; — ları vardı. Sağ gözünden çenesi- Pu aralık içeriye dev gibi, iri! elleri, kalın ensesi ile birisi girdi. | Maden sahibi bana: — İşte, dedi, Toni geldi. Toni amelenin birinci gurupuna bakar, Size takdim ederim. Toninin suratmdan dehşetli bir | adam olduğu anlaşılıyordu. Süt- lü kahve renginde olan yüzü ço- putdu.. Keskin, diken gibi bıyık - ne.kadar inen bir yarası vardı. Kulaklarının ve burnunun içinden adeta sakalı gibi kıllar fırlamış - tı. Buna mukabil başı traş edil - mişti. Elinde şapkasını acemi bir tavırla tutuyordu. >— Bugün ne kadar iş görüldü Toni?, — İki numaralı kuyuda yeni bir galeri açmağa başladık. “— Bugün ne buldunuz?. — İşte. İyi bir şey yok. Toni masanm üstünde, kirli bir çıkın koydu. — Hepsi bu kadar mı?, - Evet. — Peki.. İşte sana yeni bir ar- kadaş. Gid'p bir kaç kadeh atış- tırmız, Patron cebinden bir az para çı- kardı, Toniye attı. Toni parayi Fşvada yakaladı ve kalktık Rat - napuraya döndük. Toni de beni patronun yaptığı gibi baştan aşağı süzmüştü. Son- ra sordu: — İngiliz misin? — Pek değil, — Nerede oturuyorsun? — Hükümet konaklarından bi - risinde oturduğumu söyleyince Toni istihkar ile baktı ve: — Hep biribirinize benziyorsu- nuz, dedi, efendilik satmak için paranızı sarfediyorsunuz. Ne ap- tal adamlarsınız, biriktirseniz e!. Sonra, birdenbire sordu: — Paran var mı? - Ee... Şöyle böyle, — O halde içki pöralarını ser ün ve Ratnapurada içk” içmek için resmen meyhane yoktur. Burun “ — İçin bir dükândan bir şişe vermut “aldık. Arkadaşımın oturduğu bir yerli evine gittik. Burası hastaha- ne civarında bir evdi. Daha içeri girer girmez, ToniŞişeyi aldı, di- bişi dizine vurarak mantarıfırlat- tı, ve ağzına dayadığı gibi çekme- ğe başladı. Adma akıllı çektikten sonra, ni- hayet durdu ve: bi Bre, dedi, çoktandır böylesi- ni içmemiştim, o Sonra gidip kımk kapaklı bir dolaptan iki kirli kadah çıkardı ZAKIT 27 Mayıs 1933 Define Adası Su kavgası ELMAS ARAYICILAR -5- veşdoldurdu. » 4 Ratnapurada, öteyi beriyi kaza» | rak bir şeyler bulmak ihtimali vardır. Fakat asıl madenler şe- birden bir kaç mil ötededir. İ Mirellia Gauga nehri, dar ka - yalıklar arasından geçtikten son - ra, iki kilo metre genişliğinde bir vadiden akar. Vaktile burası, | civarın en mahsuldar yeri imiş, | pirinç tarlaları ile dolu imiş. Fa -| kat bir gün, bir çiftçi, çift sürer ken iki yüz kıratlık bir safir bu - lunca, madenciler buraya hücum | 2ör€ #ayet belediye vergi ve re- etmişler. Bir hafta içerisinde, bu | simleri kanunu mecliste kabul e - arazinin kıymeti on, yirmi, daha | dilirse oktruva rüsumunun Nakleden : fa. | taşlar verdiği anlaşılınca, yüz mis- line kadar fırlamış, on gün evvel sadece küçük bir tarlaya sahip o- lan arazi sahipleri, on gün sonra | zengin olmuşlar, Bu araziyi satın! İ alanlar da zengin ölmüşlar anma $ında bir gencin su almak yüzün- Kolombo tüccarları derhal satışı! azaltmışlar-ve piyasayi düşürerek | bu gayri tabii servetlere bir niha- yet vermişler. Sivanın lâneti bu mümbit ara - ziye de tesirini göstermiş. Vakti- le yeşillik