Vakit'in Büyük Roman Tefrika X:7 KİMSESİZ 18 Nisan 1933 — Siz i a sal çok zahmet verdim Şefika Hanım, Sini sik sıkı sikti; Mu Bana hiçbir zahmet verme - a izım.. acni çok sevlerdim. Bu günlerdeki metanetini gördük- ten z SİM sana bütün bütün bay - Şadiyenin elle- dn mi dediniz hanıme- Dudakların ucunda acı bir belirdi: Si ye imden başka ne gelir? Be- Yar he zoruna metanet. Ne ailem, Tİ yurdum var, ne param i e de istikbalden ümidim var. Be ei olan da bu ümitsizlik. bite r gün kaybettiğimi gene dd m diye düşünmek saadetin- i, — * mahrumum.. Bu ümitsizli- Gin ist, ar; ğ ; abını tasavvur edemezsi Mi Wi Dudaklarını ısırarak sustu, Bey dağ dert dökmekten, dök - nl de demekte, karşısındaki» dei li etmekte mana yoktu. kayan Yarını düşünmediği, » endişesiz yaşadığı gün - iŞ muydu? manen; ömrü - “ kaygusuz geçirmiş, si- mim emiş olan bu ihti- #fendiden uzaklaştı. Bu Men, Şadi iyi kalpliliğine rağ - mazı, , /€nin derdini anlıya - “na maz, ıstıraplarına a - zen Tok, açın halinden dü « Bune doğru bir Yar ha; Pilvakı bakışla, « Şefika Hanım, dalgn ara da, Şadiyeyi dinliyor ve a « ? Saşmı sallayıp: —Z Vay Sade. biçare Şa - Size kalktı. Şefika Hanım: bar Bayel, dedi, benimle bera- teberi acai, ez misiniz?, Ö- Sadiy, - beraber alırdık. — m Özür diledi: Yin hanmefes gerseniz gelmiye- Yalızı 8, yalnız kalmıya ih - Muhsin zn öğrenmiş olursun, #dip görüşeceğim. ür ederim hanrme - e —4— “ün, Didar Hanım Taği, Düne 9 N im apartı- Kap; gelince, biraz sende - Ming Ara önünde / durdu, Bu ştükten sonra ne ola- sky m neticesi ne - Ye merdivenleri Hanımın © katında Ünü bat e az brostelâlı bir kız k Şadiyenin yüzüne —P Ra? SİNE Hanmiefendi burada Hizme, "siye » hiç Zörmediği, ziya- — Yan bir Böz attı, la, Tüm, Kendini görmek istiyo - ea Zay İstiyorsunuz!,, de- | söyledi: Nakleden: Selâmi izzet — Hanımefendi bu saatte mi - safir kabul etmez. — Ben misafir değilim, hanı - mefendi geleceğimi biliyor. — Öyleyse buyurunuz. — İçeri girdi. Sokak kapısının | yanındaki küçük bir odada otur - du. Hizmetçi sordu: | — Kim geldi, diyelim?. — Şadiye geldi dersiniz. Zizmetçi gitti. Şadiye kalın fi - letollu, kalın ipek perdeli, yarı ka- ranlık odada yalnız kaldı. İ Bu yarı karonlık, eski ipek| düşemelerin yıprantılarını örtü - yor, yerdeki acem balısının kiymetini arttırıyor. Odaya güzel bir ahenk veriyordu. Aralık duran yan kapıdan, Şa- diyenin gözüne bir kuyruklu piya- DİLİMİZ Lİ “NUM N İ Yeni 11 sözün karşılığı | ve kullanılışları 1 — MEPHUT: Şaşmış, Şaşıp kalmak (Yaptığın işe doğrusu $a-! şıp kaldım.) 2 — MEBLÂĞ: Pa- ra, akça, altın (Paraları sökül bâ- kalım!) (Aldığın mallarm para - sını vermelisin.) (Ak akça kara gün içindir!) 3 — MESELÂ: Ni- tekim (Büyük savaştan sonra ka- dm da cemiyet hayatına girdi. Ni- tekim kadın hekimlerimiz var.) 4 — METBU: Uyulan, uyulmuş, buyruklu. 5 — METİN: Ana yazı, kütük, ası) (Tashihler böyle amma bir de aslma bakalım.) 6 — Mİ- SAL: Örnek (Bir örnek göster- meden bilgi gözleri kolayca kavra namaz.) 7 — MÜBREM: İlle (Bu tel yazısı bugün ille çekilmelidir.) 