DE VAXIT'ın Edebi Tefrikası: & 10 a Bir Yastıkta Kocayın.. —'E, artik gidelim teyze.. Eve geldik. Lâmianın, Nazifin Montekarloya gelmesini neden istemediğini bir türlü anlıyama - dım.. —17- Bün gece Rus baletnie gittik .. Ben dehşetli süslendim. Tey - zem çok şık olmamı istiyordu... Siyah tuvaletimi çıkardım. Lâme elbisemi giydim.. Bu elbiseyi giy - dim mi, mehtaba bürünmüş gibi oluyormuşum.... Tam perde açılacağı zaman ti- yatroya girdik.. Salonda kimle: olduğunu pek iyi göremedim. Yal- Dız, güzel bir kadm derhal gözü - me çarptı.. Tek başına koltuğuna doğru yürüyordu. Bu Miryan Vlaskeşti. © Salon karardır. Iıklar göndü.. Bundan sonra, yalnız sahnede kelebekler gibi uçuşan kızlarım seyrine daldım. O kadar güzeldi, ki bir saniye geldi perdenin kapanacağı dü - şünmiyordum. Perde kapanınca, çocuk sibi mütesssir oldum: — Ne çabuk bitti! delim. Lâmbalar tekrar yandı.. Gene Vlaskezi gördüm. Omuz larından mantosunu atmıştı. Sır-| malı ve kürklü bir tuvalet giyiyor- Ün. Beratı dir Günyol danış | tı, onlarla konuşuyordu. Birden sarsıldım, sendeledim. Onlara, bir :rkek yaklaşıyor du.. Bu erkek tıpkı Nazif Beye benziyordü. Onun gibi muntazam wücutlu, geniş omu d göremiyordum... Acaba o mu?. İn; şaalah o değildir. Benzetmiş ol - mamı temenni ediyorum.. Eğer o ise, burada zevkim kaçacak, Montekarlo eğlencelerim mahvo- lacak... Terledim.. Sanki Nazif Beyin küstah bakışları üzerime takılmış gibi sıkıldım. Bundan böyle erki - lacaktım da, eğer benzeliiğim er- kek Nazif Beyse, gözlerinden kur- tulamıyacaktım.. Alay eder gibi bana bakacaktı.. | Tekrar o tarafa bir göz attım. Geniş omuzlu, muntazam vü - Gutlu erkek yoktu. Bir an düşün - düm.. Eğsr Nazif Bey burada ol - saydı, nasıl olsa teyzesine gelirdi. Su düşünceyele berater rahat - ladım.. Geniş bir nsfes aldım. Her halde o erkeği benzetmiş olacak - tım, Arkama döndüm.. Bir de ne gö. ” reyim?, Bir bey iğilmiş teyzemin elini öpüyor... Teyzem de şasnladr: — Nazif, burada ne işin var?. — Dün sabah geldim. On, on; beş gün kalmak niyetindeyim. Amma aklıma eserse... Gene kendi keyfi... Hep kendi zevki, kendi isteği.. Bu adamın başka hiç bir gayesi yok.. Lâmianın dostça elini sıktı.. Ben de elimi uzattım. Amma ne ben- den ne da Lâmiadan güler yüz bul- Madı.. Teyzem biraz sinirlendi... farkma varan Lâmia, ni» yet: pi Hoş geldin koca serseri! de- 8 Teyzem atıldı: — Canım Lâmia, ne biçim ko - ei. Kusura bakma Na - Nazif Bey güldü: — Bunda kusura bakılacak bir Yazan: Mediba Münir şey yok hanımefendi..'Lâmia beni kendisiyle âkran ağdetliyor.. Ne mutlu bana!.. Demek hâlâ gen - CİMesee Lâmia gülmeden katıldı. Kırmı- zı elbisesinin içinde, yeni açmış bir kırmızı koncaya benziyordu . Bundan sonra korktuğum $ey başıma geldi... Nazif Bey arkamda, biraz ge - ride durdu.. Salona bakmağa baş- ladı.. Fakat ben, gözlerinin, benim üzerimden ayrılmadığma emin - dim.. Bakışlarını üstümde hissedi - yordum.. Bakışları ne küstah, ne müsteh- zi, ne de lâkayttr. Hayır, bakışları hoşuna giden bir