toy siki tahsilini Almanyanın Ko v konservatuarında o yapıp Smleketimize gelen ve geçenler- im nbul Halkevinin teşebbüsi- va *Pebaşı tiyatrosunda pek mu - ve, Syetli bir taganni konseri g., 3 olan Celile Enis Hanım, , "Aİ sayfamıza musiki yazıları tenha vadinde bulunmuştur. Ge- Mem *de yüzüncü yıl dönümü her i lekette tes'it edilmiş olan bey- iy lel Söhretli musiki o üstadı ağ, in hayatına ve aşklarına yoruz ilk makaleyi bugün ko 1 Mhanneş Brahms uzun hasta - ag an sonra 3—4—1897 tari - Miyüy iyanada gözlerini kapadı. , Ustadın ölümü ile, musiki » son senfonileri yaratan bir iş, 9Zitörü ve yeni parlak bir yol ti ke yürüyen romantik bir şah Mi eimişiir. Vagner, List, me de ai levir, Brahms'ın ölümü ” kapandı. pr me $imal Alman üstadının ha - ün; Ahiren sakin geçmiş gibi gö- İnç, sa da, yakından tetkik edi- e anlaşılıyor ki, muvaffakı - Yük, , Pİ ve bugünkü şöhretini bü- Mig ücadeleler neticesinde elde rain bir çok eserleri an- dan Soğuk rından halk tarafın - şılanmış hattâ re mi- il 19 konsertosu ıslıkla tah- Yaj A| miştir. Yalnız, üstat bir şi- ik İm, m enerji ve gururu rm içinde kopan fır- ii sakin bir tebessümle gizle- İleğ hk, bilirdi. Rakiplerine muka - ad bulunmadı. Hakkını, yük - vi müdafaa etmedi. O sus - Serleri konuştu. O eserler âlâ, Brahmsi, ruhunun en A bi, yeliklerini, müessir ye sa - Myoyyu anla ruhlara akarak an - alma arkadaşına: “Eserle - Sün ser salonlarında ıslıkla kar Evleneceğim kadının, # # Lİ Btiyen gözlerle bakmasına ül edemem, , demişti. © muganni Henşelin *gilerek: “Ah şimdi on bir oğlum olmalı idi. Evle- imda iken evlenemedim, Sok geç!,, diye dert yan Hf 1'ü Z, £. Socukları çok sever, on- acı bir hasret du- SEZ ri Bu Breslav orkestra şe i,, SA ettikleri zaman, Mn şir gibi siz de geç artık yuvasız bir ser bir şey değilim!,, di- e. Syn isinden on dört yaş bira i Klara Şumana,, yük- kağ ibi taptı, hayatının tevdi, İ. sönmiyen bir ateşle Nu bir çok kadın - / ie duy - âra Şumanı unutama 78 em büyük aşkı Klara kal Tr EE, ya. pezdiyet, saadet, çocuklar | gibi musiki dahileri ye - | SANATI 7 — VAKIT 9 Haziran 193'e © Brahms'ın aşkları Olünceye kadar seven, fakat bir türlü evlenemiyen san'atkâr Brahms le konserler verdiği zaman, bir profesörün genç ve ateşli kızı “A- gathe Lirebold,, ile tanıştı, Neşeli kızın ipek gibi siyah saçları, mâ - nalı: gözleri ve güzel sesi Brahms'- ta kuvvetli bir alâka uyandırdı. U- ZzZun zaman seviştiler, mektuplaş - i tılar... Fakat Brahms evlenemedi. Bethoven gibi evlenme | acıyan, beni teselli | Neen, sehrinde “Joalinn,, Ankaraya gönderilmiştir. | aldığımıza göre Kubilây âbidesini | ler göstermek lâzım gelir. i heykeltraş Ratip Bey yapacaktır. | Buitibariledirki, günün afişi on Parasızlığı, kendisini korkutuyor - du, Viyanada fevkalâde bir istidat gösteren piyano talebesi Elisabeth Stockhansen'e, sonra da Ren hava Jisinde'bir musiki bayramında te « sadüf ettiği güzel sesli muganniye Hermine Spies'ye âşık oldu. O za- man Brahms 50 yaşında idi. Üstadın en son aşkı siyah saçlı, İtalyan muganniyesi Alice Bari ol- du. Bir gece, konser salonunda mu ganniyenin sıcak ve güzel sesile kendi şarkılarını dinlerken, ateş ve heyecanla sahneye koştu ve: “— Bu akşam ilk defa olarak şar- kılarımı dinliyorum, dedi, eserleri. min bu kadar güzel olduğunu bil- mezdim. Ah keşke genç olsaydım “la yalnız aşk şarkıları yazsaydım! Celile Enis Sergi binası müsabakası Ankarada İktisat ve Tasarruf i cemiyeti tarafından tertip edilen, sergi müsabakasına 22 eser iştirak etmiş neticede Mimar Şevki Be - Yin eseri ile