8 — MÜCADELE: Dövüşme, sa- vaş, boğuşma (Hayat başından sonuna kadar bir dövüşmedir.) no ilişti. Piyanonun üstünde iki resim vardı. Uzanıp baktı. Resim - »rden biri, esmer, genç bir kadın resmiydi. Dekolte bir tuvaletle resmini çektirmişti. Öteki resim, bir genç kız resmiydi. Üstünde bir İspanyol elbisesi, omuzlarında bir Ispanyol şalı, başmda bir İspanyol tarağı vardr. Bu, ince yüzlü bir kızdı. Bu in- ce yüzün gözleri kocaman koca - mandı. Kalınca dudaklarında, hır- çın bir istihzanın kıvrımları var - dı. Şadiye, bu yüze daha dikkatli akmak, daha iyi tetkik etmek he- vesine kapıldı. On dakikadan be -| ri odadaydı, gelip giden olmamış- tr. Biraz kapıya yaklaştı. Bu ara * lk dışarda ayak sesleri duyuldu. Odaya, kısa boylu, tıknaz, ha - nımefendi kılıklı bir kadm girdi. Yaşının ilerlemiş olmasına rağmen halâ güzeldi. Saçlarımın beyazlığı, kara gözlerini biraz daha karartı- yor, dudaklarım kızıllığını biraz daha kızartıyordu. Bu kadımda kat'iyyen “büyük anne,, hali yoktu. Hayatta, yalnız kendi keyfi kendi zevki, kendi arzusu İçin yaşamış olduğu anla - şılıyordu. Gene de, ayni o surette yaşamak niyetindeydi. Bir saniye, bakıştılar, bu kızın, bu akrabasınm, doğduğundan bi - le haberi olmamıştı. Okadar ken- di muhitile meşguldü ki, Şadiyeyi uzaktan bile görmemişti. Didar Hanım Şadiyeye ne ka - dar yabancıysa, Sadiye de Didar Hanıma yabancıydı. Didar Hanım, genç kızın va - kur şıklığı karşısında biraz dura « ladı ve biraz mütereddit sordu: — Merhum Nuri Paşanın kızı- sınız değil mi?. — Evet hanımefendi. — Otur bakayım yavrum. Sustular. Derin bir sessizlik ols du. Didar Hanım, söz söylemeden evvel, dilini ağzında (o dolaştıran, uzun zaman düşünen kadınlardan değildi. Nihayet açıkça fikrini — Babana karşı benim kinim yoktu. Olsa bile, bu kini senin üs- tünde denemek istemezdim. Muh- sin de seni münasip görmüş. Yal - *z, seni buraya, himaye maksa 1i- le almıyoruz. Buraya neye geldi - ğini biliyorsun tabii, — Evet hanımefendi, o Seniha Harıma mürebbiyelik yapacağım. (Devamı var) (Kurtuluş savaşmı bü millet ne güçlüklerle başardı.) 9 — MÜP- HEM: Belirsiz, silik (Benliği silik bir adamdır.) (Avrupanın ne o- lacağı henüz belirsizdir.) 10 — MÜSMİR: Yararlı, yararı olan (Bilgi savaşmda da kurtuluş sa-| vaşmda olduğu gibi yararlı olması için çok çalışıyoruz.) (Bu girdiği- miz iş yararir olabilecek mi?) Tl — MUTECASİR: Ürkmez, gözü pek, atılgan (Hiç bir şeyden ürkmez.) (Gözü pek bir adam- dır. Hiç bir şeyden korkmaz.) (Atılganlık her zaman iyi değil - dir.) Yabancı sözlerin karşılıkları 44 üncü ükmeklep hocalarının buldukları karşılıklar Fark - Ayrık. Farz etmek - Öy- le sanmak, Fesahat - Açıklık. Fa- sıla - Aralık. Fetanet - Bilgiçlik. Feza - Boşluk. Fazla . Çok, taşkın. Felâket - Büyük sıkmtı, kötü duy- gu, Feragat - Vazgeçmek. Fert - Kişi. Fesat - Bozukluk. Fesih - Bozma, kaldırma. 3 üncü ilkmeklep hocalarının buldukları karşılıklar Hapt « Mat. Hacm - —. Hail - Engel, Haiz « —. Hami - Korun- tak, koruyan, Haps - Kısık. Harç . —. Hasar - —, bitinti. Heslet .—. Hasm- Yav,cav. Hasta - Çorlu. Hazar - Güz. Hazine - Ko yuntu, sağtak. Havi -—. 