Yor. Telefonda kadınm sesi: 7 — VAKIT 19 MART 1934 — — Muya ayy Büyük bir ticarethanenin sahibi olan Ömer Cevdet beyin (karısı, güzeldi, zekiydi. Oldukça oku - | muş, bilgili bir kadındı. Hulâsa, koca, mes'ut bir koca sayılırdı. Mesut olması lâzımdı. Fakat, Ö- mer Cevdet bey, mes'ut görünmü- yordu. Mes'ut değildi. Niçin?.. Karısı kendisini sevmi- yor, başkasiyle aldatıyor muydu?, Ortada böyle bir vaziyet yoktu. Şu halde?.. Güzin Cevdet hanım, kısaca kıskanç bir kadındı. Kısa- ca bu kadar.. Fakat, uzunca an- latmak lâzımgelirse, güç taham- | mül edilir derecede kıskançtı. Ko casınm bir an peşini bırakmazdı Tacir, başka bazı tacirlerle ya zihanesinde mühim bir ticaret işi etrafında görüşüyor. Ucu mühim miktarda paraya (dayanan çetin bir mesele, müzakerenin mevzuu. Büyük bir şirket kurulacak.. Mu- kayele hazırlanıyordu, imza edi- lecek.. Toplantıda O bulunanlar, maddeler üzerinde konuşuyorlar. Bir madde üzerinde yarım saat, hatta sırasıma göre bir saat durul- duğu olüyordu. Öyle hararetli bir müzakere ki, söz söyliyenler, iki de birde su içecek derecede sık ağız açıp kapıyorlar! En çok söz söyliyen Ömer Cev- det bey.. Çünkü, son zamanlarda işleri iyi gitmiyor. Eğer bir şirket kurulacak olursa, vaziyeti düzele- lek. Yeter, ki bu yolda müzakere- ye giriştiği tacirleri böyle bir mu kavele imzalemrya ikna edebilein! Onun için ileri sürülen ihtirazi kayıtlara, mütalealara, mülâhaza- lara karşı, mukavele maddelerini müdafaa ederek, imza hususunda- ki bütün tereddütleri yenmeğe ça- lışıyor!. İ — Muhterem arkadaşlar, bu mukaveleyi imza etmekten çekin. meyiniz. Kuracağımız şirket, he. pimiz için faydalı olacaktır. Te- ker teker kuvvetlerimizi israf ede cek yerde, bir şirket kurarak tek- sif etmek suretiyle, kuvvetlerimiz- den tasarruf etmiş olacağız. Ser mayemizi boşuna harcamamış o- lacağız. Bu o kadar açık bir haki- kattir, ki fazla izsha lüzum gör müyorum! Örner Cevdet bey, böyle demek le beraber, uzun boylu izaha li- zum görüyor ve en nazik bir nok- tayı bütün mantıkçılığından ve talâkatından istifade ederek anlat mıya çalışırken ,birdenbire tele - fon çalıyor. — Bir dakika müsaade. Allo! — Ömer, orada ne yapıyorsun? Telefonda karşısına çıkan sevgili karısı. İşte, gene kıskançlıkla s0- ruyor: — Ömer, orada ne yapıyorsun? Yanında kim var?.. Müzakereden bunalan koca, Yutkunuyor. Bütün orada hazır bu lunanların isimlerini, niçin geldik. lerini, ne yaptıklarımı apaçık na- #il anlatsın ?.. Lâkin, o, ister anlat- sn, ister anlatmasın. Hazır bulu- danlar, kimin ne maksatla ne sor- duğunu kestiriyorlar. Ömer Cev- det beyin karısmın fevkalâde kıs- kanç olduğu, tevatüren şayi!.. Hazır bulunan tacirlerden bi- Yİ> muziplik ediyor. Birkaç yudum *u içtikten sonra, ağzını şapırdatım Tecrübesi Var! | lunanlara şöyle diyor: Pyyyl Bay? — Ne 0?.. Şap; şup nedir 07... Yanında bir kadın var muhakkak. — Bilirsin, ki burada daktilo- dan başka. — Tamam, onunla öpüşüyor- sun! — Çıldrıdın mı sen?.. — Hayır,.. Şimdi bir otomobile atlayıp oraya geliyorum !. Çat!.. Telefon kapanıyor. Ö mer Cevdet bey, beti benzi atmış olarak ayağa kalkıyor. Hazır bu- — Affedersiniz ,müzakereyi bu günlük burada bırakalım. Mühim bir mazeret dolayısıyle. Tacirler, bıyık altından gülerek yazıhaneden çıkıp gidiyorlar, En | sona, muziplik olsun diye ağzını | şapırdatan zat kalıyor. — Kabahat