e EE — 6 — VAKIT 2 Haziran 1933 m 217 sene önce bir Türk sefiri meter rensmmenese sem serasmeman e samanan asuman ve 0E KEMAN N enem 78 Mehmet Efendinin Paris seyahatnamesi — Kralın vasisi sizi yarın da- vetyediyor. İnsallah sabahleyin a - | rala ile gelip alırım. Lâkin a- halimiz sizi görmek için pek ziya- de heves ve arzu gösteriyor. Bey - girinizle gelecek olsanız halkımızı pek memnun etmiş olurdunuz. Dedi, Sabah gelince biz de ge - tirdiğimiz heyet gibi mahut hay - vanımıza bindik, Adamlarımız binmek için atlar © getirmişlerdi. Hepimiz binerek evvelki gibi a - layla yola çıktık. Kralm atlı alayı önümüze düşmüş, yollarda parça parça asker güya selâma dizilmiş- lerdi. Varıp binek taşmda hayvam dan indik. Kâhyası ve kralın teş - rifatçısı bizi istikbal etti: — Biraz istirahat etmez misi - niz? Diye kâhya odasına davet etti. Heyetimiz halkı atlarından inerek çizmelerini temizlediler. Teneffüs ederek sonra kalktık. Vasinin sa - rayı gayet şatafatlı ve büyük o - lup biribirinden geçme altın yal - dızlar içinde divanhaneleri ve o- daları vardı. Buradaki kalabalık dehşetli idi. “© Kendisi nihayetteki divanhanesin- bir iskemleye oturmuş, padi - i a © şahlara mahsus bir divan tertip et- m mişti. Bizi görünce ayağa kalktı. i iki üç adım atarak karşılayıp şap- kaşını çıkardı. Biz de merasime ri- ayetle elimizi göğsümüze koya - rak; — Vaktiniz hayrolsun!,, Dedik, Mektubu alarak: — Devletlâ, inayetlü damat muhterem İbrahim Paşa Hazret - lerinin namei âlileridir. Dediğimiz gibi kendi elini u - zatarak mektubu aldı. — Bu uzun boylu deniz ve kara seferlerini yaptığımıza (göre el - hamdülillah sizin gibi bir âlişan - la görüşmek müyesser oldu. Bun - dan dolayı bütün zahmetleri unut- tuk. Diye cemilekâr sözler söyledik. Tolondan sonra kara yollarında çektiğimiz zahmetleri, sıkıntıları beyan etmek lâzım gelse dokuz kat gök; yaprağına sığmazdı. O da: — Saadetlâ veziri âzamın mek- tebundan sizin gibi bir âlicenabı elçiliğe intihap ettiğini anladıktan gerek bundan ve gerek bu mek - tuplaşma tekidi muhabbete vesi - le olmasından ve bunların bizim vasiliğimiz zamanına tesadüf et - mesinden pek memnunum, Diye cevap verdi. Sonra veda ederek geri döndük. O gün hava biraz sıcak olduğu için kalabalık- tan geçmek te güç olduğundan ar- twk araba ile bitabü tüvan geriye döndük. Ertesi gün vezir makamında o- lan Arşi Dük dö Kamrinin yanına varıp onunla konuştuk. Kahve ile şekerlemeli şerbetler getirip tâ - zim ve tekrim kıldılar, Fransızların bir kaç vezirleri vahlır ki onlara Ministr derler, Rütbede itibarlarr mareşallardan düklardan bile aşağıdır. Her bi- ri Bir işe vekil edilmişlerdir. Baş- ticaret ümuru görür. Etraf ve ek- naftan gelen elçilerin maslahatını bitirir, merkeze gelen elçileri azl ve nasp etmeğe de kudreti vardır. Bahusus mesfur kral vasisinin de gayet gözdesi idi. Kamir kalesinin piskoposu bir papas idi. . Arşi piskopcs derlerdi. Biz mesfure davet olun- duğumuz zaman: — Sonra biz de kendilerini ziya- ret ederiz, Diye tercümanı haber getirmişti. Daha ertesi günü vasiye hazır - ladığımız hediye ki vezirane do - | Nanmış mükemmel bir