pe Fikret AdiPin Ğ Doktorun hastalığı Hakikaten içeriye birisini getir- mişlerdir ve ben deli değilim.. Dört yataklı odamıza yeni ge « len bu arkadaş genç bir doktordur. Mektepten bu sene çıkmıştır. Da- ha doğrusu çıkacak, son senesini, hastahanelerde staj ile geçiriyor.. Kendisini ara sıra viziteye gelen doktorlarla beraber görüyordum. | Doktor, seyyar karyoladan kal - dırılarak boş yataklardan birisine yatırılıyor.. Hasta bakıcılar soyu * yorlar.. Kendisi bitap, hareket « siz. Öylece duruyor.. Şimdi, artık soyunmuş (yatağa yatırılmıştır. Arkadaşları stajiyer doktorlarla asistanlar onu temin ediyorlar: — Bir şeyin yok canım, yarın sabaha bir şeyciğin kalmaz.. Hasta doktor inanmıyan gözler- is bakıyor. Ve konuşmak istemi - yor: konuşsa, söz söylemek için bir cehit sarfedecektir. Bu cehit o- | nu yorabilir; yorgunluk hastalığı- nı artırabilir ve yahut çabuk iyi - leşmesine mâni olabilir,. Bunları biliyor.. Zira yeni okü- muştur. Hocasının takrirleri daha kulaklarında... Fakat ,ne de olsa, kendisini müdafaa edebilmek için hastalığının ismini öğrenmek lâ : zım, soruyor: — Hastalığıma teşhis koydu - nuz mu?. Nem var?. Hep birden, arkadaşları, cevap veriyorlar: — Gene mi başladın?. Bir göyin yok.. Aşağıda muayene etmedik mi?, Kanıma, idrara baktık, tah- lil ettik.. Hiç bir şey yok... hararetin var o kadar.. Hasta doktor dinlemiyor, dinle- mek-istemiyor.. e Biliyor ki ağır hastalara da böyle söylenir. ba kendisinden saklıyorlar mı?. . O da ağır hasta mı?. Şüphe.. Me - rak.... Yeni öğrenilen dersler... . Ve itiraz: — Hayır, diyor, ben biliyorum.. Saklıyorsunuz!.. — Söyle bakalım öylesyse nen var?. — Aayağımda bir yara oldu ge- çenlerde.. Daha geçmedi.. Yuka - rıya doğru vuruyor. Sol kasığım - daki uketatın intifar ve veciğnak o- lusu, hastalığımın fasılalı titreme - lerle başlayışı bende bir septisemi olduğuna delâlet eder. Asistan gülüyor: — Çocuk mu oluyorsun yavrum, ayağında yara dediğin şey, küçü - cük bir sıyrık... Bundan ne çıkabi- lir... Hayır... Hayır... Böyle bir şey yok.. — O halde Pnömoni... Biraz Hem mu Etraftakilerin gülümsediklerini görünce devam ediyor: — Belki de malaryadır. | — Evvelce hiç yakalandın mıy | dı?. — Hayır. — Malarya mntakasma da git- | medin... Beş senedir mektepte ve İstanbuldasım... — Evet amma, ben küçükken. bundan on beş sene evvel, bizim evde sıtmalı bir hasta vardı. — Yahu, çıldırıyor musun?.... Demin kanımı muayene ettik bir şey yok.. Hastanın bu kadar kat'i cevap lar karşısında boynunu iğmekten | Hastane intibaları İİ te mleŞahalar başka çaresi yok.. Fakat, dünyada hastalık mı yok? Söylüyor: - “Grip,, de değil mi?. —Hayır.... — Sakın “Anjin olmasın. —Yok, dedik be çocuğum.. Ne münasebet?. skarlatinöz,, Israr ediyor: — “Konjestiyon ralleri,, hisse - dum... Asistan başımı sallıyor: — Allah, allah.. Beni çıldırta - cak mısın yavrum?. Sen yat... Biz buradayız.. Bak hep arkadaşların da burada,. Sana bir şeyin yok di- yoruz.. Ne