“mü?.. Bundan benim süt pişirmesini EDE AR ZA Cesaret?! Âbidin Bey, kılibık bir adamdır. Karısından ödü kopar. Evde hiç sesi çıkmaz. Karısı da, yamandır doğru « su. Sebepli, sebepsiz bir kere ağzı - ni açtı mı, adamcağızı öyle bir haşlar ki... Zavallı Abidin Bey, bir köşeye süklüm, püklüm oturup dinler... din ler... Dinler... Ve boyuna susar! Karısı Hayriye Hanım, böyle ses- siz sadasız bir kocayı bulmuş, manalı mansız çıkışmalarla tahakküm zevki ni yerine getiriyor. Fakat, kocasının kendi sözlerine karşı böyle devamlı su- rette sussmasından da memnun ol - maz. Bir hayli çıkıştıklan sonra, şöy- le der: — Cevap versene ayol?... Öyle kar- şımda bir köşeye oturmuş, put gibi duruyor, hiç ağız açmıyorsun. © Seni bu halde gören dilsiz zanneder, Bu ha- linle büsbütün sinirine dokunuyor - sun! Aç ağzını, bir şey söyle! Biçare koca, ne söylesin?.. Acuze karısının bu tarzda söz söylemeye da« veti, âdeta ztmni bir tehdittir. Ona yüzde yüz öyle gelir. Onca, karısı | açıp bir şey söyleme sini istemiyor, şöyle söyliyor: — Hele aç ağzımı, bir şey söyle!... Görürsün sen! Kılıbık koca, karısmın cevap ver - meğe davet yollu sö; * zihninde böyle tamamlar ve değil ağız açmak, dudak kıpırdatmaktan bile çekinir? Karısı, onu nasıl başlar?.. o Bunu merak eder misiniz7.. Size bir misal ortaya koyalım. İşte, Hayriye Hanm açmış ağzmı, yummuş gözünü: — Sen yok musun sen... Hiç bir işe yaramazsın!,.. Sütçü, sütü geçen ! Bozuk ay bir gün bozuk getirmi olmasaydı, pişirirken | ke Elbette kesilmezdi. Halbuki sen, heri fe bunun parasını vermişsin. Verilir mi hiç? Bu, ne demektir biliyor mu- sün? Bunun manası, nedir düşündün bilmediğim manası çıkar. Şaşkın şaş - kın ne bakıyorsun öyle?.. Elbette, dü- pedüz bu mana çıkar. Çıkmaz mı yok- 327... Ha?.. Çıkmaz mı? Sersem ser- #em durma karşımda öyle. Bu halinle daha ziyade sinirime o dokunuyorsun. Aç ağzını, bir şey söyle! İşte bir misal... Sırasına göre da- ha şiddetli de olan bu yoldaki sözlere karşı, Abidin Bey, bir defacık olsun ağız açip ta söz söylememeştir ki, si- ze onun ağzından da bir misal zikre- delim. Bitişik komşusu Ruhi Bey, o- nun hiç cevap verdiğini işitmemiştir. Geçen akşama kadar... Evet, geçende bir akşam komşusu şaşıp kaldı. Yandaki evden © Abidin Beyin sesi geliyor, Hayriye Hanımın sesi aksetmiyordu. Bu nasıl olmuştu böyle?.. Yoksa adamcağız, ezici vazi- yet karşısında birden bire galeyana mt gelmişti? Aman, neler söyliyordu neler! İşte bir kaç cümlesi: — Seni gidi acuze seni!.. Dilini a- rı soksun!., Sus, sakın cevap vereyim deme. Yoksa... Karışmam ha. Uslu us- Tu otur. Oturmazsan, evin çatısını ba- şina yıkarım! Ruhi Bey, evli değildir. Kız karde. şi Muhsine Hanımla birlikte oturur. Ona sordu? Alt kattan henüz üst kata çan Muhsine Han, güldü: — Ayol, karısı evde yok ki... Ada- pazarındaki annesine misafir gitti! — Nasıl olur, canım? Bak, dinle! Karısma bağırıyor! — Şaşacak şey!. Acaba bu akşam | Adapazarmdan döndü mü? Ruhi Bey, ertesi sabah yolda kar- yılaştığı Abidin Beye, hemen dün ak- şamki kavgadan bahs açtı. Doğrusu merak ediyordu: — Dün okşam, sesinizi işittik. Yük- | sek sesle birşeyler söyliyordunuz? İ — Ha... Evet!, Karrma kızdım da.. Hakkında neler düşündüğümü açıkça | söyledim. İ — Peki, karınız sevahatte değilmi İşte ben de onun için İ rılarından şikâyetçi..... kaç zamandır içimde (biriktirdiğim şeyleribağıra bagıra söyliyebildim ya! j , küçük harım!.. , Yazık size! şan erkekler gibisiniz! 