erkeğin kadına diktiği bakışlardı. Nazif Beyin hoşuna gidiyor - dum?. Biraz sonra eğildi: — Hanımefendi, deği, sizi bu- rada bulacağımı hiç zannetmiyor- dum. Bu locada, bir ilkbahar meh- tabıma benziyorsunuz. Bu sözümü küstahlık addetmezsiniz ya?. Her halde şu anda etmiyeceksiniz, çünkü gözlerinizde (müsamaha var.. Hülyalı bir müsamaha.. Sah- nedeki dansları çok beğendiği - niz arlaşılıyor.. Cevap verdim: — Çak beğendim.. Ben TAp - prâs - midi d'un faune,nun yalnız bestesini bilirdim. Sahneye konu- şu çok güzel.. Siz beğendiniz ya?. — Ben her şeyden bıktım ha - nımefendi.., Bu aralık, teyzem araya girdi . Denim dansları beğenmem hoşu - DA gitmiştir. sa sm be (Dera var) : -... Birkavga yüzünden Galatada nöbet meselesinden evelki akşam gene bir kavga çık” mış, iki kişi biribirine girmiştir. Kavga şöyle olmuştur: Galatada arabacı kâlıyası Kâ » zım ile arabacı Cevat arasında u- zun zamandanberi husumet var - dır. Bu husumetin sebebi kâhya Kâzımın arabacı Cevada bir kaç kere sira vermemiş, atlatmış olma" sıdır. o Buna fena halde sinirle- nen Cevat dün akşam Galatada gene Kâzıma rast gelmiş ve: “— Senin, bu benim sralarımı atlatman ne zamana kadar de- vam edecek kâhya?, Diye sormuştur. Kâzım da buna mukabil: — Kıyamete kadar! deyince iş birdenbire azmış ve ağız kavga - sından sille, tokat, yumruğa dön - müştür.. Kavga ilerledikçe Cevat hırsmı alamamış ve kâhya Kâzımı ölüm - le tehdit etmiştir. Kâhya Kâzım bu tehditten ürktüğünden vak'ayı zabıtaya bildirmiştir. —ğ Silâhlara ambargn Cenevre, 3 (A.A) — Milletler Cemiyeti âzasmın yaptıkları yarı resmi bir içtimada Bolivya ve Pa- rage hükümetlerine gönderilecek silâhlar için ambargo ilânı hak - kında Milletler Cemiyeti kâtibi umumiliğinin hazırlıyacağı be“ yannemenin kaleme alınması me- selesini tetkik ettiği söylenmek - tedir. Meclis âzası, hükümetlere gön- derilmeden evvel mecliste resmi surette müzakere edilecek olan bu ves'kayı şahsen ve münferi- den tasvip edeceklerdir. 4 Bir şafkat yurdu | Türkiye On iki gün tedavi altında kal .dığım Cerrahpaşs. hastahanesin «den yalnız sıhhatimi geri almanm verdiği huzurla değil, ondan daha çok şefkate; intizama ve temizli - ğe yirmindi asra yakışır bir kıy - met veren bir Türk müessesesini yakından tanıyan bir adamın du- yacağı ;gururla çıktım. Ter temiz yatakları, gıcır gıcır zemini ve bütün buriların fevkinde Sermayedarlık e ei (Baş tararı 5 uncu sayfamızda) ler ve saire yapmağa muvaffak o- lamıyacağız!!.,, “Memuru, işçiyi köylüyü Bir kurt gibi içinden kemiren, bir sel gibi dışından harap-eden ticaret uaullerimizi ve teşkilâtımızı (Şa * wii tüccarı ve esnafı) tasfiye etme- ğe mecburuz!,, “Tamamile fırka prensiplerini fün dünyada kooperatiflerin bir Efgan elçisi Ahmet Han Mısıra | gidiyor Efgan elçisi Ahmet Han Hz. dün sabahki trenle Ankaradan | şohrimize gelmiştir. Ahmet Han salı günü, bir müddet kalmak ü- zere, Mısıra gidecektir. vj Elçi Hz., dün Tokatliyan ote- Binde kabul ettiği bir muharriri « mize, Efgan kralı