Çarpışı! H n alilin bir huyu vardır. Bu hu-| dg demek yerindedir. O da, söylediği lâkırdıya, lâkır-| « Mevzuundan aykırı mana ve - mayede müsait bir tarzda başla” | * İltizami olarak müphem, Yeksan bir başlangıç! den eselâ, geçen gün sokakta gi - a, <9, tanıdıklarından Hilmiye di geldi. Merhabalaştılar, şun - ü bundan konuşmağa başladı” eği Bu arada Halil, şöyle söy» Ni; diy Ha!. Ben dün bir şoför gör- y ve Herif, öyle bir çarpış çarp- Hilmi, onun bu anlatışı üzerine, . yaralanan, ölen Dolambaçlı lâkırdı söyleyip *wındakini şaşırtmaktan zevk im Halil, muradına ermişti. A- , mu eline çarparak, bir kah- altı; m Yok canım, kaza falan de - AN Sıcakta otomobili bir kena- ekmiş, direksiyon yerinde mı- b Muşıl uyuyan şoförün alnma ? sivri sinek konmuştu. Ansızın “anını yakmış olacak, ki u- andı Ye avucunu alnıma çarptı. * bir çarpış çarptı ki, dediğim ölen de imki lâkırdı başlangıcının | Onu böyle gelince, Hilmi, adam Mag kızdı. Tepesi atmıştı doğ - » Kâkin, bu sıcakta kavga! ty * mecali yoktu. Sabırlı iy, ve hiddetini hazmetti ve mırıldandı: Mi Lâhavle ve lâ. öldürür müsün?, Cay — Çay! a Yük- 'ada bir pansiyona yer- ty ee, sabahleyin önüne ko- ğü valtıyı gözden geçirdi. Mi yutum aldı ve yüzü- Bu im Birey, yali pencerenin yanından ibi o madam, onun May dam bahis açmasma za- (ihaj yı akmamak düşüncesiyle Yadan — sudan değil! — <y Yol actı: 8r hava buzün tahaf, Pa- Ben kork, Ki, or, vay yağmur! A an za madamır — ae, madam! Hatta yağmı dak, Bahleyin erkenden.. Ben Mağa kudaydım. > Ya » #aşırdı. Gözlerini açtı: ğini Mur yağmis?.., ondaki yeni kiracı, fin- NU | vel Ölür mü - Haa? gösterdi: : © kadı ağınız May mış adar cok yağmı » fincan dolmuş, ça Rad vk m oya karşı “dik arasında bir konuş- * yn bi, — halde öksürüyorsunuz ez ie. kin : N Cevabı suz Ama, abı şu: Mn diyorsunuz? Ben, —— şunu söylemiş: İ lendi. Ve nihayet bir mektup "© YÜZME YARIŞI, KARİKATÜRDE!.. — Sanat VE Nükte Şair Gotfrid Keilerle ressam Arnold Böklin, fevkalâde süküti iki insan olarak tanınmışlardır. İki dost, bir masa başında saatler- ce içkiiçerler bazan tek kelime a- ğrzlaridün; çıkrirazmış Günün birinde ressam meyha- neye gelirken, yeğenini de birlikte getirmiş. Şair de orada.... Şarap) ısmarlamışlar ve içmeğe başlamış- lar. Tam bir süküt!.. Hiç ağız a- çan yok.... Bu suretle aradan bir saat geçmiş, Ressamın yeğeninin adam akıllı canı sıkılmış. Belki söz açmağa vesile olur, diye şöyle de- miş: — Şarap güzel! Ressamla şair, birbirlerine bak- muışlar, ne bu cevap vermiş, ne de o... Bu suretle aradan bir kaç saat daha gecince, avrılmak üzere aya» ğa galkmışlar. O zaman şair, res- sama dönmüş, yeğenini göstererek — Sakın bir daha bu gevezeyi beraber getirme! pp Meşhur operet bestekârı Jak Offenbah, hayatının büyük bir kısmını Parişte geçirmiştir. Hemen daima Pariste yaşıyan (bestekâr, günün bidinde bir