>». “ak 8 m e « Vakıt'ın edebi tefrikası: 46 tyyseiüyesiiissnsuyr ra A a m z : Gönül N yy SEZ Zi İZZEİ Birdenbire kıpkırmızı oldu. Or-| bir güzellik vermişti. İrileşmiş, ban Kaya güldü: — Geçmiş zaman onlar.. O za- manlar Günay çocuktu. Senin ak- lın başında değildi.. Bugün o za - manları hatırlar, güler, Bülent bu söz üzerine uzaklaş mak istedi. Orhan Kaya bırakma: dı. Yanına oturttu. Bir sigara ik - ram elti, Sigarayı yaktılar. Kaya sordu: — Sen hastalandın mı?. — Hayır, neden sordun?. — Çok zayıflamışsın. İhtiyar - lamışsın. Senin yaşında bir adam bu kadar düşük olur mu?. Bülent omuz silkti, cevap ver- medi. — Sen adaya gelmiyorsun. Biz her sene geliyoruz. — Esma buraya bir türlü gel - mek istemiyor.. Hani hatırlarsın ya, ona bir gece fena bir şaka yap- mıştık... İşte onun için... -— Esma nasıl?. — Gayet iyi. Bumu adeta dişlerini gıcırdata- rak söyledi. — Otelde misiniz ?. —- Evet. Neredeyse gelir. Ben bugün biraz erken çıktım. Butu da hiddetli söyledi. — Çocuğunuz var mı?. — Hayır, Esma istemiyor. Ço-| <uğu olursa belki beni rahat bı - rakmak mecburiyetinde kalır diye or. Beni yiyip bitiriyor.. ve ız kıskançlık. Bıktım, usan- — Aranız fena demek?, a iyi bir krze — Uzaktan öyle gelir. Ben e - kadınlaşmıştı. Bir iki saniye 5€ssİZ durdu, sonra müsaade istedi. Uzaklaştı. Biraz sonra Esma geldi. Ka - ya ile Günay, uzakta karı kocanm münakaşa ederek konuştuklarını : seyrettiler.. Esma kocasının ko - lundan tuttu ve adeta sürükler gi- bi uzaklaştılar. Kaya boynunu büktü: — Hazin bir aile! — Evet. Sonra silkindiler. (o Bakıştılar. | Gülüştüler. Mes'ut ve (bahtiyar, çocuklarının elinden tutarak sahi- le indiler, — BİTTİ — Şişlide Hazım şah sokağındaki Selânik apartımanında oturan Nur | hanım bundan on beş gün evvel bir hizmetçi tutmuştur. Fatma isminde olan bu hizmet- | , yy i Eroin kaçakçılığı o —— defa yakalanan maznunlar güm - rükteki ihtisas mahkemesine ve - rilmişlerdi. Bunlar tevkiflerine iti- kik eden merci, içlerinden Kalde- rondan maadaşını tahliye etmişti | Adliye vekâleti bu mesele etra - | fındaki evrakı tetkik etmek üzere istemiştir. Gene eroin kaçakerlığı suçu ile ihtisas mahkemesine verilmiş o -| lan Marko efendi ile arkadaşları. nın muhakemesine bugün devam | edilecektir. KN ni Marko ile arka- aşlarının muhakemeleri Kalyoncu ( kulluğunda eroin! fabrikası kuran ve kaçakçılık eden : Cümhuriyet şapka mağazası sa -| hibi Marko ile arkadaşlarına ait ihtisas mahkemesindeki o davaya Fatma kadının hüneri | persembe gününden itibaren baş - lanacaktır. ke Mevkufun itirazı Eroin kaçakçılığı ile maznun o- larak gümrük ihtisas mahkemesi - ne verilmiş olan Kaldıron ile ar- i Maznunların tahliye istek- | lerini adliye tetkik ediyor | Eroin kaçakçılığı suçu ile son İraz ettiklerinden, itirazlarını tet -| aaa H Ağz Onu kendisi de müştü, Onu görmekten ne fayda hasıl olacaktı? Kalın, taş duvar bir binanın ö- nünde bir sürü halk birikmişti. Kapı kapalı idi. Muğrav deli gibi ! kalabalığa saldırdı. Önüne gelen - leri iterek kapıya kadar