| 5. 5 - düştü, sonra meyhaneciyi Harikulâde Aşk ve Macera Romanı Ma No.39 — Kadınlara Hâkim MENEM eden Bahçede bir masada iki sarhoş oturmus, dükkâmn alt katındaki meyhanenin tezgâhma konmuş o - Tan bir öm çaldığı: . Yanıyooor!... Sirkesi Sütyeni ağızlarla mı - rıldanıyorlardı.. İçeride, bu gürül tüye 'hiç aldırış etmeden, ayakları çürük bir masaya sızmış, bir baş- kası vardı.. Zaten dükkânın içinde dört masadan başka bir şey yok - tu. Tezgülim arka tarafında bir ka- pı vardı.. Kapının üzerinde (hu - susi loca) yazılıydı. Bu, “Toca,, nm iki pencereli oldukça geniş bir o- da olduğu anlaşılıyordu. Pencere- lerin tahta kepenkleri de vardı .. Fakat kepenklerin o ortalarında, “kupabeyi şeklinde birer delikten içerisi görülüyordu İçeride, kör bir elektrik lâmbasmın ziyası altında matmazel Luiz ihtiyar bir kadınla bir masaya oturmuş,, gizli gizli bir şeyler frsildıyorlardı. Meyhaneci, iri yarı üzerinde, — Halbuki tezkerem Falan ya - nımda yok, hem şimdi buradan dışarı çıkarsam, ve bana tavan a- rasında, yahut bilmem evin mah - zeni var mı, mahzende bir yer veremezsen... — Ne olur?. — Enselerler.. Haydi gene içe - riye... Meyhaneci ciddileşti: — Kim enseler?. — Kim olacak, memurlar. De- min, Hürriyetiebediyeden buraya doğru geliyordum, üç otomobil dolusu memur geldi. Kendimi bir hendeğe zor attım.. Galiba bura - larda bir işleri (o var, toplanıp bir seyler fısıldaştılar, sonra her biri birer tarafa dağıldı.. Meyhaneci hemen Hususi lo - ca) yazılı odaya fırladı. Gider- ken, sızmış olan adamın masasına ayağı takıldı. Adam homurdana - rak: — Ne oluyoruz?. — Ne mi oluyoruz? Memurlar baştan geçme bir fanila olan kuv- | geliyor... vetli bir adamdı. Suratından, al- nın biçiminden kendisinin pek lâ - | net bir adam olduğu belliydi. mur içinde, şoför muavini kıya - fetinde birisi palas pandıras girdi. — Vay canma!.. Sızmış olan adam hemen ayl - Jmistı, kalktı.. Ayakları dolaşarak Bu aralık içeriye, üstü başı ça-| Halinden, uzun müddet koşmuş, | hattâ itişip kakışmış bir adam ol- duğu gözüküyordu.. Mütemadi - yen gözü kapıda oluşundan takip edildiği de anlaşılıyordu. — Bir rakı!, Dedi... Meyhaneci, şişeden kadehe ra - kıyı, malüm hareketle koyarken , kapı bir daha açıldı.. Şoför kıya - fetli yeni gelen adam, titriyerek baktı.. Biran, kapı öylece açık kaldı.. Bir kol, tokmağı tutyordu . Sonra, içeriye oldukça temiz, hat- tâ kibar giyinmiş, otuz yaşlarında sporcu kıyafetli birisi girdi. Mey - haneci onu görünce: Gözüyle (hususi locayı) göster di. Kibar kıyafetli sporcu, o tara - fa doğru yürüdü. Bahçeden tez - gâh üzerindeki gramofonu kurma- ğa gelmiş olan sarhoşlardan biri - si: — Dimo, dedi, yağlı müşteriler var ha!.. İsminden Bulgar olduğu anlaşı - lan meyhaneci, dudaklarını büktü: — Müşteri değil, dedi, annem hastada doktor.. Dimo, bir elinde rakı kadehiyle su bardağı, öteki elinde meze, ş0- — för kıyafetli adamın masasına yü- rüdü. Bu aralık, gramofona konul muş olan yeni plâk da Oçalmağa başlamıştı.. Meyhaneci, kadehle mezeleri masâya koyarken, müşte- ri: — Burada, dedi, yatacak yerin var mı?, — Hayır... Yok.... Bir an müşterinin