Hz.nin kardeşi Şah Mahmut Hanın memleketi - izi ziyareti hakkında şu beya - nin Halebe kadar geldiği ve bir isi Muhiddin Beye nasip olmuş -) asra yaklaşan uzun bir ömrü ol - | kaç güne kadar Türkiyeye hare- da bir İâboratuvara gitmek lâzım geldikçe biricinci daireye geçi - yor ve orada soluk benizli yavru- larınm ellerinden tutarak gelen a- naları, hasta genç ve ihtiyarları görüyordum. Bunlar çok defa hastahanenin büyük kapısından, çelrelerinde 18- tarap Şizgilerile içeri girer ve mu- ayene odalarında kendilerine ba- kan doktorların sıcak ve şefkatli bakışlarında ayrıbir şifa kaynağı bulduktan sonra huzuruna . ermiş yer çıkıp giderler» Sıhhati sarsılan vatandaşları, tekrar sıhhate kavuşturmak gibi büyük bir mücahedeye girişen in- sanlarda şefkatin, meslek ve va « tan aşkının ne kadar heyecan veri- ci bir manzara yarattığını görmek için bana on iki gün kâfi geldi.. Eminim ki, gözlerindeki yaşları artık kuruyan çocuğuyla evine dö- nen anne, bu heyecanı bir saatte bile sezmiş, hissetmiştir. Mavi Marmaraya bakan ve ce - nuptan gelecek mutedil rüzgârla - ra karşı kurulmuş olan bu sıhhat ve şefkat durağının deniz tara - fında bir iki bostan, bir kaç ahşap ev, bir iki arsa var. Anlattıklarına göre buraları hastahane tarafın « dan istimlâk edilmiştir. Bütçe mü- sande ettikçe bütün buralara ku - rulacak yeni pavyonlar, sıhhatini kaybetmiş vatandaşlara yeni bi - rer şifa pınarı olacak ve günün birinde Marmaradan boğaza doğ- ru ilerliyen bir yolcuya: — Burası büyük bir sihhat mü- essesesidir. | Türk doktorluğunun şefkat ve iktidarı burada binden fazla hastaya sihhat ve âfiyet da- ğıtıyor! denecektir.. Eli kalem tutanlardan bir kıs - mı, iki üç doktora karşı duydukla- rı bir infiali uzun satırlarla ifade- ye uğraşırlarken, eski zamanm €- debi san'atlarından sayılan müba- lâgaya saparak bütün doktorlara hücum eder bir tavır takımdıkları günlerde ben Cerrahpaşanın bir o- dasında yatıyor ve bu mübalâğalı satırları akşam ve sabah gelen ga- zetelerin sütunlarında okuyordum. İstanbulun şurasında, burasın - da kurulmuş beş on doktor apartı: manı karşısında kira evinde otu - ran bir iki muahrririn (duyacağı masına rağmen asıl büyük ticaret inkişafı da bu son asır içinde vuku bulmuştur. Şu halde kooperatif - çilik ticareti büsbütün ortadan kaldırmak değil, belki onu meşru bir kârla iktifaya sevketmek ve memlekette yetiştirilen mühim maddelerin getireceği faydayı ye- tiştirenle memleket haricinde sa - tan arasında makul bir nispette taksim etmek gayesine hizmet e - der.,, Maamafih, (A. H.) yani Ah - met Hamdi Beyin bu fikirleri bir idealist olarak takip etmediği de İ meydandadır. Zira aksiyoner ol - duğu Liman kooperatifinde kendi memurlarının alış verişindeki kâ - rın yüzde ellisini aksiyonunun ser- mayesi hesabıma istismar etmek- tedir, Ne garp ve ne şarkta istihlik koo peratiflerinin aksiyon sermayesi - ne küçük bir faizden başka kâr tevzi ettiği görülmüş, işidilmiş, o- kunmuş bir şey değildir. £ Buna tam mânasile: (Bu ne