| | | | | i : — 6—VAKIT 14 MART 1934 Türk Musikisi Eski bestekârlarımızdan Denizli mebusu Mazhar Müfit Bey Vakıt mubharririne düşüncelerini bildirdi Ankarada Yeni bahçede güzel bir musiki heyeti var. Burada bir kaç gün evvel Denizli meb'usu| Mazhar Müfit Beyin yeni besteles | diği (Şevkefza), (Hicazkâr kür- di), (Hüseyni), (Nihavend) şar- kılarını büyük bir zevkle dinle- dim. Tesadüfen bu sırada şarkıla- rın bestekârı da yanımda bulunu- yordu. Bu fırsattan istifade ederek Mazhar Müfit Beyin milli musiki- miz hakkındaki mütalealarımı sor mak istedim. Evvelemirde bizde bestelenmiş olan eserlerin sahiplerine maddi bir fayda temin edip etmediğini sorarak musahabeye zemin hazır. ladım. Ondan sonra diğer mühim har Müfit Beyin benim sualleri- me verdiği cevapları hülâsa et- mekle milli musikimizin bugünkü en esaslı ihtiyaçlarını tespit etmiş olacağımı zannediyorum. Bestelenmiş &serlerin sahiple rine ait bir hak bulunup bulunma- dığı şeklinde sorduğum suale ce- vap olarak Mazhar Müfit Bey de- di ki: — Herhangi bir bestekâr şarkı» sını bastırırsa satışından maddi bir menfaat elde edebilir. Bu bir kanuni haktır. Fakat bu suretle elde edilecek menfaat bir hiçten ibarettir. Bestekâra asıl menfaat temin etmesi lâzım gelen cihet bestelediği şarkıların hanendeler | ve sazendeler tarafından konser lerde okunduğu ve çalındığı za- man onların aldıkları paradan bir hisse alması suretindedir. İşte bu cihet bizim memleketimizde bugü- ne kadar kanuni bir hak olarak! © tanınmış değildir. Onun için bugün, diyebilirim ki, bütün Türk bestekârları piraşkına çalışıyorlar, Kendilerine | bestele- dikleri eserlerden hiç bir menfaat - temin edemiyorlar, Benim hatırıma gelen cihet şu- dur: Avrupada herhangi bir beste- kârın şarkısı konserlerde ( söylen- diği zaman hasılâttan herhalde muayyen bir miktar para ayrılarak sahibine verilir. Bizde de bu usul kabul edilmek lâzımdır. Çünkü sa- aatlerce kafa yorarak bestelenmiş olan bir şarkıyı herhangi bir ha- © nendenin konserlerde tegannisi yü zünden o hanende veyahut sazen- de konser hasılatmı alsın da ne- den dolayı asıl bestekâra bir şey verilmesin? Eğer Avrupa omemleketlerin- de olduğu gibi bizde de bestekâr- ların hakları verilirse, bu cihete a- | ve gayret göstermeğe başlarlar. Şarkı bestelemek başlı başına bir san'attır, Her san'at gibi bu da iler Ankara, 9 Mar 1934 şark musikisi ile ben kırk seneden beri meşgul oluyorum ve bu naza- riyat hakkında vükufum olduğunu zannediyorum, Fakat bazan öyle şeylere tesadüf ediyorum ki o va- kit kendimin çok cahil olduğumu anlıyorum, Demek isterim ki kırk senelik iştigal bile bizim musikimi mizde insanı tamamen vukuf sahi- bi yapamıyor. Zamanımızda ise böyle senelerce uğraşacak o kimse tasavvur edemem. Buna lüzum da yoktur, çünkü insanlar için vakit çok kıymetli bir şeydir. Bu cihetle evvelemirde musikimizin usul (me tot), vezin, ve fasıllarmın kolayca tahsil edilebilmesi için bir şekil bulmak lâzımdır. Zira dediğim gi- bi, ben kırk senedir (düm tek) ile meşgul olduğum halde hâlâ bilme- diğim bir çok inceliklere rast ge- liyorum, Eğer musiki tahsili kolay- laştıracak bir usul bulamazsak çok korkarım ki şimdi söyliyeceğim bir takım sebeplerin inzimamı ile on seneye varmaz musikimiz kay- bolmak tehlikelerine düşer. O halde ne yapmalı? Benim fikrim şudur: 1 — Tahsilde sühulet temin için bir usul ve şekil bulmalıdır. Yani teknik. 