başı önüne eliyle durdurarak: — Bana bak, dedi, bana bir iyi- lik yap... Vakıa iyilik parayla ö - © denmez amma, kıyafetime bakma,, param var... (Her zaman olmaz “amma, bu akşam var.. Hem de ol - dukça... — O halde niçin bir otele git - miyorsun? Adam bir an düşündü: — Şey... Dedi... Otele gidersem, İ kapıya doğru yürüdü, çıktı, gitti. Meyhaneci, şimdi odadan çık- mış, doğruca şoförün masasma gelmişti: Niçin, dedi, polisten korlcu - yorsun?. — Vallahi kardeşim kimseyi indirmedim.. Bomba da patlatma- dım.. Yalnız... — Yalnız?... — İp ettim canım. İçerdeydim de... — Hapishaneden mi kaçtın?. — Öyle... Meyhaneci sustu. Düşünüyor - du. Şoförün gözlerinde bir ümit belirdi. — Kaç kişiydiler?. — Kim?. — Polisler?. — Ben üç otomobil gördüm. Bi- risinden beş kişi indiler. Ötekiler- de de o kadar vardı galiba.. — Resmi miydiler?. — Hayır, sivil!.. Kimbilir, bel- ki de, benim daha görmediklerim vardır... Şoför, omuzlarıma başını kısa - rak, iri meyhaneciye yalvardı: — Beni saklıyacaksın değil mi | canım?. (Devam sar) ea BE a0 EN ABAA US BASAN K00 Me 9Ere e İ Yeni Neşriyat İ Teşhisi cerrahi Tıp fakültesinde profesör Ag- reje genç operatörlerimizden doktor Kâzım İsmail Bey teşhisi | cerrahi isimli klâsik bir kitap neş- retmiştir. eden ve itinalı bir surette tabedil- miş bulunan bu kitap talebe ve i hekimleri alâkadar edecek en ye- ni teşhis usullerini ihtiva etmek- tedir . Cerrahi teşhis yapabilmek için kullanılan muayene usulleri, tah- | liller ve bilhassa rontken filmle- rinin izahı rauhtasar ve beliğ bir şekilde dercedilmiştir. Fransız ve Almanların en yeni kitaplarma müracaat ederek Kâzm İsmail beyin uzun (o seneler hastahane görgüsile tamamladığı Oo bu eser, bu şekilde Trp o kütüphanemizde yazılmış bir diğer kitap ( bulun nüfus tezkeremi, ismimi falan yaz- | maması dolayısile mühim bir boş- dırmak lâzım.. Halbuki. —2.. luğu doldurmuştur. Müellifi teb- rik ederiz. Yüz kırk şekli | ihtiva! “ğe Darülfünunlular (Mirinel sayıfadan devam) Arkadaşlar; Bugün asil ve necip Türk mille- tinin medeni bir insan gibi yaşa- mak hakkını nefsinde duyduğu bir gündür. Bugün, yine bu kahraman mille- tin her münevver ferdinin yarının başvekili, yarmın baçbuğu ve yarı- nm her şeyi olabilmeğe hak ke- zandığı gündür. Bugünün bahşettiği hak, kalbi vatan aşkile yanan bir Türk genci- nin şrarıdır, silâhıdır. Bu hakkı gasbetmeye uzanan eller, Türkün silâhmı çalmaya savaşan eller te- pelerinde, çok asil bir infial ile si- kılmış kemikten selâbetli bir Türk yumruğu göreceklerdir. Bu yum- i rak gençlik yumruğudur. Bu haki- miyet gençliğin hakimiyetidir. Bu hak ve selâhiyet gencindir; çünkü Türk milleti henüz gençtir. Arkadaşlar, bu toprağın atisini temin ve tahkim edebilmek için ilmi seviyemizi heyecanlarımızla birlikte yükseltmek bir vatan bir gençlik borcudur. Heyecan dedim: Evet kardeşler bir genç için, genç bir kütle için yalnız bilgi kâfi değildir, heyecan da lâzımdır. Duyduğunu söyle- mek, duyduğunu dinletmek mede- ni bir gencin en sarih bir hakkı- dır. Türk genci, hedefine yaklaş- mak için kendisine kalbi iman ve aşkla dolu bir rehber, bir