perhiz, bu ne lâhna turşusu) derler.. Kooperatifçilik böyle çifte yüz- lâ siyasetle mi memleketimizde büyüyecektir?.. "Türk < kooperatifçilik cemiveti kâtibi umumisi ve İstanbul mebusu Alâettin Cemil duygunun isabetini yahut isabet - siliğini araştırmak istemem . Yalnız şu noktayı kaydetmeden vaz geçemem ki, poliklinik gün- lerinde va hastahanenin kovuşla - rında bir çok varlıksız ve kimsesiz hastalara bakarak iktidar, şefkat ve itina malzemesile yapılan gö - nül evleri o apartımanları gölge « de bırakır. Hastahanenin başında bulunan zatın iş başma geldiği saati öğ - rendim. Bu saat, bir çok iş, gü; erbabının belki de daha yeni u - yandığı, yeni kahevaltı sofrasma indiği saattir. Bir müessesenin i - yi ve muntazam yürümesinde mü- him bir nokta olarak bu itina da göze çarpıyor. Bana ve bütün hastalara göste- rilen itinadan, dikkatten dolayı duyduğum teşekkür hislerini o bu bir kaç satırla ifade etmek isti- yorum. Fakat Cerrahpaşa has - tahanesinde insanlıklarını ve ikti - darlarını hiç bir şükran hissi bek- lemeksizin hiç kimseden esirge - miyenlere karşı bunu (lüzumsuz buldum. Mehmet Nureddin ket edeceği hakkındaki telgraf ha“ berlerine gelince; bu haberler de kral Hz. nin Paris ve Londra se firleri olan diğer iki biraderinin memuriyet mahallerine gitmek ü- zere Bombaya kadar gelmelerine den ve Avrupaya hareket etme lerinden galattır. e Halebe kadar Ahmet Han ise pederim olan şeyh Ahmet Handır. Nitekim pe- derim oradan Mısra geçmiştir. Ben de iki gün sonra onunla bu « luşmak için Mısıra gideceğim.,, * Ahmet Han, memleketimizden Efganistana giden mütehassislar hakkında da şu malümalı vermiş” tir: “Türkiyeden Efganistana gön“ derilmesi takarrür eden mütehas- sıslar intihap edildikçe Efganis- tana hareket etmektedirler. Şim « diye kadar, doktorlardan opera « tör Rıfkı, göz mütehassısı Fuat, dahiliye mütehassısı Rebi Hik « met Beyler ve hukuk müşaviri olarak devlet şurasmndan Kemal “ Atıf Bey Efganistana gitmişler “ dir, Maarif mütehassısı vazifesile Efganistana gidecek olan Emin Ali Bey Marin yedisinde harekât edecektir. Ayrıca bir askeri musi- ki ve bir banka muhasebecisi Ef- ganistana gidecektir. Bu mütehas- sıslar da bu günlerde hareket © deceklerdir. Askeri heyetin de bir kaç ay sonra hareketi muhtemel- dir, Türkiyede şimdiki halde tah. sil eden 115 talebemiz vardır. | 4 Bunlardan biri harp akademisin « i de tahsil gören bir zabittir. Diğer- lerinden bir kısmı askeri, bir kıs-' mı sivil Jiselerde bulunmaktadır.! “ Jar.,, y. ği Kurtarılan çocuk Karagümrükte Kari'ye Atikali paşa mahallesinde Bostan soka « ğmda 45 numarada oturan Luka Efendinin oğlu Luka evin civarın» da oynarken Borızan Tevfik cad« desinde boş arsadaki (o ağzı açık “ olan 15 metre derinliğindeki ku » yuya düşmüştür. Çocuğun kuyuya düştüğü et« raftan görülmüş, derhal yetişile » rek çocuk kurtarılmıştır. amm 70 bin lira tasarruf Antep, £ (A.A)— Umumü mec lis Vali Beyin bir mutku ile bu * gün açıldı. Bütçede 70 bin lira tasarruf vardır. « i