Gİ LL İn a A A çi, VE İS Mum Kia ll devletçiliği, meğer i Melekler , dişidir ,, üderris Jı « — — a Ibrahim Fazıl B. böyle diyor Bi : hem e kanaatimizde olanların, P olan ferdiyetçi devletçiliğe harp teki ei zikrine lüzum gör - | açmış olan devletçidir. “On aleyhinde bulunmak, | O Müderris Bey, asıl bu ikinci olmuştur, | noktada devletçilik ile devleti bir- birine karıştırıyor. Çünkü, ferdi - yetçi"devletçilik diye bir şey yok» tur, Ferdiyetçi devlet vardır ve bu devlet, iktisada el atmamıştır ki iktisada muayyen bir şekilde el atmak demek olan devletçiliği yapmış olsun! üm ürleri |. Yazıda, iftira ve kü- in bize raci olduklarmı an - lerimizge muarızlarımız, isim - Föy nde daha sarih bir ad - haşir keşfetmişlerdir: Dev - Mennan İm $u itibarla aleyhi i, hakiki devletçilik Barla diye tsliğin hakiki ve| (Ikinciside, tarihe karışmak üze Plan, bütün anları tarafından ya - | re olan bir nesneye karşı harp et- hücumların bi - &di ın bize tev ze” olması, inkılâbımızın Ve en; osaalı Prensibini en ziyade mek her halde (o kahramanlık- lar göstermekten müstağni bir hareket olsa gerektir. İnktlâp ise, ch bu te gi zlerin müdafaa etmek" | cemiyetin kahramanlıklar ve kah- Mrasrna uzu, artık şayi bir hal | yamanlar talep eden bir değişmesi İtanbup uştur, hareketidir. Anlaşılıyor ki, bu! ktm darülfünununda ikti - noktada, müderris İbrahim Fazıl Beyin tanzimatçı kafası: İnkılâp ile ıslahatı birbirine karıştırıyor. Ve kendisinin bu taraftar olduğu devletçilik hakkındaki uzun izah- larını dinledikten sonra, keza an- aşılıyor ki, inkılâp odevletçiliği klişesi altıma sığdırmak istediği şey, bir taraftan şu Valois külli - yatının ortaya attıkları “&cono * mie dirigöe,, fikirleri bir taraftan da bütün iktisat tarihlerinin kay * dettikleri himayecilik ve müdaha- İecilik prensipleridir. O halde, bu kadar gürültüye ne hacet? » *» $ 2 Bey a eden İbrahim Fa- Müteyin g5 bu ay tarihli Akşam devletçi. © Deşrettiği “inkılâp üld, * Sİ ihtilâl devletçiliği de Yalar Yazısile, bizi | taşlı - taş Tasına katılmıştır. Bizi malta olan karargâh o ka- dak ka we ki, eğer biz susacak acele, onların arasmda baş hn deyi * Çünkü taşlanmakta o - Me *tçilik sarahat ve muay - Baki, pi ganeciktr ama, öte derle, Di? r biri, bir başka Bakal in müdafiidir. İbrahim Fazıl bey, na- “ çi devltiliğin müdafi mii Müsaade ederlerse, kendilerile bu bahsi bir de bizim (bildiğimiz gibi ortaya koyalım: Avrupada, Marksizm ile Kapi - talizm ve bunlarm ikisi Oarasına son zamanlarda gittikçe daha bü- yük bir arabulma salâhiyetile gi - ren Faşizm'in gayeleri, ileri tek « niğin yani modern istihsal vasıta- larının fert elinde mi bırakılması, cemiyete mi mal edilmesi yoksa i- kisi arasında bir formüle mi bağ- lanması noktalarını halle çalış- maktadır. Ve dikkat edilsin ki, mesele, nazari bir münakaşa ol - maltan uzaktır. Bütün bu kuvvet- ler, birbirlerile, hayatın bütün sa- halarında çarpışmaktadır. Günün birinde, netice, şunun yahut bu- nun lehinde ve diğerlerinin aley- hinde olarak zarını atacaktır. Meseleyi bizde de bu şeklinde koymak, sadece gülünçtür. Bizde, ileri teknik yok ki onun tasarruf şekillerini mütalea eden nazari - yeler ile uğraşalım. Bizde dava, tekniğe nasıl tasarruf etmek değil tekniği bu memlekete nasıl sok - maktır, Ferdi teşebbüs ile devlet teşebbüsü karşılıklı para ile kar - şılıksız pâra, serbest ticaret ile tek elden ticaret, serbest gümrük ile tarifeli gümrük, serbest ser * maye terakümü ve serbest kredi ile mühim bir ölçü dahilinde büt- çe