geldi. Ka- pıda iki silâhlı asker bekliyordu. Demir kapının arasından binanın avlusunda yıkılmış cesetler göze çarpıyordu. da askerler kolundan yakaladılar. O, kendisini yakalıyanların kim ol duklarını bile farketmemişti. As - kerleri iterek içeri girdi. Arkasın- dan Yadigâr da dalmıştı. Muğ- rav doğru cesetlerin olduğu yere gitti. lerine çarpan İlk göz - çi evvelâ büyük bir faaliyetle işe kadaşlarına ait evrak ağır ceza başlıyarak Nur hanımın gözüne mahkemesinde tetkik edilmiş ve girmiş ve onun itimadını kazanmış Kaldırondan başkasının tahliye - tir. Faal hizmetçisinden memnun | si kararlaştırılmıştı. Kaldıron bu- olan Nur hanim evdeki her şeyi bu kadma açmıştır. Bu fırsatı ga- nimet bilen Fatma kadın Nur ha- nin çamaşırlarını birer birer kendi evine taşımiya başlamış. İlk günler bir şeyin farkında olmıyan | Nur hanım, günden güne konsol - | -kidi daki çamaşırların eksildiğini gö - rünce, gözünü dört açmış ve Fat- mayı gizliden gizliye gözetlemeye başlamışlır... «Fatma aşırdığını tık fazla odayanamamış, soluğu kadının | na itiraz etmiştir. vinil Ecza fiyatları ! Sıhhiye eczaneler müfettişliği İtarafından eczanelerde ecza fiat - li hakkında yapılan tetkikat ve teftişat neticesinde Galatada Ev - Kastoryadi eczanesinin pa - halı ilâç sattığını tesbit etmiş ve sıhhiye ovekâletine (o bildirmiştir. | Evrak Beyoğlu sulh mahkemesine l | i suçi : kalanarak hakkında tahkikata baş sasen severek evlenmedim. Zen - | doğru karakolda almıştır. Şikâye - | lanmıştır, gin diye Esmayı aldım, şimdi ce - Zâsını çekiyorum. Ya bir gün ba - Sm alıp kaçacağım, yahut kendi. | mi öldüreceğim. | Kaya müteessir oldu. — Böyle münasebetsiz şeyler düşünme. Bülent, omuzlarını o kısmıştı.| Parmakla dokunsalar ağlıyacak * tı... Kaya, eski arkadaşının omu - zuna elini koydu: | — Hayatta biraz daha metin olmak lâzımdır. Bit zamanlar herkesin beğen - diği, kadmların hayran olduğu Bülent bir külçe sinir haline gel -| mişti, — Kaçamıyorum da, dedi, ka- yınbabam iş verdiği için, parayı ondan kazanıyorum. Kaya artık dinlemiyordu.. Sırt: tan inen beyazlı bir kadınla küçük bir çocuğa bakıyordu. — İşte karım geliyor. Bülent kalktı. Kaya gene mâni oldu. — Gitme, neden gidiyorsun?, Günayla çocuğu geldi. Kaya takdim etti: — İşte oğlum. Çocuk, anasi gibi altm gözleri ile Bülendin yüzüne baktı. Bülent çocuğun başını okşadı. — Na güzel!.. Kaya sonra karısını gösterdi: —Aljte karım. Günay biraz tereddüt etti, fa- kat kocasının sakin gülüşünü gö - rünce elini uzattı. — Bonjur Bülent. Günay her zamankinden daha güzeldi; Geçen seneler ona başka Bulgar Kralının son seyahati münasebetile Taymis, Bulgaristanınhiç bir grupa iltihak etmemesini takdir ediyor! Bulgar kralı ile kraliçesi Lon- dradaki seyahatlerinden yeni dön- düler. Ziyaret gayri resmi mahi- yette olmakla beraber Londra ga- zetelerinin verdiği malümata gö « re Kral Boris fırsattan istifade e -| derek İngiltere başvekili ve hari- ciye nazırı ile görüşmüştür. Kral Boris daha evvel İtalya ricali ve Cenevre mahafili, Pariste