3 Kis ke —E Nisan 1933 & Yakıtın Büyük Romanı . ” Nisan 1933 a öyle samimi idi, ki Şadiye | e ra lir olsun diye söylenmiş 2 telâkki edemedi, Elinin â - . hareketile Nasırm yolunu! söylemeyiniz, dö e seyler iltifat zannedeceğim. Hal-| buki ben artık bu şekerleri ye -| ya t an bir çocuk deği «| Nisiy ir ihtiyarladım | >> Ben size böyle bir şeker ik - SÜ im, etmemde... Ben izin bir arkadaşmızım ve arka - » âcağım, gnd Kalbinde tatlı bir — Aman ben sizinle maalesef | Yi. olmak istemiyorum. ve telâş ve hayretle sordu: n > Bir Ne ki niz tam kaç ay sonra gidiyorsu - bilir pe zaman gelecek - k, diyenin aklından İster gibi: — Dö, ii beş sene sonra... Dedi. geçenleri o- İ | | ———— « | talanmadım. Benimle meşgul ol- Tefrika NX: 15 ESİZ O| Nakleden: Selâmi Izzet | — Seniha! — Efendim. Sadiye çiçeklere teşekkür ede - | cekti. Fakat Senihanın gözlerini yaşlı ve kanlı gördü. Merakla sordu: — Hasta mısın Seniha? — Hayır, yalnız biraz yorgu “| num. — Neden yorgunsun? — Çok dansettim, çok terle * dim. — Hata ettin Seniha. İnsan! nezleli nezleli terler mi?... Kimbi - lir terini nerede kuruttun. — Pencerenin önünde. Şadiyenin kaşları çatıldı: — Deli misin Seniha?.. Neden böyle ihtiyatsızlıklar (yapıyor - sun?. İ — Çünkür... | Süstu, kocaman gözlerini Şadi * yenin gözlerine dikti: — Bunu söyliyeyim, daha iyi 0- lur. Sen şimdi ben hastalanıyorum diye üzülüyor ve bana kızıyorsun. Kızma, Minemden örnek al. Beni merak etme. Ömrümde hiç has-| , | ma. tmemek için kimseye ya - kun. baktı, tle genç mı?., Hayattan bu derece yıldımız ma... k yıldınız... Evet am - kızin yüzüne Bel; Dillim Nisr Bey. Fakat| ray, amanla ayrılıklara da alır “ Hi : öm, islerimi taammile kürleştirdi- n sandete erismiye başlı - Yak öy Her nepsa. bunlar. a - Müalaça, Perdiven başında ko-| Eli seyler değil, | kayi Wzattı. Bir saniye Nâsır, Sanda yy, Parmak uçlarını avu - a Medi, - #i, bir an olsun teselli ede- bilseniz ne kadar müteessifim — hal yorum Nâsır Bey... Her - ağunuza bana arkadaş, dost ol- eminim, biraz çekildi, Şadiye geç- Nâsirin, arkasmdan ken- tığını hissediyordu. ru, karanlık bir Mart aa Yordu al Soğuk bir rüzgâr esi - ış etmeden, yağmurun Tüzgâra göğü Ye başladı. pa huk; Senih, b > inle sinir) gererek ayı düşünüyordu. O rli bırakmıştı. Genç heran, aksiliği üstünde nezleli olduğu için by yi derece sinirliydi, Üç'yümie aliyi Mamış, evde kapalı Nihayeş ye âsabını bozabilir. beriş gün Didar OHanr- tile biraz çıkmış, arka - — Birine gitmişti. in bu hatırına gelince, | sokağa bıraktığma piş - » SenÜZ nezlesi geçme - t fena havada sokağa *nA bir netice verebilir. yı > demet çi-! ordu, içine bir sevinç | ekleri Seniha getir - kapıyı açtı, seslendi: ii “| rınmış... Kendisini tiyatroda göre- — Peki, mademki seninle meş-| gul olduğumu istemiyorsun, neden | sen benimle meşgul oluyorsun... Neden odama çiçek koydun? İ — O başka... O çiçekleri, beni müdafaa etsinler diye koydum. Gül demetini kendime vekil yap: tım. — Vekile hacet yoktu Seniha, sen dayanı kazanırsın. Senihanın yanaklarını okşadı Ateş gibi yanıyordu: — Hararetin var Seniha, haydı