dostile beraber İtalyaya gidecek oldu. Lâkin, an- sızın rahatsızlandı. Gidemedi. Bestekâr, oraya yalnız başım» giden dostundan sahırsızlıkla mek tup bekliyordu. Halbuki, arndar hayli zaman gectiği, kendisi tame miyle iyileştiği halde ( İtalyadar hiç bir haber alamamıştı. Kendi! sinin sıhhatini sormak yok mu? | Bu ns bicim dostluk böyle? | Bestekâr, fena halde (o alındı. Dostum karsı müthis surette sinir- lince, büsbütün &teş pöskürdü Cünkü, mektup postava pulsuz ve- rildiğinden postacı hedelini ken disinden istedi, Res, birinci safb-' sabaha kadar ki kom -| şumdan ancak bu öksürük saye - sinde öç alıyorum! l İkincisi de mektubu açtıktan 'son- raki safha! Döstu o kadar geğik - tikten sonra gönderdiği mektüp *| ta ne yazıyordu, biliyör musunuz?! Sadece kendisinin pek hos zaman “geçirdiğini; sıhhati'yeriMda öldü * ğunu! ”. ” Dostunun, bestekârı öfkelen - bu şekilde gönderdiği mektup, tesirini gös » terdi. Jak Offenbah, buna ayni) şekilde mukaâbele'etmeği düşünü » yor, hattâ dahâ kızdırıcı bir sekil bularak şu muzipliği yapan dos -| tundan öç almak istiyordu. Aradan çok geçmedi. Roma daki dostuna Paristen (o bir paket| geldiği bildirildi. Paketi almağ giden bu adani, daha © açmadan hiddetten dudaklarını ısırdı. Bu ne kepazelik! Çok ağır olan pa » ketin gönderilme parası veriline - mişti. Cezayla beraber bunu ödi - yecekti, Az, buz sey de değildi | Mühimce bir para! Posta parasmı cezasivle berâ ber ödiyen adam. paketi ne görse beğenirsiniz? bir tas! Balerin ir yy yy Ge gl Deniz Canavarı ! dirmek maksadiyle açıne? Kocamar İ zar, şive alelâdeliklerini “| gibi muhafaza eder, bu suretle yaz | — Aman, Bu Ne Ağır Balık?! Yoksa Marmarada Dolaştığı Söys! lenen Deniz Canavarını mı Yaka- ladım! : | lığı veren bu taşın düştüğünü ya - İ bir hikâyeyi — vamız GREEN EDER KLAMİDYA bir taşla beraber, ufak bir pusula! da çıktı. Bestekâr, bu pusulada| dostunun pek hoş zaman geçirdi - ği, sıhhati yerinde olduğu cevabı - ni alır, almaz, , çok. sevind kelbine çeki taşı gibi üzüntü. ağır;- zarak, öç alıyordu. pp İngiliz - şairlerinden Spene:r daha şöhret edinmemişti.' Parası da yoktu. Lord Sidneyin şatosuna geldi ve Lorda en yeni şiir kitabını takdim etti, Lordun işsizlikten canı sıkılı yordu. Kitabı eline âldı; çevirmeğe, şöyle bir göz gezdirme. ğe koyuldu. Manzum eserden da- ha ancak bir sayıfa kadar okumuş | tu, ki fevkalâde bir zevk - duydu | Derhal haznedarını çağırdı: — Ona elli altın veriniz! Aradan bir kaç dakika geçince de, haznedarı o tekrar çağırarak| seslendi: | — Elli demiştim, fakat veriniz! Haznedar duruksadı. Lord, pek! müsrifçe hareket ediyordu. Lâkin | Lord, oralarda değildi. Kitabı o-| kudukça lisanm tatlılığı, nazmır ahengi kendisini o mestediyordu Nihayet, baznedarına şü emri ve rerek, kitabı okumağa devam etti: — Ona iki yüz altın verip, kapr yı gösteriniz. Eğer bu kitabı oku- duğum müddetçe burada kalaca!