10 Dakika Susmuş! İki arkadaş, bir gazinoda otur- muş dertleşiyorlardı. İkisi de ka- Karıla - rmdan niçin şikâyet ediyorlar?. Birisi, şöyle diyor: — Olur şey değil bu karımın yaptığı, Kendisinde konferans vermek merakı baş gösterdi. Fakat, öyle bir merak ki... Bir değil, iki değil... Son zamanlarda üst üste konferans veriyor. Hem o kadar çok söy- lüyor k Geçen akşam radyo- dada bir konferans verdi, hiç durmamasıya tam bir bucuk saat Akreple Yelkovan / Bir adam, bir saatçinin came- kânı onünde uzunca bir müddet durdu. Dalgın dalgın bakınıyor « du. Bir aralık saatçi kapının € şiğine çıktı: — Ne var?, istiyorsunuz? — Evet, evdeki saat bozuldu da tamir ettireceğim! Bunları söyliyen adam, cebin- den bir kâğıt çıkarıp, katlarını aç- tr. Saatçi, bir akreple bir yelko- van gördü. — Peki, saat nerede?. — Onu getirmeğe haçet var Akreple yelkovan yü - rümüyor. Bütün kusur bunlarda. Saatin başka kısımlarında bir şey yok! Dedi. Bir şey mi mı ya? Dalgın Ben. sizin yalnız paranızı istiyor Demek siz de bütün peşimden ko- ! lâkırdi söyledi!.. Ne dersin, re- kor değil mi? Öteki, başını salladı ve şöyle dedi: — Bu bir şey değil birade;!; Bahsi bu cihetten göz önünde tu- | tarsak, rekor benim karımdadır. | Ancak, benimki geçen akşam öy- İ le bir rekor kırdı ki hiç ümulmaz. Aksi çihetten!... | — Ne gibi?... Aksi ciheten İ bir rekor mu?.. Yani? | — Yanisi, karım geçen akşam tam on dakika hiç lâkırdi söyle- i meden oturdu! | Azala, Azala.. Lokantada müşteri, önüne ko- nulan ete baktı. Yüzünü ekşitti İ ve garsona, lokantanın sahibini | çağırmasını söyledi. sahibi geldi: — Ne emrediyotsunuz, efen- dim? Lokantanm ize mühim bir şey söyliye- ceğim. Günün birinde... Ve hattâ pek yakında da diyebilirim, sizin lokantada hiç et bulunmıya- cak!, — Aman efendim!. madım!, — Bunda anlıyamayacak ne var?.. Her gelişimde ısmarladı - ğım et, bir az daha az geliyor. Bu gidişle lokantada et namma İİ Anlıya - Profesör! . - Bir Şahit! İstintak hâkimi, suçlusu meç- | hul bir vakanın tahkikatını ya- parken, şahit olarak çağrılan bir adama sordu: İ O akşam yanınızda kimin oturduğunu bilmiyorsunuz de -| mek?.. Bahsettiğiniz adam, park- değil | ta yanınınzda oturmuştu İ mi?. — Evet. birinde... — Biraz düşününüz bakalım. | Belki kim olduğunu teşhise ya - rayacak bir şey hatırlarsınız! Şahit, bir müddet düşündük - ten sonra, heyecanla elini uzat- tı: — Hatırladım! — Söyleyiniz!. — Başında bir şapka vardı... Fakat, nasıl bir sapka olduğunu kestiremiyeceğim !, — Bu b'F şey ifade etmez kit. | Şahit, bir az daha düşündü. | Sonra gene heyecanla kalkındı: — Elinde bir baston vardı, e- fendim... Fakat, ne biçim bir bastondu?. Dikkat etmedim! — Bu söylediğiniz de fayda - sız!. | Şahit, bir az daha düşündük - ten sonra, daha heyecanlı bir ta- İ vırla şunları söyledi: ! — Bir aralık <cöbinden bir mendil çıkardı. Bu nasıl bir men- | dildi?.. İşte bu gözümün önüne geliyor. Umarım, ki bu seferki hatırlayışım, işinize yarar. Men- | dil beyazdı! Parktaki sıralardan Parasından Kes ! Kadri Beyin sırtındaki elbise bir çok yaz, bir çok kış, bir çok ilkbahar ve bir çok sonbahar gör- müş, hayli yıpranmıştı. Bunu ama eline bir türlü pa- | ra geçmemişti. Nihayet geçen - lerde bir yerden az bir para ele geçirince, hazır elbise satan bir mağazaya gitti, bir elbise seçti. — Yalnız, dedi, bu bana bir az bol! — İstediğiniz kadar beyim!. Bu cevap üzerine, sordu: — Ne cihetinden istesem ke - ser misiniz?. — Hay hay, beyim!. — Şu halde... o Parasından kesmenizi tercih ederim! keseriz, bir şey kalmaması, tabii bir ne- tice, değil mi?. Devamlı azalışın yokluktur! i ay vi ne, gel kenarda K” Bakalım kim r | >— Baba, niçin güneş altında Y£ | YorsÜN” Seres biraz gölğeye | Bir tmucize!,. Alt kattaki kira saksısındaki j nebat, tah delerek... | değiştirmek İizumunu çoktan MİS | are seemmmismenm sinin Yardım Etmiş! Muallim, talebesinin getir” | nazmın nesre tahvili yazili | daha yarısına kadar okumam” ki gözlüklerini çıkararak, 46 lendi: — Cavat!, — Efendim! 1, — Bu vazifeni kim yapi” Doğrusunu söyle! i Çocuk, kızardı. Bir an tersi dütten sonra, şu cevabı verdi — Babam!. — Hepsini mi? O yaparken, kendisine yardım ettim!; Alman Nüktesi! İki arkadaş Kolonya şehri deki büyük kiliseyi ziyaret © | yorlardı. Bir aralık org gr mağa başladı. Kilise musiki” kubbede derin akisler bırakt” i İki arkadaştan biri durdur an musikiye kulak verdi. şöyle söyledi: — Ne mükemmel, şemi bir musiki!.. Bu, Hend O, bestenin coktan ölmüş ok lunan bu büyük bestekârâ si © duğunu ileri sürüyordu. daşı, bu söze karşı şu cevabı di: — Evet. doğrusu! uhte ne Ml! r orgu İyi çalımı)"