Fransa cümhur reisi, Fransa başvekili ve hariciye nazırı ile temas etmiş ve onun bu ziyaret ve temasları bir hayli alâka uyandırmıştır. Onun Londradaki ziyaret ve temasları bu alâkayı genişletmiş bulunuyor. Taymis gazetesi bu münase - ir başmakalede şu sözleri | betle bir i i Londra Paris ve Roma bu hattı söylüyor: “Bulgaristan, Nöyyi muahede - sinin, daha sonra umumi iktisadi buhranın fakirleştirdiği küçük bir memleket olmakla beraber kendi- si Balkanlarda ve Tunada bir âmil olmakta devam ediyor. Bulgaris - tanın coğrafi vaziyetindeki ehem- miyeti ihmal etmek, yahut Bulgar- | Kralla kraliçe bugün Sofyaya av- ların hasailini takdir etmemek i /re allah Türklere hakimiyet, rum- lara servet ve Bulgarlara faaliyet bahşetmiştir. Son zamanlarda Bulgaristanı Avrupanın cenubu şarki devletleri tarafından teşkil olunan gruplara iltihak ettirmek için bir takım te- sebbüsler vukubuldu. Bu da Bul - garistanın komşuları tarafından | mühmel bir kemiyet telâkki olun: madığını ispat ediyor. Fakat Bulgarlar, memleketleri» nin siyasi istikbalini mütezarrm e decek Milletler cemiyetine ve dört tiler, Fransa ile İtalya münasebet- lerinin salâha yüz kanlarda tesirini tutması Bal göstereceği için hareketi takdir etmektedir. Kral Borisin büyük müşküller karşısın- I da yorulmıyan mesai sarfederek suitefehhümleri izaleye çalışması ve Bulgaristanı selâmet sahiline vardırmak için devlet ricaline yar: | dım etmesi bu neticeyi vermiştir. det ederlerken, bu memleketteki mümkün değildir. Türklerin halk hikâyelerine gö dostlarının samimi temennilerile | teşyi olunuyorlar. hiş, tüyler © ürperticiydi. Muğrav, gayriihtiyari insanı tit - reten bir sayha ile üstü örtülmüş bir cesedin üzerine atıldı. Muğra- vın sesi o kadar elemliydi, ki du - yanlar, bu adamın kim olduğunu araştırmak lüzumunu hissetmeden ürperdiler. Muğrav, zavallı krali- çenin kalbini dinledi. o Evet çok geç kalmıştı. Kraliçenin koyu si yah saçları ellerine dolandı. Ağ - lamak nedir bilmiyen, alışkın olmıyan gözlerden boşanmıya başladı. yaşlar iş — Kraliçem... kraliçem. İyi kalpli kraliçem... diye inliyordu. Muğrav, bu vaziyette çok kal- madı. Mırıldanıyordu. — Hayatını ıstırap ve elem i-| çinde geçirdikten sonra soldun... Senin intikamını alacağım. Bu in- / tikamı almadan yaşamak zilletini irtikâp etmiyeceğim.. Bu intikam ateşi içimde söndüğü gün ölmüş bilmiyordu. ! ' Madem ki kraliçe ölmüş, öldürül. Muğrav, kapıdan gireceği esna birikmiş | manzara müt -| buna hiç Kalbini bir pençe koparıyordu İSİ Yazan: Niyazi Ahmeti yacaktı. Fakat birden kulak zar larını patlatan bir nara ile sarsi dı. Muğrav attığı naradan sonr — Çapulcu, ha... Biz çapule öyle mi?.. Diye askerin üzerine atılmış, « nu bir yumrukla ayaklarınm altı na sermişti, Diğer askerlerin, şaşkınlığı de vam ederken de öteden kılıcını s yırmış ve önüne gelene saplamıy ; başlamıştı. Yadigâr, ense kökün yediği yumruğu tesiriyle gözle rinden akan yaşları kuruladıkta sonra; o da kılıcını çekmiş, Muğ rava höcuma hazırlanan bir aske rin kartımı