rım cicim, E : | Ma daime şık giyinir, Beyoğ iy re, kibar sa- | olaşır; haline, tavrına NÜ iz olduğu zannını ata, gençti, tir ile yeni ahbap olmuşlar- İ i, bir gün Beyoğlundan Ma ahiri bir pastanede o - N değe Bakıştılar, Fahir tebeüssümle Nazminin se mukabele etti. Nazmi bu ye Ma ın bu nazik © iltifatından Kalaç alarak pastaneye girdi. Eİ e Ve oturdular. 14 geldi pasta ve çay getir- bağce konuştular. Fahir saati- Di randevu vermiş - Mi, i saatine baktı ve cevap liriz. , ben mâni olmak iste öy rendenizl.. ederim, oturunuz. O ka- Gil değil... Yır. Hayır. Ne de olsa bir ur, Ş e Ne iç) Ne diyecektim.. & i değil.. Gene görüşü » tükenmedi ya... N e. Nâzmi Bey. akin değil.. Müsaadenizi Ni mi Bey, mesele şuki... N üzüm var efendim, izah Di KA #apkasını aldı, kapıya a, bi, Fahir Okolundan vg terleri irin de alnından sı- Ni erek yavaş sesle: Mai dedi, bir dakika du m om Ben yanı - va mamışım, Sizi gö- la ki.. Eğer siz 4 buradan çıkmak Sizden evvel yanım ar Sie bala künü herhalde bir kaç Mig ağ K Vaziyet karşısında fa- İÇ Neç kılarak itizar etti: ve hag, esadür azizim, ben- N İki İş . Hattâ sizden İkiy; de bap anlaşmışlardı. mahcup ve mütees din ii — ! Küyzse tam dört. O halde kak ç İ — |! ağayar vok. Beş on dakika da N bay Ben bugün Ankaraya gidiyor < pmektupla bildir. ağlayekin hemen bu akşamdan mektupları yazmıya Lira Yerine Tokat ya nTgIN YAZILAR sirdiler. Fakat Nazmi birden gül miye başladı: — Buldum, buldum... Diyordu. Tekrar oturdular. Pas- tacıda kendilerinden başka müşte- rı yoktu, Nazmi garsonu çağırdı: — Bana bak, senin adın ne?.. — Apostol efendim.. — Ha.. Bak Apostol bir lira ka- zanmak ister misin ?.. mak istemez a beyim!.. Nazmi duvarda asılı duran uzun rakkaslı büyük saati göstererek: — Şu sâğtin altında: “sallanan yuvarlağı görüyorsunya.. Hah, iş- te onunla beraber hiç şaşırmadan ! bir sağa, bir sola tam yüz defa sal | lanabilirsen lirayı kazandın... — Bu kolay bir iş.. o Lirayral -. dım gitti.. — Haydi başla bakalım. Garsonun avanakça olduğunu sezen Nazmi bu hilesinin fena bir — Havadan bir lira kim kazan . Bir traşçı Traşçının biri, bir gün büyük bir âlime musallat olmuş.. Ker disinin baba dostu olduğunu ileri sürerek âlimin yazıhanesi karşısın da yerleşmiş.. Abuk sabuk sual- lerle edibi rahatsız etmiye başla » mış. Bir, beş, on sual karşısın- da canı srkılan âlim, traşçınm bir de merhum babasından bahsetti » ğini görünce artık çıldıracak bir hale gelmiş.. Traşçı, baba dostu olduğunu söylediği halde henüz onun öldüğünden haberdar değil gibi: — Pederiniz iyidir. İnşaallah? Deyince, âlim sert bir cevapla: — Teşekkür ederim!. Demiş.. Traşçı sormuş: — Acaba şimdi ne iş görüyor?. Âlim, cebinden saatini çıkarark bakmış: — Yemek yiyor! Cevabını vermiş.. — Görüyorsaz ya Hanım, para sar- vi için haftada iki paketten Yaban a9d0 iki elbiseden fazla yaptıramıyorum ya... Kibar hırsız Beyoğlunda yüksek kundura mağazalarının birine gayet nazik zarif bir bey girmiş.. Ayağındaki patlak papuçu çıkararak on beş liraya pazarlık ettiği yeni bir is - karpin geymiş, ayağa kalkarak netice vermiyeceğinden emindi. Garson bütün dikkatiyle sallan mıya ve saymıya başladı. Elliyi geçmişti, bu sırada Tahirle Nazmi de usulca savuşmuşlardı... Garson, doksan sekiz, doksan dokuz derken suratında ( şiddetli bir tokat şakladı. O, bir eli sura - tmda: — Yüz, ver lirayı... Diyerek dönünce karşısında us » tasını gördü. Dükkânda başka kim se kalmamıştı. Babako Nihadın suali Küçük Nihat ağlıya ağlıya 80- kaktan geldi. Berbat bir halde idi Üstü başı toz toprak içinde.. Fa - kat dadısı kapıyı açınca gözlerini | sildi. Onun yanından kaçarak be men üstünü temizledi ve annesinin yanına çıktı. Nihat biraz (oturduktan sonra annesine şöyle bir sual sordu: — Anne, otomobil altında kal sam mr daha çok © acırsın, yoksa pantalonum yırtılsa mı? Annesi hemen: — Aman Nihatçığım, dedi. Pan talonun ne ehemmiyeti var, elbet otomobil altında kalmanı istemem. — Öyleyse yantalonumu yır- tım da... cüzdanından para çıkarmıya ha « zırlanmış.. Fakat tam bu sırada içeriye gi- ren bir adam beyefendinin elin « den cüzdanı kapınca kaçmış. O zaman pek ziyade hayret içinde kalan şık zat mağaza sahibine dö- nerek: — Aman, gidip şu keratayı t- tayım!, Diye mağazadan fırlamış. Ma- ğaza sahibi hâlâ bu kibar müşteri- yi beklemektedir. i Elmaslı tabaka ortada yoktu.. — Kocacığım. seninki ile benimki karışmasın.. işaret koy.. — Mayonun üstüne bir Bolşevik zerine mahvolmuş bir zengindi.. yatta iki zevki kalmıştı: Biri sine- ma öteki de tütün.. Yeleğinin iki cebinde iki taba» mul idi.. Öteki son derece sanat » kârane yapılmış, elmaslarla süs- lenmiş, antika ve içi nâdide tü- tünle dolu bir tabaka idi. Bunu kimseye göstermez, arada bir kendisi kullanır, başkalarına ö- tekinden ikram ederdi. naral oturuyordu.. Solunda da bir genç ile bir kadm.. Sinema arasında kontun canı tütün içmek istedi.. Fakat tahta tabaka yerinde yoktu.. Kont hay- ret içinde kendi kendine: — Nasıl olur, dedi.. Seneler- denberi ilk defa tütün paketimi kaybetmişim. Nihayet elmasir tabakasmdan nadide tütününü içmeğe ve yanın- daki cenerala ondan ikram fetme- ğe mecbur oldu. O zaman ceneral tabakanın kıymetini görerek: —— Aman bu ne güzel şey.. Bu kıymettar tabakayı Bolşevikler » den nasıl kaçırdınız?. Kont eliyle cenerala sus işareti yaptı, Ve yanımdaki gençlere en- dişenâk nazarlarla baktı. Onlar kendi işleriyle meşgul idiler. Ve zaten beş on dakika sonra sine « mayı bırakıp gittiler. Film bittikten sonra kont süslü tabakasından bir sıgara daha yap- mak istedi. Elini cebine attı: Hay- ret.... Bu defa tahta tabaka vardı . sın. ediyorum, bir mi hca çalmıya b tilmesin.. Bir nikâh ilânı ! Meşhur artistlerden matmazel Firnin ile stadyo arkadaşlarından Mösyö Jak Ivalım nikâhları ayın 3 üncü pazartesi günü kıyılacaktır. Talak günü henüz tesbit edilme - miştir, eri gelince hız- rsın ki sesi işi- İ mışız, İade ediyoruz, efendim.. Hayret içinde, bu sihirbazlığın neye işaret olduğunu düşünürken tahta tabakanın içinden bir kâğıt çıktı. Kâğrtta şu satırlar vardı: — Affedersiniz, ilk defa aldar- mışız. Yanlışlıkla bu tabakayı ak Antika kap Bir antikacı Anadolu köyleri arasında eski, tarihi kıymetli eser- ler araştırırken bir köy evinin ka- pısında bir kedinin içinden su iç- tiği kap nazarı dikkatini celbet - miş.. Eğilmiş bakmış.. Kap son Yaşı 60 1 geçmiş olduğu için ha « ka taşıyor; birinde bayağı tütün bu lunuyordu. Bu tabaka tahtadan ma | 8 Bir gün eski bir ceneral dostu ile sinemaya gittiler.. Sağında ce- | vererek kediyi almış.. Fakat asıl Sineması Kont Valski bolşevik ihtilâli ü- | hudi antikaci kediyi okşamıya baş lamış, kucağma almış, ve ev sahi- bi olan köylüyü bularak: — Köylü Efendi, bana şu ke. diyi kaça satarsm?. Çok hoşuma yitti.. Deyince köylü başmı kaşma « başlamış, bir az düşünmüş; — Beş lira ver.. Yahudi birdenbire: — Kuzum, demiş, beygir almı yoruz.. Bir kedi beş lira olur mu. — Dört ver., — Haydi üç lira vereyim de ke- diyi alayım.. Uyuşmuşlar.. Yahudi. üç lira maksadr nazarı dikkati celbetmes den köylünün kıymetini takdir et- mediği antikayi elde etmek olduğu ıçın: — Yolda hayvana öte beri ven mek için lâzmm olur.. Şu kaba da beş on kuruş vereyim de alayım. Demiş. Fakat köylü kabı almca e vine götürmüş ve yahudiye: — Ben bu kap sayesinde şim- diye kadar on dört kedi sattım! | demiş... # Sahne hatıraları Meşhur Virjin Hanım sahneye ilk çıktığı zaman, kendisini kim - senin alkışlamadığını görünce bir çare düşünmüş... Mahallesinden iki kopile birer beyaz çeyrek sı - kıştırarak: — Bana bakın, demiş., Ben şar kıyı bitirince, biriniz bir taraftan ötekiniz öte taraftan tiyatroda a- vuçlarınızı patlatıncıya kadar al « kışlıyacaksınız.. Arada bir: — Yaşa Virjin, bravo Virjin!.. Biss Biss. Diye bağıracaksınız!. biri tiyatronun paradisine, öteki ikinci mevkie yerleşmiş. Virjin Hanım şarkıyı bitirince gene ken- disini halktan hiç kimsenin alkış lamadığını görmesine rağmen sah- neden çekilmemiş. Bir 2 inci mevki de kendi yerleştirdiği adama, bak i mış horul horul uyuyor.. Ondan hayır kalmadığını anlıyarak ümit- d ki kopil sahneye doğru eğilerek haykırmış: — Virjin Hanım, benden de hayır yok.. Yanımda bir pehlivan derece eski ve üzeri işlenmiş halis bir kütahya... Hemen kurnaz yas | var: Şu karıyı kim alkışlarsa bey- nini patlatacağım diyor. Kopiller çil çeyrekleri alınca, ğ i sizlikle paradiye bakmış. Orada. ğ