eki Türk dövletinin | - teşekkül ettiği saha j “Hami,, şehri neresidir, seyyahlar İ orada ne h — i Meşekül etmekte olan yeni Türk g Ne i bahsetmiş, yeni dev - 2 Slesisi için kıyam eden Türkle - ga Hami civarında, Orumcu ci- ıda ğ önde harp ederek bu Türk şe - Be- lerini işgal etiklerini haber ver- ın” tal kiri Bugün bu yerler hakkında biraz a* mat vermek isteriz . BİM Hami Gobi çölünün kenarında, we Mik, dağlarmın eteklerinde kü- ada Sİ bir Türk şehridir. o Asyanm i ,“Pgâhındaki bu şehir, her deniz- m “İM uzak, âdeta gizli bir şehirdir. ada buraya girdikten (© sonra “İ Mdilerine ayrıca bir şehir vücuda vü “İf rmişlerdir. Bir tarafta Türkler çarşıları ile, | mar İ Mileriyle ve bir tarafta Çinliler ji, leri ve askeri karargâhları orç* İ * Yaşarlar. nda (Hami) nin etrafında bostanlar 'nye ği tAnır ve burada her meyva yetişir ir seyyah Sven Heden (Ge- says İ Söllerinde) adlı eserinde bu ş€- den | “den bahsederken şu sözleri söy- dani Ça- | “Hami şehrinde müslüman bir ile “Şİ ve bu kralın Çin üslübu üzere —İMa olunmuş bir sarayı vardır. de «| Profesör Hsu ile o kralı ziyarete «Bitik, Saraya sonra bizi — üyük bir odaya götürdüler. Ha - , masalar, saf saf kırmızı örtü- sandalyeler ile dolu olan bu ©- se Japdan daha küçük bir kabul oda- geçtik, rl la inış ve bize çok iltifat etmişti. Şah Maksudun ailesi 16 ncı asır- i burada ikamet etmekte ve ümran olmaktadır. Maksudun VTU“İ İkümdarlığı, lâfzı murat gibi! teydir. Onun damadınm bulunduğu enin İ fan ve Kusada ayni mahiyette ira. “Düslüman prensler vardır. Fakat , bul ülümanların Şah Maksuda ver- lıy i verginin Çinliler tarafın - tak alınan vergiden büyük olduğu or, Onun için şahın halk ından pek sevilmediği söylen- ik . ka kmde adamları kendi - n s6“) * “Padişah!..,, diye hitap etmek- Dö: *İdirler, Kendisi, canlı, neş'eli, tat | Dir adam, Ben doğrudan doğ - kendisiyle Şark Türkçesi ko- na? İ İh bana evvel beevvel Turfan- nak “İ* seyahatlar yapan Berlinli pro- Le Coğ'u sordu. Ve onu tanır M?. Profesör benim pek sami- dostumdur, dedi, Müsbet cevap im,. Şah memnun oldu ve pro- y ör Le Co'ga selâm (o götürmemi| Cİ, ederek bize profesörden bah- ye. Daha sonra şah tanımadığı İsveç a tta) mc sualler sorarak: und İÇ Sizin memleketiniz İstanbul: | > tak he kadar uzak? Dedi. : >> Demiryolu ile dört gün mesa- İ ir! dedim.. zaly#” â, O halde siz Türklere komşu- 21 dedi. bin İİ, İh haklı “idi. Çünkü kendisi Tü Pekine ancak üç ayda gi- tali” İM daha sonra seyahatimiz hak . malümat istedi, ve çölde 8€- 4 7 geçirmemizin sebeplerini Beçebiliyorlardı. Bizim tet - ge Dünü nüshamızda Orta Asya" e Burada bizi “Şah Maksut, kar- görürler ? kikler, rasatlar yaptığımızı, kol - leksiyonlar topladığımızı anlattım. Fırsattan istifade ederek hakkı - mızda neden şüphe beslediğini sor- dum, Şah, müsellâh Avrupalılar - dan şüphe etmekte haklı oldukları. nı, çünkü Çin dahilinde muhare - beler vuku bulduğunu, fakat İsveç veliahdinin hakımızda teveccüh- lerde bulunduğu için bizden kork- madıklarını, sonra Pekin hüküme- tinin de hakımızda iyi sözler söy“ lediğini anlattı, Şah Maksuttan müsaade istiye- rek seneral Ldi'nin ziyafetine git- tik. Memleketin bütün eşrafı ziya- fete davet olunmuşlardı. Şah Mak- sut ta gelmişti. sü) ai Yolbars hanın kona- #mda verilecek bir ziyafete gide - bileceğinden ziyafet hanın evinde