inanmıyorsun?. Hasta doktor, asistanın biraz da amirane söylediği bu sözler karşı- sında susuyor, Fakat: — Anladım, diyor, söylemek is- temiyorsunuz.. Fakat ben - biliyo - “Orijin T.B. bir kortiko plörit,, var.. Artık ben de dayanamıyorum: — Affedersin, birader, diyo- rum, müsaade ederseniz size ben teşhis koyayım.. Doktorlar gülerek bana döner - lerken, biraz da asabi, genç hasta soruyor: — Siz doktor musunuz?, — Hayır. — O halde?1., — Sizde azizim, öyle bir hasta - rum. için insanın doktor olmasına ihti- yaç yok... Müstehzi soruyor: — Daülmalümat had evhamı mürtaiş! Kitapta yeri olmıyan bu hastalı ğı uydurup söyleyince hep birden gülmeğe başlıyoruz.. Naçar, has - ta doktor da gülüyor.. Ve arkadaş- ları onu, bize ve koğuşa bırakarak çıkıp gidiyorlar.. Biraz sonra, ile müterafik “bemş$şire,, elinde vantuz fıncanları ile geliyor, çe - kiyor. Hasta doktorun sırtına ten- türdiyotla bir kafes resmediyor ... ar Ertesi sabah uyandığım zaman, hasta doktor çoktan kalkmış ve İ gitmişti, Hemşireye so:duma: — Doktorun nesi varmış?. — Hiç efendim, dün akşam bi - raz hava serindi.. Şapkasız gezi - yor, soğuk almış... Bir bükülüs, bir tebessüm, hem- şire çıkıp gidiyor. (Devamı var) iranda şeker mnselesi | Bir sene evvel Rusya, İranda İ istihlâk olunacak bütün şekeri te- min edecek bir inhisar vücude ge- İ trmişti. Fakat İrana kâfi mikdar- da şeker ithal olunmadığı için son zamanlarda şeker fiyatları çok yükselmiş, bunun üzerine İran hü- kümeti Bağdattan ve Muhammere den şeker ithaline müsaade etmiş- tir. Hâdise Bağdatta şeker piyasası inr canlandırmış ve Londraya şe | ker sipariş olunmuştur. diyorum.. Muhakkak pnömoni ol: | — Neymiş bakalım beyefendi!.. | Küçük fare nasıl filme a'ınır ? fak ve haşarı fareyi tanıyorsunuz Maki Mavs! Bu şüphesiz ki bir farenin, objektife karşı rol ya - pıp da çekilmiş ve muhtelif poz - larda alınmış bir resmi değildir. Bir sinema münekkidinden bu - nun aslı soran 876 okuyucuya verilen tek cevabı neşrediyoruz: Miki Mavs; nasıl filme alınır? Bir Miki Mavs filmi üzerinde i 6000 ile 7000 arasında muhtelif resimler vardır. Ve bir Miki Mavs filmi en aşağı 300 metre uzunlu- ğundadır. Bundan başka 4000 metre kadar sellüloyt (o ayrı ayrı yardımcı resimlerin temini için sarfolunur. Bu küçük farenin filmlerde harekete geçirilmesini icat eden | Amerikalı Valt Dinsey bizim pa- ramızla aşağı yukarı 1,000,000 li- rayı mütecaviz kıymette bir stüd- yoda çalışır. Ve 200 ayrı adam kullanıyor, Bu zengin sana'tkârın (o 1933 senesi için bütçesi gene bizim pa- ramızla 1,000,000 türk lirasma varıyor. Filmi meydana getirmek için İ önce birçok diğer ressamlar ve | mizah muharrirleri Valt Dineyin ! lik var ki bunun teşhisini koymak Küçük fare ve mucidi riyaseti altında toplanır ve mu- ayyen bir mevzuu konuşur dalla” nıp budaklandırmaya çalışırlar. Sonra senaryo muharrileri gelir ve mevzuu bir sinema eseri hali - ne geçirirler. Nihayet bunu per - deye nakledecek memurun eline gelen