— Bey, artık uzun etme., Bu sene termomelre bile çok Mişek Bana kış geçmeden bir manto daha yaparsin Mesuvanuna sur sase sen BEER EUENEEEEEEEAAEAEEEEENALEEENSEEEN SEAN REEUEESEEEEAEEEN EE EEE Bir nedamet Mahkeme pek mühim bir tca rethanenin soyu!- ması obadisesini tetkik ediyordu. $ Maznun sakin ve ümitsiz bir halde karşılarında otu: İ Yuyor, kararı bekliyordu. Bu ka » Ya, kuru, pos biyıklı, perişan kıya- İetli adam, bir gece Beyoğlunun | İ #*n meşhur terzilerinden O birinin; Mağazasına girmiş, ortada buldu- İu iki takım kullanılmış elbiseyi | alarak başka bir şeye ilişmeden, | sıkıp gitmişti. Mahkeme terziha- henin açılması pek kolay olan tahta kasasında 20 bin lira oldu- ğunu ve buna maznunun el uzat « Yaadığını öğrenince bunu hırsızın lehine kaydetmek istiyordu. Reis “ordu: | — Nasıl oldu da o iki takım! kullanılmış elbiseyle iktifa ettin?. | Yanıbaşındaki kasaya el uzat- madın?. Maznun başını sallıyarak cevap | verdi: | Mransanusana, — Ânnem bir daha size tenbih etti — Ah reis bey ah.. İnsanm bir eşeklik zamanı oluyor. Aptallığı tutuyor, ne haltettiğini bilmiyor, ben de bu işi yaptıktan sonra az mı döğündüm!.. Hâkim maznunun bu sözünü de nedametine ve hırsızlığı pek büyük bir mecburiyetle ve — belki ancak karm doyurmak için yaptı- ğına bir delil addettiler, reis: > Kasadaki yirmi bin lirayı bırakıp da hiçbir kıymeti olmıyan iki takımı alman heyeti hâkimenin nazarı dikkatini celbetti. Yirmi bin lira lâkırdısı üzerine maznun birden sıçradı, göğsüne yumrukla vurmiya ve ağlamıyi başladı. Reis: — Görülüyor ki, yaptığın işten hakikaten nedamet getiriyorsun. — Nasıl nedamet getirmiye - yim reis bey ah, ah... Kasada yir- mi bin lira varmış ha... Ben kör gibi onlara el sürmiyeyim de gidip iki kötü elbiseyi yükleneyim ha.. Ah reis bey nedamet etmek de söz mü? Bunu işittikten sonra in- sanın kafasını taştan taşa çarpa - cağı geliyor. görünmiyeyim diye sıki sıkı — Peki, öyleyse, lâmbayı söndüreyim. Eminle Nail Eminle Nail mektep arka- daşıydılar. Mektepten sonra Kadı- köy spor klübünde beraber çalış- mışlardı. İkisi de boksördü. İyi, kötü biraz boks öğrendikten son- ra para kazanmak ve artık ana baba eline muhtaç olmamak mec- buriyetini gördüler. İkisi de birer mağazaya kâtip olarak girdiler. Mağazaları ayrı idi. Fakat iki- si de büyük manifaturacı ve mü - him tüccarlardandı. Eminle Nail mağazalarının defter tutmakta işi- İne yaradıktan sonra komisyoncu - luğuna geçtiler, Fakat tabii ara - dan bir hayli de zaman geçmişti. Emin ve Nail sporu çoktan bırak- mış oldukları için biri yusyuvar - lak şişman, öteki bir deri bir ke - mik sıskalaşmıştı. Manifatura komisyonculuğun - da Eminle Nail Anadoluyu dolaş- mıya çıkıyorlardı. Fakat ayrı ayrı köylere gitmekle beraber ikisi de kendi mağazasına hizmet etmek ve yüzdelik almak hırsile biribiri- nin malmı kötüleyor, aleyhinde bulunuyordu. Bu yüzden bir gün geldi ki, ar- tık eski dostluk unutulmuş, araya dehşetli bir düşmanlık, soğukluk, rekabet girmişti. Yalnız malları - nı değil, her gittikleri yerde biri - birinin şahsını da kötülüyorlardı. ves Bu