mürşit bulmuştur, ve bu yol üzerinde he- defe giden bu çakılsız ve pürüzsüz yol üzerinde rehberile kendi arası- Da giren şuursuz ve uğursuz vü“ cutleri o yolun kenarına atacak ve ona diyecek ki: — Arkadaş, gerisinden gel! Kardeşlerim; © Analarımızm, “Babalarımızın, kardeşlerimizin mezarını kucakla- yan bu toprak yarını bizden bekli- yor. Kardeşlerim; Cihan tarihi sahifelerinde kahir sen bu kafilenin /| bir tefavvuk kabiliyeti tasıyan ve mertlik ve cesaret vasıflarile bir if. tihar sütunu, bir zafer abidesi şek- linde tebellür eden cesur ve mede- ni Türk milletinin bayrağını çiğ- zarını çiğnemeğe hiç bir fert cesa- ret edemiyecek, bu kuvvetli kol, bu kuvvetli zekâ ve irade karşısın- | da ancak intikamını uyuyanlardan ve ancak kinini mezarmda hare ketsiz yatan vücutlerden almak cibanetinde bulunacaktır. Aziz Türk gençliği! Bu, senin kudret ve azametine bir misal ve asilâne mukabelende medeni kabiliyetine bir timsal ol- sun!,, Sonra Fen fakültesinden Naci Bey ve Tıptan Muhtar Hilmi Bey- İler de birer hitabe söylediler, Bun- i ardan Muhtar Hilmi Bey dedi ki: “ Türk istikbalinin engin ufuk- larından ebediyet ve zülmet bulut- larını yırtan güneş bugün doğdu. Bugün hürriyet aşkile yanan si- nenden fışkıran hayat sesini ar- zın nihayetsiz ufuklarına haykır- dın. Bugün öksüz ve yetim bıraktı. | ğın boynu bükük evlâtlarına baba muhabbeti vermedinse istiklâl ha- vasile dolu olan bu mes'ut vatan aşkını verdin! Ey Türk gençliğine Türk istik- lâlini emanet eden aziz kahraman! Bu mukaddes günün huzurunda vatanın istiklâli, milletin selâme- Gi için her an ölmeğe hazır olduğu- günü, muza söz veriyoruz. Bu gayemiz| ve mefküremiz olacaktır. Bu kud- reti asil milletimizin kanından al- dık. Biz vatanm ve milletin ihti- nemeğe, mabedini çiğnemeğe, me- | . | t e wo ” ee N w çi 16000 metreye çıkın: neler öğreniliyor ? Anlaşılan bütün bir günü kırk de sıcaklıkla geçirmemişsiniz! Alpların üzerinden geçtik. Veç- he tayin edemiyorduk. Bulutlar a- rasında kalmıştık Bu dağları iyi bilmediğimizden O bir iniş nok- tası elde edemiyorduk. Gene ken- dimizi olura bırakmaktan başka çare yoktu. Venedik O istikame- tinde idik. Fakat balonun intikal hareketi az olduğundan oraya var mıyacağımızı ümit ediyorduk. Ni- hayet akşamın sekizi oldu. O sıra- da çok aşağı indiğimizi hissedi - yorduk. Ufukta bir kaç bulut gör- miye başladık. Bütün gün bulut - lar altımızda idi. Şimdi bazıları seviyemizde bulunuyordu. “Altı | metre,, ye baktık “irtifar ölçme â - | leti,, 12000 metrede olduğumuzu gösteriyordu. Şu halde kurtulmuş addedilebilirdik. Simdi başka in - sanların yükselebilmiş oldukları tabakada idik. Oradan ölmeden inenler bile olmuştu. Bizim de on- lar gibi yapmaklığımız lâzım geli- | yordu. (Alkışlar) Güneş battı. Bu sıra harikulâde bir tabii hâdise ol- du. Aşağı da ovada gece vardı. Biz ise henüz ziya içinde idik. Ba- lonumuz güneşin ziyası ile parlı - | yordu. şimdi o aşağıdan bir yıldız | gibi görünüyordu, Hergün seyret- tiğiniz Zühre veya Utaritten hiç | bir farkı yoktu. O da bir seyyare olmuştu. Bir lâhza sonra güneş battı, O Yakit cabücsk 'indik ve bir