yatağıma girip yat. Seniha başını salladı: — Nezle oldum diye yatamam. Bu sefer ninem benimle haklı ola- rak alay eder. Hem nerdeyse yemek yiyeceğiz. Nineme bir şey söyleme olmaz mı? —O anlamaz mı? — Korkma, farkına bile var- maz. — Amma yaptın! Seniha itiraz edemiyecek kadar yorgundu. Bir şey söylemedi. Fa- kat Şadiye, Didar Hanımm farkı- na varmıyacağını biliyordu. Sofrada sessiz yemek yediler. Didar Hanım, torunun iştihasızlı- ğını, ateşler içinde yandığını gör- medi, anlamadı. Yalnız, hiç bir şey yemediğini, tabağına yemek almadığını gördü. Sordu: — Bu Cicanlık ta nedir? Neden yemek yemiyorsun! — Aç değilim nine. — Cicanlık! Baban burada ol- saydı, gene seni terbiye edemedi- ğim için bana çıkışırdı. Yemekten kaltıktan sonra, ti- yatroya gitmek üzere hazırlanma- ğa başladı. Bir koltuğa gömülmüş, Seniha öksürüyordu. -— Haydi git yat, dedi, biraz sonra Şadiyeyi yanına yollarım. İki yeni nota geldi, bana ayak üs- tü öyle biraz çalsın. Bu gün Av- rupadan gelen bir İtalyan bestekâ- İ | ceğim... Besteleri hakkında bir- az fikrim olsun.. Seniha kalktı: “Çabuk gel,,, de- mek ister gibi Şadiyeye baktı, o- dadan çıktı. (Devamt var) Dİ ve kullanılışları 1 — Bahane: © Uydurma. Bir şey uydur da gelme, 2 — Bahar: İlkbahar. 3 — Behre: Pay, değer, bilgi, ei | Bu işte bilgisi yok. is 4 — Bigâne: Yabancı, yat, ya- ban. Bir doktor elbötte duvarerir - i gın inceliğime yabancıdır. 5 — Bihude: Boş. Boş boşuna yorulma. 6 — Endam: Boypos, gövde. Boyu posu yerinde bir adam tanı- rım. 7 — Encümen: Toplantı. Bu - İ gün toplantı var. 8 — Endişe: Kuşku, düsünce, korku. Bu işlerden © doğrusu ben kuşkularıyorum, Düşüncem doğru değilse sen de söyle, Hiç bir şey- den korkumuz yoktur. 9 — Esir: Tutsak, köle. Savaş- i larda düşmandan tutsaklar almır. Kölelik yasaktır. 10 — Esmer: Ölen Maarif ve- kili Necati bey kara yağız bir deli kanlı idi, 11 — Eşya: Kap kacak, Ötebe- ri, yük. Eve kap kacak aldım. Eve öteberi satın aldımz Yük trenleri tez gitmez. 12 — Evham: Kuruntu. Kurun tuyu birak, aklmı başına devşir. Yabancı sözlerin karşılıkları Kadıköyü lisesi muallimlerinin İ buldukları karşılıklar: Zabit . Sıkı tutma, alma, tut- ma. Zâf - Arıklık, (lehce) , Za-| fer - Yenme, dileğe yol bulma.| Zam - Kâtma, ârttırma, üste koy ma. Zarafet - İncelik, yaraşıklılık. Zarar - Yazık, kayıp. Zaruret - Yoksulluk. Zem - Kötüleme, yer « me, çekiştirme, kınama (lehçe) . Zeyil . Etek, katr. Zihin - Düşün- me gücü. Zillet - Alçaklık, düşük: | lük, Zimmet - Üstüne © geçirme, Ahmak - Budala, alık, kalın kafa- İı, bön beyinsiz, avanak. Aile - Ço luk çocuk. Akibet - Son. Âlim » Bil gili, bilgiç. Ar - Utanç, utanma, Arız « Yapışan, Ariza - Dilek. A- rıza - Girinti çıkıntı, engel. Arz - Sunma, anlatma. Asıl - Temel, dip kök, köken soy. Azap. Sırkıntı, | özgünlük. Azil - İşten O çıkarma. Azim - Güç. Aziz - Değerli, kut- Yu, İstiklâl Lisesinden Mümtaz Zezi — Mustafa Niyazi Beylerin buldukları karalıklar Defi - Kovmak, baştan savmak. Ali Bey yazıcısı Mehmet efen- dyii-yanımndan koğdu. Defa - Yol. (Balıkesir, Çanak- kale, Bozcaada, Geyiklide söyle - nir). Hu hanım, sen bir yol benim yü züme baksana, bende aldanacak göz var mı?, Bu akşam da bir yol bize uğrayıver canım. Defter « Kütük. Koca kütükte tarlanın yerini bu lamadık. Adı sanı kütükte yazılı- dır. Delilet - Kılavuzluk. Yol gös - termek. Bu işte bana yol göster. Seni Veli Beye tanıtayım, bu işe kılavuzluk eder. Delil «İz, suç izi. (Sorgu yerleri için) (Hâkim efendi) şu şu şu suç izlerine dayanarak bu adamın ö- lümünü istiyorum. Derç - Koymak, araya sıkıştır- mak, Şu yazıyı gazeteye koyuverin. | Derece - Basamak. (Termomet- | mı? Gİ ey Lİ Mİ'Z AAA AN AŞA KAN Yeni 12 sözün karşılığı ) re, barometre, manometre gibi s-, Dernek, toplantı. Cenaze - Ölü. , Cennet» Essiz bahçe. Cenin « Ka ad | rmdaki çocuk. Cenup - Yön. ts yilir), | Defi - Kovmak, savmak. Defa - Derkenar - İlişgi. Daha: Defter . Kütük. Delâlet - İ Başefendi şuna bir ilişiği yapı- | Yol gösteren. Derece - Basamak. | Derkenar - Kıyıya yazmak. Der - İ man - Güç, takat. Ders - Öğreni - len bilgi. Dert - Tasa, acı. Deruhte | Üstüne alma. tılah olan avadan'rklar ii | en o âletin işine gör | Derman - Güç. | Of oğlum ayaklarımda güç kal- İmad. i Ders- Üs payı. | Dert - Tasa, kaygu. İst. 5 ci ilk mektep hocalarınin buldukları karşılıklar Deruhte - Buyruklarmız baş üs- Defi - Koğmak, itme. Defa - Ö- i tüne. ! dün. Delâlet - İletme, yol göster- | Bu işi üstüme ölüyorum efendi. | me, Derç - Sokmak, sıkıştırmak. İst, 14 cü ük mektep hocalarının | Delil - Yol gösteren, İleten. Dere » | buldukları karşılıklar ce » Basamak. Derkenar - Yazı kıs | Efsane « Saçma sapan. Ehem *| yısı, Derman - Güç. Ders - Öğret- © i miyet — Ehil (Ehİ) - Bir işe ya -| me, Dert - Sızı. Deruhte « Üste al- İ rama. Elbet - Hayhay. Elim - Ta -| ma. . ! salı, acıklı. Emanet - Korkusuz ol- Istanbul T inci mektep hocaları. i ma. Emare - İz. Emel - İstek. Emin nın buldukları karşılıklar | Korkulmaz. Emniyet - Korkusuz -| O Can . Dirilik, yaşama, sevgili. luk. İ Cefa - İncitme, kırma. Ceht - Çalış | © İstanbul 38 ci ilkmektep Müal- | ma, uğraşma, didinme, Cehennem- ! Tamu, Celâdet - Büyüklük, yüksek limlerinin bulduğu karşılıklar Özür - Engel. Ufuk. — Uhde * | jik. Cemaat © Takım, sürü, çok - Üste almak. Ukde - Düğüm. Ulvi * | uk. Cemile - Gösteriş, yapmacık, Yüce, yüksek. Umde - Him. Umum | gönül alma, Cemiyet - Topluluk, Hepsi. Unsur -.— Unvan - At, dernek. Cenaze - Ölü. Cennet“ dd san, Örfi — Ücret - Karşılık, de -| ğer, para. Uzun - Parça. Ülfet -! Alışmak. Üstat - Usta, Uzlet - Aza Imızlik. * Istanbul 23 üncü mektep hocala- rının buldukları karşılıklar Özür « Engel. Ufuk - Gökucu. Uhde - Ü güm. Ulvi -— Umde - Anayol, Umum « Bütün. Unsur « Parça, bö- lük. Unvan - Ün. Örf - Görenek, Uzuv.