Kadın — Neden bilmem, şu adam hiç hoşuma gitmiyor. Halbuki bana acı, tatlı bir tek lâkırdı bile söylemedi. Şoförün başına gelen... Şoför Salih Efendi o gün gene az İş yapmış olmaktan müteessir ve mahzun, direksiyonun başında ve karanlıkta düşünüp dururken bir kadın eli camı vurdu.. Hemen kapıyı açtı, yüzünü görmediği ka - dın içeriye girdi. Salih Efendi makineyi işletince sordu: — Ne tarafa efendim?. Bu suale bir müddet cevap ala- madı, genç kadın hıçkırıyordu. . .. Taksime doğru yürümiye mecbur oldu.. Ve biraz sonra sualini tek - rar etti: — Ne tarafa efendim?. O zaman titrek bir ses cevap! verdi: — Fatihe.. Araba geriye döndü.. Yelda Salih Efendi kadının bay- ! gınlık geçirdiğini, düşündüğünü, | çırpındığını işitiyor, arasıra başı - nı çevirerek göz ucuyla onun dü- gündüğünü görüyordü. Bir ara sesin kesilmesinden te - lâşa düşerek geriye döndü. Kadm bembeyazdı, başını arkaya daya - mış ve bayılmıştı.. Salih Efendi bir eczahanenin önünde durmak ka - rariyle hızlandı.. Fakat kadın ge- ne hıçkırmıya başlamıştı.. O za - man sormağa lüzum gördü: — Hanımefendi, eczahanenin önüde durayım mı?. — Lüzumu yok.. Sonra iş polise akseder.. Salih Efendi işin o zaman ehem- miyetini idrak ederek bir belâya çattığını düşündü.. — Yaralı mısınız? Diye sordu.. — Bütün vücudum yara, bere içinde... — Bir taarruza mı uğradınız?. — Evet... Çantamdan sekiz lira paramı, küpemi, yüzüklerimi al - dılar.. —Hırsızlar mı?. — Tabii hırsızlar... Bunu başka kim yapar?. Hem hırsız, hem hay- dut... — Bir kişi mi?. — Evet! Bir kişi... Arif isminde bir serseri... — Demek ki tanıyorsunuz? — Mahalleden tanıyorum.. Ser- serinin biridir.. Sinemadan çıktım, eve gidecektim.. Taksimden geçer ken karşıma çıktı.. Beni Kilise 80- kağına çekti.. Oradan yanmdaki sokağa saptık.. Birdenbire köşeye Erkek — Sebebi bu olacak... sıkıştırarak paramı, elmaslarımı istedi. Vermeyince sustalı çakıyla kollarımı, bacaklarımı yaralamıya ! başladı.. Bağırmak istedikçe ağzı- | ma mendili tıkıyordu.. Her şeyimi İ aldı, her şeyimi.. Az daha canımı alacaktı haydut.. Hıçkırarak, ağlıyarak, sızlıya - rak anlatıyordu.. Salih Efendi bir- denbire o derece müteessir olmuş- | tu ki direksiyonu güç idare ediyor hiddetten köpürüyordu.. — Bu haydudun yerini biliyor musunuz?, — Gözümün önünde o sokağın başındaki meyhaneye girdi. Peşin- den gittim, yalvardım, bir kuruşu- nu bile iade etmedi.. Fazla'da ba" ğırmıya korktum, polis gelir diye.. Salih Efendi hemen otomobili geriye çevirdi.. ( Olanca sür'atini verdi.. Gene Taksime gidiyorlar - dı.. Kadın hayretle: — Nereye gidiyoruz?. Dedi.. — Arifi bulmıya.. Mallarınız: geri almak istemez misiniz?. Hanım — işte. Hizmeiçiyi çıkardık, madem ki ev İşlerini yarı yarıya yapacağız, şimdi sen ortalığı siler, süpürür, bula- şıkları yiıkarsın, yemeği hazırlarsın, ben de gelince kuşun yemini verir, odaları havalandırırım. bir hata — Amin Hanim” efendisi”, yurdu. Fakat ite bü Kadar. ğim, bu sizin bahçedeki kö- pek müthiş.. — Korkmayınız, o yalnız eli boş gelenlere atılır... çekerek indi ve meyhaneye girdi. Mavi gömlekli genç kafayı iyice dumanlatmış, yeni bir şişeye baş- lamıştı.. Salih Efendi, onun omu: zundan : — İsterim.. Salih dişlerini gıcırdatıyor, şu haydudu tepelemek için can atı - yordu.. Kilise sokağıma girince meyha - nenin önünde yavaşladı.. İsli, bu: ğulu camların arkasından dört beş kişinin hayali görünüyordu. — Hangisi?.. Diye sordu.. Kadın işaret etti: — İşte şu mavi gömlekli, kas - ketli, sarışın adam... — Şu toy uğlan mı?. — Evet.. Salih arabayı sokağın içine Yanlışlık Doktor ba- şın iğmiş, bir hastanın göğ- sünü dinliyor. du: — Kalbiniz- de biraz fısıltı var. Deyince has- ta doktorun başındaki veği kovarak: si- — Yanlış, dedi, bir