dahilinde teraküm ve tek el - den kredi gibi iktisat davaları an- cak bu bakıma göre halledilmeli- dir. Çünkü, ya ileri tekniği memle - ketin içine alacağız ve istiklâlimi- tin g ileri, ihtilal devletçiliği üni ancak inkılâp devletçili- hiç hi, Yafii imişler bakalım, bu tarafta rastlıyamadığımız niften ne anlıyorlarmış? yahut sosyalizmmiş. lâp devletçiliği ise, her | tarihe karışmak üze- | » ferdiyetçi | devletçiliğe - muş olan devletçilikmiş. bu tasnif, ibrahim Fazıl huya evletçilik ile devlet mef - k bi, tie Dizine karıştırmış gi 1, aktı, den Komünizm veya sosyalizm - absederken devletçilikten e manasızdır. Çünkü hareketi de kendinde ce - Bi sosyalizm,e göre, dev- Meni edilmesi lâzım bir mü- ağı Devletçilik diyede bir pizam olamaz. Devlet ve ilmi sosyalizm için bi- « Hiç bir zaman gaye ğe ratarağman ve ikide did liği ilmi sosyaliz sig bee ilmi sosyalizmi devlet- ak gif göstermekte ısrar Vadide cehaleti kabul demektir. Geniş bir prole - bi, Sf: olmadıkça yahut ge - Prolstarya sınıfının hâkim ak taulacağ kararlaş - evlet yahut d ilik, ol y levletçi 2. Kita 18 ol £ — 77 Miş di bu gibi şeylerden, N Madarın, emelidir. Bunun bilmek için de komü- zi payandalıyacağız, yahut (tâbi ade lüzum yoktur. Hat KE üne GRİ istrap Yak dağ brahim Fazıl Bey “gamme,, larıyla yeniden karşıla” Su hal vi ei şacağız. müş de brahim Fazıl i Bey! Şimdi münakaşa edebiliriz: ia *ğildirler, Her iki ta -| O Teraküm kaidelerinin o malüm ai iş olsun! Gelelim i - | olduğuna; Türkiye gibi bir iktisat inal Ibrahim Fazıl Be- Ymmay devletçiliği taraftarlı- Kin ma, hem de baksanıza *ta cildi U evvelinden bakla, devletçisi, her sey - ila tarihe karışmak üzere bünyesine malik bir memleketin normal yollardan ne dereceye ka- dar teraküm yapacağına; tera - kümsüz sermaye ucuzluğu olamı- yacağına; Öp 14 faiz esası üzerin- den, İngiltere kendi istikrazlerını €5 3.5 üzerinden tahvile lüzum ” AKİT” dam mahkümu | kadının muhakemesi Adanada Ağır ceza mahkeme- sinde muhakeme edilerek idama mahküm edilmiş olan Ayşe hak- kmdaki hüküm, Temyiz mahke- mesinde bozulduğu için Adanada Ayşenin tekrar Oo muhakemesine başlanılmıştır. Hâdise şudur: Ayşe Kasım A- li isminde bir adamın yanma hiz- metçi olarak girmiştir. Ayşe gü- İ zel bir kadındır. Kasım (o Aliile | sevişmişlerdir. Kasım evlidir, çocuğu vardır. Ayşe Kasımla evlenmek istemek» tedir. Bir gün Kasımla Ayşe bir çare arıyorlar, Kasımın karısı Du du hanımla çocuğunu ortadan kal i dırmağa karar veriyorlar, Kasım bal getiriyor. o Bu balı yiyen Dudu hanımla çocuğu zehir lenerek ölüyorlar.. Ayşe katil di- ye yakalanıyor. Aradan bir iki ay geçince bu sefer Kasım da ö- lüyor. Son celsede dinlenilen şahit- lerden bir kısmı Dudu — hanımın | kocası Kasım tarafından zehirlen diğini söylemişlerdir. Ayşe de bu iddiadadır. Muhakeme devam et- görürken, kârlı sanayi tesislerine girişilemiyeceğine ve bütün güm- rük dıvarlarmın da ergeç alaşağı edileceğine göre, en ileri tekniği en kısa zamanda memlekete nasıl İ sokarız? Çünkü ortada teknik namına bir şey yokken ve bütün dava bunun bir an evvel memlekete sokulma- sından ibaret bulunurken, ferdi teşebbüs mü yoksa devletçilik mi diye başlayıp bir türlü tükenmek bilmiyen münakaşalara devam et- mek, bizler Bizans'a girerken, Bi- zanslı papazların “melekler erkek midir dişi mi?,, münakaşasını ha- tırlatıyor. Devletçiliği neden inkılâbımı - zın bir prensipi olarak tanıdığı - mızı, neden inktlâp şeflerinin Lau sanne günlerinden beri devletçi bir iktisat politikasına taraftar