bende oldu. Kusu- ra bakmayın, gayri rak... Ömer Cevedt bey, kızgınlığını saklıyamıyor: — Başıma iş çıkardınız. Sizi daktilom zannetti! — Peki, ama daktilonuzu ne diye bu kadar kıskanıyor?, Aldığı cevap, şu: — Çünkü, evlenmeden evvel, karım benim daktilomdu! ihtiyari ola- | , Pişkinlik! — Dün gece rüyamda ne gör- düm biliyor musunuz?. — Ne bileyim, Anlatsanız a.. — Evlendim! — Nasıl?, — Evlenmişim.. o Gayet güzel, gayet zarif, gayet (zeki bir kızla evlenmişim.. o Mükellef bir sofra, salgr, dans falan.. & Hulâsa, tam mânasiyle bir düğün!.. — Bari mes'ut olabilecek mi? yy yg yy yy Ayni Hesap! Fahire ile Nebahat, biribirlerini seven, fakat ayni zamanda çeke- miyen iki arkadaş.. Ta mektep sw ralarındanberi, hep böyle.. Bir gün, baş başa vermişler, ni- şanlılarından bahsediyorlardı. Fa- hire, öğünüyordu: v — Senin nişanlın, seninle tey- zenden mirasa konacaksın, diye evleniyor. Halbuki, benimki öyle | değil!.. — Evet, seninki de senin para sahibi olduğunu düşünerek evle niyor. Deliler! Amerika gazetecilerinden Mis- ter Voterhet, Avrupada seyahate ! çıkmıştı. Almanyada dolaşırken, bir trmarhaneyi görmek arzusuna kapıldı. Tımarhaneyi gezerken, yeri, tavanı ve duvarları lâstikle kaplı bir hücrede bir adamın elinde kü- çük bir bebek bulunduğu halde o- rurduğunu ve boyuna bebeği öpüp kokladığını gördü. Gazeteci, kendisine refakat & den doktora, merakla #ordu: — Bu adam niçin delirmiş? se- bebini biliyor musunuz?.. — Karısı, başka bir erkekle se- vişmiş, kocasını bırakıp kaçmış. ondan! — Olrayt! Bitişik bir hücrede, başka bir hastanın başını yere, duvarlara çarparak, bir cinnet nöbeti geçir- diğini gören gazeteci, bu adam hakkında da izahat istedi: — Ya bu adam?.. Bunun mace- rası nedir?. — Bundan evvelki hücrede gör düğünüz adamın karısmı seven ve kaçırarak onunla evlenen, işte bu adamdır! Yavaş Gürültü! Anne, misafirleriyle bir türlü ra hat rahat konuşamıyordu. Kendi çocuklariyle misafirlerin çocukla rı, bir köşede oynarken ,o kadar gürültü patırtı ediyorlar, o kadar yüksek sesle konuşuyorlardı ki... — Nesrin,.. Cevat.. — Ne var, anne?.. — Çok gürültü ediyorsunuz.. Biraz daha yavaş. Küçük Nesrin, çıtır pıtır bir kız dı. Annesine şöyle cevap verdi: — Peki anneciğim. Yavaş yavaş İ gürültü ederiz! Mya Müyaygl Kadri, Nezihe ile tanıştıktan sonra, bütün dünyayı unutmuştu. İ Onu çıldırasıya seviyor, peşindan ! koşuyor, bir dediğini iki etmiyor- du. Onunla bir yuva kurmak, bu yuvada, ebedi saadeta kavuşmak, en büyük emeli! Yuva kurmak, ebedi saadete ka vuşmak!... Bu hayal peşinde ko- şan Kadri, nasıl bir gençti?.. Ol- dukça yakışıklı şmalümatlı, se i vimli.. parası da var. Ancak, çap- kın değil.. Sevdiği kadına bağla» nan, kendisi ne duyuyor, ne düşü- nüyorsa, sevdiği kadının da ayni duygu ve düşünüşü benimsediğini sanan bir delikanlr. Hayal peşinde koşan.. Hayalperest! Neden hayal peşinde koşan has yalperest bir delikanlı olsun?.. Se- vilen kadın da, seven erkek gibi duygu ve düşünüşe sahip ola- maz mı?,. Nezihenin de ona karşı ayni duygu ve düşünüşü besleme- diği nasıl iddia olunabilir?.. Gerçi sevilen kadın da sırasına göre se venin zannettiği gibi olabilir, ama İ Nezihe o kadınlardan ( değildi. Hayli hercai bir kadındı. Genç yaşmda iki kocadan boşanmış, beş gençle nişanlanmış. v. 8.. Kadri, onu dünyayı unutacak de- l Ayy yg gg yg yy yg yg gg