glâsye üzüHke Kördük. Yere konmamız oldukça tabii bir suret- te cereyan etti, Süpabımız tekrar yükselmesini o östemediğimizden safra atamadık. binaenaleyh yere gelişi güzel inmeyi göze aldırdik. | oldukça iyi şerait dahilinde ve Ti- i vol dahilindeki 2800 © metre yük- İ sekliğinde Gurgl glâsyesi üzerine İ ânmiş bulunduk. İlmi neticeleri saymıyacağım. Çiinkü çok mah - duttu yalnız yukarda bir İsnisati- on ölçüsü aldık. Bu gayet alâka İ uyandıracak bir şeydi. Fakat kâfi değildi. İ . * Bunun üzerine bir sene tekrar hazırlıklar yaptık. Ve ikinci defa | yükseldik bu sefer bana Mösyö | i yaçlarına lâkayit kalmayacağız. Millet muhabbetile yanan kalple- rimiz millet için nihayetsiz bir cevher menbar vatan için ümit kaynağı olacaktır.,, Bunlardan sonra Tıptan Fahri Bey söz söylemiş ve ezcümle de miştir ki: “ 23 nisan bir taraftan bize mil- li iradeyi sarayın pençesinden kur- taran Gaziye yeniden minnet ve şükran duygularımızı bildirmek için bir vesile verirken öteyandan dan inkılâbın hakiki düşmanlarile geber diye haykırmamız için gö- ğüslerimizi memleketin hür hava- sile şisiriyoruz. Ulu Gazi, inkılâbı bizim umuzlarımıza yüklemi Biz bu inkılâbın rubuna ve yülk- sekliğine lâyık olmaya ar TUZ.,, Fahri Beyden sonra Hukuktan i Hüseyin Remzi, Tıptan Osman Nuri, Hukuktan fhbsan Hilmi Bey- lerde bir nutuk söylemişlerdir. Son olarak hep bir ağızdan genç- lik'marşı söylenmiş ve merasim de bu suretle bitmiştir. i tekrarladık diyordum. Kozins refakat ediyordu. g selişi gayet tabii geçmek? layı Zürihi hareket noktes!* intihap ettik. Zürihte hey. kin bulacağımızı ümit Şehrin etrafmdaki tepeler ra hail oluyorlar. Progrs” bince hareket ettik, Dah3 çıktığımızdan istediğimiz aldık. Aletler rutubetten © muhafaza olunmuştu. Yö devam etti. Fazla tafsi den size ilk yikselişimize ii kaç klişe göstereceğim. (Yapılan projeksiyonlar sör Pikarın ilâve ettiği 12 yesinde çok alkışlandı.) Bunu size gösterişim yeri rüne seyahat etmemiş old zu göstermek içindir. Bu P* | zarfımn gerilemelerinin bir bıdır. Gerilemeleri evw cirde ve bezin örgüsünde dım. Metrede âzami 37 yle İğ bir tazyik elde edildiği y' ta hatimın kat kat fevki dereceye varıldığı dari başka örgünün menfi £ mesinin sahası gayet di yn Su halde balon müvazenes” # lunca zarfta kırışık kalı 4 ter. İşte balon çıkıyor. idrojen ile şişmektedir. Ak f: tamamen boştur. Balon daha yükseliyor. harici iplerle tutuyorlar. tam hareketten evvel dâşk* cektir. Kamara bir kemer#” | nır. Bu ilk seferde yaptı saral mahdut idi. Esasen” franga sigortalı idik. Öyle ları aldırış etmiyorduk. © halar, alkışlar). »» # Sik vu # Bu sene Mayısta yü iri dahilinde yükseldik ku Sİ he alması daha kolaydı İsviçre tanıdığım bir m Veçhe almak için çok fedemedik. Çünkü küçük relerim vardı. oAşağıy& bakabiliyordum. Fakat öte. : bakmak istesem, balonu © tıyordum ve âletler Onun için Mösyö Kozins sık sık! - Kımıldamayınız! mıldamayınız! Diyordu. Esas gesi kumak ve kaydetm leyh etrafa çok bakam. ne görmüş isek gayet pabın tehlikede olmadı$' at varken tabiatin dah redildiğini de ayrıca (Kahkahalar). Muayenehane: Osüder * taşı No. 53