deşmişti. Cesetlerin muhafızları temizler dikten sonra, iki arkadaş, taş bi naya doğru koştular. Çünkü arka dan, demir kapının önündeki as kerler savaşı görmüşler, oraya doj ru koşuyorlardı. Binada kimsele yoktu. Kapıdan süratle girdiler Yadigâr: — Muğrav, dedi. Ne diye bura. ya giriyoruz?.. Biraz sonra kapan sıkışmış bir fare gibi enseliyecek « ler.. — Ne yapalım?.. -İ Evet, yapılacak bir şey yoktu İ Kapmın önünde askerlerin bağ rışmaları duyuluyordu. | — Sıkıştırılmışlardı. Buradan kur tulmanın imkânı yoktu. Muhak - kak yakalanacaklardı. Ve ellerin- den kurtulmak da imkânsızdı. Gözleri kararan askerler hiç insaf i etmiyeceklerdi. Üste arkadaşları da öldürülmüştü. Muğrav, gayriihtiyari bir hareketle bu neticeye Ta olmuştu. Askere tecavüz etmese belki kurtulacaklardı. Binaenaleyh kendisiyle beraber, hiç günahı ol. / mıyan Yadigârı da yakıyordu. İlk aklma gelen bu oldu, Şimdi ken « bulunacağım. Kraliçem, senin mu- | disini düşünmüyordu bile; kaddes vücudun üzerinde yemin ediyorum. İntikamını alacağım.. Muğrav ayağa kalktığı vakit — Yadiğâr, dedi. Ben kapını yanında duracağım. Kuvvetim bi . tinceye kadar ve kılıçları karnıma göz yaşları dinmişti. Ağır ağır ge- saplanıncaya Okadar döğüşece'» riye döndü. kavuşturmuş, cesetlere bakıyordu. İki arkadaş göz göze geldikleri va- | kit etraflarını bir sürü askerin sar-' mış olduğunu gördüler. Askerler - den biri: — Ellerinizi kaldırıniz.. emrini verdi. İki kahraman çok gafil avlan- | mışlardı. Mukavemet imkânsızdı.. Muğrav, atılmak, önüne gelenleri parçalamak arzusu ile yandı. Bir yay gibi atılmak için kollarını ger. di. Yadigâr daha çabuk davran - ler misakına güvenmeyi tercih et-! mış, o anda ölümü bile istihkar e. | den arkadaşının düşünmeden yap- ması ihtimali olan hareketinin ö - nüne geçmişti. Yadigârın bu hareketi, askerle rin izzetinefislerini incitmik ola - cak, bu sefer onun üzerine yürü - düler ve iki asker kollarından ya- kaladı. Mukavemet etmiyordu. Asker, | yumruklarını sıkarak ensesine yer leştirdi ve bağırdı: — Çapulcular, gene akıllanma- dınız mı?., Asker belki daha birçok şeyler i liyordu. İlk çıkacak askeri kılteş. Yadigâr ellerini| gim, O vakte kadar sen de kaça - cak bir delik ara,. : Yadigâr, on dakika sonra kar. kğ ölüm sahnesini şu da. ikada düşünmüyordu bile, Soğuk kanlılıkla : Midi E — Seni bırakayım mı, diye gül. u. ; — Sana ben sebep olu; e Yadigâr... ye — Ölürsek beraber ölürüz, Kaçmak alçaklığını irtikâp etmem. Askerler kapıdan giriyorlardı. İki arkadaş, ikinci kası çıkan bir. merdivene tırmandılar. Ve durdu. lar. Çünkü yukardan da sesler gel- miye başlamıştı. | Demek bu bina boş değildi? Fakat yukarda kim olabilirdi? E. | ğer onlarda askerse birşey yapa « 1 madan öleceklerdi. Yadigâr: — Muğrav, dedi. Sen çikarak i i bak.. Ben aşağıdakileri kollarım... Muğrav yukarı doğru fırladı, Merdivenlerden de askerler çık - LE mıya başlamışlardı. Yadigâr, bir kenara çekilmiş, kılıcı elinde bek- i söyliyecek ve Yadigârr yumruklı - na saplıyacaktı, GM (Devanı var) d çi