43 inci ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Abes - Boş. Abus - Suratsız. A- cayip - Şaşılacak şey. Acaba - Na- sıl, Acele - Çabuk. Acemi - Toy. Aciz — Acz - Eksiklik. Adi - Ba- yağı, Adet - Türe, Adeta. —. A- fiyet .—. 58 ıncı ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Abes -—. Abus - Somurtkan. Acayip - — Acaba - —. Acele - Çabuk. Acemi - Bilgisiz. Aciz - Yapamıyan. Adalet .—, Adet - — Adeta - —. Adi» Aşağılık. Afi- yet .— 27 inci ilkmeklep hocalarının buldukları karşılıklar Vahşet - Korkunç, | yırtıcılık. Vahamet - Kötüleşmek. Vaki - O- lan, Vasıta - Aracı. Vebal - Nabal. Vecit « Çoşgun. o Veda - Ayrılık. Velhasıl - Böylece, Vesika - — Yadigâr - Armağan. Yakın — Ya- ni. (O kadar Türkçeleşmiş ki. Vicdan - İyilik. Yegâne - Biricik. Yeis - Bezginlik, 54 üncü ilkmektep hocülarının buldukları karşılıklar Abes - Aykırı, Abus - Somurt- kan, sosur, Acaba » Neden Ace * le - Çabuk, tez. Acemi - Toy. Aciz, acz « Beceriksiz. Adalet - Doğru- luk. Adet - Alışkanlık. Adeta - Ba. yağı, sadece. Adi - Aşalık. Afi- yet « Sağlık. 23 üncü ilkmeklep hacnlarının buldukları karşılıklar Zait « Katma. Zaman - Çağ. Zat - Kendi. Zebun - Bitkin. Ze- bunküş -—. Zekâ- —. Zerre - Citmik. Zeval - Yok olma. Zın - dan .—, Ziyan-—. Ziyaret - Yoklama. Zümre - Topluluk. Istiklal lisesinden Niyazi ve Zeki Beylerin buldukları karşılıklar Bakaye - Artık. (Geçen sene- den artık vergi borcumuz 7 li- radır. Basiret - Uyanıklık, (Sınır- larda uyanıklık lâzımdır. Düşme- nm gözünü çıkarmak için. Basit - Sade, kolay. (Bu ne kolay Şey böyle bu? Evimiz o kadar sade ki, hanı- mefendi: Bir yuva kadar). Ba- zan - Ara sıra. (Onu ara sıra Tü- nelde görürüm). Belâhat - Alık - lik, mıymıntılık. Beraet - Kurtul- ma, temiz çıkma. (Bundada te- miz çıktı, kurtuldu). Berat - Buy- rultu. Berbat - Karma karışık, fe- na, pis. (Bu ne karma karışık yazı canım kardeşim, Ne fena bir eve düştüm. Bilmezsiniz). Bereket - Bolluk (Bereket -- Yağmur karşı- lığı olan garpta söylenilir) Bu yıl bolluk olacak diyorlar. Gece bir bereket oldu, bir bereket oldu ki, sorma). Beşaşet « Güleçlik, güler yüzlülük. (Her vakit güler yüzlü- dür. Bir gün bile kaşları çatılma- dı. Onun yüzü her vakit güleçtir). Beşeriyet - Kişilik. Bezil (Bezl) - Esirgememek. (Beni bir pohpoh- ladı, bir pohpohladı. Amma bin bu (İltifat) esirgememeyişini an- ıyamadım gitti. 36 ıncı ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Abes - Boş şey, saçma. Abus - Çatık yüzlü, ekti. Acayip - Görül- memiş. Acaba - Öyle mi, ne der- sin?. Acele - Çabuk. Acemi - Toy, yabancı. Aciz - Beceriksizlik, el İ yetmeme, Adalet - Doğruluk. A İ det - Alışılmış şey. Adeta - Oldu: ğu gibi, doğrusu. Adi - Bayağı, a- şağı, Afiyet - Esen. 37 inci ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Abes « Saçma. Abus. Çatık yüz. Acayip * Görülmemiş. Aca- ba - Öyle mi. Acele- Tez. Ace- mi - Elinden gelmeme, düşkün- lük, Adalet - Doğru iş. Adet-—. Adeta - Olduğu gibi. Adi - Baya- ğı. Afiyet - Sağlık. , 5 inci ilkmektep hocalarının Buldukları karşılıklar Efsane - Masal. Ehemmiyet - —, Ehil . Becerikli, Elbet « İster iste- mez. Elim « Çok acı, Emanet - —. Emare - İz. Emel . Dilek. Emni- yet - Doğruluk. Emin - Doğru. 