ticari seyahatlerin birinde iki rakip bir köyde karşılaştılar. Biribirinin gıyabında söylenir, a - leyhte bulunurken bu sefer yüzü - ne karşı küfre başlamışlardı. Mallarının nümunelerini köylü - ye teşhir ederken Emin: — Bırakın şu boyası çıkan ta- pon malları! diye Nailin nümune: leri aleyhinde bulundu. Nail da - yanamadı. Bir küfür savurdu. Iki eski arkadaş biribirlerine girecek lerdi. Köylüler ayırdılar. Fakat kin devam ettiği için Emin: — Er isen çık meydana.. Sen| de boksörsün, ben de. Döğüşelim! Dedi. Nail bu çelimsiz, sıska a- dama bakarak güldü ve teklifi he- men kabul etti. Köylülerin önünde döğüşmiye karar verdiler, soyun - dular. Biri dev gibi iriyarı, göbekli, etleri lüpür lüpür sarkan, öteki çöp gibi, karakuru, gözleri iki çü- rük fındık gibi dönen bu komis - yoncular karşı karşıya gelince Na- il cebinden bir dürbün çıkardı, Emine dürbünle bakmıya başla Ir. — Ne yapıyorsun ?. Diye soranlara: — Karşımdakini başka göremiyeceğim! Cevabını verince Emin de he - men cebinden bir tebeşir çıkardı. Koşup Nailin karnma bir çizdi ve: — Ben haksızlığı sevmem. De - di. İkimiz müsavi olmamız için / ben yalnız bu daire dahiline vura- İ cağım. Harice savrulanlar sayıl - uyacaktır. Bu lâfa Nail de göbeğini çal - kalıyarak güldüğü için boksa im- kân bulunamadı. türlü daire — Dün bana hediye ettiğin bu inciler sahte imiş!. — Eyvah ba! Baba Abut Baba Abut ismindeki haydut zamanının Çakırcalısı idi. Bir gün ihtiyar Obir zengini hem soymak hem de öldürmekten suçlu olarak hâkimin huzuruna çı(karılıyordu. Onun usulü inkâr etmekti. Fakat tam cinayeti yap - tıktan sonra, kapıdan çıkarken yakalanmıştı. İnkâra mecal yok tu, Hâkim sordu: © — Abut, gene mi sen geldin?. Ben sana bir daha mahkeme hu - zuruna gelme, fena olur demedim miydi?, — Reis bey, dedi. Benim tekrar buzurunuza girmekten hiç bir tak- iratım yok. Şu gördüğünüz jan - darma a'n'a o sürükliyerek beni uraya soktu, bundan emin olu - nuz. Bundan sonra BaBa Abuda ait iddianame okundu, Reis: — İşitiyor musun? dedi. Sen bu zengin adamı soymakla iktifa etmiyerek bir de öldürmüşsün. — Reis bey! Evvelâ ben de si- zin fikrinizdeydim. Soymakla ik- tifa edecektim. Fakat o kadar çok » Yoksa ahmak gibi sahisini karıma mı verdim bağırıyor, - hırsız var yetişin, diye çağınyordu ki ne- tesi kısılmasından korktum susturmı yamecbur oldum. — Biçarenin üstüne atılmış, tekmeyle bir demir parçasile ve nihayet revolverle hücum etmiş « sin... — Ah reis bey ah.. Benim ne kadar merhamet sahibi olduğumu bilmezsiniz. O çırpındıkça başka ne yapabilirdim. Onu bir an evvel kurtarmak için her çareye başvu « ! rurdum. Bu adam dokuz canlı ise kabahat bende mi?.. Nihayet vekili Baba Abudu mü- dafaa etmiş. Fakat hâkimler onu idama mahküm etmişlerdi. Reis: — İdama mahküm oldun Abut. İlâve edecek bir şeyin var mı?.. İ Baba Abut gitmek üzere yerin- i den kalktı: — Hayır, ama kesilecek var galiba... Berber — Bir vakitler kadınlar icin “ saçı uzun sklı kısa g derlerdi. Bu lâkırdının doğru olmadığı ortaya çıktı. Müşteri — Tabil,.. Rerber — Saçların hiç kabahati olmadığı anlasıldı.