a Yirminci asırda İngilizlerin kâbusu Tarihi şatolarda ruhlar dolaşıyor, hayaletler görünüyormuş, şato sahipleri müthiş korku içinde! Doktorlarla ispirtizmeciler, vaziyeti nasıl tefsir ediyorlar ? Doktorlara göre, bu, sadece evhama düşmektir. Ispirtizmecilerse, onların evham dediği şeyi, hakikat olarak kabul ettirmek istiyorlar ... İngilterede, tarihi şatolarda meşhur şahsiyetlerin ruhlarmın do laştığına, hayaletlerin göründüğü- ne dair arada sırada rivayetler çı- | kar, Bu rivayetlere inananların pek çok olduğu da ayrıca kayde değer. Bilhassa, filân kimsenin ha- yaletini gördüğünü iddia eden bi- risi ortaya atıldı mı, bütün tered - dütler ortadan kalkar, ruhlarm do laştığı, hayaletlerin görüldüğü bir hakikat olarak kabul edilir. He - men hemen umumiyete yakın bir ekseriyetin temayülü, bu tarzda i- fade bulur. Vaziyeti gözden keşçiriş T. Peter Vud isminde tanınmış bir İngiliz muharriri, bu mevzu et- rafında bir tetkik makalesi neşret- miştir. Muharrir, bu makalesinde şöyle diyor: “İngilteredeki şatolarda, denile- bilir ki, son seneler zarfında ruh - lar pek sık dolaşmış, hayaletler pek çok görülmüştür. Memleketin her tarafından bu dolaşmalara ve görünmelere dair haberler akse - diyor, Bu arada, eskidenberi do - laştıkları, göründükleri söylenilen tarihin meşhur şahsiyetleri, - gene eri başta geliyor. Bu haberlerin, şato sahiplerini büyük bir korku - ya uğrattığı, muhakkaktır. Gelen haberlere göre, başı ke - silen kraliçe Anna Boleyn, sonra “Siyahlar giyinmiş ihtiyar kadmn.,, Salesburi peskaposu Rojer, daha birçok şahsiyetler, hâlâ aramızda dır. Bir saray mensubininin, icin « ci Şarlın sevgilisi Düşes Mazare - nin vakur bir tavurla Sen Ceyms sarayının koridorlarmdan geçti « ğini görerek ürktüğü, taç ve bazi - menin koruyucusu sayılan esraren- giz bir ruhun, Toverin avlusunda bir nöbetçinin karşısına çıkarak, adamcağız ödünü kopardığı, es- kidenberi dillerden düşmiyen ri - vayetlerin başlıcalarndandır. Doktorların fikri Bu husustaki kanaatlerin kuv - vetlenmesini, ve ruh o hastalıkl: mütehassısları, sinirlerin bozulma sı şeklinde tefsir ediyorlar. Bir ne- vi evhama düşmek, bir nevi kor- ku hastalığı! Onlara göre, bunun izahr, budur ve bu kadardır. On - lar, kat'i olarak “Bilhassa, son bü- yük harp esnasında, ruhların do - laştığından, hayaletlerin görün « düğünden o kadar çok bahsedil - miştir ki, bu da, izahımızım yerin - de olduğunu gösterir, Harbin uza- ması, dünyanın dört bir tarafma dehşet saçması, sinirleri zaafa dü- şürmüş, evhama düşmek, korku hastalığına uğramak hususunda büyük ve tahrip edici bir rol oy - nmarştır.., diyorlar, Ispirtizmecilere gelince Doktorların bu izahını karşı, İspritizmeciler başka türlü bir tef- siri tercih ediyorlar, “Sıkmtı çe - ken insanlar, ruhi hâdiselerle, sa- kin bir hayat geçiren insanlardan kalâdelikleri daha kolaylıkla his- sederler. Ruh âleminin hareketleri tezahürleri, onların