2— Herelinesazalan ve iki buçuk şarkı öğrenen su veya bu kimselerin saz heyeti diye meyda- naçıkarak şark musikisi budur di- ye herzeler saçmasına meydan ver memelidir. Bu türlü heyetler mut- laka bir heyeti muallime tarafın- dan imtihan edilip tasdikname al- mağa mecbur edilmelidir. 3 — Hele şu kantocu kızlara hiç meydan vermemelidir. e Çünkü şark musikisine en büyük darbeyi vuran onlardır. Atalım bir tek, yok sabaha kadar içelim, şöyle meze yiyelim gibi şarkılar musikimizin ruhunu öldürmektedir. — Peki musikide bu ıslahatı kimler yapacaktır? — Hatırmma gelen şunlardır: Rauf Yekta Bey, Sadettin Bey (Abdürrahman Paşa damadı), Ri- fat Bey (Kadıköylü), Zekâi dede merhumun oğlu Ahmet Bey, vesa ire, Bir de kendisine mahsus bir tarz ve usul icat etmiş olan (Muh- lis Sabahattin Bey) var ki o da hi- maye edilmelidir. Belki (Obugün Muhlis Sabahattin Beyin besteleri tamömen muvaffak olmuş sayıla- maz ise de bile fakat ne olursa ol- sun yeni bir çığırdır. Teşvik edilir- se tekâmül edeceğinde şüphem yoktur. Hulâsa bir (şark musikisi aka- demisi) lâzımdır. Bu da büyük bir para meselesi değildir. Ancak isim lerini saydığım adamları bir yere toplamak meselesidir. Meselâ bes- tede büyük bir tabiat gösteren ve muvaffak olan zavallı bizim Tan- buri Salâhatin, Hafız Sadettin ve saire gibi bir çok bestekârlar var- dır ki bunlar himayeye muhtaçtır. Pek iyi bilirsiniz ki marifet iltifa- ta tâbidir. — Peki siz musiki ile kirk sene- ! Çanakkale Harbi : 3 Sagi Bütün hastane gemileri dolmuş ve harek (Çanakkale harbine iştirak e. den İngiliz donanması erkân: har. biye reisi amiral Sir Roger Kayes Çanakkale harbine sit hatıraları. n, anlatmağa (o devamediyor ve 29 nisun gününün vaziyetini anla. tıyor.) ile 1915 senesinin 29 nisan sabahı Sir Hamilton ile erkânı harbinden bir kısmı ve ben, Kraliçe Elizabete bağlı Keunet muhribine bindik ve “W.,, noktasına çıktık. Deniz ve kara kuvvetleri hüm - malı bir faaliyetle © çalşıyorlardı. Sahile mütemadiyen hayvan, top, mühimmat ve erzak çıkarıyorlardı. Bütün gece çalışıldığı halde kifa- yet etmemişti. o Sahil yaralılar görünüyordu. beklemekte, yahut Mundrostan ö” tedeki hastahane gemilerine nak- ledilmekteydi. Hastahane gemileri, mutat o- lan hacimlerinden pek fazla yük alarak hareket etmişlerdi. Yara » lıların inanılmıyacak © derecede müthiş müküllere karşı gösterdik. leri sabır ve tahamül ve katlandık. | ları istirap unutulmıyacak bir şey- di. Hatırat defterimden naklettiğim şu satırlar, o zamanki (hislerimi ifadeye kâfidir: “W mntakasmdan Sedülbahir | tepesine yürüdük. Burası bir mil kadar mesafedeydi. Fakat bu me- ! sale, eşine tesadüf (o edilmiyecek | derecede kanlı bir o mesafe idi. Her taraf