içinde olan bu vadi, şimdi, delik deşik olmuş, ber ta - rafı maden kuyularile dolmuş, her tarafı muazzep bir vicdan gibi, altüst olmuş. Toni: — Bizim madeni dedi, kolayca bulursunuz, soldan en sonuncusu « dur. Oraya varmadan evvel üç ma- den geçmiştim. Burada üç cep- hesi olan bir arazi idi. Bir cephe- sinde nehir, ötekinde yol vardı. Üç kuyusu vardı. Her kuyunun ağzında bir çardak kurulmuştu. Çıplak, vücutları kireç lekeleri | dolu adamlar, çıkrık başında idi- ler, bir kısmı köfelerle çamur ta- şıyorlar, bu kıymetli toprağa mah- sus bir çitlik içine götürüp boşal- tıyorlardı. i Uzaktan Toninin geniş omuz - larmı görmüştüm. Bağıra bağıra emirler veriyordu. Beni görünce: — Ey, dedi, yürü bakalım.. Gidip elini sıktım, — Taliiniz varmış, dedi, usta - | başı hâlâ gelmedi. Yoksa geç ka- lanları sevmez, derhal kapı dışarı eder. Beni alıp ikinci kapıya götür - dü. Vazifem, amelelere nezaret idi, — Mesele şu, dedi, amelenin dalga geçmemesine dikkat ede - ceksin. On iki adamın var. Pren- sip itibarile elli küfe çıkarmaları lâzım. Su kuyunun içindeki ga - lerilerin yarısından fazlasını geç- miyecek. Aksi takdirde, on iki kişinin hayatı tehlikededir. Hay - di, eline sağlamca bir sopa al ve yavaşlıyan olursa sırtına yapıştır- maktan çekinme!. Toni, vazifemi bu suretle anlat- tıktan sonra, fırsatan istifade ede-| rek nehirden su içmeğe gitmiş o- | lan bir ameleye küfürler savura - rak ayrıldı. Serendipte bütün madenlerde böyle çalışılır. (Devamı var) 920400100 BA anha sanammaaaaanan0s02 Oktruva resmi Aldığımız malümata göre be - lediyede, belediyelere mühim bir varidat temin eden oktruvanm mükellefler için bir yük teşkil et- miyecek kadar hafif nisbetleri ol- duğu ileri sürülmektedir. Ancak, bir belediyede bir eşyadan alınan oktruva rüsumunun diğer bir be- lediye hududu dahiline girmesi ü- zerine ikinci defa oktruva alınma- sı pek isabetli görülmemekte ve pahalılığın artmasına bir sebep addedilmemektedir. Şehrimize gelen bazı haberlere | tedricl İBirihtiyar, bir genç gırtlak gırtlağa Üsküdarda Paşalimanmda Nuh kuyusunda çok garip bir kavga olmuştur. Bu kavganın garabeti 67 yaşında bir ihtiyarla, 20 ya - den gırtlak gırtlağa gelmelerin - dedir, Hâdise şöyel olmuştur: 67 yaşında olan Apostol, çeş - me başında su doldururken, tene- kesinin fırlatıldığını görmüş, ar - kasına bakınca Serkis'in hain ha- in bakmakta olduğunu görmüş. Tenekesini yarıya kadar dol - durmuş olan ihtiyar Apostol, bu kaba hareketi hazmedememiş, a * sabiyetle Serkisin hareketini ken- disi de tekrarlamış. Onun teneke- sini fırlatarak kendi o tenekesini nl A İON 2 : Seyyar Terbiye Zi Tünelden geçiyoruz, nisoraj yarmalardan geçiyoruz, iniyoruz, köprüden geçiyoruz iniyoruz. Baş | döndürücü bir hızla denize doğru İ kayıyoruz. Boz toprak renklendik: | çe renkleniyor. Kınalaşıyor. Mor - laşıyor, Toprak nihayet kadınları - mızın odudaklarına (sürdükleri (ruj) halini aldı. O kadar kızıl, o kadar kor gibi.. Korlaşan toprağı açıklı, koyulu ağaç, funda, ot gözün alabildiğine sürüklüyor, Bereketli