Çıkışma ! — Benden hoşlanmıyor, benim tavır ve hareketimi beğenmiyor- sunuz demek?. — Maalesef hoşlanmıyor, maal- esef beğenemiyorum, gelinim!, — Siz böyle söylüyorsunuz. Fa- kat, oğlunuz benden hiç şikâyetçi değil. o Benim için çıldırıyor, ba- na “kelebeğim!,, diyor. — Ben öyle bulmıyorum. Ev - lendikten sonra cebinde açılan de- liğe bakarak, sizi kelebekten ziya de güveye benzetiyorum!. yy gg Enstantane Resim ! Ata binmesini hiç mi hiç bik mediği halde her nedense ata mü“ kemmel binmekle öğünen bir a- dam ,tanıdıklarından birisine fo toğraflarımnı gösteriyordu. Bir aralık albümün: yaprağını çevirdi ve bir resmi göstererek: — İşte, dedi. En haşarı bir at üzerinde çekilmiş resmim! Onun birkaç defa attan düştü. ğünü bilen tanıdık şu mülâhaza- da bulundu: — Bu, her halde enstantane çe- kilmiş bir resminiz olacak! Hiç mi Hiç) 7 recede çıldırasıya sevdiği için bü- tün bu cihetleri düşünemiyor, Ne- | zihenin duygusu, düşünüşü hak- kında en ufak bir tereddüt geçir- miyor, onun için yanıp tutuşuyor- du., Şişlide bir apartrmanda oturan Nezihenin daire kirasını Kadri ve- riyordu. Sade bu kadar mı ya?. Yiyim, içim, giyim, kuşam, her şey genç ve paralı âşıkın üzerinde idi. Kadri, hayli müsrif olan kadı nm bütün hesaplarmı, yalnız ye- künlarma bakmakla iktifa ederek, bol keseden ödüyordu! — Sevgilim, artık evlensek.. — Aa, dur bakalım, daha ni- şanlanmadık bile.. — Sahi! Fakat, ne çikar? Yarın nişanlanmız, öbür gün de evlenis riz. Hemen nişanlanıverir, hemen evleniveririz! — Sen ne kadar acelecisin, as yol?.. Zaten sevişmemiz de bu ka- dar çabuk olmuştu! — Çabuk mu?.. Altı ay nazlan- dıktan sonradır, ki beni sevdiğini söyledin! — Çabuk değil mi?.. Ya bir se- ne sonra söyleseydim! — Cefa etmekten hazzediyor sun Nezihe!.. — Benden şikâyetçi misin yok- sa? — Senden şikâyet mi?.. Senin cefan benim için safadır! Arada böyle bir hayli konuş" he nişanlanmıya razı oldu. Nişan landılar. Fakat, evlenme, Kadri“ İnin istediği gibi nişanlanmanın ertesi günü olmadı. Nezihe, bir müddet nişanlı olarak gezmenin zevkinden mahrum kalmak iste- miyordu! Kadri, sevgilisine hiçbir şeyi zorla yaptıramıyordu. Nezihe ne isterse, o oluyor, nasıl isterse öyle oluyordu. Bir müddet de nişanlı olarak gezip tozdular ve günün birinde evlenme fikri, suya düş mek üzere bir hale geldi! Kadri, Neizhenin kendi zan nettiği gibi bir kadın olmadığını anlamıya başlamıştı. Ona bu ka- naatini çekingen bir tavrla ihsasa cesaret edince, kadın, hercailiğini " büsbütün açığa vurdu. Gittikçe artan bir serbestlikle hareket edi- yor, Kadri ile nişanlı bulunduğu" nu unutmuş görünüyor, onu, adeta hiçe sayıyordu! Nihayet bir gün şiddetlice kav- ga ettiler. Bu kavga sırasında, Nezihe, şöyle söyledi: ei — Doğrusunu istersen, en iyisi bizim ayrılmamız. Bu kadar bir- e yeter! ye Mükemmeli Demek böyle olacaktı?.. Bunun böyle olacağı- İ nı, bizim ancak muayyen bir müd det yaşıyabileceğimizi ne diye ev» velden söylemedin?. — Garip $ey1... Ben, ne bilir dim. Hem bilsem bile,.. böyle bir şeyin açıkça söylenildiği nerede görülmüştür ?.. Bu, olsa olsa sezi- lir. Sen, geç sezen bir erkeksin. Bütün kabahat sende.. Neyse, ne- tice, artık beni hiç görmiyeceksin. İ — Yal. Peki senin için hesap- | sız harcadığım para?.. Nezihe, bir kahkaha attı: — Onu da hiç mi hiç görmiye- ceksin! ma geçtikten sonra, nihayet Nezi-.