üzerinde daha fazla tesir bırakır ve başkalarına inanılmıyacak (mahiyette gelen şeyler, onlar için inanılması güç mahiyet göstermez. Ruhların var- İığını onlar iyice sezerler, haya - letleri iyice görürler. Maddi mu - hitlerinin, kendilerini bu yakmlık tan uzak tutan, ruh âleminin var - lığımı duyuştan ayıran tesirinden kurtulurlar,, diyerek, aşağı yukarı rivayetleri bir hakikat olarak ka- bul ettirmek istiyorlar. Ben, bunlardan Madam de De - fanla görüştüm. Kendisine açıkça sordum: — Doğru söyleyiniz, Madam. Siz, ruhlara, hayaletlere filân ina- nır mısmız? O, bu sualime karşı ufak bir te- reddüt anı geçirdikten sonra, göz - lerime çevirerek, bana şu cevabı verdi: — Hayır, fakat onlardan korke- rım! daha ziyade alâkadar olurlar. e Bu csvaba he dersiniz? Hem i- aanmıyor, hem korkuyor! Hayaletler serisi Her ne ise, bu mevzudaki fikir. leri, kanaatleri şimdilik bir tara - fa bırakalım da, şu içlerinde ruh - lar dolaşan, hayaletler görünen eski şatoları biraz yakından göz - den geçirelim. Size hangi birinden obahsede - yim? Böyle şatolar o kadar çok ki!,. Meselâ, Vindsor Kastl! Bu şatoda oturanlar, geçen teş- rinisanide, bir gece müthiş bir çığ» lık işitmişlerdir. Bu çığlık, şato - nun mavi duvarlı ve döşemeli oda- smdan geliyordu. Bir uşak, olduk- ça cesur davranarak, o tarafa koş- tu. Daha odaya varmadan, kori - dorda şato hizmetçilerinden genç bir kızın baygın bir halde yattığı. nı gördü. Kızın elinde tozları sil « meğe mahsus beyaz bir bez var « dı. Kız, ayılınca, kendisine ne ol - duğu soruldu. İşte verdiği cevap: — Mavi odanın duvarmda ası - lı duran şatoyu yaptıran asılzade- nin resminin tozunu alıyordum. Birdenbire, resim canlandı ve be - yazlara bürünerek, asılzade be - nim üzerime doğru eğilince, ö - düm koptu. Beyazlara bürünen ha yalet, ben bağırınca duvara doğ - ru yürüdü, kayboldu! Mavi odaya girenler, resmi, e| kisi gibi duvarda asılı görmüşler, | fakat, kız, söylediğinin bir haki «| kat olduğunda yeminle ısrar et- miştir!, Eğer bugünden düne doğru ba- karsak, daha eskiden de Vindsor | şatosunda buna benzer hâdiseler olduğunu öğrenebiliriz. Rivayet - lere göre, birinci Şarl ve kraliçe Elizabet bu şatoyu öldükten son - ra da sık sık ziyaret ederlermiş. Bir hatıra defterinde, başı kesi - len kraliçe Mari Ştuvartın ve ona perestiş eden asılzadenin orada göründüklerine dair notlar vardı. Elizabet ve kara kedi! Daha yakın ve daha mühim bir misal: Şimdiki kralın teyzelerin - den Prenses Beatris, kraliçe Eliza- betin hayaletile birçok defa kar - şılaşmıştır. Hattâ, bir defasında Prensesin yanında pek çok sevdi - ği kara kedisi de bulunuyormuş. Kedi, kraliçe Elizabetin hayaleti - ni görünce, birdenbire prensesin dizinden masaya sıçramış, ürke - rek gerilemiş ve can havlile kendi- sini açık duran pençereden bahçe- ye atmış. Bu atlayış sırasında da bir ayağı incinmiş! Eğer Vindsor şatosunun hikâyeleri