hayvan, al i tı top rum kumaşı, bir takım kürk dört top hindi ve altı şişe koku idi. Bunları kâhyamız ile gönderdik. Derya kaptanı olan Mösyö Kont Dötoloza sahibi devlet efendimi - zin mektupları vardı. Bunları çift- liğine varıp verdik. Kralın lalası olan Mareşal Do- vliruvaya varıp sahibi devlet efen- dimizin mektuplarını verdik. Mesfur kralın terbiyesine me - mur bir ihtiyar idi. Kralın sara- ymda oturup kalkıyor, yanından i bir an ayrılmıyordu. Biz kendisi | ile baş başa konuşurken kral per- Bazı eğlence yerlerine gitmek istedikçe denizle gider, hayvanı - mız olmadığından pek ziyade zah- met çekerdik. Zira üç hayvan gö- türmüştük, Bunların birini dahi hediye ettik. İkisi kalmıştı. Hele ne ise biray sonra iki ara- ba tedarik etmişler, gönderdiler... Lâzım oldukça binmeğe başladık. Bir kaç gün sonra: — Kral ava çıkacaktır. Seyret- mek isterseniz memnun olursunuz. eğer rağbet ederseniz atlar geti - relim maiyetiniz halkı binerler, Biz de: — Hele bir âlemdir, görelim. Diye gitmeğe karar verdik. O gün kendi atlarımızı yedek ile a- lup arabaya bindik. Şehir dışında kral ile buluştuk. Kral arabasm- dan çıkarak midilli kadar küçük bir beygire binerek ekser kişi et- rafını aldılar. bir defa (Devamı var) EUN 4 0 bna an en re Bir Fransız romancısı şehrimizde geldi Fransız romancılarından M. George Simenon dün İstanbula | gelmiştir. Macera ve zabıta ro - manları yazan M. Simenon aynı zamanda Paris — Soir gazetesin- de çalışmaktadır. İstanbulda on beş gün kadar ka- lacak, Rusyaya gidecek, Arabis - tan, Suriye ve Flistinde dolaştık - tan sonra Parişe gidecektir. M. Simnon dün bir muharriri - mize; Ankaraya giderek Reisi- cümhur Hazretleri tarafından ka- bul edilmesi ricasmda bulunacağı” nı söylemiştir. Fransız romancı yeni Türkiyeyi çok beğendiğini, esasen Loti ve Farerin Türkiyesin- den hiç hoslanmadığını söylemek- te ve: “— Türkiye o zamanlar kendi kası bunların işine müdahale et-| benliğine sahip değildi. Dünya- meyip her biri kendi işinde müs- takildir. Mesfur arşidük umuru hariciye vekili idi. Bu zat meselâ senk've sulh tedbiri'alr. Cümle nın her milleti Türkiyenin kendi memleketinden daha ziyade hâ - kim vaziyette bulunuyordu. Hal buki şimdi öyle değildir. i denin kenarından bizi gözetler idi. | | Bir katil i Hem hapse hem maktulün annesine tazminata mahküm arkadaşla aralarında çıkan kavga neticesinde, Orhan Efendi ismin - de bir gençi öldürmekten ve arka- i daş Aziz Efendiyi yaralamaktan suçlu arnavut Hasanın muhake - mesi, İstanbul ağır ceza mahkeme- sinde bitmişti. Dün karar bildiril- miştir. Bildirilen karara göre, Arnavut i Hasan, 11 sene, 6 ay, 15 gün hap- İse, Orhan Efendinin anasma iki bin lira tazminat vermeğe İnah - küm olmuştur. Vaka sırasında yaralanan Aziz Efendiye de 700 lira tazminat ö- diyecektir. Suçta tahrik görüldüğünden öl- dürme ve yaralama dolayısile bu kadar ceza verilmiştir. Hazineyi zarara sok- mak iddiasile .. Uzun müddet evvel, tekâlifi har biye komisyonunda sahte ilmüha- ber hazırlamak ve bazı tahrifat yapmak, dolayisile hazineyi zara- ra sokmak iddiasile yirmi kişi a- leyhine açılan dava, dün İstanbul