siperlerle, tel örgüleriy- boyunca | tik. Bunlar Türk Bunların | bir kaç yarda uzakta idiler. Bura İ ve sair kazılmış yerlerle çok müh- le örülmüştü. Worssecter alaymı gözetliyebileceğimiz bir yere git- musiki akademisi demek olan Ari- di et etmişlerdi! mahfuz liman ve iskeleler siperlerinden kimi sedyelerle taşınmakta, kimisi | Jan (V) mıtnakasına gittik. Dub- topallıya topallıya yürümekte, ki- binler, bilhassa burada müthiş za- mi Malta ve Mısıra gönderilmeyi | Yiata uğramışlardı. Bir gün evvelki sonra bunlar bir zabit ile 300 as- kere inmişlerdi. Bir mezarlığa vardık. İçinde 350 kişi © ve daha fazlası gömülü idi. Burada bu - lunan 80 deniz askerinden 65 i ya öldürülmüş, yahut yaralanmıştı . Resmi telgraflarda bu mevki bir amfi tiyatr ve sahili bir (o sahneye teşbih olunuyor. Yerinde bir teşbih. Sahilin bü tün muhiti, bir arı kuvanı gibi, her taraf siper, mağara, tünel vetel örgüleri içinde, o (V) mıntakası cepheden vuku bulacak taarruzla- ra karşı ,teshir edilmez bir halde- dir. “Ona dair söylenecek © başka bir gey yolrtyinte'miee 2 sere sil Sahil üzerinde geçirdiğimiz üç saatten sonra Kraliçe Elizabet ge- misine döndük. Asri şerait altında vuku bulan askeri (hareketlerin korkunç mahiyeti, ordu tarafından vak'alardan | | Fakat mevkimiz, tüneler, siperler kem bir haldeyidi. “Ateş olmasaydı, Margate kıyı- sına yaklaşacaktık. Hava güneşli idi. İki, üç hin asker açıkta gezi. yor, bir çokları yıkanıyor, diğerleri tepe kenarlarında duruyor, çay pis şiriyorladı. o Bunlar kendilerine şayanı hayret yollar, galeriler yapmışlar şlopları inanılmıyacak yerlere yerleştirmişler, bahtiyar ER yaşamağa başlamışlar- Ara sıra, yıkananlar, çay'pişi- renler zayiata uğrıyor, fakat alk dirmiyorlardı. Ceneral Brivood bizi siperlerin ilk hattıma götürdü. Yolun büyük bir kısmı örtülüydü. Arada sirada bagımızi iğmemizi emrolunuyor ,kurşunlar tepemiz- taş alen Eze Sl Beyaz serpuş taşrmamızdan buna sebep olduğunu söylediler. Onun için daha sonra karaya — çıktıkça hâki elbise giydim. Anzaklar, donanmanın faaliye. fin kıraathanesinde Karakaş, Şem- | ifa olunan vazifenin O büyüklüğü | tinden fevkalâde memnundular. İ si, Tatyus ve arkadaşları tarafın- | karşısında, donanmanın işe ne ka- | Bilhassa Kraliçe Elizabetin attığı dan okunduğu gün merhum Nuri | dar sür'atle vaz'ıyet ederse o ka- gerapnellerden fevkalâde hoşmut Şeyda B. gelmiş alnıimdan öperek beni taltif etmişti. Halbuki v gü- nün akşamında mektebe geldiğim yetini düzeltirdi. | zaman o zamanın müdür muaV'n! | manda eden zabitlere gemilerini | alayını mahvettij beni huzuruna çağırarak “sen $ar-| azami derecede mahrukat, erzak! yı kı yapmışsın. Bugün de okumu$- | v. mühimmat ile dar iyi olacağını hissettim. Bahri bir hücum ordunun Vazi- Onun için ku- doldurmaları lar, Burası şarkıcı mektebi değil-| için işaret verdik. dir. Şarkı yapacıksan Sulukule- ye git. Yoksa seni tardederiz. demişti, Ve bundan dolayı bana iki haf- | ta İzinsiz cezası vermişti. Ben on- idi? Sonra mutasırrıf ve vali 9- istihzasına maruz kalmamak için