İtalyadan iştirak eden Mimar Sinyor Paolo Viyoli'nin e - serleri sona kalarak ayni rey almış lardır. Mükâfat bedeli olan 2500 lira | her iki mimar arasında taksim e - dilmiştir. Bu iki eseri satm alınış olan cemiyet, Mimar Şevki Beyin eserini tatbik etirecektir, Şevki Bey inşaat resimlerini tan xime başlamıştır. Kubilây âbidesi Kbilây abidesi için, memleket Afiş Nasıl olmalı? > Afiş, tıpkı Mısırlıların manidar ve geniş cümleli tek bir hierogli - ile, en göze çarpacak halde göst” ren bir sokak resmidir. Buna daha sade bir ifade ile İde ogramm moderne de diyebilirz. Bugün iyi bir afişçi olmak için güzel şekiller yapan bir ressam ol- mak veya paletinde tabiatin bütün renklerini taşımak kifayet etmiyor. Afişçinin makine, simanarme, fo noğraf, tayyare, sinema ve şimen - diferlerin doğurduğu günün “Ly- risme,,ni herkesten evvel hissetmiş olınası ve Yeni bir hamleyi, yeni bir tekâmülü ondan daha muvaf - fakiyetli yepyeni bir şekil dahilin- de göstermesi lâzım, Harpten evvel sokak adamı, a- rasgeldiklerile uzun uzadıya, âile den, srhhatten, hattâ ilimden, fen- | den bahseden kaldırımlar üzerin - tini şu cümlelerden anlardık: Filânca Beyin bir afişini gördüm | eh.... Ne göz Yapmış efendim! Kir- pikler, top top maşallah. Bugün ö insanın dimağı, akşam üzeri göreceği sermaye yekünile i meşgul. Kaybetmek veya kazan - mak endişesi onu işine, biran evvel koşturuyor. Bunun için bir taksi lâzım.. Ve işte... Böylece araba ile giderken göz ucile filinca madde nin.. piyasaya çıkarıldığını anlama sı görmesi lâzım.. Hiç vakit kaybedilmek istenmi- yor. Panolar resimli sergilerinin bü tün renklerini taşımıya gayri mü- tehammil!.. Devasa; adresi, açık bırakılmış büyük bir kitap ve oku- nur pratik bir isim. Giden, koşan, bu insana; haykıran, sâde bir ifa- de.. Esasen bir afişte düşünülecek en mühim şeyler de bundan ibaret. tir: Renklerin basitliği ve hudutla- rının gayet kat'i olması ve mevzu- un ruhu.. Pederden mevrus güzel kadın tipi, bu hâdiseler içerisinde artık tamamen ölmüştür, Onun ye rine, podrasız, rimelsiz, kendi gü - İ zelliğini hiç bir zaman kaybetmi - yen eşya kaim olmuştur, Bir tek kelime ile, artık “artisti. gue,, afiş kalmamıştır. Onun yerine, muntazam kanun- | larile bedii bir afiş san'atı kaim ol muştur. Bu mesai iledir ki, eskile- rin: Toulouse Soutree, Cheret, Grün, Capiello'ların açtıkları sanat telâkkilere yeni bir veçhe verilmiş tir. Bugün bir afiş ibdamda - ısmar lıyan kimsenin - tuhaf zevkleri, has sasiyet kat'iyyen mevzuu bahosla- m:z. Afiş sahiplerinin bu mühim kaziyeyi unuttukları anda, düştük- leri vaziyet şayanı terehlhumdur. Çünkü birçok vakit ve birçok para kaybedilmiş demektir. Afiş bir teknik meselesi ve ticari bir iştir. Bu işte halka tıpkı edvarı iptida iyede taş üzerine resimler yapan içerisinden, ve dışından (yirmiye | primitif bir heykeltraş gibi hitap yakın eser teklif edilmiştir. İzmir | etmesini bilmek, Mısırlıların o ba- vilâyetince, Menemende yapıla | sit ve manasız Truguelerini yapan cak abidenin mevkii tayin edilmiş | bir nakış gibi renklerini sade ifade ve müracaat plânı tanzim edilerek | etmek ve Yunan kadimin çanak, Haber gömlekleri kadar da serbest desen finin taşıdığı ifadeyi, kendi plâstik | vasıtaları dahilinde, basit deseni | | ,ğır adımlarla işine giden, ve yolda | i Sobonov'un otuz beşinci İ de saatlerce durabilen, bakabilen | bir insandı. Ve onun memnuniye- | | Tiyatro — Rusyada bir artiste me- rasimle verilen unvan Milli san'atkâr Sobonov'un otuzbeşinci yıldönümü Möâskovada artist Sobonov İçin yapılan merasim