İ — Kızırız'a evlermsm» — Fim : görüstürüz e Nvr 1. iy EE kı smizi ü? a ek. Ahmet Fuat Bey yaşını Laşını almış bir mütekait idi. Fakat hâ lâ genç ve dinç göründüğü için ! #vlenmekte tereddüt etmedi. Üçün | bü defa olarak güvey girdi. Ahmet Fuat Beyin fena bir hu Yu vardı: Mübalâğa.. Her şeyi on misline, yüz misline çıka hr, hiç bir şeyi (oldu ğu gibi anlatmazdı. Bu huyu karı w Nadire Hanımı çildırtmıya baş dı, l Bu yüzden aralarında kavga lar oluyordu. Nadire Hanım sözü Nü geçiren, biraz acar bir mah lük olduğu için Fuat Bey üzerinde İssir eder gibi oldu. Fuat Bey a - Nun yanında mübalâğayı kesiyor: du. Fakat bu yüzden duyduğu #ı mtıyı onun giyabında bol bol te fi ederek ferahlıyordu. Bir akşam karı koca komşula - | hndan birine davetliydiler. Sofra- müs-ads eder misin'z ? odar m kes kısaca av hikâyeleri anlattık - tan sonra Fuat Bey ağzını açtı: — Geçen Teşrinievvelde ben de bizim civarda ava çıktım. Silâh o muzumda tek -başma' dolaşırken, bir ağacın arkasında kol büyüklü- ğünde iki kulak gördüm. Dikkat ettim, koca bir eşek.. Kışt, kışt' diyerek eşeği koydum. Kaçmıya | bazladı.. Fakat dehşetli şey... Bu İnk değil, meğer tavşanmış. Eşek büyüklüğünde bir tavşan.. Hemen l silâhı ateş edince bu (mahlüku devirdim. Nadire Hanım sofranın karşı * sından kocasına işaret ediyor, am: ma gösteremiyordu. Kaşlarını çat- tı, gözlerini açtı, Fuat Bey dalmış / hiç bir şey görmiyor, anlatıyordu. Hikâyenin biri bitince (ötekine başladı: — Bir gün de, Afrikaya seya- batimde bir göl kenarında koca| simsivah bir hayvanm ilerlediği - — Vav kâfir vay, hanı einük bir kadınla rard: üm var | “ivordun ? > Biri 24 öteki 26 yaşındadır. Yekönu elli etm:zm ? Genç bir hanım, gözleri nemli, dudakları asabiyetten solmuş bir halde komiserin odasına girdi. Te lâştan ve heyecendan ağzını aça - mıyordu. Komiser onu bir iskem- leye davet ederek: — Kendinize geliniz, ne oldu, başmıza bir şey mi geldi?. — Evet... Evet... Bir alçağın. bir edepsizin beni daima takip et- mesinden, bana musallat olmasm- dan kurtarmanızı... —Bunu mu istiyorsunuz?. Kim bu adam?. Ne yapıyor size? — Her gün bizim eve kadar ar- kamdan geliyor, söz atıyor, kapı - nın önünden ayrılmıyor.. — Peki, nasıl adambu Bur- han.. Biraz tarif eder misiniz ?. — Sarı saçlı, mavi gözlü, orta boylu... — Vücudunda bir arıza var mı? — Hayır, yalnız ikisi göğsünde biri sağ omuzunda üç beni vardır. Komiser bunu işidince hafifçe güldü ve : — Peki takip ederiz!.. Diye genç kızı (ogönderdikten sonra işine baktı., e “Kedi kadar fil... © ni i gördüm. Gözleri parıl parıl par j yordu. Hemen nişan aldım, kur yan gidip bu mahlâku yere serdi. Sofradakiler sordular: — Neydi bu hayvan?. — Fil, amma ne fil.. Bir vücut Kivove Tam bu sırada Fuat Bey karı sının kaşlarını çatıp kendisine dik dik baktığını görünce büzüldü: — Evet, dedi.. Amma ne fil... Kedi kadar bir şey... Büyük ocakçı Padrevski dünyanın en büyük piyanistidir. Lehli olan bu zat bir zamanlar Lehistanın reisicümhuru ! dahi olmuştu. Reisicümhurluktan çekilmiye mecbur oldu amma pi - yanistlikten onu hiç bir şey uzak - İ laştıramıyor. Bir gün Padrevski Marsilyaya gitmiş. Bir otele yerleşmiş, son de rece sakin ve tenha bir odada bir piyano çalmak isteyen Padrevski en ufak bir sese de tahammül ede- memekteymiş. < Fakat bir sabah Piyanosunun başına oturur otur - maz yandaki odada bir ıslık sesi işitmiş, beklemiş, ıslık yabancı bir sokak havası ile uzayıp gittiği için | kâtibini çağırmış: — Git şu adama söyle, kısa kes- sin, piyano çalamıyorum. Kâtip yanmdaki odaya gidince Karşısında bir Marsilya külhanbe- yi görmüş ve : İZ, iie Pad - e Vay, d len susacak mıyım, o mübarelke adam sabab sabah kafa patlatırken biz ses çı karıyor muyuz?. — Evet amma.. O dünyanın en büyük biyanisttidir. — Neme lizım!.. Ben de Mar silyanın en büyük ocakçısıyım.. — Hava anımız nden elmayı ısırmış biliyor musun Neclâ? — Tabii... O zaman biçek yokmu! aordan.. —— aa emma ... ihanet edenler e Ahmet Nasır Bey ihtiyar ve es- ki hocalardandı. Yüzlerce talebe - si şimdi memleketin güzide er kânını teşkil eden bu kıymettar hocayı sevmiyen yoktu. Son derece âkil ve kâmil bir zat olan Nasır Bey yetiştirdiği çocuk ların yalnız tahsil ve terbiyesi ile değil, aile teşekküllerile de meş gul olduğu için yeni yetişen tale- besinden Nailin genç zevcesi bir gün iki gözü iki çeşme Ahmet Na- sır Beyin evine geldi: — Beyefendi, biloyrsunuz ki biz Naille daha yeni evlendik. Fa: | kat bu adam bana ihanet ediyor. Başka bir kadını seviyor. Nasır Bey genç kadına: — Telâş etme kızım, dedi, ben onu yola getirmenin çaresini bu - luram. OGelecek (o hafta çen sene mektepten çıkanlara e vimde bir çay ziyafeti vereceğim. Orada kendisi i "ans de iy us | ge - veririm ve şeni ni müsterih ederim. Nailin karısı gitti. Ertesi hafta *İ Nasır Beyin evine sekiz genç karı- larile çaya gelmişlerdi. Bu meyan» da tabii Nail de yüreği ezik karısı , da vardı. ğ Çaylar o içilirken Nasır Bey bu son kafile talebesine aile sükünetinden, nizamından, karı ve koca muhabbet ve ahenginden bahsettikten sonra: — İçinizde, dedi, karısma iha- net eden birisi var.. Kendisine tayin ediyorum.. Bu lirayı dışarıdaki sofanın ortasındaki masanın ör- tüsü altına koysun ben de bu pa» rayı Hilâliahmere vereceğim. Bütün gençler bu tedbiri doğru buldular. Ahmet Nasır Bey, birer ikişer ayrılan çiftlerin sonuncusu çıktıktan sonra masanm örtüsünü | kaldırdı ve bir tek on lira bulacak lon lira ceza on bir mek'up yazmış, elli ira ile bin bnse gön — neşke bin liwa ile elli buse gö..dirseydi ...