verilmişti. Şahın başka bir yere i inin sebebi, domuz ya - iğile pişirilmiş bir yemeği yemek » ten endişe etmesi idi. Daha sonra, belediye reisini, ce- neral (A)'yı ve Posta müdürünü İ ziyaret ettik. Ceneral ve sair zevat ziyaretleri. mizi iade ettiler. Şah Maksut bizi, şahinlerle yapılan avı görmeğe da- vet etti. Şahinler her sene sonbaharda yakalanıyor, on beş günde ehlileş- tiriliyor, bilhassa tilki, tavşan a - vmda kullanılıyor, Kışın kullanı» lan şahinlef yazın serbest bırakıl - maktadır. Nihayet Yolbars Hanın ziya - fetine gittik. leketin bu pek nüfuzlu adamı şa - hin sağ koludur. Kendisi Çinliler- le iyi geçiniyor. Bu adamın bilhas- sa bize çok faydası dokundu ve iş- lerimizi yoluna koydu. Develeri - mizi otlaklara gönderdi ve onlara çobanlar buldu. Yolbars hanin evi, Türk usulün- ce ahşaptandı ve iki kat üzere idi. Çinliler de ziyafet “verecekleri zaman onun evinden istifade edi - yorlar. Hanın ziyafetine gideceği” miz caddeleri halk doldurmuştu . tikbal ederek kabul salonuna götür dü. Konağın içindeki kış bahçele - rinde güller, sardonyalar ve ze- kumlar renklerini saçmışlardı. Sokağa bakan (balkonundan Türk şehri ile Çin şehri tamamen görünüyordu. Yemek odasında herkes yerleşti, Bizzat Hami padişahı haşmetlü Şah Maksut ev sahibi vazifesini görüyordu. Ben de masanın tam ortasmda oturuyordum.. Şah haz- i rak benim yanıma gelmiş, su bar- ; doğru kaldırmış, sonra eliyle san - i dalyeme dokunmuş ve yerine geç- mişti. Bu hareketler bir misafire yapılacak izzet ve ikramm münte- bası idi. İkinci masaya ceneral Lui riya- set ediyordu. Onun has misafiri de profesör Hsu idi. Üçüncü masaya belediye reisi riyaset etmekteydi . ! Onun da has misafiri Larsondu . | Şah hazretleri, bize ikram Ol - ; kat kendisi içmedi. Müsahabemiz Yolbars, kaplan demektir. Mem Otobüsler | Taksim - Yeni mahalle servisinin hali nedir? Taksim — Yenimahalle otobüs- leri hakkında bir kaç gün evvel | gazetemizde çıkan yazıdan sonra, halkın rahati kadar (haysiyetine de itina edileceğini ümit etmiştik. Fakat, gene bir tesadüfümüzle an- ladık ki; bu işle ne belediye, ne de otobüs sahipleri hiç alâkadar ol - mamışlardır. Otobüs müstahdem - leri kendi keyiflerine göre hare - kette serbest bırakılmışlardır. Şikâyetlerin, ait oldukları dai - relerce tetkik ve teftiş edilerek ka nuni ve nizami şekline derhal irca: “vazife,, edinilse ne halk rahatsız olur, ne de şikâyetler tevali eder. | Geçen günkü şikâyetimize ilâ - | ve edilmesi lâzım gelen yeni bir tesadüfümüzü daha anlatalım: Cuma sabahı, Taksimdeki oto - küs hareket mevkiinde toplanan yolcular sabah (6 — 10) da Yeni» mahalleye gidecek ilk otobüsü bek | liyorlardı. Altıya on kalarak oto - e geldi. Fakat yolcularile bera - | Taksimde bekliyenlerle (3619) numarayı taşıyan bu otobüsün şoförü arasında hemen münakaşa başladı. Şoför: — Yer yok.. Tamam.. Diye haykırdı: Ellerindeki Oeşyaya nazaran, çoğu işçi adamlar oldukları anla - şılan ve yarım saatenberi Taksim meydanında işine yetişebilmek i - çin ilk otobüsü bekliyen bu yolcu- lardan biri şoföre sordu: — Bu otobüs nereden doldu?. — Karaköydemis — Bu, Karaköy, — Yenimahalle servisi midir? — Evet. , — Demek, (6 — 10) da bura- dan hareket edecek Taksim—Ye » nimahalle otobüsü değil? — (6—10) otobüsü budur.. — Nasıl olur? Bu araba Kara -* köyden geliyor. Hem de dolu ola- rak,. Bizim