kâfi değilse, size bir başka şatodan da bahset - mek mümkündür, Glamis Kastl - den. Meselâ: Burada da, her ge - ce sabahleyin horozlar ötünciye kadar bir hayalet dolaşırmış. Ge - ne rivayete göre, on beşinci asrın mahir tali oyuncularından olan Dük Beardi, bir gece şatonun ölü- ler gömülen kısmmda, misafirle « rinden birisile kumar oyniyormuş. Oyunda şatozunu ve bütün serve »- tini kaybedince, borcundan kur- tulmak için, kendisini yenen mi - safirini, öldürmüş. Vakanm üç şa- hidi varmış ki, bunlar ber sene Dövülerek, eza ve cefa adisbek atil e a i seserrsisssssenese sassasemananser see erssssme seni senmmrmasa sansim sana, Üvey kızını öldüre! taş kalpli baba! “Asabım bozuktur. Mazurum!” dö fakat sekiz seneye mahküm ol Berlinde mevzuu dikkat uyandı ran bir dava görülmüş, muhake- me, suçlunun cezalandırılması ile neticelenmiştir. Suçlu, Helmut Ştaynih isminde yirmi beş yaşında bir adamdır. Bu adam, iki yaşındaki üvey kızı Gi- zelâyi dövmek, eza ve cefayn uğ- ratarak nihayet zavallının ölümü- ne sebep olmak iddiasile mahke- meye verilmiştir. Tahkikatla anlaşılan şey, şudur: Çocuk, hastalıklı imiş. Bazan ya- tağını pisletirmiş. Üvey babası, bundan dolayı kızı sık sık döver, “Hele bir daha böyle bir şey yap, seni gebertirim?,, dermiş. Nihayet, şeçenlerde bir gün i* şinden eve gelince, Gizelânın ih- tarlarına rağmen gene (yatağını pislettiğini görmüş ve müthiş bir hiddete kapılarak, kızı yakalamış, yumrukla burnuna vurmuş, sonra iskemle üzerine fırlatmıştır. Ço- cuk, iskemle ile beraber yere düş- müş, gücüyle avağa kalkmış, bir kaç adın atmış, sendelemiş, tek- rar yere yuvarlanarak, döşeme ü- zerinde baygın bir halde kalmış- tur. Biraz geçince, anası tarafından yatığa ötürülen kız, oinlemeğe başlamış, Aliasr, korka korka ko- casıana bir doktor getirmek, yahut çocuğu hastansyec kaldırmak tek- lifinde bulunmuş, zalim adam bu- na karşı şöyle bağırmıştır. — Ne doktor o getireceksin, ne muayyen bir gecede bu şatoya ge-| hastaneye götüreceksin. Sakın ha, birler ve on beşinci asırda geçen | facianın olduğu yerde, ayni oyu - nun tekrar şahidi olurlarmış. Bu satoda her gece dolaşan hayalet te Dük Bearninin hayaleti olacak! Skoçyadaki kafa tası Bir müddet evel, İskoçyadan Londra gazetelerine çekilen tel - graflar, birçok kişiyi telâşa dü - şürmüş ve gazete muhabirleri, is - piritizmeciler, derhal trene bine - rek, Yorkşire gitmişlerdir. İskoçyadan gelen telgraflrada şu haber bildiriliyordu: “Eski Boynton ailesinin şatosunda fev - kalâde bir hâdise olmuştur. Bura» da, dış avluda camdan bir mah - faza içinde duran aile efradından bir kadının kafatası, birdenbire oradan kaybolmuştur. Bu kadın, üç yüz sene evel, müthiş bir hak- sızlığa uğramış ve kendisi, ölür - ken, intikamı almmiya kadar ka: fatasmın camdan mahfaza içinde avluda muhafazasını Vasiyet et - mişti, aon zamanlarda, birisi, bu ka - fatasını mahfazadan çıkarmış, bahçede