ol- duklarını anlamıya o çalışmadan, devletçiliğimizin nasıl olması lâ - zım geleceğini anlıyamayız. Lord Gurzon gibi bir adam, üzerinde daha kurtuluş harbinin tozlarmı taşıyan kumandan — başmurah - hasımıza; “Dediğiniz olsun, Fa - kat biliniz ki, gelip gene bir gün kapılarımızı çalacaksmız,, der - ken, bu tehdidini İbrahim © Fazıl Beyin okudukları kitaplardan de- gil, kendisinin temsil etmekte ol- duğu nizamın tecrübe ve an'ane- lerinden çıkarmıştı. Halbuki İb- rahim Fazıl Bey gibi iktisatçıları- mız, Türk devletçiliğinin reçete - sini gözlerimizin önünde duran Türk ve cihan şeniyetlerinden çı- karacaklarma Lord Gurzonun not defterinden başka bir şey olmı- yan garp iktisat külliyatından çı- karıyorlar. O garp külliyatından ki, garp icin dahi hükümsüz bir tereke mahiyetini almış ve bugün, eski gayeyi elde tutmak için yeni formüller peşinde koşan ayni gar- bin, ancak hareketlerini örtmiye yarıyan bir perdeden ibaret kal- mıştır. Bizler için, garbin, arkasına giz lenebileceği bir perde yoktur. Çün kü biz onu, görüşümüzle, çoktan yırtmışızdır. Burhan Asaf Bu makalede; ilkmektep kitap- larının bugünkü mektepte görece ği vazifeyi karşımıza alarak dü - şündüklerimizi yazmak istiyoruz. Bunun için ilk mektebi, birinci devre ve ikinci devre, kitapları da kıraat kitapları ve ders kitapları diye 2 ye ayırmak lüzumunu duy- duk. Çünkü bu iki devre arasında ders programlarının o bünyesinde! görülen büyük fark, kitap mesele- sinde de birden göze çarpıyor: Bi- rinci devrenin (İlk üç sınıfının) tek bir kitabı vardır. Kıraat ikinci devrede (son iki sınıfta) ise kıra- a'le birlikte her ders için ayrı, ay rı kitapları vardır. Diğer taraftan kıraat kitaplarile, ders kitapları - nm vazifesi ve tarzları arasındaki başkalıklar, bir arada tetkik edi- lemiyecek kadar barizdir. Kıraat kitaplarını, zamanın bir ifadesi, kültürün ve pedagoji ha - | reketlerinin bir aynası gibi gören- | ler yanılmamışlardır. Netekim bi - zim kıraat kitaplarımıza da tarihi bir gözle bakılınca, muhtelif za - manlarda muhtelif kıymetleri ta - ! sıdrkları görülür. Terbiye ve ted - | ris işlerinde dinin, en büyük kuv - —— —————M———---- İ vet sayıldığı zamanlarda kıraat, amme ve tebareke cüzleri, dini ka- sideler, akaidi diniyeye ve ahlâki mev'izelere ait kitaplardan yapı - lırdı. Daha sonraları bu kitaplarda dualar yanında, cümeli hikemiye, darbımeseller, hanedan için met » hiyeler ve marşlar yer Obulmıya başladı, Dinle saltanatın biribirine destek olduğu zamanlarda kıraat * lerin vazifesi her iki müessese için muti bir bende yetiştirmek için o - kutmaktı. Bu maksatla kitaplara, çocuğun anlıyamıyacağı kadar ağır, neşe ve heyecan duyamıya - İ cağı kadar soğuk parçalar doldu - ammamz Kitap Meselesi OKUMA TERBİYESİ Kğ m ME Rk o Sayılar 9 5 Sal bir malümat çorbası değildir. Bel- ki bizzat hayatın bir o parçasıdır. Çocuk neşesinin, ana dilinin, mil- li edebiyatın ve cemiyetin bir ha- zinesidir. Çocuğun kıraat kitapla - rı, bu hazinenin çocuğa göre olan kıymetlerini ve servetlerini taşı - yacak ve saklıyacaktır. Denebilir ki mektebi ve tarihi olan her mem- leket bu safhalardan © geçmiştir. Arada sadece bir zaman farkı var- dır. Son on sene içindeki kıraat | kitaplarının - kaplarına varıncaya kadar birçok resimleri ecnebi ki * taplardan kopya olmakla beraber « renkli basılmıştır. Matbaacılık te - rakkisini de gösteren bu kitaplar» da mevzu itibatile çocuk neşesini tazeleyecek milli duyguya, cümhu riyet ülküsüne ve eserlerine ait parçalara