toprak, yara» tıcı su, çapalanmış tarla burada tabiatin teknikten daha medeni ol duğunu alnımıza bir balyozla vu * rur gibi anlatıyor. Çünkü hendese: leşmiş tarlanın, ince belli ağacın, Devirlerin nişan tahtasi tekrar musluğun altına koymuş. / endamir otun, gürbüz derenin ya * Serkis, ikinci defa ihtiyarın tene- | nında ahırı ile yatak odası bitişik kesini kaldırarak kendi tenekesi - | Yamru, yumru penceresiz, yahut ni koymuş. İhtiyar tekrar © atmış, | çıkarılmış bir kerpiç'in boş bırak- bu sefeki Seçkis ihtiyarm teneke » tığı yerden güneşe bakan köy ev- ğini yerdi Kİİ yarak dayuma Hos leri, dalakları bedenlerinin $ol ta- şaltmış, boş tenekeyi (kaldırarak | Apostolun başına geçirmiş ve: — Ulan moruk... Benimle id -' diaya mı giriyorsun?.. İ Seni akşama kadar burada bek:| letir bir damla su aldırmam. Apostol bü açık haksızlığa tek rar isyan etmiş, Başına geçirilen tenekeyi yere fırlatarak: — Su parayla değil, sırayladır. Benden evvel alamazsın... Bu iki kavgacının gülünç; hal- lerini gören ve bağırmalarını du - yan komşular (Okoşuşmuşlar. Bu vakte kadar Apostol kafasına bir kaç teneke daha yemiş. Etraftan yetişenler kavgacıları ayırmışlar. Apostol zabıtaya şikâyet etmiştir. İki metres Karşılıklı tehditler savurdular Karagümrükte Fetvaemini ma- hallesinde oturan sabıkalılardan arap Saminin iki metresi, dün kıskançlık yüzünden saç saça baş başa gelmişlerdir. Saminin, Şev » | kiye ismindeki metreslerinden bi- ri rakibi Lütfiyeyi bulmuş: —Karagoncoloz, sen çok olu yorsun, artık. Namusunla Ootura » caksan otur. Yoksa haddini bildiririm. Diye horozlanmış. Zaten bir fırsat bekliyen Lütfi- ye de: — Kadı, sen yaptıkların yet- miyormuş gibi bir de kafa tutu - yorsun. İşine git, yoksa karışmam ha!, Bu şekilde karşılıklı tehditler, her ikisini de çileden çıkarmış, biribirlerine saldırmışlar. oŞevki- ye, Lütfiyenin saçlarından yakala mış, Lütfiye önüne geldiği yerden ısırmak İstemiş, bütün maballeyi ayaklandıracak derece çığlıkla ba ğırmıya başlamışlar, Hâdise ma - halline yetişenler ne yaptılarsa bu iki rakip metresi ayıramamışlar - dır. Neticede Lütfiye payını aldık- tan sonra yorgun düşmüş, ancak o vakit ayrılabilmişler. Zabıta, Lütfiyeyi döğdüğün - den dolayı, Şevkiye hakkında ta- rafında bir pala yutmuş gibi kaba: yan şiş karınlı çocuklar, cılız hay“ vanlar size anlatıyor ki burada hendese, teknik, tabiatin elinde insandakinden üstündür. Suyun çizdiği çizgi köy evinin damından, dıvarmdan daha düzgün, Yağmu- run malası tarlanın kenarlarını in- san elinden daha düzgün malalı- yor, Bu dekor içinde Zile yüksek bir nişan tahtası gibi göze çarpıyor. mrk Tk Karadenizden Orta Anadoluya geçen yollar tarihin ilk gününden- beri Zile kalesine uğradılar, Zile, tarihin büyük kinlerle dolup boşa- lan boğuşmalarını tanıdı. Roma ordularile boy ölçüşen Mihirdat Pontus'u burada kellerden bir kule yaparak sınırlandırmıştı. Roma orduları şarka doğru Kü- çük Asyada bir yelpaze gibi açılır- ken fil dişi heykelleri | ilâhların heykellerile bir tutulan, adı mu - kaddes takvime geçen