Vakıt'ın edebi tefrikası: 38 yl m # İİ Günay hemen bindi, Bülendin| İ Yanma oturdu. Otomobil yol al -: dı. Bülent: | — Kaya, evvelâ seni evine bir | rakacağım, dedi. — Hayır, evvelâ Günayı evi “ ne bırakacağız. | Bülent cevap vermedi. halde asabileşmişti. Otomobili fe- a kullanıyordu... Kaya güldü: — Otomobillere çarpacaksın.- Ne oluyorsun?, Çıldırdın mi7. — Günay hanımı bir an evvel €vine bırakmak için acele ediyo - Tum... — Kuzum Bülent sinirlenme! Fakat Bülent o mütemadiyen motöre gaz veriyordu. hızla gidiyorlardı. Kaya doğruldu ve haykırdı: i — Yavaş git sersem” Sözünü bitiremedi, köşeden sapan bir kamyonla çarpıştılar. Bülent kolu ile yüzünü muha- fa; en Günay: ni diye haykırdı. İli el Günayın yüzünü kapat” tı. Bu esnada da ön cam param- giri ie otomobilin et- rafına toplandılar. Bir müddet daha iki el Güna- yn yüzünde kaldı. Sonra omuzla- rına düştü, daha sonra çekildi.. Günay başını geriye çevirdi. ol zaman Kayanın elleri kan içinde! idi. Cam kırıkları damarlara bat- mıştı, Günay, lekesiz bir--sesle.hay.-| berdi: — Bir mendil! Bülende bir şey olmamıştı. Ka- yarın yardımına koştu. Bu esnada zabıta memuru gel- di. — Yaralanan var mı?... bakayım. Bülentle Günay indiler.. Orhan Kaya sararmıştı. Sendeliyordu. Sesler duyuldu: N — Eczaneye götürmeli, Bülent meraklandı: — Bayılacak mısın?. İzzet yi yaralandı. Benim uğruma kan kay bediyor... Ya bir şey olurr Ya ZA gm ısırıyordu. Onu | kurtarmıştı, buna mukabil teşek - kür bile edememişti. Bilâkis, kızmıştı. “Hep yolu - ma çıkıyorsunuz. Halbuki size ih- tiyacım yok, demişti. Bu sözü ne- den söylemişti sanki?.. Boğazında, hıçkırıklar düğüm” leniyordu... Göz yaşlarını zaple - demedi. Ağlıyordu. Otomobil durdu. Şoför seslen- a: — Geldik, burası değil mi?. — Hayır, şu ilerdeki apart m... Biraz daha ilerlediler. Şoför genç kızın ağladığını görünce: — Ağlamayın küçük hanım, | dedi, kaza hafif savuştu.. Yoksa siz demi yaralısınız.. Üstünüz başınız kan içinde. — Hayır, ben yaralı değilim. Onun elinden akan kanlar. Beni kurtarmak için yaralandı... -— Ağlamayım canım, elinden- dir.. Bir şey olmaz. — Çabuk iyileşir mi dersiniz. — Elbette; yarın bir şeyi kal-| maz. Şoföre bol bahşiş verdi. Usul- ca kapıyı anahtarla açıp (girdi. Merdivenleri, yavaş yavaş çıkmı- ya başladı. “Allah vere de annemle babam | uyanmasalar,, diyordu. İçeriye girmeden evvel man »! tosunu. çıkardı, katlayıp koluna aldi. K Anasiyle babası uyanmadılar. Odasına girdi. | devan vari Ahçılık mektebi Lokantalardan bazıları, bele- diyeye müracaat ederek Türk ah- çılığının günden güne sukutu ve eski usta ahçıların günden güne kaybolması itibarile bir o ahçılık mektebi tesisini istemişlerdir. Belediye, tetkikata başlamıştır. Yalnız eski tarzda Türk yemek u- sulünü muhafaza ve idame etmek —- Yok canım, bir şey olmam. Kamyonun şoförü vesikalarnı gösteriyor, küfrediyordu: — Deli misin be!.. İnsan yolda böyle hızlı gider mi?.. Bütün ka-| bahat senin!... Bilmediğin $eYi