eser, sinema fennine göre lâzımgelen kısımlara ayrılmak, taksim edilmek üzere son şekline varmış olur. Bu vaziyette eser bütün etra- file tesbit edildikten sonra sıra ressamlara gelir. Bir Miki Mavs filmi için üç ayrı ressam sınıfı kullanılır, İlk sınıfta çalışan o ressamlar, telif pozlarda ve mevzua uyacak |ii şekilde taslaklarını çizerler. Ve sahnelerin tertibine göre (onları |f İ ayırırlar, Bu ressamların vazifesi yetini verecek olan onlardır. Sonra ikinci sınıf (oressamlar gelir ki, bunların da vazifesi, bir İ fasıl önce çizilmiş taslakları tan - zim ötmek ve onu asıl üstadın ya- raltığı fare tipine benzetmektir. Birinci sınıf (o ressamların adı, “Hareketçiler,, dir. ( İkincilere, İ “ara ressemları,, denir. “Mürek « samlerin vazifeleri ise, bu yapı - lan resimlerin üzerine | sellüloyt levhayı tatbik edip (mürekkeple kopyasını çıkarmaktır. Bunlar dört köşe levhaları her ayrı resmin üzerine koyarak kro- kilerin 60900 ni de birer birer ya - parlar. Sonra bunların fotoğrafı çekilir. Sesi verilir. Ve icap eden dekorlarınm renkleri de temin e- Meşhur Miki Mavs Sinemalarda gördüğünüz u | küç'ik farenin 6000 kadar muh - (if mühimdir. Çünkü şahsm hayati - | kepçiler,, denen üçüncü çeşit res- | il yi | yl Nakleden : fa. En önde giden iki arkadaşını zanına alarak, Rihthofen en başa geçmek istemişti. Kısa kanatlı, üç satıhlı, tıknaz, kızıl foker tayyare» si birdenbire ortaya çıkmış, dön miye başlamış, dalmış, ve bir kir mızı arı gibi hücum etmişti. Riht hofen, iki ingiliz tayyaresile uğra şıyordu. Kurtulmak isteyince, mit | ralyözlerin ateşine maruz kaldı. Birdenbire yüzbaşmın, tayyaresi içinde yıkıldığı göründü, ve tayya- resile “feville morte,, halinde düş- miye başladı. Düşmanları bunu “gene bir alman dalaveresi,, zan- nedivorlardı. Fakat yerde de, bas- ka mitralyözler. vardı. Bu mitralyözler, ellerine düşe- cek olan adın kıymetini bilmedik- İleri için, aşağıdan müthiş bir ateş açtılar. Kızıl tayyare bir daha te- İ petaklak attı, ve düşüp ezildi, İn- gilizler koşuştular, parçalanmış tayyarenin içinde sağ kolu sarkık, yerine yığılmış vücudu ılık fakat ölü Rihthofeni Obuldular, Birisi kalbe saplanmış olan altı kurşun yarası vardı, bir başka kurşun çe- nesinden girip, başımın üstünden çıkmıştı. Tayyarede, yedi mitral - yöz şarjörü, dolu bir süvari mav- zeri vardı. Süvari uhlan yüzbaşısı Rihthofen düello ve ölümü, saat on ikide olmuştu. Cenaze merasimi saat beşte idi. Pek tabii askeri merasim yapıla - caktı. Fırsatı kaçırmadan biz de gittik. On iki kişilik bir müfreze resmi selâmı ifa ediyordu. Altı ingiliz zabiti, altısı da meşhur tay yareci,stabutu omuzlarma aldılar ve askerlerin teşkil ettikleri iki saf arasından bir otomobile koy- dular. Otomobil gâyet yavaş bir yürüyüşle, mezara kadar ilerledi. Hidematı mümtaze nişanı (Dis- tir guished Service Order; taşıyan Fıtra ü Istanbul müftülüğünden : ii i Alâ Orta Aşağı fi N # Buğdaydım 13 o 10 9 i Arpadan 16 14 13 İİ Üzümden 130 