bildiğimiz, otobüslere, Taksimle Yenimahalle © arasında işletilmeleri şartile müsaade edil - miştir. Karaköyden yolcu doldu - rup Taksimde hareket saatini ta - mamladıktan sonra gitmek için değil. — Ona sen kârışamazsın!.. — Evet, ona ben karışamam, alabilirsiniz. Fakat, Taksimden ha İ reket edecek olan (6—10) otobü - sü hangisidir, onu soruyorum. | — İşte bu otobüs! i. — Canım efendim, bu otobüs Karaköyden dolu olarak geliyor. — Gelir a... i — Biz ne yapalım?. i — Yedide bir otobüs daha var.. İ Şu muhavereye biz bir şey ilâve " etmiyoruz. İ pek tatlı idi. Şah bana sordu: man sakalir, fakat siz matruşsu- kat sakal erkeğin zinetidir. Sakal traş etmek gayri tabii bir şey?. Şah tekrar sordu; — Evli misinz?, Me — Hayır. e — Ne tühaf! Niçin evlenmedi - | Nu arkasına baktı, | adamı tanıdı. Fakat bir şey diye- İ niz?. — Vakit bulamadım!., i — Nasıl olur, evlenmek çok mü- Çünkü kafileler, üç ayda mak üzere içkiye müsaade etti. Fa | rumçide bir Rus kızı ile evlen. -9 — VAKIT 4 Temmuz19 Kurt, Kuzu, Kartal Kavgası Muharriri: Omer Rıza Müzayede beş sisteryeden baş- lıyarak on beşe, yani 120 altına kadar yükseldi. Ve kız bu fiatla bir Yunanlıya satıldı Onu takip eden dört kız, aşağı yukarı ayni fiatla satıldılar, Altıncı kız muh - teşem bir yahudi kızıydı. O da yir- mi siteryeye satıldı. Bu kız, de - min müşteriyi tepen yahudi kızıy- dı. Yunanlı onu alıp götürürken birdenbire bir sayha duyuldu. Me- şaleyi kapan o tarafa koştu, Yu - nanlı müşteri yere serilmiş, yabu- di kızı onun cesedinin üzerine çıkmıştı. Elinde kıpkızıl bir han - çer vardı. Yahudi kızı, hançeri sa- hibinin belinden kapmış ve onun yüreğine saplamıştı. Esire yaka - lanmadan evvel, kolunu bir kere daha kaldırarak (hançeri kendi kalbine saplamış, o da kendisine sahip olan adamın üstüne düşmüş tü, Bütün müşteriler korkarak sus- tular. Müzayedeci, cesetlerin kal- dırılmasını emretmiş, sonra tekrar yerine dönerek işine devam et - mişti., — Efendiler! işimiz var. Ye - dinci kızı satıyorum. Meryem mermerden ringe iler- İ ledi. Müşteriler, ringin etrafında bir halka teşkil ettiler. Mısırlı De- metrus onların arasındaydı. Sepet- li ihtiyar kadınla onun maiyetinde bulunan ve onun gibi bir sepet taşı yan bir adam da, sonra prens Do- misyenin vekilharcı Saturius de o- radaydılar. Mezatçı bağırdı: — Bakmız! Ben bir şey söyle- miyor, çünkü bunun güzelliğini ta- rif edecek kelime © bulamıyorum. Burada, dünyanın her tarafından gelen kadın sattım. İçlerinde bir çok güzeller vardı. Fakat buna benzeri görmedim. Bu kadar ku - sursuz güzele nadiren tesadüf e - dilir. Onun için, bu güzel kızın müzayedesine, Sezar Titüsün şere- fine, bin sesterye ile başlıyorum. İskenderiyeli tacir kabul etti ve: — Veriyorum, dedi. Domisyenin vekilharcı onun hareketini beğenmedi. Ve yüz sesterye ilâve etti. Tacir iki yüz arttırdı. Tacir (1400) e kadar var- Askeri bando bizi kapıda karşıla - | belediye size müsaade etikten son dı. Tam bu sırada ihtiyar kadının dı, Yolbars hanın kendisi bizi is » | ra canımızın istediği yerden yolcu | *9** duyuldu: — İki bin!, Domisyenin vekilharcı bir şey diyemedi. Hele tacirin sesi hiç çık- muıyordu. Mezatçı, Meryemi alarak tedi- ye odasına götürdü. İhtiyar kadın- la ona katılan adam da onu takip |- ettiler. İçerde para sayıldı. Birinci sepetten 1100 çıkmış, ikinci sepet