ne| kullanırsın be!.. İ Mzmur efendi Bülende sordu: — Vesikanız tabii yanınızda * dır değil mi? n O zaman telâş içinde kıvranan metrelik cadde Günayı gördü: — Hanımefendi size bir şey oldu mu?.. Kaya ilerledi, durmadan kan akan elinin bileğini sıkarak: — Hanımefendiye bir şey ol- madı, hüviyetini tesbite de hacet Yok.. Bir taksiye binip evine git sin, Tekrar sendeledi. Biri koluna girdi, : Bir şoför sokuldu: : — Buyurun hanımefendi. — İstemez, istemez. Kaya israr etti: Er. — Gidiniz, rica ederim gidiniz. Bunun üzerine Günay ayrıldı, taksiye bindi. Şoför sordu: — Nereye gideceğiz?- i Günay adresi söyledi. Şimdi artık aklında yalnız bir şey var» di yalnız bir şey düşünüyordu: “Beni muhafaza etmek k i ve âdetlerine göre yapılacak ta - içini vel kabil değildir. Bunlarm iddiasına göre halkımızın yemek zevkine dilât ve ıslahat dahilinde yeni bir yemek usulü kabul etmek icap et- mektedir. âezm Dararaş Aksaray caddesi Aksaray kaarkolu önünden de- iz kenarına kadar uzanan on beş Cellâtçeşmesine kadar açılmış, fakat ileriye | git- | mek için tren hattı altından bir | köprü yapmak lâzımgelmişti. Belediye ile şark şimendiferle- ri arasında yapılan muhabere ne- ticesinde şark demiryolları idare - si bu köprünün inşasına muvafa - kat'etmiştir. Köprünün inşasından sonra caddenin ikmaline çalışıla - caktır, Bu yüzden bu noktaya ka- dar gelen kanalizasyon tesisatı da ikmal edilecektir. Kanalizasyon * “tesisatının bu noktada ikmali Aksaray ve civa- rını sel baskınından kurtaracak - tır. Bu itibarla bu noktaya beledi- yece fazla ehemmiyet veriliyor. ——— Ray otobüsleri Devlet Demiryolları İdaresi 10 adet ray otobüsü alacaktır. Bunla- ihalesi yarın yapılacaktır. i bir anlaşma olması 2 On ay sonra Mübadele komis- | yonu lâğvedilecek ANKARA, 12 — Yunan heye- | tinin Ankarada bulunmasından bilistifade muhtelit mübadele ko- misyonu meselesi de kopuşulacak- tır. Burada bulunan muhtelit mü- badele komisyonu reisi Şevki bey- le Yunan delegesi M. Fokas ara- sındaki müzakere neticesi şöyle ihtimali çok kuvvetlidir: Mübadele komisyonu on ay sonra lâğvedilecektir. Üç ay ni - hayetinde yeti müracaat kabul e- dilmiyecektir. Komisyonun ilga - sından sonra zuhur edecek ihti - lâflar her iki memleket mahke - meleri tarafından halledilecektir. Polis Haberleri seres eee sekaren verse ranmanasa sanan Tramvay bir ameleye çarptı Bir iki gündenberi o Sirkeciden Alemdara giden hat tamir edilmek te ve eskiyen kavis değiştirilmekte dir. Buradaki tamiratta çalışan Meh met isminde hir ameleye dün, saat 14 te vatman Süleymanın idaresin- deki 779 numaralı tramvay araba sı çarparak Mehmedin ayağından fena halde yaralanmasına şebebi- yet vermiştir. İstırap içinde kıvranan Mehmet derhal Cerrahpaşa (hastanesine kaldırılmış ve vatman Süleyman yakalanarak hâdisenin tahkikatı - | diyen meş'um bir akibetin hissi - | na başlanmıştır. $ Ortaköyde oturan Naciye Ha- | sam bundan on gün. 2 İzmire giderken evini yapyalnız bıra mak için