—s — VAKIT 3 Z.nci teşrin 1933 Hi k â y e 1 Fikri Müellifi: Çift Yıldız | Edirmekapısma giden tozlu cadde üzerindeki bir kahvede otu- ruyordum. Burasını caddeden ayı- ran tahta parmaklığa üstü, başı temiz yorgun bir ihtiyar yaklaştı. Selâm verdikten sonra elindeki si- garasını gösterdi: — Affedersin, oğlum, dalgınlık kibrit almayı unutmuşum. — Estağfurullah efendim, bu- yurun. Uzettığım benzinli çakmaktan | sigarasını yaktıktan sonra yüzün - de boncuk boncuk biriken terleri büyük bir mendille kuruladı. Göz- lerinde hayatın elim tesadüflerine lânet eden acı bir ifade okunuyor du. — Baba efendi, çok yorulmuş- sunuz, buyurun, biraz oturun, yor- gunluk alırsınız. — Teşekkür ederim, evlât ek - sik olmayın. Bir dakrka sonra karşı karşıya- yız. Garsonun getirdiği kahveyi içerken hissettığı memnuniyet yü- zünün hudutsuz çizgilerinde apa - şikâr görünüyor. Onu söyletmek is tiyorum: — Ey, baba efendi, anlat ba - kalim, biraz dertleşelim. — Ne söyliyeyim, çocuğum, der dim büyük, o kadar büyük ki bu mma yy yy yy yy Sabit « ma veda mecburiyetinde kaldım, İzmırlı misafir kızla evlendim. Kızın yaşı nispeten küçük oldu - ! gundan, gönlümü kırkından sonra çaldığı bu sazda belki akort ola » | mıyacak diyenler de oldu ise de| kısmete karşı gelinir mi?. Neyse uzalmıyalım, ailemle tam üç bu - çuk sene gül gibi geçimdik. O ben- İ den memnun, ben ona düşkün mes lut bir hayat geçiriyorduk. O kadar seviyordum, o kadar seviyordum ki, bu muhabbete ortak olur dü - şüncesiyle çocuk bile istemiyor - dum. Fakat... Üç buçuk sene sonra İ bir hâdise, mel'un, zalim bir tesa- düf bu saadetımı, kalbimin bu ma- sum islirahatını tarümar etti, İhtiyar burada bir süküt vakfe- si geçirdi. Sıkılan göz kapakların. dan sızan bir iki damla yaşı si - i yah kenarlı bir mendile içirdikten sonra devam etti; — Bundan tam on bir sene ev- vel ve evlendiğimizın dördüncü | senesi içinde bir yaz mevsimi idi. Bir gün elden bir mektup aldım. Bunda mahallemızım müezzini ta- | rafından haremime karşı müteyak i kız bulunmaklığım ihtar ediliyor | ve ihanete maruz kaldığım iddia olunuyordu. Eh o dakika karşımda i olsa müezzının #arığını kapıp boy- e, ri bir adam mıydı? Bu sua'lere | raya davet edildi. Güya muhafazakârdı. Fakat hem evet, hem hayır diyebiliriz. (rüyasını bu şeyh efendiye âciz, bu zavallı vücudumun bâlâ | nuna dolıyacağım yüzde yüzdü. Basıl böyle sürüklenebildiğine ben Yalan dedim, iftira diye haykır - de şeşiyorum. O derdin içime da- | dım. Mektup elimde deli gibi fır- ğıttığı hicran zehirlerıni bir bil - | ladım. Müezzinin yanına koştum. saraydaki tarzı hayatının iç yüzü - Abdülhamit bir meczup derviş ne vakıf olanlar muhafazakârlı « | kadar kadere inanırdı. Gene sıra- ğın kendisinin eseri bile bulunma- | sında garp terbiyesi ile yetişmiş dığını teslim etmekte müttefikti - | bir mütefennin derecesinde hura - ler. ifelere de omuz silkerdi. Ufak bir Eski âdeti bozmaktan korkma- | jurnal takatını bitirir, saydı muhakkak ki, selâmlığı bile | bozra, günlerce, hafta'arca uyku- selâmlık dairesinde yapardı. Nete- | ya hasret kalırdı. Gene gün gelir, kim bir aralık her sene ramazanın | en büyük tehlikeler karşısında 80- on beşinde ziyaret edilen Hırkai | ğukkanlılığını muhafaza eder ve Saadetin Yıldız sarayına bile nak- | buna da muvaffak olurdu. lini düşünmüştü de... Bazı hocala-! Oo Korkak mıydı?, cesur muydu? rın ısrarı üzerine bu tasavvurun - | Aptal mıydı?. Zeki miydi?. bunu dan vazgeçmeye mecbur olmuştu. | anlamak kabil değildi. Velhasıl Abdülhamit büyüye, sihre, tıl. | Abdülhamit her gün başka bir a sıma, rüyaya ,eşref saate inanır, | dam olurdu. Kaç defalar bana: şeyhlere hocalara bayılır, tarikate mensup olan dervişlerden hoşla - | nır garip bir adamdı. Nasıl karak- terdeydi?. Mutekit miydi? Çok ile — İzzet bey... İzzet bey.. Ben bu sarayda haşmetlü bir esirden başka bir şey değilim. İrademi €- limden aldılar, Beni istedikleri gı- ip İbi tıyorlar. Di ği makta bir zevk duyardı.. Zavallı |, OE çikis kadın.. mak, kuvvetli bir ihtiyaç halinde Muhatabım burada da durala- | idi. Her şeye inanırdı. Kendisine dı. Kuvvetsiz, kesik bir nefesle içi- | yalan söylendiğini bıldığı halde sen... Allah bu taksiratlı kuluna cehennem azabını dünyada çekti - riyor, Sanki Azraile bu canı tak - gitle vermeye borçluyum gibi, de ön kere, yüz kere ölüp diriliyo- ii TUM, gün | İhtiyarın gözlerinden iri tane - ler dökülmeye başlamıştı. Bir müd det sustu. Mücerrteptir, efendi baba, de - | dine, bir derdin ifşası tesellisine medar olur, acaba bu derece sizi. — Müsaade et, beyefendi oğ - | sei ihaneti etrafıyle müşahede ve | | Şimdi o zat da rahmete kavuş - | muştur. Yaşlıca bir kimse idi. Al « jlah rahmet eylesin beni teskine çalıştı, teselliye yeltendi, fakat müthiş hakikatı da saklamadı, bi - lâkis teyit etti. Hemen atıldım, is- pat dedim, ispat isterim. — Tabii değil mi, ya efendi bi- rader, diyordu, biz, mahallenin şeref ve haysiyetini bertaraf, zatı âlinizle de bu kadar hukuk ve mu- arefemiz dolayısıyledir ki hadi - ni çekti, Sonra hikâyesinin ben - yalanın her nev'ine karşı zayıftı. de uyandırdığı merak ve alâkaya bin deküösiümekeiin gibi tekvir de- Mutlaka bir suikast neticesin - vama başladı: — Emivizin kırk, elli hatve i - lersindeki camiin önüne geldiği - mizde akşam ezanı da okunmak ! üzereydi. Müezzin bana da gelme mi söyliyerek küçük bir kapıdan i- çeri girdi. Takıp ediyordum. Bu - rası minareye çıkacak merdiven kapısıymış. Dar, yılankavi merdi- | venlerden tıpkı bir medyum gibi | lum, söyliyeceğim. Gerçi bir ihti - | tesbit ettik ve badehu keyfiyeti e- | çılisitnizı İiliyadamLi, Serefedini | yar kalbinin taşıdığı bu dert ha - | fendr biraderımize arz ve lime | mulesini ancak mezar kabul ede - | tensip eyledik. Hemen bu akşam, cektir! Bunu biliyorum, ama ziya - | ezanı şerıfı müleakıp zatı âliniz ii yok, belki benim maceram için- İ de reyülâyn vak'aya şahit olacak- de; siz“gençsmız, bir istifade nok- | sınızdır. tekmil mahallemiz kuşbakışı sey- rediliyordu. O manzara hâlâ gö -| zümün önündedir. Bilhassa bizim ! evin arka kapısı akşamın alaca ka- Iranlığında ayan beyan seçiliyordu. de öleceğine kat'i surette itikadı vardı, Kendisince mukadder olan bu akıbeti mümkün olduğu kadar geciktirmek için etrafa avuç avuç, torba torba altın saçardı. Her ta- rafta kendi aleyhine müleveccih gizli fesat ağları kurulduğunu te- vehhüm ettiği için bu vehmının a- sılsız olduğunu