sivri sinek vardı da onun fısıltısını işittin doktor- z bakı # — Zevcenizin geldiğini ayak seslerinden anlarım efendim. cuğum.. — Biraz gelir misin?, Seni bir hanım otomobilde bekliyor. — Nasıl hanım?. — Pek farkında değilim.. Şura- da, köşede. Sarışın külhanbeyi sallanarak kalktı, Salihin arkasından yürüdü. Sokağın içinde, arabanın önüne geldikleri zaman Salih birdenbire yakasına yapıştı: — Bu kadının paralarını, elmas- larını alan sen misin ?. Delikanlı birdenbire durdu.. — Benim, amma sen kimsin?. — O sana lâzım değil.. Şimdi istiyorsunuz öyle mi? Peki... Fakat ne bilir, neden ayım... Küçük Meşhur zenginlerden Nadir Bey | Yalnız ikisini de kendisi kullan” hem beygir meraklısı, hem otomo- bil sahibiydi. Mükemmel bir fay- tonu, güzel bir de Büik'i vardı... . hemen aldıklarını geriye ver, yok- sa şurada buğazlıyacağım seni. Sarışın delikanlı boğazına sarı- lan ellerden kurtulmak istedi. . Fa- ! kat iki demir gibi boğazını sıkan bu çemberden kurtulmıya imkân yoktu.. Çırpındı, savuşmıya çalış - tı.. Bir iki saniyelik mücadeleden kurtulamayınca Salihe bir yumruk Bir'anda kendini topraklarih -ç&'v murları içinde buldu.. Salihin dizi göğsüne bir kaya gibi yerleşmişti: — Çıkar çarptıklarını." “Yoksa amı çıkaracağım!.. Mavi gömlekli serserinin boğuk sesi anlaşılmaz bir kaç kelime te- lâffüz ederken arkadan acı bir feryat duyuldu: — İmdat, imdat.. Adam öldürü- yorlar.. Yetişiniz!.. Salih başını çevirdi, bu ses oto mobilde baygın bir halde bulunan müşterisinin sesiydi.. Yere fırla - mış, köşeye çıkmış, caddeye koşa- rak halkı toplamıya başlamıştı .... Bir anda ne olduğunu şaşıran Salih yerinden fırladı, arabasına atladı ve derhal yürümiye başla - dı, o sokağı saparken kadın yerde- ki delikanlının kolundan tutarak çamurlarını siliyor: — Ben ettim, sen etme! yalvarıyordu Ünen Diye Cennette Cennette Hz Ademle Hav va müthiş bir kavgaya tu tuşmuşlar. Hz. Adem can ci- ğer refikasının yerinde olmi- yan ve o gü ne kadar işik dilmiyen | bir nevi feryadına dikkat ederek; Ne?. “Anneciğim. ,, mi diyorsun? Sana bu lâf, kim öğretti? | Bir katili komiser mak merakında olduğu için tuttu" ğu seyisi hem otomobile bakıyor, b hem de hayvanma ... Bir gün faytonuna binmek iste"! di.. Hayvan gayet garip huylar gö* teriyor, bir türlü koşulmak istemi» İl, yor, iki tarafa yalpa vuruyordu . sİa Kendisi de seyise yardım etti. Zor” la hayvanı koştular. Fakat yürüt- |; menin imkânı yoktu.. (OHayvan|i sanki yere yuvarlanacaktı.. Sağı || na, soluna, nallarına baktılar. Hiç bir şey yoktu.. Nadir Bey.| “| hayvanın hastalığına hükmede > İ rek arabi mat. Otömöbiline || bindi. Fakat bu sefer de otomobil yürümiyordu.. Seyisi arkadan ite- rek; marşını Gevirerek yardım etti, fakat motör bir türlü işlemiyor, bir iki devirden sonra istop yapıp du- ruyordu.. Nadir Bey hayretle otomobilden indi. Her tarafını tetkik etti. Seyi- si de bir taraftan kusuru araştı yırken buldu.. Yılışarak: — Bir yanlışlık olmuş efen - dim... — Ne gibi?. — Benzini beygire vermişim.. ! arpayı da motöre dökmüşüm efen- dim... . Uzak kardeş sıkıştırıyor, bağrıyordu: — Be haydut herif, nasıl kıy» dın, bu zavallı senin kardeşin de * ! ğilmiydi?. — Kardeşim amma, çok uzak i efendim.. Ben babamın ilk çocu - ğuyum, o sekizincisidir. Yaş, baş.. Oğlu evlenmek istiyordu. Baba- sı çıkıştı: — Yahu, dur bakalım! Yaşın ne, başın ne?, — Daha iyi söylüyorsun ya ba * ba... Aklım başıma geldiği zaman kafamı döverken, “gençlikte bir ahmaklıktır ettim,, derim.. Kırmızı burun .. Bir hanım doktora müracaat et- tiz — Doktor bey, kış gelince dai- ma burnum kızarıyor, işte Kânu- nusani olda, hâlâ geçmedi.. Bana bir ilâç verir misiniz?. — Şimdilik ilâca falan lüzum yoktur, hele bir kaç ay geçsin dex