Bile... Adil bey fazlaca titiz ve mide! si nazik bir adamdı. Değme yeme- ği beğenmezdi. Onun için dışarda yemek yediği pek nadirdi. Evde| ayda bir ahçı değiştirir, hiçbirini beğenmezdi. Bir gün İstanbulda işi vardı. Öğle yemeğini Beyazıtta yemiye mecbur oldu. Otuz yemek içinden beğene beğene kuzu pirzolası seçti, | ısmarladı. On dakikalık bir sabırsızlıktan sonra muradına nail oldu. Pirzola kenarında patates kızartmalarile önüne kondu. Adil bey, bıçağını pirzolaya ba- sıp da eti kesmek için müşkülât çekince çatalın kenarile tabağa vurdu. Garsona işittiremedi, daha hızlı vurdu. Lokantada bir kaynaş ma oldu ve mal sahibi Adilin mar sası önünde durarak nazikâne: — Emriniz efendim?. Diye sordu. Adil çatalı bıçağı bir kenara atarak; — Bu nasıl pirzola! dedi. köse le gibi.. Bunu hayvan bile yemez.. Dükkânm sahibi bir pirzolaya bir de Adile baktı. Sonra tabağı alarak: — Hakkınız var efendim, dedi. Hayvan bile yemiyor. — Madem ki şapkadan başka bir şey almıyor. Sen de başka elbisem yok, bu kıyafetle sokağa çıkacağım de. a — Demek ki kocanızı bu denizde kaybettiniz ? K nasıl tetediğini alır. Bir gün gelecek ki... Evet, yakında bir gün eiimizde- k bütün fenni vasıtaların hiç is - miyen şeylere âlet edildiği gö- Nilecek, Meselâ bugün, tayyare kaçak: tların, haydutların, telefon hırsız- | ih, fotoğraf namus düşkünleri - nasıl işine yarıyorsa.. Bir gün e şöyle bir vak'a işiteceğiz: ... A. tahsilini bitirmek üzereyken | pte tanıştığı bir genç kızla| i iye can atıyordu. Bu kız; nyagerdi. Köyünde babasıma bir p yazdı, yakında mektepten | cağını, para kazanmıya başlı -| amı, fakat o zamana kadar - ile evlenmek istediğini, bunun Sin babasının yardımına muhtaç ğunu anlattı.Babasrna N, unun kadar iyi ve münevver bir kız Mağ da yazdı. Fakat gelen babası böyle bir izdivaç i* “a on para veremiyeceğini bildi- ordu, k A. ne yapacağını şaşırdı. Genç Yo'a hemen evlenmeleri lâzımdı. ülü yoktu. Oraya başvur - A, buraya başvurdu. İş aradı, bu- ei Nihayet bir telsiz telefon ,, etinde o şpikerolan arkadaşı Adı. Ondan 100 lira istedi ve bu anın nasıl bir hayırlı işe sarfe- Üleceğini de anlattı. Pike izdivaç haberini alınca | düşündü: — A. dedi, ben sana yarın ha - N; getiririm, Sanırım ki istediği - temin edeceğim. Ertesi gün genç Şpiker sevine - A. ya: >— Oldu, dedi. Hem yüz lira a- , hem de evlendiğinin ilk ğini mükellef bir evde geçire- ; mükellef bir odada.. O nasıl şey?.. > Hayır sahibi bir adam tanr- rım, senin parasızlığını, bir kızla evlenmek istediğini söyledim. Çok mütehassis oldu. Hem sana yüz li- ra borç vermeyi, hem de köşkünü bir gece için size tahsis etmeyi kabul etti. Köşk o gece yalnız sizin olacak, içinde bir tek kimse bulun- mıyacak. Fena mı?. — Evet ama, bunda bir garabet var. Şu köşkü bize bir gece bırak- maktan bu hayır sahibinin kasti ne acaba!... Köşkten vazgeçsek de sade yüz lirayla iktifa etsek olmaz mi?, — Yek, hayır.. Bu âlicenap ada ma nasıl söylenir... A. fazla düşünmedi, yüz lirayı peşin aldı. Hemen nikâh oldu. Ak- şama beş odalı, dayalı, döşeli, son derece asri tertibatla yapılmış köş- ke karı koca yerleştiler. Bir gece için girdikleri bu köşkün içinde kimse olup olmadığını anlamak i- çin kendilerine ayrılan yatak oda - sından başlıyarak kömürlüğe ka » dar her tarafını aradılar. Sonra —Dün akşam gittiğini söylediğin avukatların ziyafetinde pantalonu- nun cebine bir kadın eldiveni düş- müş. Unntma da buşzün sahibine Jade et, Meşhedinin balığı Meşhedi ile “Tibrizi balık avın - dan