hizmetçisi Ayşe Hanımı evde bırakmiş ve yola çıkarken: — Ev, evvel Allah, sonra sana sana emanet, Kuzum Ayseciğim bir şeycikler olmasın! Diye sıkı sıkıya tenbih te etmiş” tir. Bu tenbihleri ters tarafmdan an lıyan Ayşe evde bulunan üç kıy - | mettar halıyı aşırmış ve bedesten | de satarken yakalanmıştır, $ Evvelki gün © Üsküdarda oturan O Fahriye Hanım is -| minde (bir kadın Selimiye caddesinden geçmekte iken, 2088 numaralı, şoför Mehmedin idare etmekte olduğu otomobil kadınca ğıca çarpmış ve diz kapağından © hemmiyetlice yaralanmasına se - bep olmuştur. Fahriye Hanım, Zeynep Kâmil hastanesine kaldırılarak dikkatsiz soför yakalanmıştır. $ Mehmet Paşada seyyar satıcı Antranik ile Mehmet kavga etmiş lerdir. Dövüş esnasında Antranik Mehmedi dövdüğünden yakalan mıştır. SATiE Her çeşitten çok miktarda Elektrik ampulünü Fiyatlarını artır- madan Muhterem halkin emirlerine â - made bulundurduğunu ilân eder. Metro Han, Tünel meydanı, Bey | oğlu Elektrik evi — Beyazıt, İstan- bul Muvakkithane caddesi No. 83, Kadıköy İskele caddesi No. 10, Üsüküdar 23 Nisan caddesi 19 Büyükada, (7289) | İ i | a... HÜKÜ — Muhterem peder, fenarü - yalar gördüm. Şahın bizi Şirazda ikamete mecbur etmesi iyiye alâ - met olmasa gerek. — Hayır kraliçem.. Şah Abbas Gürcistan kraliçesinin bir kılma bile dokunamaz. — Yok muhterem peder ,Şah Abbas kan akıtmaktan yılmıyor. Oğlum, Kahetide asker toplu - yormuş, Şah Abbas bunu duymuş. Çok asabileşmiş.. — Size ne yapabilir?.. Kraliçe Ketevan mahzun mah- zun başını salladı: — Ben kendimden korkmuyo- rum, dedi. Oğlum milletinin istik- lâlini kazansın.. Ondan sonra gü- le güle kendimi feda ederim. Fa- kat arkamda kan ağlıyan yurttaş- larımı bırakarak ölürsem, gözüm arkada kalır.. Kraliçe Ketevan aylardır Şi - raz sarayındaydı. Şah Abbas onu kirk kadar akrabasiyle Şiraz sa - rayına göndermişti. Zavallı mah- bus kraliçe, bir an kendisinden ayrılmıyan ve daima “Muhterem peder dediği babası Görgi ile gü- nünü geçirirdi. Gene onunla konuşuyordu. Ge- ce gördüğü korkulu bir rüyadan sonra bir vehme kapılmış mütema kablelvukuu ile çrrpmıyordu. Babası Görgi ne kadar teselli edici sözler söylediyse de bu gün onu teskin edemiyor, içindeki hüz nüve endişeyi izale ede'niyordu . Kraliçe: — Peki dedi, Muğrav nerede?.. Bilmiyor musun ki, o da Şah Ab - basın kurbanı gitti?.. Babası ,düşünceli bir mukabele etti: — Hayır büyük kraliçem.. Ben buna hiç inanamıyorum. O ölme- miştir, yaşıyor. Bunu bir gün Küb ra da söylemişti, — Kübra nereden biliyor?, — O, sarayda geçen her şeyi bilir. Şah Abbas Muğravı severdi. Kaybolduğunu görünce Karacı - ğay handan bilmiş ve Muğravın nereye gittiğini sormuş.. Evvelâ kaçtığına inanmamış., Sonra kaç - tığını kendisine ispat etmişler.. — Peki nereye kaçabilirdi?,. Gürcistana gitseydi, şimdiye ka - dar bir haberi gelirdi. Kraliçe ile babası, bunları ko- nuşurken sarayın önünde iki çift atlı bir araba durdu. Bu araba sa- ray arabalarından biriydi. Ve