rasgelinmektedir. Fakat bunların edebiyat hazinesinden pedagojik ölçülere vurularak seçi- lenlerinden gayrisi alelâde bir hi- kâye imiş gibi duyulmadan ve ya” şanmadan kaleme — alınmış, milli terbiye namma maksadı hiç de te- min etmiyen bir takım oyunlar ya- pılmış, çocukluk intibaları ve o - nun yaşanmış duyguları, yazıların çocuk ruhunda yapacağı devir, iç» lerindeki hayat, mahalli ve muhiti hususiyetler hiç gözetilmemiştir. Bu kısmın mes'uliyetini kime yük» lemek lâzımgeleceğini tayin etme- nin yeri burası değildir. Şimdi maarif vekâleti, geçen yazımızda işaret ettiğimiz haklı sebeplerden dolayı, istedi ki kıraat kitapları - nin ve bütün mektep kitaplarımın daha temiz ve ucuz olmasına hiz * met etsin ve günün ihtiyacı karşı" sında umumi mahiyette Onümune | olacak bir kitap meydana getirsin, Vekâletin şahsi menfaatleri tah « dit eden bu teşebbüsü üzerine et- raf, bir tek kitap gürültüsüne bo « guldu. / rulurdu. Bu kitapların sayıfaların: da iki hayal vardı: Biri faziletin, | öteki suçların ve habasetin mü «| messiliydi. Kıssadan hisse çıkar - mak için bunlar, çocuklara harfi| harfine ezberletilir, bin bir defe -| den su getirilir ve bu sayede ço - cuk ruhunun yükesleceğine inanı - lırdı. Bu karakter bizde mesrutiye- te kadar okutulan kıraat kitapla- rmın umumi manzarasını göste-! rir, Meşrutiyet mekteplerinde kıraat taplarının dünya ve hayatla alâka- sı, bir dereceye kadar artmış gö - rünüyor. Kitaplara silik ve renksiz olmakla beraber resim giriyor. Ta- | biat hikâyeleri ve fenni parçalar! konuyor. Fakat mektep, £ sadece! malümat vermiye yaradığı için bu | kıraatler, lügatlerin izahı, gramer kaideleri ve: mümareselerile de meşgul oluyor ve her şeyden bah - seden bir nevi ansiklopedi halini alıyor ki zamanımıza kadar gelen kitaplarda bu karakteri muhafaza edenler vardır. Hatta bugün bile ilk devrede hayat bilgisine uygun kıraat yapmak, orada geçen hay - İ yanları, ağaçları taşları ve | işleri i kıraat kitabında biribiri arkası da | sıralamak, oldukça mühim bir ma- rifet gibi görünüyor ve bu sayıfa- larım başında, hayat bilgisi dersi -! nin başlıklarını taşıyan bir kitap ele geçince Arşimedin buluşuna yakm bir sevinç duyuluyor! Hal - buki kıraat kitabı, artık diğer ders. lerde verilen malümatın tekrarma * yarıyan ve her sahada mevzu alan i da alâkadar makamlara izahat ve Vekâletin en salâhyettar adas mı, tek kitaptan ne anlaşılması lâ: zımgeldiğini açık bir lisanla söy lediği halde, Peyami Safa Bey gi bi, yazıları her gün okunan muhar. rirler, sanki eski vaziyet tek bir kitaptan © başka bir şeymiş? gis bi zıt noktai nazarlara düşerek yardımcı kitapların vazifesini, kullanılacağı yeri ve zamanı bil Ş memezlikten gelerek O tenkitlere Yy başladılar. (Sonu yarın) Hıfzırrahman Raşit Muhiddin Beyin seyahati Veli ve belediye reisi Muhittin Bey bir iki gün zarfında Ankara- ya gidecektir. Muhittin bey An; karada belediye bütçesi hakkın a recektir. Şi memek Bir Romen profesörü Tıp fakültesini gezdi. İstanbula gelmiş olan Bükreş | Darülfünunu Tıp Fakültesi reisi © ve vilâdiye, nisaiye müderrisi © profesör M. Yorgi dün Haydi “ şaya giderek Tıp Fakültesini gez- miş ve profesör Kenan oTevfik Hi beyin dersinde hazır o bulunı tur. Kenan Tevfik bey, bu münase- betle dersini fransızca vermiş ve yeni bir usulle bir hastayi bayıl- tarak ameliyat yapmıştır. Ür Profesör M. Yorgi ameliyatta gösterilen muvaffakıyetten dola- yı Kenan Tevfik beyi (tebrik ve ğ fakültede gördüğü temizlik ve in- tizamdan sitayişle bahsetmiştir, ie