindeki sonsuz yıldızlar YE iy bakmak için, İngiliz rajlletirin el ens İşled.#l musanna dehâ tacını 47 £ altına koymayı bile canına minnet püieei