2j . ği or , Li 1 İki sebep Ten Ko, aydarpaşadan kalkmış- kiş p'tmanda üç kişi idi - , vi karşı karşıya oturuyor, hn ape pençereden dı» ii, “Züyor, arada bir gaze - göz atıyordu. an, R karşıya oturanlardan bi- Luk €neryolundan kalkmca Mdakine doğru eğilerek: $, af edersiniz, B.. bi. be- A... a. acaba Ya, ya ka., kacık. için., ha.. han... dü $i istasyonda i.. i.. ine- eme beyin bu suali cevap- © Karşısındaki, bir lâhza » söylediğini fark eder gi- Uzun nutku dinler gibi yap- sonra pençereden dışarıyı > başlamıştı. Hiç aldırmı- “eme sualini bin müşkülâtla > “iti. Karşısındaki adam i “alı olmadı. Bunun üzerine fta gazete okuyan ihtiyar eye acıdı ve Kartal- i lâzım geldiğini haber da kekeme kendisine ma Veren zati kemali minnetle İL... Ötekine kindar bir na » ve çıktı gitti.. 'en gene kalkınca, gazete o a dayanamadı, öteki zate sor Bu zavallı kekemeye neden ; vermediniz, bir kelime söy- günaha mı girerdiniz?.. r dilsiz misiniz beyefendi?. #ki zat başını çevirdi, gül - d. Yır, dedi.. Di.. di.. dilsiz 5“ değilim... a a ama ke, ke. m... Ondan do.. do. de- k y sebepten ce, ce.. ce- j yemedim... Ben ce. cevap... N «siye ka.. kadar Kartalı u , esecektik., Son.. son. son i, “Sadama..a.. alay edi- *2. sanacaktı.. Ka.. kavga A. a.. aramızda, hk Iki söylemiştir i gnahale komşusu ser komi- ;, Düne çıkmışlardı. Komiser Ee birine şiddetle: ih m ii bu zate evevlki iye haykırmışsınız. Vallahi teli ğleki ko - » Ama yüzüne dikatli - belki söylemişim gibi ç a TN Bir yarış ! Nan her epi sayfiyeye dinlen olan miktarda değildir. açlıktan ölürdün 1. Kibar zat Fahri Efendi ötedenberi kuyum culuk ettiği dükâna hâlâ elektrik almamıştı.. Bu dükânın babadan kaldığı gibi muhafazasını öteben beri prensip ittihaz etmişti. En nadide ve kıymetli mücevherleri düknin arkasındaki küçük odada muhafaza ediyor, akşam ortalık kararınca kepenkleri kapayıp gi » diyordu.. Bazı günler hava bir az karan- lıksa dükânın muhtelif yerlerinde mumları ve lâmbaları vardı. Ar- ka tarafta büyük bir el lâmbası böyle karanlık günler için hazırdı. Bir müşteri gelince hemen yakılır- dı., Bir gün dükâna temiz pak, ki- bar bir zat geldi.. Bazı mücevher leri görmek istiyordu.. Bilhasa gerdanlık ve bilezik cinsinden... Fahri Efendi bir kaç tanesini çıkarıp gösterdi.. Sonra içeriki odaya girerek müşterisini oradaki malları görmiye davet etti. Kibar ve temiz pak zat içeriki tarafa geçerken bir lâhza tereddüt etti., — Ne kadar karanlık, dedi, elek triğiniz yok mu?. — Hayır, elektrik almadım. Fa- kat lâmbam var, şimdi yakarım. Fahri Efendi hemen lâmbayı yaktı.. Müşterisine buradaki muh telif mücevherleri gösterirken © zat: — Fakat çok tehlikeli bir iş lık kalmıştı... Fahri Efendi hayretle kibriti ararken, bir taraftan da müşterisi- ne teşekür ediyordu: — Çok haklısınız, hakikaten ben bunu düşünmemiştim.. Allah gös - termesin, bir gün başıma gelirse sahiden mahvolurum.. Ve kibriti bularak lâmbayı yak uğı zaman büsbütün hayretten do- na kaldr. Kibar zat ortada yoktu. Ortalığı araştırımca gördü ki onun la beraber daha bir çok mücevhe- ri sırra kadem basmıştı. yapıyorsunuz.. Bir hırsız gelse, bu radakileri gözünüzün önünde aşı rabilir.. — Benim aldığım maaş zaten hakkım EĞLENCELİ (6) ha. © Biraz Da ALAY © yy yy yp yay yy Suçlunun merakı Reis — Ahmet ayağa kalk baka yım, Suçlu — İsticvaptan evvel bir kelime söylememe müsaade buyu- rur musunuz? Reis — Ne istiyorsun? Suçlu — Acaba hasta mı idiniz Reis Bey; sizi geçen seferkinden farklı gördüm de., ... Reis — Yaşın kaç? Suçlu — Ama reis Bey, yaştan evvel adamın ismini sorarlar. Reis — Sen karışma, sualime cevap ver, Suçlu yerine oturarak etrafında kilere: — Daha ömrümde ilk defa böy- İe reisin karşısına çıkıyorum. yy yy yy yg Trende seyahat li — Hanım, eğer bizim vagona kime girmemesini İstersen tren kalkıncıya kadar başını pençereden uzatıver. yy ya yy yy scala Otomobil; altında * kalıp ranlıkta kimseyi sokmam ki gözü- mün önünde aşırabilsinler, — Öyle ama, bu lâmbanm kü- çük bir hava ceryanı ile, yahut bir öksürükle sönmesi pek mümkün » dür. O zaman bir usta hırsız, va- rınızı, yoğunuzu götürebilir. İşte Meselâ şöyle bir öksürükle lâmba sönebilir... Kibar zat, hızlı bir nefes aldı, Fahri Efendinin elindeki lâmbayı — Artık bu erkeklerde hiç sıkılma kalmadı. Şuna bak, çırıl çıplak kafasını — Tabii değil.. Eğer hakkını alsaydın | açmış, dolaşıyor |! “ 4 My gg Rusyada ticaret İki İngiliz Rusyayi gezerlerken Isıra Moskovaya gelmiş.. Moskova da kendilerine bir Rus tercüman- İrk yapıyormuş.. Tercüman bol - şevik devrinin Rusyayi ne kadar | ihya ettiğini, makina sanayiinin Rusyada ne esaslı bir surette kök- leştiğini anlatırken misaller getir- miye başlamış ve büyük, müthiş bir mağaza kapısı önünden geçer lerken: — İşte bir misal, demiş, evvelce bu mağazanın içinde kasadar, tah i sildar, satıcı, hademe, kâtip, dak- İtilo olarak Kaç kişi çalışırdı bilir misiniz?. Tam 1200 kişi.. İki İngiliz başlarını . çevirerek binaya baktılar.. On iki katlı deh- şetli bir mağaza idi.. İngilizler sordular: — Peki şimdi kaç kişi çalışı - yor?.. — Makina Rusyaya girdiğinden beri bu binada yalnız bir kişi ça- lışıyor.. İngilizler hayret ve takdir ile: — Bir kişi mi?. 1200 kişinin yaptığı işi bir kişi mi görüyor? Pe- ki ama nasıl?. — İşte, kapıda uzun boylu bir adam var... Bütün gün orada du- rarak mağazadan alış veriş etme- ğe gelenlere: “.— Mal yok, nafile gelmeyin, mal yoktur, nafile gelmeyin!.,, Demek süretiyle bu mğazayi | çeviriyor.. Çocuk zekâsı — Avne, canın en çok neye €zisem mi, yoksa pantalonum yırtılsa mı? — Elbette otomobil altında kalırsan üzülürüm. — Eb, öyleyse, panlalonum yırtıldı. Bir cevap | — Maaşımı arttırmânızı rica ederim, çünkü evlendim.. — Çok eseflendim, fakat mü- essesemiz dışında olan kazalar- — Neden, dedi, ben buraya ka- | söndürdü. Ortalık zifir gibi karan ! dan mes'ul değiliz | Bir sual Otelin bahçesinde bir küçük ço- cukla annesi bir masanın başında oturuyorlar.. Bir köşede orta yaş İı, temiz pak bir zat gazete oku» yordu.. Küçük çocuk bir çemberin pe- şinden gazete okuyan zatin yanı na geldi.. Orada ayağı taşa takı- larak yere düşünce gazete okuyan zat, hemen onu kaldırdı. Üstünü başını temizledi. Bir az kucağına alarak sevdi.. O zaman küçük sordu: — Sizin isminiz nedir?. — Ahmet Ragıp... — Evli misiniz?, — Hayır... — Bu otelde çok oturacak mısı nız?.. — On beş gün daha oturacağım. O zaman küçük düşündü, dü « şündü.. Soracağı suali bulamayın- ca annesine dönerek haykırdı: — Anne, başka ne sorâcaktım?. Merhametli adam Elektrik mühendisi kabloyu ta» mir ediyordu. Bir gün iki hattan birine cereyan verdirerek tecrübe yaparken hangi hatta cereyan ve « rildiğini unuttu. Acaba sağdaki mi, soldaki mi? Yanındaki çırağa seslendi: — Hey bana bak; şu soldaki te- li tut bakayım! Adamcağız teli tuttu, bir şey ol mamıştı. Mühendis kemali ehem- miyetle tenbih etit: — Demek ki cereyan ötekine verilmiş. Aman sakın, ötekine el sürme. Anladın mı? Kef. Hasan K. Hasan Efendi dehşetli bir dram oynuyordu. Küçük İsmail Efendi, K. Hasan uşaktı. Efendi uşağından karısmı kıskandığı i- çin Hasanı öldürecekti. Fakat sahneye çıkacakları sırada küçük İsmail Efendi o tabancayi aradı, taradı, bulamadı. Vakit te geldi- ği için sahneye çıkmağa mecbur oldu. Tam Hasanın üstüne silâh atmaya sıra gelince elini uzattı, yumruğunu sıktı: — Bom, bom! Dedi. K. Hasan yaralanmış gi- bi kendisini yere attı. ayy yg yg Hastalıklı zatın karısı — Aman sayfiyeye geldiğimize 99 iyi etmişiz,bavası tentona pek yaradı.