ağır ceza mahkemesinde görüle - cekti. İ Dava edilenlerden bazılarma tebliğat yapılamadığından muha - keme kalmıştır, Zorla esrar almaktan suçlu Kahveci Koçoyu tehdit ederek zorla esrar almaktan suçlu Süley- man, Saip ve Münür, evvelce İs - Kendisinden rakı istiyen dört! | rerek şu sözleri söylemişti: Kurt, Kuzi, Kartal —— Kavgası —— dili gi 3k, Hamilenin doğurması Vakit, saniye saniye, dakika, dakika geçiyor, Nu ile hanımı bek- liyorlardı. Raşelin üç sat kadar| uyuduktan sonra uyanmış, cariye- si ona olan biteni anlatmıştı. İkisi de açtılar, fakat dişlerini sıktılar Gruptan bir saat evvel tacir ge- 1i döndü. Yalnız geldiği belli idi. Nu kapıyı açmış, evvelâ Umran girmiş, sonra kölesini çağırmış, o da iki büyük çıkınla çıka gelmişti. | Bunların birinde elbiseler, birinde yiyecekler vardı. Tacir Raşelin akrabasından veNunun da cariye- si olduğunu söyliyerek seyahatle - rini temin etmiş, yiyecek, içecek tedarik ettikten başka onlara elbi- seler almış, Nuya bir kese altın ve- — Bunların hepsini faizile be « raber alacağım. Şimdi yeyin, için sonra geyinin ve hazırlanın! İkisi de teşekkür etmekistediler. Fakat tacir teşekkür dinlemekle vakit geçirmek istemedi: — Ben size söz verdim, sözü- mü de tuttum! Siz de işinize ba-| kın!, | Hanım ve cariye yediler, içtiler, ! sonra bir kenara çekilerek gittik- ten sonra ortalığm iyice kararma“ sını beklediler. Ortalık karardık- | tan sonra sokağa süzüldüler ve rıhtıma doğru yürüdüler. Tacir ile kölesi onlara . refakat. ediyordu. Küçük kafiel bir güna taarruza uğramadan, rıhtıma varmış, ora- dan bir kayıkla gemiye girmiş, tanbul ağır ceza mahkemesinde muhakeme edilmişler, Bunlardan Süleyman altı ay hapse, 25 lira pa- ra cezasına mahküm edilmiş, di - gerleri beraat etmişlerdi. Temyiz mahkemesi beraat e- Uraran onları akrabası diye kap- tana taktim etmiş ve bir kabineye yerleştirmişti. Fakat tayfalarm biri Nuyu gördükteri sonra arka - daşımın kulağma eğilmiş: — Bu kadın sabahleyin amfiti- denlerin vaziyetine işaretle, kara- rı bozmuştur. Muhakeme yeniden başlamış, müdafaa şahitleri çağırılmak üze- re kalmıştır. Cezası indirilen balıkçı İstanbul ağır ceza mahkemesi 1930 senesi temmuzunda Beşiktaş- ta köy içinde Vasilin meyhanesin- de Lazariyi öldürmek ve Ahmedi yaralamaktan suçlu Balıkçı Azizi evvelce 15 sene, 9 ay hapse mah- küm etmişti, Ayrıca, öldürülenin varislerine iki bin lira tazminat vermesi de kararlaştırılmıştı. Temyiz mahke- mesi, bu kararı bozmuş, yeniden muhakeme sonunda, suçta tahrik görülmüş, Balıkçı Aziz, yedi sene, altı ay, on altı gün hapse, iki bin lira tazminata mahküm edilmiştir. Cezası bu suretle indirilen ba - likçı: “Yaşasın adalet!.,, diye ba- gırmıştır. Bir avukat hakkında beraat kararı verildi İkinci noterlik mühürünü salâ - hiyeti olmadığı halde kullandığı iddiasile eyvelce İstanbul ağır ce- za mahkemesinde muhakeme edi- len ve dört ay hapsine karar veri- len avukat Mehmet Nuri Bey hak- kındaki mahkâmiyet kararı tem » yiz mahkemesince bozulmuştu. Temyizd. e muhakeme i atrda gördüğümüz kadma ne ka- dar benziyor?.. Diye fıslamış, öteki: 5” 9 Muharriri : Ömer