söylemek cesareti- ni kendinde bulanlara fena halde içerler. Bu doğruyu görmeye, in - sanları derhal bendegânı arasın- dan çıkarıp düşmanlarıyle aynı saf ta görürdü, Yeni bir jurnal vererek kendi- sine suikast etmek istiyenler: ha - i ber verenlere karşı derin bir iti - Nel ei : tası bulur, müstefit olursunuz. #htiyarın mukaddömesi ne tür- lü olursa olsun, ben, biliyor ve an- | — Hey yarabbi, diyordum ken- di kendime, bu herif de nereden icat oldu?. mat hissi besler, derhal bendegân İ Eliyle bana o istikameti göste - İN hagi ” arasına alırdı. Bilâkis ortalığı süt | ren müezzin efendi: ıyordüm ki derdin: yanmak, onda Gerçi karıma karşı emniyetim gok şiddetli hissettiği bir ihtiyaç - | itimadım bipayandı. Bununla be - | sonra ezana başladı. Şerefeye a - b. raber, ne de olsa içerim gıcıklan - isılan kapı önünde sessiz, sedasız -- Anlatınız, şüphesiz müstefit | mıştı. Merak ve tecessüs hislerim | duruyor, evımızın bahçe tarafın -| ve müteşekkir kalacağım, efen - olanca kabılıyetiyle şahlanmıştı. | daki muattal kapısını tecessüs e - dine. Akşam ezanında bu adamın bana | diyordum. km donuk gözleri ışıldar | görtereceği manzara ne olsa ge - | Beş dakika geçti. Ezan bitti. sibi o du, istekli bir lisanla anlat- | rek?, > , — | Müezzin benim tarafıma geldi. Yü maya büşlüde: Ne olursa olsun bekliyecektim. | züne istifham ifade eder bir ba - — Buraya dikkat et, dedikten | liman görenlere munafık gözüyle bakardı. Velhasıl padişahın gözü: | ne girmek için sarayda mevki al - | mak için muhakkak bir tezvir yap- | Türkiye Cümhuriyetinin mak bir jurnal vermek mecburi - | yıldönümü, burada bütün ş€' yetinde idi. Bunun ufak bir hikâ - | derin akisler bırakacak surett€ yesının anlatayım. Ayy yy yy yy Ayy gg yy yy yy gr “ügu Aptülhamitin gözüne girmek, mev almak için muhakkak bir tezvir yaf mak bir jurnal vermek lözımdi KT yy yy Aptülhamidin Yaveri Keçeci Zade İzzet Fuat Pş.nın hatıralar yg Bg yy yy gg yy gg EM "ul lay ki Abdülkami tiler. O öyle ballandıra ballani” ar bü rüyayi tabir etti ki... & günden sonra şeyh efendi s8! en nafiz adamları arasına gir“ Şeyh efendi hünkârın rü | sinirlerini | tabir etmekle kendi rüy. > | görse hayra yormıyacağı bir “ dete kavuştu. Sarayda yaldi koltuklara gömüldü. Bu şeyh dir?. Nedir?. Nasil gelmiştir? N nun kim olduğunu anlamak 14 | seniz size bunu söyliyeyim. | —Ebülhüdan Evet... Hani şu Suriye kasabt” larında sokak sokak dolaşı; yı” oynatan tekke kaçkını, üf : bozuntusu OEbülhüda yok ni İşte ona daha on yaşındaykef linde patlak bir def.. Kucağı w dişler; sökülmüş birkaç yılanla K lep köylerinde dolaşırken ra Si (lenler, belki halâ hayattadır” Halep kasabalarında beş on » i gir kazanmak için, yılan oyna" İ bu adam, bir gün İstanbula kaf” İ ği atmıştır. Yegâne gayesi, fodlası bol bir tekkeye yanaşıP 3 lünceye kadar karnını doyurms” | itan ibaretti. Birkaç tekke değit” İ tirdikten sonra, nihayet Beşikt#f İta Şazeli dergâhında karar kilde O devirlerde Şazeli tarikat | pek revaçtaydı. Bizzat Abdülb* , | mit bile bu tarikatın müdafileri dendi. Tekkede her gün üç del İ kazan kaynardı. Muhibbanın r* | dikleri önlerinde yemedikleri # kalarındaydı. Koca tekke gürül ği rül tekbir ve tehlil sedaları 