— Ücret » Karşılık. Ülfet - Tanışıkılk. Üstat - Bilici. Uzlet - Yalnızlık. Jstanbul 49 uncu mektep hocüla- rının buldukları karşılıklar 'Tâbi - Uyan (uymka). Tabut - Sal. Tâli - Orta, ikinci. Tarih Es- kiyi bildiren. Tecil - Geri bırak » ma. Tedip - Korkutmak. Yola ge- tirmek. Teemmül - Düşünce. Teen- ni - Ayağını denk almak. Düşüne: rek. Teessüf - Kırgınlık, gücenme, Teessür - Üzünüt, Teessüs - Kuru- luş. Tekit - Tekrarlama, üsteleme, İ Telif - Bulunmuş. Temin - Sağlâm İ laştırma, tam. Tesir - Dokunma. İst, 1 ci ük mektep kocalarının buldukları karşılıklar Paye - Bası, Pejmürde - Soluk, dökük. Pence - Kapı (Kapamak) Perhiz - Korunma, Pervane » Fı - rıldak, Perver - Besliyen, O seven. Perişan « Dağınık. Peşiman - Dön me. Peşin, pişin - Önden, önce, Pey da » Görüme, türeme. Peygamber Tanrı elçisi. İst. 3 cü ilk mektep hocalerinin buldukları karşılıklar Efsane - Ötgünç. Ehemmiyet - | Gereklik. Ehil . Açar, Unartak ki - şi. Elbet - Öyle ya, heya. Elim Acıklı, Emanet - İnaç. Emare - İz. Emel - Dilek, ülkü. Emin, Üz, kaygusuz, doğru. Emniyet - Dirlik, asargı. İstanbul 44 üncü mektep hocala- rının bulduğu karşılıklar Abes - Boş. Abus - Çatık. Acaip Şaşılacak şey. Acele - Çabuk. A - cemi - Toy, bilgisiz. Aciz - Güçsüz, beceriksiz. Adalet - Doğruluk. A - det » Görenek. Adeta - Enikonu, oldukça. Adi - Bayağı. Afiyet - Sağlık. Dirlik. İst. 10 cu ilk mektep hocalarının buldukları karşılıklar Can - Dirilik. — Cefa - Sıkmak. | Ceht - Didinmek. Cehennem » Ta- mu, Celâdet - Yiğitlik. Cemaat - Topluluk. Cemile - — Cemiyet - üne alma. Ukte - Dü -| Uçmak. Cenup - Alt, aşağı. İstanbut 15 inci mektep hocaları- nın buldukları karşılıklar 7 Gadir - Kıymak. Gaflet - Boş İ bulunmak, Gaile - Kaygu. Gani - İ met - Vurgun. Garaz - Hınç gütme. ! Garip - Yabancı. Gavamız - De - rinlik. Gaybubet - Yokolma. Gaye- Erim. Gıda - Azık, Gma - Usanç. dj Girdap - Suç evreği. Gurur - Ben- lik. Günah - Suç. İst. 46 cı ilk mektep hocalarının buldukları karşılıklar. Ufuk . Yer, gök birleşme yeri, j Özür - Eksiklik. Uhde - İş benim - seme. Ukte - Düğüm. Ulvi - Gönül yüksekliği. Umde - Temel, ğ Umum . Bütün. Unsur - Öz parça: sı. Unvan - Ün. Örfi - Görenek, Uzuv - Parça, varlık parçası. Üc « ret - Kira, baç, Ülfet - Alışma, bir- leşme, tanışma, Üstat - Bilgici, öğ- retici. Üzlet - Ayrılmak, el çek « mek. K İstanbul on yedinci ilkmektep ho- calarının buldukları karşılıklar Habit - Yanılma, bastırma. Ha- cim - İçi. Hail - Engel. Haiz - Ta- şıyan, olan. Hami - Koruyan, ar - ka. Hapis - Tıkmak, Okapamı Harç - Elden çıkarma. Hasar - Yı kılma, Haslet - Oluş, yaradılış. Hasım - Öç güden. Hasta . Sağlık- sız. Hazine - Yığın yeri. Havi - çine alan. Z İstanbul Kırkıncı ilkmektep ho- 5 salarının buldukları karşılıklar | Habit - Matetmek. Hacim İçi. Hail . Engel. Haiz - Olan. Hami * | Koruyan. Hapis - Tıkmak. Kapa .( mak. Harç - Elden çıkarmak. sar - Yıkılma, Haslet - Oluş. sim - Öç güden. Hasta - Sağl Z i Hazan - Güz. Hazine - Para k pü, Haiz - İçine alan, bulunduran. İst. 2 ci ilk mektep hocalarının l buldukları karşılıklar | © Bahil - Cimri. Bahis» Ai i ma. Bahusus « Hele, en çok. B İ Tanrı verimi, alin yazısı. | Yapan, gönderen, eden. ! Geriye kalan, artan. Bakire - i kunulmamış, ergen. Baliğ » Er | eren, ergin. Batıl - Sapık. Becayiş” Yer değiştirme. Bedbni . Kötü gö- ren, Bedel - Karşılık, yerine. Be den - Kendilik, gövde. Bedevi Çölde yaşıyan kimse. Bedi - Eş - siz, benzersiz, çok güzel. Bedihi - Apaçık. Beis — “ği