bir yere gömmüştür. O 4 günün gecesi, avludan bir iniki i- şitilmiş, koşuşanlar, kafatasını | mhahfazanın dırmda görmüşler şi İ dir. Ayni zamanda mahfazadan | | bir inilti geliyordu. Derhal, kafata- sı tekrar eski yerine konulmuş ve ses kesilmiştir.,, Buna masal diyeceksiniz belki? | Fakat, geçenlerde bu mahfazada- ki kafa tasından gene seler çel - diği şayiası duyulmuştur! : Bunlardan başka, sekizinci Han ' böyle bir iş yapayım deme. Yoksa seni de döverim! Bu, bir # Kendiliğinden geçer.! Kadın ses çıkaramam!f gün de çocuk, üvey b N banı olarak, ıstıraplar için rana kıvrana ölmüştür. Ancak kızının ölümün ra, anası, kocasından şikö ze aldırabilmiş, komşular! “ sile polise ve adliyeye h dermiş, ceset morga kalö” Helmut Ştaynih sorguya “ tir. Tahkika. Sonunda da Taş kalpli üvey baba, m de, yaptığını inkâr edem nunla beraber kendisini #9 müdafaaya kalkışmıştır: — Ne yaptığımı bilem zamanlarda kazancım gitmiyordu. Bunun acısın! kında olmadan — çocukta” dım. Ben, hiddete © kap! yaptığımı bilmem. Kendi! bederim. Asâbım bozuk! payım? Elimde değil! | Beni doktora muayene mazur olduğumu anlarsınf! Mahkeme, bu müdafaa)! ile ölümüne sebep olmakt8” üvey babayı sekiz sene ağ mahküm etmiştir. kaslee da vaktile baba ve üvey ana, üvey ç0” na eziyet etmekten On ç verilmişler, muhakeme j de cezalandırılmışlardı. dava, yalnız eziyet etmek idi. Hâdisede ölüme sebep vaziyeti yoktu. i dükleri kuvvetle iddia olunuyor. Bunlar, tekrar edeyim ki, yüz - lerce rivayetten ancak bir kaçı - AE. Ediplere mevzu! Yukarıda makalesini hülâsa o - larak naklettiğimiz İngiliz muhar- ririnin anlattığı şeylerin sebebini acaba doktorlar mı daha doğru o- larak buluyorlar, yoksa ispirtiz « meciler mi sebep tayininde isabet gösteriyorlar? Bu, İngilterede hâ- lâ münakaşa mevzuu olan bir me- sele! görünmesi rivayetlerinden mül - hem olarak eski, yeni birçok İngi- liz edipleri, eserler yazmışlardır. Suana'lı f VAKIT neşriyatı Fevkalâde heyecanlı bir rom! rinin zevcelerinden ve Katerin Ho | Bu arada Oskar Vayldin vard ve Jan Şeymurun Hampton | getirdiği “Şato hayaleti,, i8i şatosunda devamlı surette görün-| kitap, çok zevkle adi bi kıymeti yüksek bir di Bunda, büyük İngiliz € Amerikalı ailenin İngilte rihi bir şatoya yet bahsederek, ananevi telâk&” siri ile asri görüşü kı susiyetli üslübüne de sus bir istihza katarak, iki” letin biri birine ve taşvir eder. Ayni zan zuu zarif bir fantezi ile 瀔” yerek, inceden inceye işler" Oskar Vayldin bu ika, diğer İnigliz edi Diğer taraftan, bu şatolarda| dıkları roman, hikâye ve © ruhların dolaşması, (hayaletleri | lar arasında da hayli güz cuttur. Ayrıca, bu mevzi lerde de yer tuttuğunu iz#'” hacet yok! “ a» # m münkir , Asımızın en meşbur ediplerinden Gerbart Hauptır? eseridir. Bir papazın fevkalâde heyecanlı, meraklı, aşkımı, san'atkârane bir şekilde anlatır. Tevzi Yeri: Ankara Caddes'nde İnkılâp Kütüp”” Fiatı 25 kuruş.