| olursa, beni iflâs stirecek! | Alman şâirlerinden Frits Roy-| ter, en basit halk lisanile kitap ye” olduğ: İİ evirip İ yüz dıklarını münevver olmıyan kir - selerin de anlamasını gözetirdi. Bir gün, muharrir, bir köylüyü karşısına almış, bu tarzda yazdığ “okuyordu. Kövlü dikkatle kulak kabartıyordu. Hi kâyenin okunması bitince, muhar - rir, adeti üzere, sordu: — Nasil buldun?. Anlat baka - âiğieve il AYUSLUB 1334 sem Otomobil: Taksiti! a REEDER Otomobil, şimdi dünyanın bir çok yerinde arabadan böl... Bu - rada da öyle!, Bir otomobil e - dinmek için zengin olmağa hacet yok.. Bahusus, ki şirketler taksit- le de otomobil satıyorlar. Hem i uzunca vadeli bir sürü taksitle! İşte Noman Efendi de bü vazi- yetten istifade etmiş, karısı Mem- nuns Hanıma taksitle bir otomo- bil almış, kadını tam manasiyle memnun etmişti. Bunu müşteri için işletmeği de düşünüyorlardı, ama daba otomobile binmeğe do- yamamışlardı. . Bilhassa karısı, henüz hevesini alamadığından bu düşüncelerini yerine getirmeği ge- tiktiriyorlardı!. Fakat, taksitle aldıkları otomo- bile doyasıya binmek kısmet de- ğilmiş. Müşteri bindirip para ka- zanmak ta kismette yokmuş, Ge- çen gece otomobili çaldılar.. Sak- landığı yer, komşunun tahta pet- de çevrili bahçesi idi!. Gece, ora- dan aşırıverdiler! : Ysmnune Hanım, bu hale dö- vünüp duruyordu.:' Halbuki No » man Efendi, boyuna gülüyordu. — Efendi, sen aklını mı boz » dun?. Ağlanacak halimize gülü- yorsun?. Kocasından aldığı cevap şu ol» du: — Bunda âğlanscak ne var-bim- zim besabımıza, hanım?. Asıl çalan veya çalanlar ağlasın! — O ne demek, efendi? — Elbette, ya!, Öyle değil mi? Biz daha iki taksit verdik. Otemo- bile bizden sonra sahip çıkanlar, tam yirmi iki taksit ödiyecekler! Noman Efendi, . şifkete senedi -İ verenin taksiti ödiyeceğini bilmi « yordu! Ufuk — Deniz! Lodosa karş: hiç mi hiç taham- mülü olmıyan Necmitap hanıme- fendi, bir gön Marmara denizin * de şiddetli bir lodosa yakalandı. Lodos, şiddetini arttırdıkça art- tırıyor, köpüren dalgalar, vapura güm güm çarpıyordu. Midesinin altı üstüne gelen, bi" tap bir halde kanapeye uzanan hanımefendiye, yanındakiler, ka- marot falan yardım ediyor, oYa- layıcı sözler söylüyorlardı. Bir aralık gözlerini aralıyan Ne:miitap hanımefendi, kalkınma» ğa davranarak, sordu: © Kara göründü mü?.. Şu... Uzakta (dümdüz bir sey seçiyor gibiyira! — O kara değil, hanımefendi, ufuk! Hanımefendi, tekrar kanapeye yaslanırken, kamarotun verdiği bu cevn5a karsı söyle söyledi: — Aman, deniz olmasın da ne olursa olsun! ——— m lim! Bu hikâyede, bir kapınin ark sık gıcırdadığından bahsediliyordu. Köylü, muharririn hikâyeyi nasıl bulduğu yolundaki sorgusuna kar- “1, intibamı şu cevapla anlattı: — Eğer gıcırdıyan kapıyı iyice yağlasaydınız, bu dırdırı yazmağa hacet kalmazdı! “(© alis vlp