Mayısın 24 üncü günü Moskova büyük tiyatrosunda san'atkâir OL. san'at faaliyeti yıl dönümü kutlulanmış- tır. Sobonov opera artisti olarak fa- aliyete 1897 de başlamış ve daha sahneye ilk çıkışlarında sesinin fevkalâdeliği ile nazarı çekmiştir. Sobonov sade güzel sesli bir ar - tist olarak kalmamıştır, o, ayni za manda bir çok sahne tipleri, kon - pozisyonları yaratmıştır. Sobonov Rusyada olduğu gibi, | nişanı verilmiştir ve Kalenin yol * Paris, Berlin, Varşova ve daha bir çok büyük şehirlerde de takdir e * lar kadar basit ve onlar kadar Syin thetigue olmuştur. Afişte bitme - zisyon çok kuvvetsizdir. Bilâkis, basit ve hendesi eşkâli havi bitmiş bir kompozisyon, nazarları, üzeri- ne daha kolayca cezbeder, Bu se - bepten dolayıdır ki, afişin, kısa bir müddet zarfında, temaşağere ken disini derhal gösterebilmesi, latması icabeder. Bu keyfiyet, doğrudan doğruya, mantıkımıza hitap etmeden evvel, gözlerimizle, sinirlerimizle hisset- tiğimiz teessürler gibi olmalıdır. Elimizde yegâne kuvvet plâstik garelerdir. Bunlarla vücude gelen eserin temaşagere, telkin edilme - si icabeden tesiri ani göstermesi lâzım. Ve tıpkı bariz bir endaht merkezine atılan mermi, gibi, hal- kın nazarlarının, o merkeze fırla - tılmasilerdir ki beklenilen netice elde edilmiş olur. Bugün ticaret âleminde işe yara mıyan, demode olmuş bir takım mevat vardır ki günün en lüzumlu bir eşyasma nisbetle daha ziyade! revaçtadır. Buna yegâne saik de onu halka bir zümrütanka gibi gös teren afiştir, İ Avrupanın yeni telâkki sahibi| afişçileri arasında: Cassandre, Je- an Carlo, Sepo, Coulon, Loupot la- rı zikretmek bir vazifedir. Afişçiler ayni zamanda yazıya da büyük bir ehemiyet atfediyor - lar. Resimlerin yazı ile harikulâde | bir alâkası olmalıdır. Artist yapa: | cağı kompozisyona vereceği ehem- miyet kadar yazı için de ayni eme- dikkati | *um. Ben, | duyduğum kadar derin ve artistik İstanbul miş ve temdit edimemiş bir kompo ! ği sarfetmek mecburiyetindedir. — “Mimar, dan — Edip Hakkı dilmiştir, Sobonov'dan bahsederken, meş- bur orkestra şefi Arthur Nikich di- yor ki: — Bir taraftan orkestrayı idare eder, bir taraftan da onu dinler » i ken, gözlerim yaşlarla (doluyor, kendimi ağlamaktan tutamıyo - Sobonov'u dinlerken bir his, hayatımda hiç duymadım. Sobonov'a 1923 senesinde, milli artist sıfatı ve son yapılan mera * nim münasebetile kızıl bayrak iş daş kendisini resmen tebrik etmiş» ' Plânı Türklere Yaptırılamaz mı? Şehrimizde her ay mesleğe ait dolgun münderecatla ve güzel re- simlerle intişar eden Mimari mec - muası son sayısında İstanbulun plânı meselesinden bahsediyor ve diyor ki: Bir kaç ecnebi san'atlâra ısmar- lanacağını öğrendiğimiz İstanbul şehir plânının tanzimi, musabaka usulü ile yapılmasını, Dahiliye Ve- kâletinden temenni ediyoruz. Bu suretle Türk mimar ve mü - | hendis arkadaşlarımızın da iştirak etmek arzusunda bulundukları bu işte hiç olmazsa netice yerli ve Türk sanatkârının şehrimiz hakkın daki mahalli ve kıymetli fikirleri ve projeleri bulunmuş olacaktır. Bu şehir için bir kazanç olacaktır. Mevcut ve tarihi bir şehir olan el “iğ i İstanbulun yeni plânı, umumi bir retuş olacaktır. Bir ecnebinin ne kadar kıymetli bir sanatkâr olursa olsun bizim için güzel bir plân yap masına imkân yoktur. Çünkü şebri tanımıyorlar, kendileri de bunu iti raf etmektedirler. Ve gelip tet - kikat yapmak istiyorlar. Fakat şe- hircilikte tesrübeler göstermiştir ki bir kaç aylık bir tetebbü kâfi de- i ğildir, bir şehri yapmak için o şeh rin adamı, o şehrin yaşarı olmak lâzımdır. 5 Sm <