Rf” smda ayrılmıştı. , Gemi yelkenlerini açarak he ket ettir. Köleler kürekleri geli yor, ve gemi süratle yol sr ilk hedefi Yafa idi. Iki saat * rüzgâr o kadar dinmişti si yağlı deniz üzerinde ancak iy lerin kuvvetile hareket edebi ri du. Fakat gök yüzünü sim bi bulutlar kaplamıştı. Kapi bir yıldızı göremediği için i atmak istemiş, fakat suları *, detin olduğu anlaşıldığından *. vaş yavaş ilerlemeyi daha m w sip görmüştü. Ancak şafak saat evvel, deniz birdenbire leşmiş, rüzgâr sademeleri yana yatırıyor, ve deyirmeğ€ şıyor gibi esmişti, Dümenci bağırıyordu: ğ — Şimal rüzgârı! sl Bu rüzgâr Suriyesahillerini? meşum rüzgârıdır. Bütün ge” ler ondan korkar, onun tehlil rinden yılar. Dümencinin bu ihtarı be korkutmuştu. Gün doğduğu ”, man, dağ gibi dalgalar l çarpıyor, onu sarsıyor, çatır“ yordu. Nu kabinesinden çıkarak — Karşıdan görünen şehir onia değil mi?. — Evet, orası, fakat oray8 namıyacağız. Doğrudan d İskenderiye yolunu tutmakta? ka çare yok!. Öğleye dogrü Firtünümemır #7 artmış, tehlike hisseden Nu fırlamış ve sormuştu: — Tehlikede miyiz? — Evet, melun hiristiyan” tün bu şeamrt senin yüzün“ Nu hemen kabineye koştü şel biyhuş yatıyordu. ç her tarafında gürültü, patırdır e kınlık alâmetleri hakimdi. © Denizciler, bir aralık mücadele etmişler, fakat direği kırıldıktan sonra kard ; j : — Zannetmem, demişti, biz ge-| mimize hiristiyan sokmak isteme- yiz. Nereye girerlerse bir felâket | vuku buluyor. — Zaten fırtına şimdi başladı!, Umarım Raşel ile Nuya veda | edeceği smada Raşelin yazdığı se | nedi aldı. Sonra onlara nasihat etti: — Size elimden geleni yaptım, gerisi size ait. Başmızın çaresine bakın, sakm hiristiyan olduğunu- | zu belli etmeyin!. | Diyerek onların şükranları ara - neticesinde, suç sabit olmamış, Mehmet Nuri Beyin beraatma ka- rar verilmiştir, Otomobil kazasından çıkan dava Zencirli kuyuda kaçakçılar fil - mi çevrilirken otomobil devrilme- | si neticesinde artistlerden Arma - nak Efendi ölmüş, Sait Bey yara- lanmıştı. Bu kazadan dolayi otomobili sevkeden Darülbedayi artistlerin - den Talât Bey bir müddettenberi İstanbul ağır ceza mahkemesinde muhakemeedilmektedir. Dünkü muhakemede davacı ve- kili gelmediğinden, başka güne bı- yakılmıştır. de bir işe yaramadığında * ip sahile doğru gitmeğe başları" çe ger taraftan ortalık bir tehlike büsbütün korkunç lar hiyet almıştı. Gemi dals' gi rüzgârın esiri idi. Bunlar ide reye atarsa o da oraya gid Tayfalar, hattâ kürekçileği yay nin yüklü olduğu şarap Ni koşmuşlar içki ile korkular Bunla? tırmağa çalışmışlardı. ip bir ikisi serhoş olarak Ra$* iki marasma baş vurmuşlar V€ teh” fa bunları denize atma$”” pil etmişlerdi. Gemi gittikçe boys” hil yaklaşıyordu. Fakat s2 yordu” ca korkunç kayalar ME çil Gemi bunlara çarparak ayık” caklı. Korku, denizcil ve Dd Bunlar eldeki tahtaler reklerden bir sal yapar Faki nı kurtarmayı umuyor” ger ansızm kopup gelen büy edeni ga koca gemiyi ee ai otur ve düz bir kayanın ii 7.el ii 515! Demiryolları muti Devlet pe Konya, 1 (AA) D bedi i miryolları tarafımda. dik” mütehassıs M. Bel "yle çi müdürü umumi Ri te tetkikat yaj ze gelmişlerdir. eri