çok uzak yerden geldiği belliydi. İçin- den bir üniformalı — zabit ve iki muhafız çıktı. Saraya doğru yü - rüdüler. Kumandan, Karaciğay handı. Sarayda onu muhafızlar karşı- ladılar.. Kraliçeyi görmek istedi - ğini söyledi. Ketevanı, babasıyla konuştuğu sırada çağırdılar, Kim görmek istiyor beni?.. di- ye sordu.. Teşrifatçı: — Karacığay.. cevabını verdi. Ve ilâve etti: — Şahtan gelmiş... Bir saniye — kraliçenin rengi sapsarı kesildi. Aylardır e çektiği ıstırapla eriyen kraliçenin kalbi müthiş surette çarpıyordu. ki tavırla AŞK DELİSİ MDAR Yazan: Niyazi Ahmei ! Babasına döndü: -—- Muhterem peder, dedi. İşte ilk haber.. Rüyam hakikat ola - cak.. Gözlerini saray pencerelerin » İ den dışarı çevirdi ve bir sairfil » menam gibi mırıldanmıya başla » dı: y — Memleketimin üstünde bu - ,Iytlar gittikçe kararmıya başladı... Kara.. kapkara bulutlar mavi ı - şıklı gölgeyi sardı. Bitmiyen, tü - kenmiyen bir kara bulut ateşi baş- Tadı. Bu bulutların altında başla - rı bükülmüş, gözleri toprağa di « | kilmiş insanlar vardı.. Onlar be - İnim kan kardeşlerim Gürcülerdi.. Teşrifatçı: — Karaciğay han sizi bekli » yor.. diye emrini tekrarladı. Kraliçe, rüyadan uyanır gibi yarı kapalı gözlerini açtı. Dudak- larında hafif bir tebessüm belir « mişti, -— Geliyorum... dedi. 4 Ve teşrifatçınım önüne geçerek yürümeye başladı. Karaciğay, yerlere kadar iği : lerek kraliçeyi selâmladıktan son- ra: İ — Muhterem kraliçe... dedi. Şahın size selâmı var... Beni elçi gönderdi. — Şahın bize ne emri olabi « lir?.. Söyle dinliyorum. ii Karaciğay: — Çok uzun sürer. Size ayak- anlatamıyacağım.. : Şirazın meşhur halıları ile süs- lenmiş kabul salonunun bir köşe- sinde oturdular, Karaciğay han, biraz evvelki hürmetkâr vaziyeti - ni bırakmıştı, Kraliçeye istihfafla bakıyordu. Bacaklarını kıvırdı. Belindeki murassa kılıcmın püs - külleriyle oynıyarak sordu: le Hayat ve mematınızın şah ! Abbas elinde olduğunu biliyorsu- nuz tabit.. Kraliçe sert ve amirane bir sesle cevap verdi: b — Hayat ve memattan korkum yoktur. 3 Karaciğay kesik bir kahkahay. la güldü: — Ölüm tehdidinde bulun - muyoruz. Netice bana kalırsa şah Abbasın emrini geri aldırabilirim. Kraliçenin gözlerinin içine ba- kıyordu: — Buna neden lüzum görü « N yorsunuz... Siz şah Abbasın emir - | beri değil misiniz?. U İ — Siz öyle biliniz... Fakat kim- se inkâr edemez ki binlerce aske. rin kumandanıyım.. İcap ederse... Durakladı. Ketevan bundan bir şey anlamıyordu. Bir an Ka - raciğayın kendi taraflarını iltizam etmek istediğine ihtimal ( verdi. Bu takdirde istiklâl (o savaşında muvaffak olmak çok kolaylaşa- icaktı. Fakat OKaraciğay hanın i maksadı hiç de böyle değildi. O - nun, Şah Abbastan aldığı Ketevanı işkenceyle öldürim Karaciğay, bunu saklıyor. Abbas sarayının donjuanı Gün tan kraliçesinin efsanevi güzelli » ği karşısında bunu söyliyemezdi, Bu güşel kadının ölümünü kendi- si de emredebilirdi. oFakat, her halde şimdi değil. A | ta / K | (Devatmı var) yi