bahsediyorlardı. Tibrizi: — Men keççende Hezer deni - zinde bir balıh.tutmışam ki hane- me on gişşi daşıyıp götürdüler. Deyince Meşhedi atıldı; — O bir şey değildi.. Men Gar- ra denizden bir balıh çıhardım ki hemen garaya çıkardığımda Gara- deniz üç arşın boyu alçalmıştır. ——— ———©C—— müsterih ve emin odalarma çekil - diler. N. ortalık kararmıya başlayınca kocasına: — Aj dedi. Sen gene elektrikle- ri yakma, Belki bu hayır sahibi a-| damın gözetlemek huyu vardır. Belki görmediğiniz bir yere saklan muştur. Karanlıkta gözleri açık sabahı ettiler. Atıfet birkaç kere evlenmek ü- zereyken evlenememiş, otuzuna yaklaşmış bir kızdı. Bu evlenme| teşebbüsleri esnasında tabii bir hayli gençlerle tanıştım., bir hayli erkeklerle annesinden izin alarak sinemaya, gezmiye gitmişti. Bu yüzden çok samimi arkadaş- ları isminin çıktığını bile iddia e- diyorlardı. Fakat o buna inanmı - yordu. Çünkü bir kızın bu kadar nazik ve namuskârane bir maksat- la bazı adamlarla tanışmasmın is- minin çıkmasına sebep olacağına ihtimal vermiyordu. Maamafih erkeklerle konuşma- sını, onları kendine karşı zayıf bir mevkie sokmasmı öğrenmişti. Bu- nu yüzüne karşı söyliyenlere: — Sex appel dedikleri budur ve fıtridir. Diye cevap veriyordu. Bir gün kendisine arkadaşla - rından biri kardeşini takdim etti, Bu zat Darülelhanda çalışmıştı. ae Sabah erkenden genç Şpiker köşkün kapısına geldi, kendilerine bu iyiliği yapan dostun sabah kah- valtısını yeni evlilerle yapmak he- vesine düştüğünü sanmışlardı. Fakat Şpiker odadan girince: pe Çocuklar, mükemmel, dedi. Mükemmel oldu. Bin lira kazan - dmız. Dün gece o kadar tabii idi- niz ki sizi dinliyen 300 bin kişi sir zin ilk aşk gecenizi heyecan için - de, son derece gaşyolarak dinle - diler. 3 Karı koca telsiz telefon şpikeri- nin kendilerine uzattığı binlik kâ- ğrda ve onun ağzına hayretle ba - karlarken şpiker izah etti: — Yatak odanıza mükemmel bir mikrofon konmuştu. Bu mikro - fon sayesinde sizi bütün aboneleri- miz dinlediler ve programımızı emsalsiz bir numarayla zenginle$- tirmiş olduk. Siz yüz lira borç is- ki içeriye tiyordunuz, bu sayede bin lira ka- || — Sana abtal dediklerini du zandmız. günden beri » — Evet, Flüryada yüzerken tanıdığı bir kızla kaçtı. - Masal ve Hareket :.. Mükemmel ud çalıyordu. İsmi Ke - nandı. Kenan Atıfete âşık oldu. Aşkını kız kardeşi vasıtasiyle Atıfte i - lân etti. Atıfet de Kenandan hoş- landığını bilvasıta bildirdi. A landığımı bilvasıta bildirdi. Evlen- meleri kararlaştı, Fakat bir gün de karşı karşıya bu bahsi konuşmalar rı tensip edildi. O gün Kenan Atıfetin karşısın- da havadan, sudan, denizden, mehtaptan, lâleden, osümbülden, bülbülden o kadar çok bahsetti ki, ki bir türlü asıl bahse gelemedi. Atıfet esnemiye başladı. Bunun ü- zerine Kenan muvaffakıyetsizliği- ni anladı. Ayağa kalktı. Kızı cez bedememişti. — Galiba canınızı sıktım! de - di. Atıfet şu cevabı verdi: — Hayır, bilâkis ben masal dinlemiye çocuktan alışmıştım. Biliyor, bilmiyor Mahkeme heyeti Fatma hanımı gağırdı.Bu bir talâk davasıydı. Fatma kocasından ayrılmak istiyor | du. Nail efendi süklüm püklüm | oturuyordu. Hâkim sordu: — Hanım, sen kocandan niçin ayrılmak istiyorsun?. Fatma hanım ayağa kalktı, ko- casımı göstererek: — Bu kadar budala, ahmak bir adamla oturamıyacağımı anladım da ondan... — Peki, evlendiğin zaman o - nun budala olduğunu bilmiyor muydun?. — Efendim, doğrusu bu kadar bilmiyordum. Nail efendi birdenbire atıldı: — Yalan efendim, pek âlâ bi - liyordu. rp a Fa ii