31? i sında inleyip duruyordu. Ya © de bir kırmızı torbalar içinde di ğılan altıncıklara ne buyrulU” Hasılı buraya bir girenin bir d çıkmasını canı istemezdi. Devamı v9 ——— Triyestede bayramımi? Triyeste: 30 Birinci Teşrin o ii (it olunmuştur. Yeni Konsolos T Her gün suikast lâflarıyle gözü İrul Bey, öğleden önce Türk k9 . korkan kulağı dolan bir adamın — Ben kırk yaşına kadar muk- İçerimden öyle geliyordu ki bu a -/ ,, Ea O telik ker rokün tezayı kader, bekâr yaşamıştım. | damcağız zannında aldanmış ola - Dell bi hik K il k Z lık | Oğul. Bu kadar zaman içinde fele | cak, boş yere vaki tevehhümünü bü hi E TL TE | ğin bin bir çemberinden geçti | bin bir özürler altında kapatmıya — NE a A e > zannettığım gönlüm, meğer, kır-| çalışarak benden af diliyecekti. mek imkânı olmayacaktır. Müez i kından sonra saza başlıyacakmış. | Neyse, akşam oldu, ezana beş İ Şeyi efandıyı iddiasnm aksi ihti i Bumdan tam on üç sene evvel, Sü İ on dakika kala müezzin efendi ile maline karşı biraz endişeli gibi 89| leyfnaniye taraflarında bir evde o- | birlikte kalktık. O önde, ben arka- | rüyordum. Maamafih temkinini | tururdum. Yakınımızda, Yağlıkçı- | sında yürümeye başladık. İçimde | bozmuyor, bir iki dakika sabredi lar deriz bir komşumuz vardı. | garip bir helecan kabarıp taşıyor- | yordu. Hakikaten, bey oğlum, iki Günün birinde bunlara İzmirden | du. Nereye gidiyorduk?, Ne göre. dakika geçti, geçmedi, gördüğüm | ve uzak akrabalarından bir kızca- | cektim. İyi biliyordum ki bu saat- manzaradan bütün damarlarım - ğız çıka geldi. Meğer mağlüp ol -| ta Saime, karım, soframızı kur «| daki Okanımın donduğunu hisset- maz dandığım gönlümü bu İzmirli | mak, her akşam içmek itiyadında | tim. Bizim o işlemediğimiz bahçe | misafir alt edecekmiş. O kadar olduğum iki kadeh rakımı hazırla ! kapısı açılmış, önünde beyazlı bir rüyasına da tabii girenler hep sui- kastçilerdir. Bunun için Abdülha- mit birçok gece'er müthiş bir şekil- de yataktan fırlar, facialı bir rüya gördüğünü etrafına anlatır bun - dan mana çıkarırdı. Gene böyle bir gece büyük ve müthiş bir kâbusun dehşeti ile ya- | tağından fırlıyan hünkâra haber verirler. “Beşiktaştaki Şazeli dergâhina bir şeyh gelmiş amma.. gayet hu- damlı (2) bir şeyhmiş. Abdülhamit böyle bir şeyh la - | âyrıca konsolosumuzu W nisini konsolosluk binasında bul etmiş, gose Savoya Palas larında refikazı ile birlikte bir * vare vermiştir, Süvareye bütün halli hükümet erkânı, şehrin i gelenleri, o ecnebi konsolosie”” ! Türk kolonisi iştirak etmiştir. “i zeteler, izinli olarak burada b“ makta olan Nüzhet Haşim sa Türk ihtilâlini ve onun eşsiz cede parlak olan neticelerini 0”, tan bir makalesini dir. Faşist fırkası vilâyet kâtibi: 4 telg” “ neşretmi! kavi bir sevda bağı ile bağlanıver | makla meşguldü. Hatta bu işleri | hayal belirmişti. Müezzin kulağı - | fını haber alır da hiç onun ilim ve | tebrik ettiği gibi bugün de irfanından istifade etmeden dura- | konsolosluğa gelerek tebrikle” dim kl, çocuğum, tam üç ay sonra, | küçük hizmetçimiz Şayana bile niakyet, kork senelik bekâr hayatı deki ima fıslılyor. gördürmez, kendi eliyle hazırla - | (Devamı var) bilir mi?, Şeyh efendi hemen sa -| bulunmuştur. iye sai i