Roma Ce - meral burada kazandığı zaferi Zi- le kalesine bir manivelâ gibi daya- | dı. DDünya tarihinin yüzü değişti. Dünya edebiyatına giren (veni, vi- di, vici) geldim, gördüm, galip ol- dum) sözü Zile kalesinde bir cene ralin kaleminden mumlu tablet üs- tüne yazıldı. Zile tarihin her devrinde Mihir- dat ve Roma boğuşmasını andıran maceralar geçirdi. Son macera: 1920 yi hatırlıyorum. Zile mürte - cilerle kuvayı milliyeciler arasmda bir nişan tahası halini aldı. Bazan Yozgattan, bazan Çorumdan, ba - zan Sıvas semtinden gelen atlı- lar çetrefil bir dille Zile sokakla - rında kanlı bir sel gibi akarlar. Bir gün, iki gün bu kanlı kavuk: lu, tebarekeli, misk kokulu şer'i şe- rifli saray düşkünleri bir mitral - yöz, bir manga delikanlı, dört ku- vayı milliyeci,bir batarya top önün ! de kalenin kapılarını kapar ve şeh ve öbek, öbek ateşler verir, Alev, | buram, buram duman kaleyi kap- şehrin kapılarından birer gülle gi- | bi savruluyorlar... Hâlâ, Zile yara izlerini taşıyan bir beden gibi. ** ' lid 5 : ikada ' İ lar yamçılı süvariler delik, (deşik | saat 16 dakika: gili > v Mesafe 370 k e Ti Zile, yaklaştıkça hissolunuyor. İçine girince ap açık (görülüyor: — İŞehrin kökü yukarda dalları ma - | Divany: rt? Sergisinde : İ- le halleler salkım söğüt gibi yayılmış, isterseniz buna rin töbası diyiniz aldanm! sınız. Zile etrafını bir parmaklık kaplıyan 43 tane taş, ve tep naresile bir ahret beldesi veriyor. Hele teneke minar&X lara bürünmüş bir hafıza M& dar benziyor. ğ Hakikaten kubbe, minar€: ve kubbe, çenber sakallı ketini yan giymiş ihtiyar, ba tavırlı insan, dokuma “ kadın ve tek tük getrli, şık mı, şık delikanlı min söğüt ağaçlarının gölgesi leri bir tesbih çeker gibi g€ *w Bir ses! ni U “— Yoyo. Bin yaşa yoyo! İn Yoyo, yoyo!... ) Başımı çevirdim. Eller teneke yoyoları çeviren ç0 Çarşıdan geçiyorsunuz, kalir, kasketlerinin güneşli selerine getirmiş kırantalar dı yun postları üstünde bağdsf ii rup vire yoyo çeviriyorlar. ci Bunlar, trenin ellerinde küçük kervan ticaretine gene trenin getirdiği yoyo geçiriyorlar. Fakat asıl Zile sun hinterlandında rayla nize bağlanmış bir buğday * .We yeni ticaret pazarı oluyo” Bunun için Zilenin buğd#”. büyücek ticaret evleri şarki ai | de miye, yoyo çevirmiye değil 7“ yemiye bile vakit bulamıyOo" tâ onları günün yirmi dört 99* de göremiyorsunuz. Onun için o Zile düzleri minareler ve söğüt © gesine terkedilmiş gibidir. basınca her ev, karanlık bir halini alıyor. Sadri z Tefeciler yakalan” Muhtelif semtlerde bulun” m 21 tefecilerin yüksek fa ie D verdikleri tesbit edilmişti ji! de Beşiktaşta oturan bir a kalanarak müddeiumu! lim edilmiştir. Güzel bir müsam Dün öğleden sonra — 49 allim mektebinde İst9799 ei cu ilk mektep talebesi © 2 güzel bir müsamere e? tir. Çok eğlenceli olan de >. v talebeler çok alkışları"? İ iy iu —em il / wd Vasati saat: 299 kil ei Z/ ( LE BOURGETCYA: Sn 3 Air Union e çinde törlü bir tayyaret “an i olduğu halde Londr# İN “İN l Sa na nazaran kilometredir. DOKTOR Hafız “© Dahili hastalıkla.» < N İN 7