tabii namumüstear ile Çünkü musikinin bir sanat olduğu” İ mu maalesef o zaman takdir eden- hal yoktur. — Siz, bütün bu saz heyetlerini | çok himsye ediyorsunuz. Bunun | sebebi nedir? denberi meşgul olduğunuz halde | istidadı olanlar vardır. Ben öyle şahsen niçin ortaya çıkmadınız da | kemaniler ve hanendeler gördüm | caat ediyorum: eserleriniz namımüstear ile ortaya | ki, hudayi nabit, istidatları çok faz koydunuz? ladır, Fakat hepsi çok z3vallıdır. Muhtıram deva mediyor: “Daha sonra (Kraliçe Elizabet harp gemisi sahil boyunca ilerledi. Ateşi, bir lâhza kesilmeden devam “diyordu. - Fakat bir kimsenin de dan sonra kaymakam oldum. Hiç | ona 'aldırmadığı © görülmekte idi. © zaman bir kaymaka evinde 32, | Sahile, i çalgı çalar ve şarkı söyliyebilir mi | madiyen üzerinde faaliyet, müte - devam ediyordu. Deniz kenarına onun: için derin bir işti- lunca bu iş daha ziyade güçleşti. | vAK düymaktaydım. Çünkü bir şey Cumhuriyet devrine kadar şarkıcı | İStenip istenmediğini merak edi kaymakam, şarkıcı mutasarrıf, şır | yordum. Sir Tamilton kıcı vali gibi namlar ile herkesin | fısıldadı; kulağıma — Karaya çıkıp vaziyeti tetkik çalıştım. | etmiyelim mi?, Tabii buteklifi kabul etmedim. Asri o muharebelerde baş ku- iler az idi. Bugünise bu (takdir | mandanın her hangi bir tehlikeye mevcuttur. Artık saklamıya ma- | maruz kalması icap ediyor. Ben, şahsen tamamiyle başka türlü dü- şünüyorum. — Çünkü bazan bizzat | temas etmek ve doğrudan doğruya rehberlikte bulunmak bir harbin — Efendim, bunların içinde çok | onda dokuzunu teşkil ediyor, Gene muhtıra defterine müra- n “Colve gemisine bindik. Hare — Ah azizim, bu çok garip bir | Açıkçası bunların hepsi açtır. Bu| ket etti, Birmilkadar gittikten haldir. Benim metekbi mülkiyede | gibileri ancak himaye ile yetişebi- | sonra hir sandala geçtik. Türkler, Başlıklı yüzülür ve şiörleriei iken ilk yaptığım şarkı © zamanın lirler.,, *» bütün gün, şerapnel atıyorlardı. bulunuyorlardı. Avusturalyalı bir j miralay, 15 pusluk şerapnel mer- nilerinden birinin bütün bir Türk söyledi. i OHatlamuza « Bunlar birer bizer dı. Bir çalılık içinde erzakı, bir teneke (o suyu ve 1000 kurşunu ile duran biri bulunmuş - tu. Kendi askerlerimiz içinde İngi- İliz ölülerinin sırtından çıkarılan İ elbiseleri giyen beş Türk askeri bulduk. Bunlar da o ölmüşlerdi. İ Bunlardan birinin cebinde bir e İlektrik feneri ile bütün işaretleri» mizi izah eden ve bunların Türk- çelerini gösteren bir kart bulun- du. Akşam olmadan döndük. Bu gezinmeden fevkalâde memnun- duk. Hava çok heyecanlıidi. Her tarafta nikbinlik ve ümit hâkimdi, Biz de bunları koklamıştık. e Sir Hamiltonu siperler arasında gör. mek çok iyi bir tesir bmakmıştı. (Devam edecek) Resimli Şark 39 numaralı mart nüshası o üç renkli igüzel bir kapak içinde: Cenap Şahabetti- nin ölümü, Aramiler, Türk ve İran ta- 'rihinden bir levha, Afrika hayvanları ne- iler bilir, uyuyan krallar, bir dansözün hikâyesi, Edirne mezarlıklarında Pertev iPaşa, Alânya kütüphanesi, Attım toka- gakmıştır. İremiye ederiz. 1