10 uncu ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Fark - Başkalık. Farzetmek - Öyle saymak. Fasahat - Düzgün söz. Fasile - Soy. Fatanet - Anla- yış, Feza - Gök boşluğu. Fazla - Çok. Felâket - Büyük kaygu, Fe- ragat - El çekme. Fert - Tek, kişi. Fesat - Ara açma. Fesh . Bozmak. 39 uncu ilmelep hocalarının buldukları karşılıklar Tabi - Uyan, Tabut - Ölü sans dığı. Tâli - İkinci. Tarih - Geçmiş zamanların hikâyesi. Tecil. Bir raktırmak. Tedip - Uslatmak. Te- emmül - Düşünüp taşınma. Teen ni « Yavaşlık. o Teessüf - Acıma, Teessür - Acıklı. Teessüs - Yen den kurma, Tehir - Geçiktirme, Telif - Uzlaştırma. Temin - Sağ“ lamlaştırma. Tesir « Dokunaklı. 5 6 me ilkmektep hocalarının ? buldukları karşılıklar Efsane - Uydurmak. Ehemmi- yet - Değer. Ehil - Becerikli, El İ bet . Hayhay. Elim « Acıklı, Ema- net « Ödünç. Emare - İz. Emel - İstek, Emin - Korkusuz. Emni- yet - İnanç. b 44 üncü ilkmektep hocalarının — buldukları karşılıklar N Zait - Artık, yersiz, katma, Zat - Kişi, kendi. Zebun - Bitkin, düş” kün. Zekâ - Çabuk anlayış, kav- rayış, Ziyan - Yitirmek, kazanma- mak. Ziyaret - Görüşmiye gitmek, Zümre - Bölük, bölüm. ii Tatbikat mektebi hocalarımın. buldukları karşılıklar Fark - Aykırı, Farz - Etmek. Fasahat - Açık söz. Fasile - Soy. Fatanet « —. Feza « Boşluk. Faz“ la - Aşırı. Felâket « —. Feragat Naz geçmek, Fert - Kişi. Fesat * Bozukluk. Fesih, Fesh Bozmak. ? İnci ilkmektep hocalarının buldukları karşılıklar Adap . Görenek yolu. Aferin * Ha şöyle, yaşa. Afet : Yakıp yrr kan, yakıcı güzel. Ağâh - Bilgi e dinen, Ahenk - Düzen, dirlik, Ala- yış - Gösteriş, satış, Alet - D Amade - —. Aman - Yetiş, vermemek. Âmir « Buyurucu. Â sayiş - Gürültüsüzlük, dinlenti. sude - Dinlenmiş, gürültüsüz. v - Gelecek, yarın. Âyin - Tapış ör- neği. Ayna . Gözgü. Azade - Ta- kıntısız, kaygusuz, ilişiksiz. ç ğ 7 inci ilkmektep hocalarının © buldukları karşılıklar Haber - Söz salma. Hâ Olagan iş. Hafıza - Bellek. kim - Üstün buyurucu, Hi » Üstünlük. Hal . Şimdik. Arı. Harika * Yüce iş. Hasılât - Gelir. Hassas - İnce duygulu. Ha- tır « Saygı. Hatıra - Unutmam 33 üncü ilkmektep hocülarının buldukları karşılıklar : Tâbi - Bağlı, uyan. Tabut - D kollu, sal. Tâli . İkinci, orta. rih - Geçmişler bilgisi, ay gün gisi. Tecil . Geriletmek. Ted Uslandırmak. Teemmül mek, Teenni - Düşünce, T. Acı, üzümü. Teessüf - Teessüs - Kurulma. Tehir - Gecil tirme. Tekit - Tekrarlama. Teli Uzlaştırma, Temin . Sağlamlaştır ma. Tesir - İz bırakma. v $ inci ilkmektep hocalarının © buldukları karşılıklar Tabi - Uyan, Tabut - Ölü kabı. Tli - Arka sıra gelen, sonraki, rih » Günlemek, eski işler. Tecil Her hangi bir gün için geri Tedip - Uslandırmak. Teem Beniş düşünme, Teenni - Ağı davranmak, özenmek. Teessüf Yerinmek. Teessür . Üzüntü, essüş - Kurulmak, Tehir - mak. Tekit - Pekleştirmek. Telif Birbirine uydurmak. Temin - | nandırmak, Tesir - İçine işlemek tı