boşaltılmış, ondan para tekmillen- miş, yani bugünkü parayla aşağı yukarı 15,000 altın verilmiş, mu - kavele imzalanmış, mezatçıya va- retleri Çin usulünce ayağa kalka - | — Hemşerileminiz Norin, Berg- fir bahşiş verilmiş, üç dakika son- ra foromdan çıkılmış, Meryem, dağımı ve fildişi kaşığımı alnma | nuz. Genç görünmek için mi?. Fa- | Nu ve İstefanos bütün süratile Ag rippa yoluna koyulmuştu. İki ka - dın bir kelime bile söylemeden el ele tutuşarak gidiyorlardı. Onlar eve gidiyorken, dışarda bir takım ayak sesleri duydular, ve uzun boylu medi, Üçü de içeri girdiler. Nu yü: him bir iştir. Evlenmeli, çocuk ye- | şam Bamazsni kılmağa. gitti. Şah tiştirmeli. Sana tavsiye ederim, U- | geri geldikten sonra ziyafet niha - yet buldu. Müsaade (istedik ve Güneş grup ettiğinden şah ak - | kalktık.,, zünü örten örtüyü atarak Merye - mi kucakladı. İkisi de hüngür hün gür ağlıyorlardı. Nihayet Meryem sordu: — Parayı nereden buldun Nu? Nu cevap vermedi. Meryemi e- linden tutarak ışıklı bir koridor * dan muhteşem bir odaya götür * türdü. Odanın bir köşesinde üze * rinde iki lâmba bulunan bir masa vardı, Önünde yüzünü kolları ara- sında gizliyen bir adam oturuyor» du. Meryem onu görür görmez tit* redi. Marküs, ayak sesleri duyarak kafasını kaldırdı. Kendisi ne kadar yıpranmıştı. Meryem ilerledi. Mar- küs onu görür görmez, tedehhüş eder gibi oldu. — Rüya mı görüyorum?. — Hayır Marküs, Benim. Bir lâhza sonra Meryem, Mar- küşün kolları arasında idi. Bu am sızın telâki bir aralık (Meryeme baygınlık geçirtti. Nu ile Marküs onu ayıltmıya çalıştılar. Meryem ayıldıktan son- ra onu sofranın kurulu olduğu o - daya götürdüler. Ona biraz şarap verdiler. Ona yemek (yedirdiler. İ Sonra onu yatırdılar. Nu, Marküse macerayı anlatı « i yordu. Vak'a bittikten sonra Mer - yem son bir istirhamda bulundu: — Marküs, bizim bir müddet için ayrılmamız icap ediyor. — Neden?, — Biz burada kalırsak ne sen, ne biz emniyete kavuşabiliriz. — İzah ediniz?. — Prens Domisyen sana karşı, ramıyacak. Ve hiç şüphesiz ki, a- ratacaktır, Sonra Kalip de bura » da. Onu müzayede yerinde gör - yok. Onun için bizim muvakkat İ bir zaman çin ayrılmamız, daha doğru olur. — Haklısınız, çünkü benim İnim sağ olduğumu haber gönderebilirim?. — Onu sen düşünme! burada dostlarımız var. & — Bana nerede bulunduğunu zu daima bildirmek şartile buna muvafakat edebilirim. ” — Buna emin olunuz. ! söz veriyor musunuz?, — Ona ne şüphe. — O halde mâni yok... miz SAĞ de Vekilharcın mükâfatı Kapitoldan bir az ötede bulu « de başka bir hadise vukubuluyo Kendisi bütün gün kardeşi Titi gördüğü tazimatı kıskanarak sinir- lenmiş, yalnız falcıların sözleri bir gün Sezar olacaktı. Meryemin alayda kendisi tarafın- nı görmüştü, Budaonu ayrıca hiddetlendirmişti. Sonra onun iç tiği türlü trlü şaraplar kafasını ağ. rıtmış, onun için zafer zi fazla oturamıyarak Ye ne dönmüştü, (Devamı var, mağlüp olmayı havsalasına sığdı *4... düm. Bizi takip ettiğinde şüphe | de ne olacağım belli değil, Titüs : alırsa, kimbilir hakkımda ne hüküm ve » rir. Hele Domisyenin eline düş« mek felâkettir, fakat sizi nereye — Sonra yardım için başka bir kimseye müracaat etmiyeceğinize #3 nan Sezarların sarayından birin « du. Saray Prens Dömisyennindi. ona teselli vermişti. Çünkü 6 da Fakat prens dikkat etmiş 1 dan gönderilen kemeri takmadığı ke | ; i ii