92 65 23 Kânunusani Pazartesi gü- nü akşamı (Salı) gecesi Ra mazanı Şerifin 27 inci gecesi # # olmakla “Leylei Kadir, ve ii 27 Kânunusani 933 Cuma gü- # nüde Bayram olduğu ilân o'urur. i i Bayram namazı i Sı. D. OEzanisaatle 2 34 b Veasati ,, Yaa ne Era rarRlE CAR İZE | dildikten sonra bildiğiniz Miki Mavs filmi meydana gelir, Miki Mavsın her memlekette ayrı ayrı isimleri vardır. Biz, Mi- ki M-vws deriz. İngiliz, Amerikalı- larda öyle, Almanlar Michael | Mavs, Fransızlar Michel Souris. İspanyalılar, Miguel Rotonocito. i Ve Japorlar. Miki Kuchi diyor. Miki Mavsı yaratan adam, 8€s- li filmler çıkıncaya kadar hemen hemen meçhul bir adamdı. Fa - kat meşhur rejisör Ernest Lubi * tech'in, bugün onun için söyledi - ğine bakm: “Valt Dinsey film sanayiinin yetiştirdiği yegâne dahidir.,, İİ! çileri cemiyetinde sui istimal | pıldığı ve vekâleten idare heyetirf | İİ! de bulunan âzanm bazı yanlış Kartal Harbi umumide meşhur Alman tayyare* Rihthofem'in Hatıraları Tofrika Numarası : 20 bir anglikan papası — ölü mezhebindendi — bizi beklif du. Cenazenin arkasından ze, silâhları yere doğru, önlerinde takip ediyorlardı. V der dörder olmuş, elli zabit seci cenaze alayını teşkil edi du. Dört Fransız zabiti de, © ve namuslu bir düşmana Fi tayyarecileri amma hürmet” cunu tediye için cenubp tayf” karargâhından gelmişlerdi. butun üzerinde, alman renkli süslenmiş beş büyük çelenk İ mumisinden, ötekiler başka tay) re karargâhlarından gönderilr' ti. Hepsinin üzerinde şu yazı dı: “Cesur ve değerli düşman, başı Rihthofene.,, Dua edildikten sonra ölüyü liyen müfreze havaya üç el sil attı. Siyah tabutun üzerine minyom bir plâka çivilendi. nun üzerine ingilizce ve alma olarak şunlar yazılıydı: “Burada, 21 nisan 1918 de, vai bir muharebede ve şehamette ölen; 25 yaşında, sü yüzbaşısı baron von Rihthofif metfundur. Üzerimizde üç renkli (Fran renkleri) tayyareler uçuşuyorlM),, sonra, yeni muharebelere tutuf mak üzere uzaklaşıyorlar. kumandan çukura indiriliyor. Toği rak atılıyor. Burası, Amie pek uzak olmıyan bir mesafed rüzgârların üzerinden estiği küçü bir mezardır. Hava krallarındağ “| birinin olan bu tepeciğin üzerin daha şimdiden, bir yabani gül fff danı gölgesini koyuvermektedir. i SON Tütün işçileri a yetinde yolsuzluk i iddiası İstanbul ve mülhakatı tütün iş “Aİ N reketlerde bulunduğu İstanbul e naf cemiyetleri mürakabe heyetin haber verilmiştir. Bu ihbar üzerine derhal faali te geçen mürakabe heyeti tütün iş'$| çiler cemiyeti namına hareket e *fj den bazı şahısların hariçten ame*fj İe nâmına muşamba aldıklarını ve yolsuz para topladıklarını öğren * i miştir. Bunun üzerine alâkadar olanlar / isticvap edilmiş ve derhal polis# haber verilmiştir. HUKUKU DARE Yazan Louis Rolland Pars Hutuk Fakültesi Hukuku âmme hocası Tercüme eden İbrahim Âli Mülkiye mektebi ve Harp aka demisi Hukuku idare hocası, Da hiiiye veköleli Vilâşöller, idaresi sabık umum müdürü Her kitapçıda bulunur, . Fiatı “3,, liradır.